TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (70.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 09 MAYIS 2020 // 16 RAMAZAN 1441 CUMARTESİ

 (TEVHİDNÂME-70):

Allah’ım!

Sen’den yumuşak huylu, ağır başlı olmayı ve hilm (88) vasfıyla ittisaf etmeyi bizlere müyesser kılmanı diliyoruz; öyle ki bu hilm, her türlü huşunet, hoyratlık ve kabalıktan bizi koruyacak ve müstağnî kılacak keyfiyette olsun!

***

70.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey kullarını cezalandırmayıp hilmiyle affeden!

Ey hilm ile muamelesinde sonsuz hikmeti bulunan Hakîm!

Allahım! Hakikate ulaştıran ilmimizi ziyadeleştir. Gönlümüzü hilm ü silm ile güzelleştir.

Allahım! Bizim de ilmimizi, nurumuzu ve hilmimizi artır ve bizi zâhir ve bâtın nimetlerinle donat.

Ey Hasîb, hilminle koruyup kolla bizi..

Allahım! Bizi ilimle doyur, hilm ile zinetlendir, takva ile şereflendir ve afiyet ile güzelleştir.

 Bizi de has kullarını istihdam buyurduğun güzel amellerde kullan. Akılların şaşkınlık yaşadığı vadilerde kalbimize Sana kulluğun hazzını içir. Gönül tokluğu, iffet, hilm ü rıfk, silm ü selâmet, sıhhat, genişlik, itminan ve afiyet gibi güzelliklerden bizi cüdâ düşürme. İşlediğimiz ma’siyetler yüzünden hasenâtımızı boşa çıkarma. Altından kalkamayacağımız fitnelere maruz bırakmak suretiyle bizi imtihan etme

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [88] HİLM : 

Bu arada, bütün bu vasıfları dört ana esasa ircâ edenler de olmuştur ki, o da; Hz. Haydar-ı Kerrar’ın beyanı vechiyle:

  1. Güçlü olduğu yerde affetme,
  2. Hiddet ü şiddet anında hilm ü silmle muamelede bulunma (88), 
  3. Düşmanları hakkında bile hayırhahlıktan geri kalmama,
  4. İhtiyaç içinde kıvrandığı durumlarda bile “îsâr” ruhuyla hareket edip başkalarını düşünme… şeklinde hulâsa edilebilir.

Aslında, Hz. İmam’ın hayatı da âdeta bu esaslarla örülmüş bir dantelâ gibidir: Evet o, İbn Mülcem hakkındaki muamelesinden, muharebede yere yıktığı düşmanını affetmesine, sahabeden kendisiyle harbetmiş bir hasmının öldürülmesi karşısında duyduğu teessürden, ömrünü îsâr esaslarına göre yaşadığından dolayı bir kış günü yazlık elbise içinde tir tir titremesine kadar her hâliyle fütüvvetin temsilcisi kahraman bir fetâ idi.

 [FÜTÜVVET_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Ocak, 1994 ]

Bazı hak dostları ise kanaati; belâ ve musibetlere, ibadet ü tâate karşı sabır nev’inden farklı bir sabır türü olarak ele almış ve hayvânî, cismânî, nefsânî arzulara karşı iradenin hakkını verip, devrilmeme, eğilmeme, hep dik durma şeklinde yorumlamışlardır ki; bu anlayışa göre kanaatin; meşrû dairedeki zevk ve lezzetlerle iktifâ edip, haramlara karşı hemen her zaman kapalı kalma şeklinde olanına “iffet”; başa çıkılmaz ve aşılmaz gibi görülen dâhiyeleri aşma istikametinde sergilenen performansa “şecaat”; şiddet, hiddet ve öfkesini bastırma konusundaki azim ve kararlılığa “hilm” (88) ; iç içe değişik sıkıntılarla kuşatılıp muzaaf ızdırarlar yaşadığı demlerde dahi paniğe kapılmadan dimdik durabilmeye “irade gücü ve vicdan enginliği”; yeme, içme ve sâir levâzımât-ı beşeriye konularında fuzûliyattan kaçınıp hep itidal içinde bulunmaya da “zühd” demişlerdir.

 [KANAAT_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Eylül, 2010 ]

Nice güzel huylu, yumuşak ve hümanist görünenler vardır ki, onların hayatlarında ahlâk-ı hasene ve mülâyemet, plastize bir yalan ve hemen kırılacak bir kristal gibidir. Küçük bir öfke, az bir şiddet, hafif bir damara dokundurma, onların gerçek yüzlerini ve hakikî düşüncelerini ortaya çıkarmaya yeter.

Güzel ahlâkla donanmış bir sine, ihtimal Cehennem’e konsa bile tavrını değiştirmez.. orada da hilm ü silm çizgisinde yaşar(88); zebânilerle hasbıhâl eder, başına gelenleri geniş bir yürekle karşılar.

 [HULUK_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Kasım, 1993 ]

Evliyâullah, hemen hepsi de birer kalb ve ruh insanı olmalarına rağmen meşrepleri, mezâkları, mizaçları, mazhariyetleri, vazife ve misyonları itibarıyla ebrâr, mukarrabîn, ebdâl, evtâd, nücebâ, nukabâ, imam, gavs ve kutup gibi farklı ad ve unvanlarla yâd edilirler. Ne var ki, nâm ve nişanları ne olursa olsun, istidatlarıyla “mebsûten mütenasip” hemen hepsinin müşterek vasıfları; sıdk, emanet, ihlâs, takva, vera’, zühd, rıza, muhabbet, hilm ü silm(88), tevazu, mahviyet, tevbe, inâbe, evbe, haşyet, mehâfet… gibi hususlardır. Ve bunlar, içlerindeki bir kısım meczuplar istisna edilecek olursa, hemen hepsi de bu esaslar çerçevesinde hareket etmektedirler.

 [VELİ VE EVLİYAULLAH_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Kasım, 2010 ]

 

 ***

TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [88] HİLM : 

O zamanlar ilhad ve küfür bu kadar açık, bu kadar saygısız, bağnazlık ve taassup da bu kadar derin değildi. Hemen herkeste ve her kesimde tam olmasa da şöyle-böyle insan olarak yaratılmış bulunma şuuruna vâbeste bir merhamet ve şefkat hissi hâkimdi. Yer yer bu insanlarda da belli sebep ve sâiklere bağlı bir kısım hırçınlıklar ve feveranlar meydana gelse de, biraz sonra havaya hemen “hilm u silm” duygusu hâkim olur; sabır o güçlü tesirini ortaya koyar; derken biraz önceki taşkınlıklar, feveranlar da yerlerini sımsıcak bir mülâyemete bırakırlardı.

[NE İDİK NE OLDUK_Sızıntı – Başyazı – Ağustos 2008]

Onlar, bütün peygamberlerin mutlak vârisi, insanlığın iftihar tablosu Nebiler Sultanı’nın da en has mirasçıları olduklarından, bir mânâda, tıpkı o ufuk insan gibi, Âdem Nebi’den sadakat ve vefa, Nuh peygamberden azim ve kararlılık, Hz. İbrahim’den hilm u silm ve teslimiyet, Musa (as)’dan mücadele ve fütüvvet, Hz. İsa-Mesih’den mülayemet ve müsamaha tevarüs etmişlerdir.

Dünden bugüne bu vasıflardan sadece birkaçıyla bile çok ölü gönüller dirilmiş ve çok ümranlar kurulmuştur. Bunların bütününün bir anda ve bir kadroda bulunması, vesilelik açısından yeni bir “ba’sü ba’del mevt” için öyle müthiş bir kuvvet kaynağıdır ki, bu kaynağı temsil edenler, bugün olmasa da yarın, zirveleri tutup insanlığın kaderine hükmedebilirler.. elverir ki, Cenâb-ı Hak’la, aralarındaki misakı bozup çeşit çeşit inhiraflara düşmesinler…

[BEKLENEN GENÇLİK_Yeni Ümit – Başyazı – Mayıs 1990 ]