İMTİHAN GÜNLERİNDE

NURLARDAN YOLUMUZA DAİR ÖLÇÜLER…

 

RİSALE-İ NUR MÜZAKERESİ;

İSTİFADE EDİLEN KAYNAK: HİZMET REHBERİ

Özetle;

1)-  “Bütün musibetlere, sıkıntılara ve düşmanlara tam bir metanetle mukabele etmemiz gerektir.”

2)- “Zorluklar ne kadar artarsa, hizmette o ölçüde ciddiyet ve şevkle hareket etmek gerekir.”

3)- “Vazifemiz muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telâş etmek değil.”

4)- “Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız.”

5)- “Hâdisatın muhtemel menfî tesirlerinden kalb ve ruhlarımızı âzade bulundurmak”

6)- “Bize şimdi lâzım, muvakkat fırtınalarla sarsılmamak, inayet-i İlahiyenin imdadımıza gelmesini tevekkül ile beklemektir.”

7)- “Tuttuğunuz yol, takip ettiğiniz hedef için hayırda yarışın”

8)- “Hizmet.. durmadan, dinlenmeden, hizmet…”

9)- “Hizmetteki sıkıntılara tahammül ve sabır göstermek”

10)- “Bu dairenin verdiği büyük neticelere karşılık olarak sarsılmaz bir sadâkat ve kırılmaz bir metanet gerekir.”

11)- “Ümidimizin aksine gelişmeler sebebiyle me’yus (ümitsiz) olmamak ve geçici fırtınalarla sarsılmamak!”

12)- “Risale-i Nur şakirtlerine hayal kırıklığı, gayretlerini, daha da ileri atılmalarını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor.”

13)- “Risale-i Nur, sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pekçok kıymetli neticeye karşılık fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadâkat, daimî ve sarsılmaz sebat ve kırılmaz metanet ister.”

14)- “Takva, ihlâs ve sadakat sahibi her bir talebe, bütün talebelerin sevabına ortak olur ve günahlara karşı dayanma setti kazanır.”

15)- Her bir talebe, bütün talebelerin şahs-ı manevîsini korumakla mükelleftir

16)- Risale-i Nur’un hakikî ve sadık şakirtlerinin aralarındaki temel bir düstur Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder

17)- Kanaatımız ve imanımız O dur ki…

 ***

1)-  Bütün musibetlere, sıkıntılara ve düşmanlara tam bir metanetle mukabele etmemiz gerektir.”

Madem biz böyle sarsılmaz, en yüksek, en büyük, en ehemmiyetli, fiyat takdir edilmez derecede kıymetli ve karşılığında bütün dünyası, canı ve cânânı verilse yine ucuz düşecek bir hakikatin uğrunda ve yolunda çalışıyoruz; elbette bütün musibetlere, sıkıntılara ve düşmanlara tam bir metanetle mukabele etmemiz gerektir.

Hem, belki karşımıza aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar, şeyhler ve zâhirde müttakîler çıkartılır; bunlara karşı birliğimizi, dayanışmamızı muhafaza edip, onlar ile uğraşmamak lâzımdır, münakaşa etmemek gerektir.

2)- Zorluklar ne kadar artarsa, hizmette o ölçüde ciddiyet ve şevkle hareket etmek gerekir.”

Ben hem kendimde, hem bu yakındaki Risale-i Nur talebelerinde mübarek aylardan sonra bir yorgunluk ve şevkte bir usanç görüyordum. Sebebini açıkça bilmiyordum. Şimdi, eskide söylediğim tahminî sebep, hakikat olduğunu gördüm. Şöyle ki:

Nasıl maddî hava fena ise, fena tesir ediyor; manevî hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir. Üç Aylar’da ve Muharrem Ayı’nda İslâm âleminin manevî havası, bütün ehl-i imanın Âhiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri, himmetleri ve aydınlatmaları o havayı sâfileştiriyor, güzelleştiriyor, müthiş ârızalara ve fırtınalara mukabele ediyor.

Herkes, o sayede ve sayesinde derecesine göre istifade eder. Fakat o mübarek aylar gittikten sonra, âdeta o Âhiret ticaretinin sergisi ve pazarı değiştiği gibi, dünya sergisi açılmaya başlıyor. Çoğu himmetlerde vaziyet bir derece değişiyor. Havayı zehirleyen kirli buharlar o manevî havayı bozar. Herkes, derecesine göre ondan zedelenir.

Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risale-i Nur’un gözüyle bakmak ve zorluklar ne kadar ziyadeleşse, kudsî vazife itibariyle daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir.

Çünkü başkaların füturu ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyadeleştirmeye sebeptir.

Zira, gidenlerin vazifelerini de bir derece yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.

3)- Vazifemiz muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telâş etmek değil.”

Vazifemiz, ihlâs ile, sebat ve dayanışma ile ve mümkün olduğu kadar ihtiyatla, Hz. İmam-ı Ali’nin “sirran tenevverat” şeklindeki irşadını fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir.

Yoksa, muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telâş etmek değil.

Muvaffakiyet, Nurlar’a kapıların açılması, rağbet ile onların yayılması ise, Allah’a aittir, O’nun hükmüne dâhildir.

“Vazifemizi yapıp, İlâhî vazifeye (hükme) karışmamak gerektir.” diye hem kendi adıma, hem sizin bedelinize teselli buldum.

4)- “Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız.”

Zaten aranızdaki samimî dayanışma ve Şer’î istişare, sizi öyle şeylerden muhafaza eder. İçinizde bulunduğunuz manevî şahsiyetin fikrini, o istişareyle bildirir.

5)- “Hâdisatın muhtemel menfî tesirlerinden kalb ve ruhlarımızı âzade bulundurmak

*Sâniyen: Cereyan etmekte olan hâdisatın muhtemel menfî tesirlerinden kalb ve ruhlarımızı âzade bulundurmak; ve bir şey meydana geldikten sonra daima kader cihetini düşünerek hikmetli ve güzel taraflarını görmek ve zahirî ruha dokunan kaba, şer, musibet cihetlerine fazla nazarı dolaştırmamak -Risale-i Nur’dan aldığımız derslere binaen- lâzımdır.

6)-Bize şimdi lâzım, muvakkat fırtınalarla sarsılmamak, inayet-i İlahiyenin imdadımıza gelmesini tevekkül ile beklemektir.”

“Bize şimdi lâzım, kemal-i teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak ve bilhâssa inkisar-ı hayale düşmemek ve bazan ümidin hilaf-ı zuhuruyla me’yus, ümitsiz olmamak ve muvakkat fırtınalarla sarsılmamak, inayet-i İlahiyenin imdadımıza gelmesini tevekkül ile beklemektir.”

*Vazifemizin yalnız ve yalnız hizmet olduğu ve neticenin Cenab-ı Hakk’a ait bir keyfiyet bulunduğu hususudur.

Tedbiri ise, a’zamî faaliyet ve a’zamî hizmet içerisinde tedbir olarak mütalaa ediyoruz.*

 

7)- “Tuttuğunuz yol, takip ettiğiniz hedef için hayırda yarışın”

Her topluluğun yöneldiği bir kıblesi, tuttuğu bir yol, takip ettiği bir hedef vardır. Siz, (kıbleniz, hedefiniz, yolunuz belli ve tam birlik halinde bir topluluk olarak) hayırlarda yarışın ve öne geçmeğe çalışın.

Her nerede bulunursanız bulunun Allah, hepinizi (aynı yolda, aynı kıblede birleştirdiği gibi, bir gün) bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir. (Bakara Sûresi/2: 148)

8)- Hizmet.. durmadan, dinlenmeden, hizmet…”

Kasırgalar, tufanlar saldırsa yine hizmet… Bu vatan ahalisinin Hakikatlara en az ekmek, hava ve su kadar ihtiyacı var. Sefahet ve ahlâksızlığın cem’iyetimizin bünyesini bir kanser gibi kemirdiğini ve her geçen dakikanın bilhâssa genç nesillerimizi uçurumlara attığını, bütün bir vatan sathına yayılmak istidadını gösteren serserilik ve anarşi tohumlarının hayatiyet ve bekamızı tehdid edecek hale geldiğini, kör olanlar da gördü. Elbette hizmet ile bu müdhiş yaranın tedavisine çalışılacak

9)- “Hizmetteki sıkıntılara tahammül ve sabır göstermek

Madem Âhiret için, hayır için, ibadet ve sevap için, iman ve Âhiret için Risale-i Nur ile bağlanmışsınız; elbette mevcut ağır şartlar altında her bir saati yirmi saat ibadet hükmünde ve o yirmi saat ise Kur’ân ve iman hizmetinde manevî mücahede olması hasebiyle yüz saat kadar kıymetli ve yüz saat içinde böyle her biri yüz insan kadar ehemmiyetli olan hakikî mücahid kardeşlerle görüşmek, kardeşlik bağı oluşturmak, (karşılıklı) kuvvet vermek ve almak, tesellî etmek ve mütesellî olmak, hakikî bir dayanışma ile kudsî hizmete sebatla devam etmek, güzel seciyelerinden istifade etmek, Medresetü’z-Zehra’nın şakirtliğine liyakat kazanmak için açılan bir imtihan meclisi olan şu Medrese-i Yûsufiye’de tayınını ve Kader’ce takdir edilen kısmetini almak, mukadder rızkını yemek ve o yemekte sevap kazanmak için buraya gelmenize şükretmek lâzımdır.

Bütün sıkıntılara karşı zikredilen şu faydaları düşünüp, sabır ve tahammülle mukabele etmek gerekir.

10)- “Bu dairenin verdiği büyük neticelere karşılık olarak sarsılmaz bir sadâkat ve kırılmaz bir metanet gerekir.”

Isparta kahramanlarının gösterdikleri harikalar ve dünya çapında övgüye lâyık Nur hizmetlerinin esası, harika sadakatleri ve fevkalâde metanetleridir. Bu metanetin birinci sebebi, iman kuvveti ve ihlâs hasletidir. İkinci sebebi, fıtrî cesarettir.

Onlara “Sizler cesaretle ve efelikle tanınmışsınız ve dünyaya ait ehemmiyetsiz şeyler için fedakârlık gösterirsiniz. Elbette Risale-i Nur’un kudsî hizmetinde ve cihana değer uhrevî neticelerine mukabil, mertçe ve fedakârca cesaret ve metanet gösterip, sadakatinizi muhafaza edersiniz.” dedim. Onlar da tam kabul ettiler.

11)- Ümidimizin aksine gelişmeler sebebiyle me’yus (ümitsiz) olmamak ve geçici fırtınalarla sarsılmamak!”

Tam bir teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak, hayal kırıklığına düşmemek, ümidin aksine gelişmeler sebebiyle me’yus olmamak, geçici fırtınalarla sarsılmamak; enaniyet ve rekabetten korunmak, soğukkanlı ve ihtiyatlı olmak gerekir

ve madem bu kadar geniş bir sahada ve bizimle ilgili meseleyi pek ziyade büyüterek hükümeti telaşa düşürenler, her halde iftiralarını ve yalanlarını bir derece gizlemeye bahanelerle çalışacaklar, [öyleyse] elbette bize lâzımdır ki: tam bir teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak, bilhassa hayal kırıklığına düşmemek, bazen ümidimizin aksine gelişmeler sebebiyle me’yus (ümitsiz) olmamak ve geçici fırtınalarla sarsılmamak!

12)- Risale-i Nur şakirtlerine hayal kırıklığı, gayretlerini, daha da ileri atılmalarını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor.”

Evet, gerçi hayal kırıklığı, ehl-i dünyanın morallerini ve şevklerini kırar; fakat meşakkat, mücahede ve sıkıntıların altında Cenab-ı Allah’ın yardımlarını ve rahmetinin iltifatlarını gören Risale-i Nur şakirtlerine hayal kırıklığı, gayretlerini, daha da ileri atılmalarını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor.

13)- “Risale-i Nur, sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pekçok kıymetli neticeye karşılık fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadâkat, daimî ve sarsılmaz sebat ve kırılmaz metanet ister.”

Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pekçok kıymetli neticeye karşılık fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadâkat ve daimî ve sarsılmaz sebat ister.

Evet, Risale-i Nur on beş senede medresede kazanılan kuvvetli tahkikî imanı on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler.

Hem, uhrevî amellerde ortaklık veya katılım düsturuyla, her bir şakirdine, her bir günde binler hâlis lisanlar ile edilen makbul dua ve binler salih kişinin işledikleri salih amellerin sevaplarının bir mislini kazandırıp, her bir hakikî, sadık ve sebatkâr şakirtlerini amel bakımından binler insan hükmüne getirdiğini, buna birer delil olarak, İmam-ı Ali (radıyallâhü anh)’ın birer kerameti ve takdir ifadesi mahiyetinde Risale-i Nur’u üç defa haber vermesi ve yine Gavs-ı A’zam Abdülkadir-i Geylanî’nin (k.s.) Risale-i Nur’u çok önceden haber verme kerameti, tasvip ve teşvik ifade eden müjdesi, o halis şakirtlerin Cennet ashâbından olacaklarına dair müjde, pek kat’î ispat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiyat ister.

14)- “Takva, ihlâs ve sadakat sahibi her bir talebe, bütün talebelerin sevabına ortak olur ve günahlara karşı dayanma setti kazanır.”

Risale-i Nur şakirtlerinin temel bir düstur olan uhrevî amellerde ortaklık düsturu sırrınca, her birisinin kazandığı sevap, her bir kardeşinin amel defterine aynı miktar geçmesi, o düsturun ve İlâhî rahmetin gereği olması hasebiyle, Risale-i Nur dairesine sıdk ve ihlâsla girenlerin kazançları pek büyük ve küllîdir.

Her biri, binler hisse alır. İnşâallah, dünya mallarında ortaklıkta olduğu gibi bölünme ve parçalanma sözkonusu olmadan her birisinin amel defterine aynen geçmesi, bir kişinin getirdiği bir lâmbanın binler aynaların her birisine aynı lâmba olarak aksetmesi gibidir.

Demek, Risale-i Nur’un sadık şakirtlerinden birisi Kadir Gecesi’nin hakikatini ve Ramazan’ın yüksek mertebesini kazansa, ondan bütün hakikî sadık şakirtlerin sahip ve hissedar olmasını İlâhî rahmetin genişliğinden çok kuvvetle ümit etmekteyiz.

15)– “Her bir talebe, bütün talebelerin şahs-ı manevîsini korumakla mükelleftir”

Risale-i Nur dairesine girenler, şahsî cesaretlerini, onu kıymetlendirmek için sarsılmaz bir sebat ve metanete ve kardeşlerin dayanışması için cidden çalışmaya sarfedip, o cam parçası hükmündeki şahsî cesaretini hakikate tam bir bağlılık ve doğruluk içinde fedakârlık elmasına çevirmek gerektir.

Hem bir adam, kendi başına cesareti güzel de olsa, iç dayanışmaya sahip bir cemaate girdikten sonra, onların istirahatini ve sarsılmamalarını muhafaza etmek için, o şahsî cesareti kullanamaz.

Risale-i Nur, bir daire değil; iç içe daireler gibi tabakaları var. Erkânlar, sahipler, haslar, nâşirler (yayan ve yayınlayanlar), talebeler ve taraftarlar gibi tabakaları var.

Erkân dairesine liyakatı olmayan Risale-i Nur’a muhalif cereyana taraftar olmamak şartıyla, daire haricine atılmaz.

Hasların hususuyeti bulunmayan, zıt bir mesleğe girmemek şartıyla talebe olabilir.

Bid’at ile amel eden, bid’ata kalben taraftar olmamak şartıyla dost olabilir.

Onun için, az bir kusurla düşman sınıfına katılmamak için, dışarıya atmayınız. 

16)- “Risale-i Nur’un hakikî ve sadık şakirtlerinin aralarındaki temel bir düstur Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder.”

Bugünlerde hatırıma geldi ki, içtimaî hayata giren hangi şeye temas etse, çoğunlukla günahlara maruz kalıyor. Her cihette günahlar serbestçe insanı sarıyorlar. “Bu kadar günahlara karşı insanın hususî ibadet ve takvası nasıl mukabele edebilir?” diye ümit kırıklığı içinde düşündüm.

Risale-i Nur’un hakikî ve sadık şakirtlerinin aralarındaki temel bir düstur olan uhrevî amellerde ortaklık kanunuyla ve samimî ve halis dayanışma sırrıyla her bir halis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet ve istiğfar eder.

 Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder. Bazı meleklerin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi, halis, hakikî, müttakî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, kurtuluşuna vesile kazanır ve inşaallah ehl-i saadet olur.

Risale-i Nur dairesinde sadakat, hizmet, takva ve büyük günahlardan kaçınma derecesiyle o ulvî ve küllî kulluğa sahip olur.

Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektir.

17)- Kanaatımız ve imanımız O dur ki”

Bidayet-i İslâm’dan beri gelen hâdiseleri ve kaderi ilahinin kararlarını zamanın şeridinde ibretle seyretmek, Nurları okumak, okutmak, hakikatları insanlığa sunmak suretindeki meşguliyetle hizmet-i Kur’aniye ve imaniyeyi devam ettirmek, kalbi ferahlandırmak, aramızdaki uhuvvet ve muhabbeti ziyadeleştirerek ihlasla ve tam tevekkül ve teslim içerisinde müsbet hareket ederek, hizmette kusur göstermemek elzemdir. Kanaatımız ve imanımız budur.

Nihayet en zalim tiranlar, garazkârlar da anlayacak ki, “Bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalalete başını eğmez, mağlub olmaz.”

Elimizde nur var, siyaset topuzu yok. manen Asayiş memurlarıdır hizmet insanı.Hakikatları anlatmayı bırakmak aklımızdan bile gecmedi, hislerimiz galeyana geldi, hissiyatımız coştu, hicran ve tahassür, azab ve işkenceler içinde âdeta sergerdan gibi dolaştık,fakat intikamımızı Risale-i Nur’un ihtiva ettiği tahkikî iman derslerini okumak ve okutmakla aldık.alacagız.

***

“İlk ve son tavsiyemiz, dayanışmanızı muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten korunma, soğukkanlılık ve ihtiyattır.”