TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (28.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 03 NİSAN 2020 // 10 ŞABAN 1441 CUMA
(TEVHİDNÂME-28):
Allah’ım!
Söz, tavır ve davranışta “hak söz”ü(35) temsil etmeyi ve onu dillendirmeyi bizlere müyesser kıl! Sözümüz her dem “kıssa-i Cânân” etrafında dönsün ve sözün gerçek künhüyle ilgili olsun. Öyle ki bâtıl dedikodulardan bizleri alıkoysun!
***
28.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey hak ve dosdoğru sözün sahibi!
Ey sohbet ve dostluğu, huzur ve maiyyeti, samimi gönüllere aşkın vâridat ve huzur bahşeden!
Allahım! Bizi Cehennem ateşinden koru; hayırlı kullarının sohbetiyle rızıklandır ve yevm-i kıyamette ebrâr arasında haşreyle. Hiç şüphe yok ki, Sen bir Vâhid ü Kahhâr, bir Melik ü Cebbâr ve bir Azîz ü Ğaffâr’sın.
Allahım! Bizi sevip hoşnut olduğun söz ve amellere muvaffak kıl. Bu hususta tevfîkât-ı Sübhaniyeni bize yar et.
Yüce Allahım! Zihinleri karıştıracak, fitneye sebebiyet verecek ve kalblere şüphe atacak her bir sözden Sana sığınırım. Gerçek söz Senin ta’lîm buyurduğun söz, hakikî hikmet de Senin verdiğin hikmettir.
Allahım! Sevip hoşnut olduğun söz ve amelleri ortaya koymaya muvaffak kıl. Her hâlimizi düzelt. Dünyada ve ötede sâbit söz ile bizi sâbit kıl. Her ne kadar günah işleyerek zulme girmiş olsak da bizi Senin dosdoğru yolundan ayırma Allahım!
O Nebîler Serveri, bizim sözümüzün başı ve sonu, anahtarı ve mührüdür. Bütün nebî ve resûllere de salât ve selâm eyle Allahım.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[35] HAK SÖZ :
Konuşmamak, sessiz kalmak ve sükût etmek demek olan samt; sofiyece, konuşmadan kaynaklanan ya da kaynaklanması muhtemel bulunan, faydasız, belki de bazen zararlı olan söz, beyan ve mütalâalara karşı مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقيبٌ عَتيدٌ “Ağzından çıkan hiçbir söz yoktur ki, onun yanında hazır bulunan gözcüler (o ifadeleri) kaydetmiş olmasınlar.” fehvâsınca, temkinli davranıp düşüncelerini ifade etmeyi sadece ve sadece Allah rızasına ve mutlak gerekliliğe bağlayarak, Hakk’ın hoşlanmayacağı, hatta çok defa lüzumsuz sayılan konularda dilini tutup konuşmamak demektir.
Samtla alâkalı, Hz. Andelib-i Zîşân’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Ya hayır söyle veya sükût et.”(35) mealiyle vereceğimiz beyanları bir “kavl-i fasl” mahiyetindedir ve hem konuşma hem de susma adına bir çerçeve niteliğini taşımaktadır. Burada, yine O’na (sallallâhu aleyhi ve sellem) atfedilen “Sözün hikmet, sükûtun da tefekkür olsun.” tavsiyesini hatırlatmakta da yarar görüyoruz.
Aslında çok konuşma ve hele mâlâyâniyâttan ise, hep mezmum görülmüş ve öteden beri insanları felâkete sürüklemiş günahların (mühlikât) en tehlikelilerinden biri kabul edilegelmiştir; gelmiştir de, seyr u sülûk-i ruhanîde hak yolcuları, bir dil afeti olarak buna karşı sürekli uyarılmışlardır. Hak erleri arasında çok yeme, çok uyuma, çok konuşma, “kesret-i taâm”, “kesret-i menâm”, “kesret-i kelâm” sözcükleri ile, sâlikin boynunda birer tasma, ayaklarında pranga ve kollarında kelepçe olduğu sürekli hatırlatılmış ve hatarları üzerinde ısrarla durulmuştur.
[SAMT – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri Ocak 2000 ]
…
Bu yol ve yöntemlerledir ki, Hak yolcuları kalb ve ruh ufkunda “seyr ilallah” unvanıyla kendi uzaklıklarını aşarak O’nun yakınlığını duymaya koşar; “seyr fillâh” mülâhazasıyla kendilerini aradan çıkarır ve her şeyi O’na bağlı götürmeye çalışır; “seyr maallah” mazhariyetiyle O’nun maiyyetini kendi aşkınlığıyla zevk etmeye yönelir ve “seyr anillâh” zirvesinde de duyulanı duyurma, erilene erdirme, bilineni bildirme iştiyakıyla coşar; kesrete vahdet boyası çalar, o Ayanlardan Ayan’ı herkese beyan etmeye(35) koşar ve oturur kalkar sürekli O’nu dillendirirler ki, bence hakikî insan olmadan gaye de bu olsa gerek…
[BİR UZUN SEYAHATİ NOKTALARKEN – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri – Haziran 2006 ]
***
TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[35] HAK SÖZ :
Beyan mimarlarının ilhamları şahlandığı zaman, kalbler, gökten gelen yağmurlarla kabarıp köpüren altın çayırlara döner; kupkuru çöller, onların sağanağıyla birer çemenzâr kesilir.. hele bir de beyan, kıvamına gelip de bir ırmak, bir çağlayan ve dalgalarla köpürüp sahillere akan umman hâlini alınca, artık söz mukavemet edilmez öyle bir sultanlığa erer ki, onun o ruhanî zemzemesi karşısında bütün münasebetsiz sesler-soluklar kesilir; bütün söz şeklindeki mırıltılar yerlerini sükuta terk eder ve muhtevasız konuşmalar da uzlete çekiliverir. Böyle kıvamında bir beyan sofrasına oturma bahtiyarlığına ermiş herhangi bir insan, gönlünü ona açabildiği ölçüde, kendini bir mûsıkî çağlayanına salmış gibi onu olduğundan da fazla derinleştiren bir ruh hâliyle dinler, bütün benliğiyle onun içinde erir ve âdeta, gassalin elindeki meyyit gibi tamamen ona teslim olur.
[BEYAN_ Yağmur Başyazı _Ekim 1998]
…
Gönlün yüzündeki peçenin sıyrılıp kalb gözünün sonsuza uyanması tamamen zamana ve zaman içinde de aktif sabra bağlıdır. Zamanı değerlendirip bu sabrı gösterenlerin gönül gözleri, bugün olmasa da yarın mutlaka açılacağından ve bunların lisanlarının zamanla bir beyan çağlayanı hâline geleceğinden şüphe edilmemelidir. Evet gün gelip de bunların kalbleri ulaştıkları ufkun nurlarıyla aydınlanıp dillerinin de bağı çözülünce, çevrelerine başları döndüren ne sihirli besteler ne sihirli besteler sunarlar..!
Gönül ilâhî sırlara açık öyle bir ufuktur ki, o ufkun iki adım ötesinde hemen her zaman meleklerin “hayhuy”u ve ruhanîlerin kanat sesleri duyulur. Böyle bir sır burcuna erenler için “Sidre” ile “Kâbe” iç içe bir vâhid hâline gelir.. “Ravza” “Firdevs”e örtü olur.. “Evvel” “Âhir”in rengini alır.. “Zâhir” “Bâtın”ın boyasına boyanır.. hisler dehşete düşer.. ruh hayretler yaşar.. beyan bir adım geriye çekilir.. gönül can diliyle konuşmaya durur.. ve her şey sonsuzun büyüsü ile büyülenir.
[KALB VE RUH UFKU _ Yağmur Başyazı _Temmuz 2000]