TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK-13 (13.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 12 MART 2020 // 17 RECEB 1441 PERŞEMBE
(TEVHİDNÂME-13):
Allah’ım!
Sen’den, nefislerimizi, ruh ve kalb hayatına açık, melek edalı arzlı bir semaviye dönüşmüş “nefs-i mutmainne” ufkuna (17) yükseltmeni; onun bir üst mertebesi olan, kullarının Sen’den hoşnutluğunu anlatan, Sen’den ne gelirse gelsin, her zaman şükürle karşılık verip kat’iyen şikâyet etmeme, bu yolda gülü de dikeni de aynı görme, azbı da azabı da bir bilme noktası sayılan “nefs-i râdiye” zirvesine (18) ulaştırmanı; onun da ötesinde, rızana mazhar edilmenin, bizim küçüklüğümüze göre değil Senin azametine yakışır bir iltifata erdirilmenin unvanı olarak anılan “nefs-i mardiyye” şahikasıyla (19) bizleri serfiraz kılmanı diliyor ve dileniyoruz. Öyle ki, Senin rızana erdikten sonra başkalarının bizden razı olmasını hedeflemekten bizleri müstağnî kılacak ölçüde olsun!
***
13.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey nefislerde ürperti ve haşyet hâsıl eden Celîl!
Ey nefislerde ürperti ve haşyet hâsıl eden Ecell!
Ey nefislerde ürperti ve haşyet hâsıl eden, celâlinde en büyük ve ulu olan Azîm!
Ey Yüce Zâtı bütün noksanlardan müberrâ olan ve nefisler ancak tezkiyesiyle arınan Zekiyy! (Cevşen-i Kebir)
Allahım nefis gemimizi, (Nuh peygamberinin gemisi gibi) “Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Rabbim gerçekten Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” hakikatinin sırrına mazhar eyle. Bizi, Senden uzaklaştıran şeylerin hepsinden uzak tut, tut ki Allahım, hakkında kesin bilgimiz olmayan şeylerin tâlibi olmayalım.
Nefislerimizi ilminle buluştur. Sadr u sinelerimizi Sana ta’zimle doldur. Bizi bütün benliğimizle Sana teveccühe muvaffak kıl. Sırlarımızı, latîfe-i Rabbaniyelerimizi Seninle güzelleştir. Bizi safa veren duru şeyleri alan, keder veren bulanık şeyleri terk eden, verdiğin afiyetin kadr u kıymetini bilen, o büyük nimet karşısında hep şükürle metafizik gerilime geçen, kefil olarak Senden razı olan, Seni en güzel vekil bilip tevekkül ile işlerini Sana havale eden kullarından eyle.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[17-18-19] NEFS-İ MUTMAİNNE / RÂDİYE / MARDİYYE :
Hep ötelere müteveccih olan bu hakikatbîn ruhlar, hemen her hâllerinde fâniyat u zâilatı gönüllerinden silip atarak bâkiyât-ı dâime ile nefes alır-verir, yeni yeni adımlar atmak suretiyle kendilerini nefs-i mutmainne, râdıyye, mardıyye (17-18-19) zirvelerinde bulur ve sâfiye, zâkiye ufuklarını temaşaya koyulurlar; koyulur ve kalblerini, ruhlarını sürekli sır ve ahfa ufkuna müteveccih tutma gayreti içinde çırpınır dururlar.
Zühd üstü zühd veya aşk u iştiyak meltemlerini belli ölçüde duyup hissedince de nazarlarında varlık-yokluk aynı rengi alır ve onlar, ekstradan gelenleri كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللهِ diyerek tahdîs-i nimet şuuruyla değerlendirir; gidenleri de sırtlarından bir yükü atmışçasına “Ohh!..”larla karşılarlar.
[ÂBİD, ZÂHİD, ÂŞIK-2 – Çağlayan_K.Z.T Mart 2018]
***
“Sofilerin, seyr ü sülukta, zevken duyup yaşadıkları bu konuyu biz, nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mutmainne, nefs-i râziye, nefs-i marziyye(17-18-19), nefs-i mülheme, nefs-i zekiyye veya sâfiye unvanlarıyla daha önce arz etmeye çalışmıştık.
….
Bu mertebelerden her birinin kendine göre bir vâridi, bir mevhibesi, bir zevki, bir ufku, bir şîvesi, bir ihsası ve bir de ihtisası vardır.
Bunlar bazen mürşidin işaretleriyle, bazen de kendini bilen, ruhunu dinleyen yüksek murakabe ve muhasebe insanlarına özel bir teveccühle ihsas edilir veya açıktan açığa bildirilir.
Aslında, nefis nefistir(17); ama iyi bir tezkiye sayesinde hevâsına muhalefeti ve Rabbine muvafakatı sağlanabilirse insanî ufukta, ışığı güneşten, tıpkı bir dolunay gibi o da pırıl pırıl bir ziya kaynağı haline getirilebilir.
***
“Güvenmez asla kendine, emeğine, ameline; beğenmez yaptıklarını, yapacaklarını; debbağın deriyi yerden yere vurduğu gibi ayaklarının altına alır ettiklerini de edeceklerini de.
En hayırlı işlerinde bile riyaya, süm’aya, alkış ve takdir beklentisine girdiği/giriyor olduğu endişesiyle sarsılır, rüzgârlarla salınıp sarsılan ağaçlar gibi. Yol boyu hep bu mülâhazalarla yürür tâ son noktaya kadar; yürür de, sağda-solda bir sürü derbederin ve dökülüp yollarda zayi olanların
“Ah keşke sağlığımda şu hayat için bir hazırlıkta bulunabilseydim.” deyip inlemelerine karşılık o
” Ey nefs-i mutmainne(15), dön Rabbine, sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak; dön ve gir halis kullarım arasına.” iltifat ve teveccühleriyle istikbal edilir.
Bilinmedik uhrevî bişaretlerle şereflendirilir ve kalb ufkundan ne mevhibelere ne mevhibelere mazhar olur.
[NEFİS (2) – Kalbin Zümrüt Tepeleri – 30 Haziran 2003]
***
Evet, dünya ve mâfîhâyı nefis ve hevâmıza(17) bakan yanlarıyla düşünce dünyasından söküp atamayanlar asla kalb tekallüb ve aritmilerinden de kurtulamazlar.
Zira bu kıymetli latîfe-i rabbâniye, Zât, sıfât ve esma-i ilâhiyeye bir mir’ât olarak insan irade ve şuuruna emanet edilmiştir.
Dolayısıyla da nefis ve hevâ şerareleriyle felç edilmemeli ve kolu-kanadı kırılmamalıdır. O, canlı ve metafizik gerilim içinde bulunduğu sürece, gücü ölçüsünde hep O’nu heceleyecek ve münâcat edalı sızlanışlarıyla hep O’nun için bir şeyler söylemeye çalışacaktır.
[KALB VEYA LATÎFE-İ RABBÂNİYE – Çağlayan_K.Z.T EKİM]
***
TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[17-18-19] NEFS-İ MUTMAİNNE / RÂDİYE / MARDİYYE :
(Hz.Ebubekir) O dipdiri gönülden kendiyle yüzleşme ve Hakk’a teveccüh adına bu ne derin sızlanış, bu ne engin bir iç murakabesi!..
Sanki yukarıda birkaç kelimecikle ifade edilen vefa abidesi o değilmiş de sıradan biri üslubuyla içini döküp durmuş gibi.[9]
[NEFİSLE YÜZLEŞMEDE HÂLEDE İLK HALKA (1) _Çağlayan Başyazısından_ 04 Temmuz 2018]
***
(Hz.Ömer) Bu ne safvet, bu ne kurbet duruluğu!.. Onca gaile ile yaka-paça olurken, hep peygamberler ufkunda yol alıyor ve vaktinin önemli bir bölümünü dua, tazarru, niyaz unvanıyla hep “Allah” deyip sızlanışlarla geçiriyordu.
Hayatını, gece ve gündüzüyle, gün ve haftasıyla sürekli Hakk’a iç döküşlerle değerlendiriyor ve mukarreb ufku rüya mesâvîsiylekendini farklı fasılalarla hep sigaya çekiyordu. ve dakikalarına dünya kadar inilti sığdırıyordu.
Yoktu hayat dantelaları içinde muhasebe hissinin bulunmadığı bir an(17) ve murakabe heyecanının inletmediği bir dakika.
[NEFİSLE YÜZLEŞMEDE HÂLEDE İLK HALKA (2) _Çağlayan Başyazısından_ 02 Ağustos 2018]
***
(Haydar-ı Kerrar) O da hemen her zaman, selefleri gibi, kendiyle yüzleşmede ve Hakk’a iç dökmede(17) Rehnümâ-i âlem’in dediklerini diyor, O’nun gibi inliyor ve O’nun çizgisinde yürüyordu.
Ama bir gün kendini değişik gaileler sarmalı içinde görünce, -Hakk’a teveccühte temel disiplinlere bağlılık mahfuz- ister kendi kendini sorumlu tutmanın, ister şartlar ve konjonktürün gereği, kendini derin bir tazarru ve niyaz, iç döküş ve sızlanışa saldı.
[NEFİSLE YÜZLEŞMEDE HÂLEDE İLK HALKA (4) _Çağlayan Başyazısından_ 04 Ekim 2018]
***
BİR SORGULAMA BAŞYAZISINDAN
Ey nefis(17)!
Sıyrıl hazan duygularından ve bir yeşillik ol, uçuşsun kuşlar, kuşçuklar çevrende..
bir su kaynağı ol, koşsun bütün bağrı yanıklar semtine..
mumlar gibi eri ve etrafına ışıklar saç; hem öyle bir saç ki, mehtabı temâşâya dalmış olanlar, onu bırakıp da senin ikliminin pervanesi olsunlar.
…
Ey nefis(17)!
Herkesin derdini vicdanında öyle derince duyup yaşamalısın ki, artık bu konuda kimsenin senden hiçbir beklentisi kalmasın..
onların acılarını öylesine içten hissedip ağlamalısın ki; ağlamaya durmuş bütün gözlerin yaşları kurusun..
onlar için öyle yanıp yakınmalısın ki, ızdıraptan ciğeri kebap olmuş böyle biri karşısında, bütün muzdaripler acılarını unutsun.
…
Ey nefis(17)!
Eğer yüreğin varsa, içindeki düşmanlığın yüzüne tükür!
Vefasızlığı kapından kov!
Zulmü ayaklarının altına al, çiğne;
Hakk’ın her yerde hazır olduğu mülâhazasıyla hayâsızlığın nefesini kes;
kötülük hislerini ilâhî intikam inancıyla frenle;
hevâ ve hevesin istikametinde değil, her zaman Hakk’ın hoşnut olabileceği yolda bulunmaya çalış!
Allah’ın seni her zaman gözettiğini düşün;
ağaçlar gibi titre ve tabiatını bozup seni çirkinleştiren, ruhuna yabancı ve kalbinin sırtında da bir yük sayılan ne kadar günah, hata ve mâsiyet var ise, savur gitsin gidebileceği yere.!
Unutma ki, tabiatını değiştiren ve ruhunu kirleten bu şeylerden sıyrılmak adına göstereceğin her gayret bir cihad gibi değerlendirilecek ve seni adım adım Allah’a yaklaştıracaktır.
…
Her zaman iyilik duygularıyla otur-kalk ve hep güzelliklere tercüman ol!
İyilik ve güzellik yolunda yürüyen ayaklar baştan daha yüce, ihsan hisleriyle çarpan gönüller de Kâbe kadar kutsaldır.
Aslında, senin mahiyetin bir Kâbe, hedefin Hak rızası; yolun da, Hakk’a ulaşma istikametinde kudsiyânın dönüp durduğu bir metâftır.
Sen bu çizgini koruduğun sürece ünün gökler ötesi muhaverelerin mevzuu olacak ve nâmın ruhanîlerle anılacaktır.
Öyle ise, bu insanî çizgideki hızını daha da artır, artır ki, insanî değerlerin aşındığı bir dünyada bu kabil gayretlere su kadar, hava kadar ihtiyacımız var.
Hep hayır düşün, hayır konuş ve hayırlı işler istikametinde koş!
[BİR SORGULAMA_Sızıntı Başyazı_Ocak 2000]