TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (40.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 16 NİSAN 2020 // 23 ŞABAN 1441 PERŞEMBE
(TEVHİDNÂME-40):
Allah’ım!
Dergâh-ı izzetinden bizlere öyle bir hüküm ve sultanlık bahşet(52),işlerimizi öyle bir deruhte (53) et ki, Sen’den gayrısının dostluğuna bizleri muhtaç kılmayacak ölçüde olsun!
***
40.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey hükmeden ve hüküm verenlerin en hayırlısı olan!
Ey hükümranlığı bütünüyle elinde bulunduran!
Ey her işin başında da sonunda da hüküm hep Kendisine ait olan!
Ey hükümlerinde lütuf ve keremini izhar eden, en ince noktalara kadar ihtiyaçları gören, gözeten Latîf!
Ey hükümleriyle her meseleyi hall ü fasl eyleyip en güzel neticeye ulaştıran!
Ey hükmü bütün hükümlerin üstünde bulunan!
Ey hüküm ve onun icrası tamamen Kendi tasarrufunda bulunan!
Ey yarattıklarına fazl u keremi devamlı olan, atıyyelerini bahşetmek üzere inayet elleri hep açık bulunan, başları döndürüp akılları hayrette bırakacak kadar güzel lütuf ve mevhibeler bahşeden, isyankâr kullarının günah ve hatalarını bağışlayan Yüceler Yücesi Allahım!
Senin hakkımızdaki tercihlerinin güzelliğini gönüllerimize duyur, duyur ki, hakkımızdaki hüküm ve tercihin bizim kendi tercihlerimizden bize daha sevimli gelsin.
Hayır ve güzellikler bahşettiğin, bereketler indirdiğin, şükürle gerilen kullarına lütuflarını ziyadeleştirdiğin, kullarını karanlıklardan aydınlıklara çıkardığın ismin hakkı için Senden, nurlarının libaslarından bize de ifâza etmeni ve o nur ile düşmanlık besleyenlerin bakışlarını ve ellerini hüsran ve mahrumiyet içinde üzerimizden çekmeni diliyoruz.
Allahım! Bütün işlerimizde âkıbetimizi güzel eyle.
Lütfen ve keremen, işlerimizi kolaylaştır ve sıkıntılarımızdan çıkış yolları göster.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[52-53] HÜKÜM VE SULTANLIK BAHŞET – İŞLERİMİZİ DERUHTE :
Nefse böyle bakmış erbab-ı hakikat, onu böyle görmüş ashab-ı hikmet. Zaten Mâlikü’l-Mülk öyle dilemişse, artık orada bütün sebepler lâl kesilir. O, “yok”a varlık külahı giydirmişse, “hiç”in her şey olmasını niye yadırgayalım ki! O isterse damlayı derya yapar; isterse zerreyi güneşe döndürür ve yokta bin türlü varlık cilvesi gösterir; gösterir ve hiç olmayacaklara da sultanlıklar bahşeder.(52)
[ NEFİS _ Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Haziran, Temmuz, 2003]
…
Hatta bazen ihlâs ve samimiyetle ortaya konmuş bir damla azm ü gayreti, Cennetleri peyleyebilecek bir kıymete ulaştırır.. bir zerre imanı, irfanı vesile-i necat sayar ve kapıkullarına sultanlıklar bahşeder. (52)
[ BİR UZUN SEYAHATİ NOKTALARKEN _ Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Nisan-Mayıs-Haziran, 2006 ]
***
TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[52-53] HÜKÜM VE SULTANLIK BAHŞET – İŞLERİMİZİ DERUHTE :
Gerçi insan, maddesi ve cismaniyeti itibarıyla bu mazhariyetlerden uzak görülmektedir. Hatta kendi mahiyetinden habersiz yaşadığı dönemlerde, diğer canlıların altına bile düştüğü söylenebilir. Ne var ki aynı insan, akıl, iman, vicdan ve ruhuyla şu varlık meşherinin dikkatli bir seyircisi, eşya ve hâdiseler kitabının şuurlu bir mütalâacısı, varlığın satır aralarındaki esrarının da müdakkik bir gözlemcisi ve yorumcusudur. Bu itibarla o, ne kadar önemsiz görünse de, en âlî şeylerden daha aziz, Hakk’a kulluğu içinde sultanlara taç giydiren bir sultan ve küçüklüğüne rağmen kâinatlardan daha muhtevalı, eskilerin ifadesiyle bir “nüsha-i kübrâ”dır.
[KENDİ DEĞERLERİYLE İNSAN _ Sızıntı – Başyazı _ Mart 1999 ]
…
Bize göre gerçek muallim ve mürşit, işte böyle her şey olma istidat ve melekeleriyle dünyaya gönderilen insana, doğruyu öğreten, doğru düşündüren, onun gönlünü coşturup ruhunu kanatlandıran, yolunu kesen bütün karanlıkları ve kara delikleri bertaraf edip onu aydın menfezlere ulaştıran tali’li insandır.
Vakti gelince, bu kutlu hakikat erinin elinde, taş-toprak, som-altın hâline gelecek; değersiz gibi görünen şeyler kıymet kazanacak; en kararmış ruhlar şafak aydınlığına ulaşacak; boynu tasmalı nefsin azat kabul etmez kulları ruhlarıyla bütünleşerek birer sultan kesilecektir.
[CEHALET ÇIKMAZI _ Sızıntı – Başyazı _ Kasım 1983]
…
Öyle ise, ey ebed yolunun yolcuları! Nâmütenâhi bir zaman içinde beraber olacağınız kimselere karşı, davranışlarınızı ayarlarken, dünya ile biten kin ve nefretlere, hodgâmlık ve hasetlere göre değil; buradan intikalle başlayan ebedî âleme göre ayarlayınız! Ayarlayınız da, şu dirilişimizi yozlaştırmayınız! Ve kat’iyen biliniz ki, dünya üzerinde cereyan eden bu büyük kavgada mücadelenizin hakikî hedefini tayin etmedikçe, gerçek hasımlarınızın elinde oyuncak olmaktan kurtulamayacak ve muvaffakiyet ümit ettiğiniz her yerde hüsrana maruz kalacaksınız…!
Öyle ise gelin! Gören, Bilen ve Nigehbân olanın huzurunda ahd ü peymanda bulunalım! Millet ve mazi düşmanlığı ölsün, bizler, o mezarın başında ister imam olalım, ister mezarcı… Bu kasvetli bulutlar gitsin, bir güneş doğsun, ister sultan olalım, ister dilenci..!
[DÜNDEN BUGÜNE _ Sızıntı – Başyazı _ Kasım 1978]
…
Her zaman iyilik duygularıyla otur-kalk ve hep güzelliklere tercüman ol! İyilik ve güzellik yolunda yürüyen ayaklar baştan daha yüce, ihsan hisleriyle çarpan gönüller de Kâbe kadar kutsaldır. Aslında, senin mahiyetin bir Kâbe, hedefin Hak rızası; yolun da, Hakk’a ulaşma istikametinde kudsiyânın dönüp durduğu bir metâftır. Sen bu çizgini koruduğun sürece ünün gökler ötesi muhaverelerin mevzuu olacak ve nâmın ruhanîlerle anılacaktır. Öyle ise, bu insanî çizgideki hızını daha da artır, artır ki, insanî değerlerin aşındığı bir dünyada bu kabil gayretlere su kadar, hava kadar ihtiyacımız var. Hep hayır düşün, hayır konuş ve hayırlı işler istikametinde koş!
[BİR SORGULAMA _ Sızıntı – Başyazı _ Ocak 2000 ]