ŞAMİL CUMA GÜNÜ DUASI ÖRNEĞİ-26
NOT: Bu Dua Örneğimiz; Son beş ay içinde Çağlayan Dergisi’nde yayınlanan KENDİLERİYLE YÜZLEŞMEDE HÂLE İLE HALLENENLER-1-2-3-4-5 isimli Başyazılarda geçen “Onlar, “Hakk’a içini döküp, inleme ve sızlanışlarıyla sabâ ritmi içinde, çevresine hep âh u efgân telkin ediyor(lardı)..” cümlesinden mülhem; bu yazılarda öne çıkan Salih kulların yakarışlarıyla hazırlanmıştır.
***
Kırık gönüllerin inkisarını bilen, onulmaz dertlere derman gönderen, ikliminden gelen esintilerle ruhlarımızdaki yalnızlık ve vahşetleri silen yalnız O’dur.
O’na yönelen, açılacak bir kapıya yönelmiş olur; O’na yalvaran matlubuna ermiş sayılır.”
” Bugün oturup-kalkarken dudaklarımızdan hep o türlü şeylerin dökülmesi…
Bir “eşref-i saat”e, “eşref-i dakika”ya rastlayabilir.
***
*****
Bismillahirrahmanirrahim
La ilahe illa ente
Ya Hannanu
Ya Mennanu
Ya bediussemavati vel ard
Yazel Celali vel ikram
Ya Hayyu Ya Kayyum
Ya Hayyu Ya Kayyum
Ya Hayyu Ya Kayyum
İyyake Na’budu ve İyyake Nestain
Velhamdülillahi Rabbilalemin.Amin…
[Efendimiz buyuruyor:”cuma günü hangi vakitte bu dua okunarak duada bulunulursa,doğu ile batı arasinda her ne istenilirse istenilsin,duası kabul olunur.]
*****
Allahım!
Efendimiz Hazreti Muhammed’e (s.a.v)
ve O’nun kardeşleri olan nebîlere, mürselîne..
mukarreb meleklere..
gök ve yer ehlinden -onlarla beraber rızana nâil olmak için dua ettiğimiz- Senin salih kullarının hepsine..
özellikle de Hazreti Adem, Hazreti İdris, Hazreti Nuh, Hazreti Hûd, Hazreti Salih, Hazreti İbrahim, Hazreti Lût, Zebîhullah Hazreti İsmail, Hazreti İshak, Hazreti Yakub, Hazreti Yusuf, Hazreti Eyyub, Hazreti Şuayb, Kelîmullah Hazreti Mûsa, Hazreti Harun, Hazreti Davud, Hazreti Süleyman Hazreti Yunus, Hazreti İlyas, Hazreti Elyesa, Hazreti Zülkifl, Hazreti Zekeriyya, Hazret Yahya, Hazreti İsa ve annesi Hazreti Meryem, Hazreti Zülkarneyn, Hazreti Lokman ve Hazreti Üzeyr’e (alâ nebiyyina ve aleyhimüsselâm)..
Ve Efendilerimiz Hazreti Cebraîl, Hazreti Mîkaîl, Hazreti İsrafîl ve Hazreti Azraîl’e.
Hamele-i Arş’a..
mukarreb meleklere..
Kerûbiyyûn’a ve Kirâm-ı Katibîn’e..
Allah Resûlü’nün halifeleri Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazret Ali efendilerimize..
Peygamberimiz’in iki amcası Hazreti Hamza ve Hazreti Abbas’a
ve Allah Resûlü’nün ahfâdına..
özellikle de Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin, Muhammed el-Hanefî ve Zeynü’l-Âbidîn hazerâtına..
Annelerimiz Hazreti Hatice-i Kübrâ ve Hazreti Âişe-i Sıddîka’ya
ve Efendiler Efendisi’nin diğer pak zevcelerine
ve kızları Zeynep, Rukayye, Ümmü Külsüm ve Fatımetü’z-Zehraya..
Ve muhacir ve ensardan bütün ashâb-ı güzîne,
tâbiîn ve tebe-i tâbiîn efendilerimize..
müçtehidîn-i kirâma
müfessirîn-i izâma..
muhaddisîn-i fihâma..
evliya, asfiya, ebrar ve mukarrebîne..
aktâba ve hususen Hazreti Ali ve Hazreti Hamza efendilerimize..
Şeyh Abdülkâdir-i Geylanî, Şeyh Ebu’l-Hasen el-Harakânî, Şeyh Harranî, Şeyh Menbicî İmam Rabbanî, Ebu’l-Hasen eş-Şazilî, Ahmed el-Bedevî, Ahmed er-Rufaî, Muhammed Bahâüddin en-Nakşebendî
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursîye,
Büyüğümüze
ve Senin nezd-i ulûhiyetinde kıymeti olan bütün Salih kullara
ilmin ve mâlûmâtın adedince salât ve bereket ihsan eyle ve dualarımızı onların hürmetine kabul buyur.
Allahım,
Dünyanın dört bir bucağında iman ve Kur’ân meşalesini tutuşturup hep canlı tutmaya çalışan kadın-erkek bütün kardeşlerimize, arkadaşlarımıza ve dostlarımıza da –yukarıda zikrettiğimiz salih kullarına tabî olarak- salât ü selâm eyle ve bereketinle lütufta bulun.
Cumamızı mübarek eyle..
Dünyanın her yerinde Senin Nâm-ı Celilini, ona muhtaç olan gönüllere duyurmaya kardeşlerimize ailelerine ferec mahreç nasip eyle.
Allahım,
Şu icabet saatlerinde başta büyüğümüz olmak üzere kardeşlerimizin, bacılarımızın, arkadaşlarımızın, her türlü sıkıntı ve zorluk içindeki kardeşlerimizin ve ailelerinin dualarını kabul eyle; rahmet ve bereketini üzerimizden eksik etme..
Allahım! Senin inayetinle sabahladık; Senin inayetinle akşamladık; Senin inayetinle yaşar, Senin izninle ölürüz. Dönüş de Sanadır. Hamd, canımızı aldıktan sonra bizi tekrar dirilten Allah’a mahsustur. Dönüş de O’nadır.
Lebbeyk ya Rab, fermanına uyduk, divanına geldik. Her zaman gelmeye de âmâdeyiz.
Allahım! İçinde bulunduğumuz şu günün evvelini sulh ü salah, ortasını felah, sonunu da her bakımdan muvaffakiyetli kıl. Senden dünyanın da, ahiretin de hayrını diliyoruz, ey Merhametliler Merhametlisi!
Sen, Raûf ve Rahîm Allah’sın. Göklerin ve yerin kendisiyle parıldadığı yüzünün nuru hürmetine, Sana ait her bir hak hürmetine ve Senden isteyen kulların hürmetine bizi şu günün sabahında ve akşamında affetmeni ve kudretinle Cehennem ateşinden korumanı diliyoruz.
Rabbim! Bu ve bundan sonraki günlerin hayrını, fethini, yardımını, nurunu, bereket ve hidayetini istiyor, bugünün ve daha sonraki günlerin şerrinden de Sana sığınırız.
—
“Ey yüceler yücesi Rabbimiz!
Yapageldiğimiz hata ve günahlar ruhumuza bir zillet urbası giydirdi. Senden ayrı düşmekle kendimizi ciddi bir meskenet libası içinde bulduk.
İşlediğimiz devâsâ hatalar kararttı kalbimizi; sana sığınırız ey biricik Matlûb u Maksûd u Mahbûb’uz!
Ciddi bir tevbe ameliyesiyle dergâhına teveccühümüzü kabul buyurarak, bizi bir ‘ba’s u ba’de’l-mevt’ ile yepyeni bir dirilişe erdir. -sen de diri değilsen, bilmem ki bizim gibi mezar-ı müteharrik bedbahtlara ne demek, nasıl sızlanmak düşer?!.- kasem ederiz ki, biz hiçbir zaman yaralarımızı sarıp sarmalayacak ve derdimize derman olacak senden gayrı birini bilmedik, bilmiyoruz ve her şeye rağmen huzurunda el pençe divan tavrıyla affedilme intizarı içindeyiz.
Kovarsan bendelerini hangi kapıya yönelir ve kime sığınabiliriz? Kovulursak o kapıdan vay bizim halimize ve utanılacak ahvâlimize!..”
Ey en büyük günahları bile bağışlayan ve çâk çâk olmuş sineleri şefkatle sarıp sarmalayan yüce Rabbimiz!
Senden, o yüz karartan günahlarımızı yarlıgayıp affetmeni, o utandıran hatalarımızı setretmeni, bağışlayıcılığının o sıcak atmosferinde re’fet ve rahmetinle sıyanet buyurdukların arasında bendelerini de bağışlamanı diliyor ve dileniyoruz.
Eğer günahlara tevbe ve inâbe, gönülde duyulup hissedilen bir pişmanlıksa, yeminler olsun, edip eylediklerimize bin pişmanız!
‘Estağfirullah’ deyip senden bağışlanma dileğinde bulunmak hataların ref’ine bir vesile ise, en içten nedametlerle inliyor ve bu biçare kapı kullarını bağışlamanı diliyoruz!
“Ey yüceler yücesi Rabbimiz!
Kullarına tevbe kapılarını ardına kadar açan, tevbe-inâbe unvanıyla bunu bize bir bişâret gibi sunan ve ‘Ey mü’min kullarım! İçten ve gönülden tevbelerle rabbinize yönelin.’ (Tahrîm Sûresi, 66/8) ferman-ı celiliyle dergâh-ı nezd-i ehadiyetine çağıran sensin.
Senin açtığın bu kapıya yönelenlerin beklentilerine nâil olacakları da senin kereminin muktezasıdır. Evet, günah ve hatanın, kullarına yakışmadığı muhakkak ama afv u mağfirette de senin bir keremkânî bulunduğunda şüphe yok.
“Ey Rab, ömrünü isyan vadilerinde geçirdikten sonra, içten bir pişmanlık hissiyle Sana yönelip rahmet kapının tokmağına dokunan, dokunup Senin rahmet, şefkat ve utûfet teveccühlerini bekleyen ilk insan biz değiliz; daha niceleri o kapının eşiğine baş koydu ama hiçbiri geriye boş dönmedi.”
“Ey yüceler yücesi Rabbimiz!
Biz huzur-ı kibriyâna zâdsız-zahîresiz yöneldik; Sen bir keremkânisin; dua ve tazarrularımıza icâbet buyur; bizi ümit ve beklentilerimizde inkisara uğratma!”
“Ey yüceler yücesi Rabbimiz!
İşlediğimiz hata ve günahlar zillet urbaları giydirdi ruhumuza.. Cüda düştük Senden ve kendimizi meskenet libası içinde hissediyoruz.
Günahlar bî hadd ü pâyân kalbimizi simsiyah hale getirdi. –
Kapındayız, başım şefkat eşiğinde; ey o Biricik Mabud u Maksûd!
Kabul buyur bu yönelme ve inâbemizi!..
Bir kez daha Senin o yücelerden yüce dergâhına yöneldik. Başımız önümüzde huzur-ı azametin karşısında el-pençe divan duruyor, affıma ferman bekliyoruz.
Gayri eğer uzaklaştırırsan bu bendeni kapından, kime yönelir, kime sığınırız?!.
Ey günahların en büyüğünü dahi affeden ve dağınıklığa düşmüş yaralı gönülleri sarıp sarmalayan yüce Rabbimiz!
Senden, o yüz kızartan hatalarımızı bağışlamanı, affedip yok saymanı, bütün mesâvîmi setretmeni diliyoruz. Ötelerde sevdiklerine iltifatını, o lütuf, kerem ve rahmetinin serinletici iklimini bizden de esirgeme!”
“Ey yüce Rabbimiz!
Bizi hiçbir zaman Senden cüda kılıp kötülüklere düşürme; hatadan hataya düşüp isyan deryasına sürüklenmemize fırsat verme ve Senin gazabını gerektiren hususlara sürüklenmekten bendelerini muhafaza buyur!
Bizi bitip tükenme bilmeyen tûl-i emeller arkasından koşturan, belâ ve musibetler karşısında sürekli sızlanıp duran, her hayırlı işi kendinden bilen, her zaman mâlâyâniyâta meyyal bulunan, gaflet ve nisyanlarla mâlemâl, günahlara karşı her dem açık; Sana yönelmeye, tevbe ve inâbede bulunmaya gelince ‘yarın’ deyip erteledikçe erteleyen şu baş belası nefs-i emmâremizi Sana şikâyet ediyoruz.”
Ey Rabbimiz!
Çeşit çeşit vesveselere esir, kaskatı kesilip paslanmış şu mürde kalbimizi, havf u haşyet nedir unutmuş halimizi Sana şikâyet ediyoruz.”
Ey merhamet ve şefkat sultanı yüce Rabbimiz!
Sana yönelen bu bendeni ve bu kapıkulu gedâlaını Sensizlik ateşine mi atacaksın? Edip eylediklerini ancak Senin engin rahmet ummanlarının arındıracağı bu âcizleri afv u safhından mahrum mu bırakacaksın?
Hâşâ, yüz bin defa hâşâ!
Sen hiçbir zaman dergâh-ı ulûhiyetine yönelenleri eli boş ve inkisar içinde geriye çevirmemişsindir.” –
“Ne olurdu bir bilebilseydik; adımızı ‘saîdler’ defterine kaydedip bizi yakınlığınla şereflendirdiğini!
Bilseydik de gözümüz gönlümüz sürurla, sevinçle tüllenseydi!..
Ey Rabbimiz! Şöyle-böyle seni bilip Sana inananların yüzüne rahmet kapılarını kapama!
Ümit ve inancımız, yüce varlığını duyurmakla ihyâ ettiğin gönülleri Sensizlik zilletine bırakma bırakıp da firkat ve cehennem ateşine yakma!
Rabbimiz! Biz kullarını, gazap ve azap eleminden koru!..
Hayırlı ve hayırsızın birbirinden ayrılacağı, hesap endişesiyle elin-ayağın birbirine dolaşacağı, iyiliklerle serfirâz ruhların kurbet neşvesiyle kendinden geçeceği, hayatını kirletmiş bahtsızların uzaklık hicranıyla tir tir titreyeceği.. ve hiç kimsenin zerre miktarı haksızlığa maruz kalmayacağı o çetinlerden çetin günde bizi Cehennem azabından koru!..”
Ey kulları Kendisine yöneldiğinde hemen teveccüh-ü rahmette bulunan.. hiçbir zaman onların ümitlerini karşılıksız bırakmayan.. onları, Kendine yaklaştıran ekstra yol ve disiplinlerle cüdâ düşme hicranından kurtaran.. günah ve mesâvîyle kirlenmiş olanların ayıplarını setreden… yüceler yücesi Rabbimiz!
Ümitle kapına yönelip eşiğine baş koyanları hiçbir zaman boş çevirmediğin gibi, bendelerini de melül, mahzun yüz üstü bırakma!
“Ey yüceler yücesi Rabbimiz!
Azıksızız ama Sana olan tevekkül ve teslimimiz tamdır.
Buna rağmen cürümlerimin sınırsızlığını düşününce, tir tir titriyor ve azabına maruz kalacağım korkusuna kapılıyoruz.
Vakıa rahmetinin vüs’ati gözümüzde tüllenince de gönlümüz emn ü emân hissiyle şahlanıyor.
İşte, o ruh haleti içinde bulunduğumuzda günahlarımız su-i âkıbetle inletse de affına olan ümidimiz ruhumuza bağışlanabilme sinyalleri salıveriyor.”
Huzurundayız ey Rabbimiz!
Salıyoruz kendimizi rahmetinin çağlayanlarına.. ve uzaklaşabildiğimiz kadar kendimizden uzaklaşıyor, bütün benliğimizle Sana yöneliyoruz!..
Allahım! Peşi peşine sağanak sağanak idrak ufkumun üzerine boşalan o engin eltâfına ne diyeceğimizi bilemiyoruz.. fazl u kerem kaynaklı Senin utûfe-i sübhâniyen karşısında dilimiz tutuluyor ve diyeceklerimizi diyemez hâle geliyoruz.
Senin çağlayanlar gibi akıp gelen, liyâkatimizi çok çok aşkın özel lütuflarını “Saymaya kalksanız sayamazsınız ilahi nimetleri!” (İbrahim sûresi, 14/34; Nahl sûresi, 16/18) adesesiyle temaşaya aldığımızda bir şey diyememe acziyle kırılıyor kolumuz-kanadımız ve iki büklüm oluyoruz…
Evet, Senin o hususi atıyyelerin karşısında hamd ü senâmızın yetersizliğiyle iç içe hicaplar yaşıyoruz.
İmanla gerçek dirilişe erişimiz.. İslâm’la dergah-ı sübhâniyene yönelişimiz.. boynumuzda kulluk tasması, başımız kerem ve ikram eşiğinde.. elimiz re’fet ve utûfet kapısının tokmağında, “Bunların hepsi Senden.” diyor, şükürle gerilime geçiyoruz.
Ne var ki Sana karşı bu şükür hissi de yine Senden.
Zira ne zaman Sana şükretsek bu da Senin ayrı bir lütfun olması itibarıyla -şükürler sâlih dairesiyle- Sana hiçbir zaman hamd ü senamızı tamam olarak yerine getiremeyeceğiz.
Ey Rabbimiz!
Çeşit çeşit şek ve şüphe tahayyülleri -bunlar onun ufkuna ait iniltiler- sürekli köpürüp duruyor içimizde. Bulandırıyor Senin o dupduru lütuflarının semâvî saffetini.
Ne olur kaldır yakınlığına engel bu şekk ü şüphe sisini dumanını, gelip geçici de olsa kulluk tavrına uygun düşmeyen yakışıksız mülahazalarımızı!..
Gönlümüzü yalvarıp yakarma hissiyle coştur!
Kalbimizi hep Sana yakın bulunma idrak ve şuuruyla gerçek dirilişe erdir!..
Ey Rabb-i Rahim’imiz!
Bizi, hoşnutluğunu hedefleyip soluk soluğa koşan gönül erbabından eyle!
Her an gözü o kapıda, eli kapının tokmağında bulunan aciz bendelerini, onlarca en büyük iltifat sayılan rıza ve aşk u iştiyak düşünceleri ve içten düşleriyle, Senin sımsıcak teveccühüne vesile huzur-ı kibriyânda, kemerbeste-i ubudiyetle serfirâz kıl!
Nezd-i ulûhiyetinde değişik payelerle şereflendirdiğin.. tasavvurları aşkın keyfiyetlere ulaştırdığın.. fazl u kereminle Kendini tam duyurduğun.. Sana karşı olan aşk u alâkalarını iştiyak üstü iştiyakla taçlandırıp vicdanlarını tecelligâh-ı ilahî seviyesiyle seviyelendirdiğin.. gönüllerini her lahza bir aşk u şevk cezbesiyle Kendine yönlendirdiğin Mustafeyne’l-Ahyâr (seçkin bendegân)larından eyle!
Ey ‘rıza!’ deyip Zâtına teveccühe doymayan kapı kullarını vuslat yollarında yüz üstü bırakmayan Keremkânî!
Bu bendelerini de kabule karîn kıldığın bahtiyarlar zümresine ilhak buyur!..
Ey Rabb-i Rahîm’imiz! Enîsimiz ol!
Ruhumuzdaki Sensizlik vahşetini gider.. sürçmelerimizi ve düşe-kalka yürümelerimizi bağışla!
Hatalarımızı Settâr ism-i şerifinle setreyle!
Bendelerini sıyanet seraları içine alarak teminat-ı hâssanla emin kıl!”
“Ey yücelerden yüce Rabbimiz! ‘Tevekkül, teslim’ diyor, yardımını dileniyoruz.
Bizi ne dünyada ne de ötelerde acz u fakr ve hiçliğimle başbaşa bırakma!..
Ey ezel-ebed Sultanı ve bugünlerin, yarınların, tüm zaman ve mekânların Rabb-i Rahîmi!
Mücrim bendelerin olarak şu yoksullar yoksulu halimizle bârigâh-ı rahmetinin kapısı önündeyiz.
Zayıfız, derbederiz, zeliliz, esîriniz ve iflas etmiş birer çaresiziz; Sen ise kapına yönelenlerin taleplerini vüs’at-i rahmetinle karşılayan Sultanlar Sultanısın!..
Gamımız, kederimiz hadden efzun ama düşe-kalka yürüyen tasalı gönüllerin arzu ve isteklerini is’âf buyuran bir Cevâd u Kerim’in kapısı önündeyiz. İsyanlarımız sınırsız!..
Nezdindeki makbul ve mümtaz kullarının arasında bulunma ümidiyle başımız rahmetinin eşiğinde, bağışlanma recasıyla o kapının tokmağına dokunuyoruz.
Kusurlarımızın affedileceği hicap ve heyecanıyla bârigâh-ı gufranına yöneliyor; bağışlanacağımız ümidiyle yerlere yüz sürüyor ve ‘Ey Rabb-i Rahim’im!..’ diyoruz…
Nefsine zulmetmiş birer derbeder olarak gözlerimiz vüs’at-i rahmetinin kapı aralığında, gönlümüz hususi teveccüh sağanağında, kabul edileceğimiz heyecanlarıyla gözlerimiz kapının açılacağı intizarında, Senden beklenenleri bekliyoruz.
“Yüce Rabbimiz, lâyüad ve layuhsâ hatalarımızla, yönelecek başka kapı bilmeme iz’ânıyla, hemen her zaman Senin o herkese açık bulunan rahmet kapının önünde ebedlere kadar durma kararındayız.
“Ey yüceler yücesi Rabbimiz!
Şu bî-hadd ü pâyân hatalarımızla bir kere daha Sana yöneliyoruz;
Sana yöneliyoruz zira yönelinecek bir başka kapı bilmiyoruz.
Ey yüce Rabbimiz! Sen ululardan ulusun ve bir keremkânisin; bizlerse zavallılardan zavallı birer bendelerin. Sen etmezsen bu pür-melâl kullarına merhamet, kim elinden tutar onların?
Sultanlar sultanı Melce’imiz!
Sen her şeyin ve herkesin mâlik-i hakikîsisin, kapı kulun ise sıradan birer bendelerin; Sen lütuf buyurup kerem destine almazsan, bize kim inayet edebilir?
Melce’imiz ve mesnedimiz! Sen yegâne aziz, bu fakirler ise zillete maruz birer derbeder; Sen elimizden tutmazsan, kim kurtarabilir bizi bu mezelletten? –
Mevlâmı<! Sen yücelerden yüce öyle bir Erhamürrâhimîn’sin ki, en büyük günahları irtikâp eden kapkara ruhlara bile afv u mağfiret kapılarını ardına kadar açık tutmakta ve ümitlerimiz şahlandırmadasın; ömrünü isyanlarla âlûde geçirmiş bu fakîr u hakîrleri de o kapıdan uzaklaştırma!..”
“Ey nihayetsiz rahmet ve şefkatiyle herkese teveccüh buyurup içlere inşirah salan Hannân u Mennân!
Biz de Senin âciz ve düşe kalka birer kulunuz; kabrin zulümât ve darlığından ve mukadder hesabın ağırlığından rahmetinin enginliğine sığınıyor ve ‘El-emân, el-emân!’ iniltileriyle Senden emn ü emân dileniyoruz.
Münker-Nekir’e cevab-ı savabda inayet ve teveccühünü bu düşkünlerden esirgeme!.. Biz, maruz kalacağımız her dâhiyeye karşı ‘El-emân!’ deyip re’fet ü şefkatinin ümidiyle oturup kalkacağız.
‘El-emân, el-emân!’ makberin darlık ve zulmetinden.. Senin sıyanet seralarında korunmaya alınıp alınamayacağını bilmeyenlerin canları gırtlaklarında tir tir titreyip durdukları ürpertici ahval-i müthişe karşısında ‘El-emân, el-emân!..’
Zelzeleleri zelzelelerin takip ettiği, zeminin toz-duman haline geldiği, dağların hallaç pamuğu gibi savrulduğu, semaların rulolar şeklinde dürüldüğü, arz u semanın tebeddül üstüne tebeddüllerle zîr u zeber olduğu/olacağı hengâmda.. herkesin umumî bir ‘ba’s-u ba’de’l-mevt’ ile haşr u neşir süreciyle huzur-u kibriyâda toplandığı o gam üstüne gam evânında.. ins ü cin herkesin yapıp ettikleriyle yüz yüze geldiği kahreden tablolar karşısında.. hayatlarını küfür ve dalalet içinde geçirenlerin ‘Keşke toprak olsaydık!’ iniltileriyle sızlandıkları o nedâmet hırıltıları esnasında.. ve daha iç içe bir sürü dâhiyeler karşısında, bir kere daha içten ‘El-emân, El-emân!..’
—
Sonsuz “Lâ havle velâ kuvvete illa billahilaliyyilazîm” ile huzuruna geliyor, hamd ü senalarımızı arz ediyor ve dualarımızı kabul buyurmanı diliyoruz.
Yakarışlarımıza icabet buyur, Rabbimiz!
Ya Rahmân, ya Rahîm, ya Zelcelâli ve’l-ikrâm!
Zat’ın, azametin, ululuğun, Ulûhiyetin, Rubûbiyetin hakkı için.. Sıfât-ı Sübhâniye’nin hatırı ve şefaati için..
Esmâ-i Hüsnâ’n hürmeti ve şefaati için..
İsm-i A’zam’ın hürmeti ve şefaati için..
Hazreti Muhammed Mustafa’nın hürmeti ve şefaati için..
seçkinlerden seçkin ve en hayırlı kulların enbiya/evliya hürmeti ve şefaati için duamızı kabul buyur.
Bu şerefli ve mübarek isimlerin hürmetine, latîf ve celîl sıfatların hatırına Sen’den Efendimiz Hazreti Muhammed’e ve O’nun mübarek aile fertlerine salât ve selam etmeni diliyoruz.
Amin