TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (29.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 04 NİSAN 2020 // 11 ŞABAN 1441 CUMARTESİ
(TEVHİDNÂME-29):
Allah’ım!
Üzerimizdeki İslam nimetini tamamla(36) ve her türlü bakış bulanması ve göz kaymasından(37), tavır ve davranışlarda her türlü sürçme ve yere kapaklanmadan bizleri muhafaza buyursun!
***
29.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Yâ Men şeraha bi’l-islâmi sudûra’l-mü’minîn..Ey müminlerin kalplerini islamla genişleten,
Lütufta bulunup beni Din-i İslâm’a hidayet buyuran, âlem-i ervah ve ecsamda fazl u ihsanlarıyla tafdîl eden; Rûh-u Seyyidi’l-Enâm, Müslümanların yegâne rehberi, insanlığın ufkundaki dolunay, varlığı vücut sadefinin en saf incisi Hazreti Muhammed ümmetinden eyleyen Allah’a hamd olsun.
Allahım! Ben zayıfım; zayıflığımla beraber rızanı elde etmek istiyorum. Lütfen o yolda bana güç ver. Nâsiyemden tutup beni güzelliklerin içerisine al ve insanlığın ufkunda İslâm’ın bir kere daha şehbâl açmasını bütün isteklerimin zirvesi eyle.
Allahım! Her nefesten, her göz kırpmadan, her lahzadan, her bakıştan, göklerin ve yerlerin sakinlerinin ve Senin sonsuz ilminde olmuş ve olacakların hepsinin göz ucu ile bakışlarından evvel Sana şu ikrârımızı arz ediyoruz: “Allah’ım İslamiyet’i en mükemmel şekilde yaşamaya muvaffak eyle!”
“İşte bugün sizin için (bütün kaideleri, hükümleri ve evrenselliğiyle) dininizi kemale erdirdim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım!” (Mâide, 5/3) ile kemal ve ekmel ufku gösterildiğine göre, “Allah’ım iman, İslam, ihsan ve ihlası en mükemmel şekilde yaşamaya muvaffak eyle; her yönüyle tam, kusursuz ve eksiksiz marifet, muhabbet, sadakat, istikamet, tevekkül, teslim, tefviz ve sikayı bize müyesser kıl!..”
Ey bütün eksik sıfatlardan berî, yüceler yücesi Rab! Biz kapıkulların eğer Sana itaat edebilme gibi bir paye ile müşerrefsek, bu tamamen Senin lütuf ve inayetinin eseridir. Bütün verdiklerinden dolayı minnet Sana; iman ve İslâm nimetinden dolayı hamd ve şükran da yine Sanadır.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[36] İSLAM NİMETİNİ TAMAMLAMA :
Hz. Cüneyd’e göre hayâ, Cenâb-ı Hakk’ın üzerimizdeki maddî-mânevî nimetlerini idrak etme(36) nin yanında eksiklerimizin ve kusurlarımızın endişesini yaşamaktır.
[HAYA – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri 28 Şubat 1994 ]
…
İman ve imanın vaad ettiği bütün neticeler; İslâm ve İslâm’ın gösterdiği yüksek hedefler(36); Kur’ân ve O’nun dünyevî-uhrevî meyveleri; ihsan ve onun işaret ettiği rü’yet hakikati, seviyesine göre hemen herkese Allah’ın birer fazlı ve rahmeti, bunların gönüllerde hâsıl ettiği neşe ve sevinç de kalbin zümrüt tepelerinin sürûr çiçekleridir.
Evet, iman, İslâm, Kur’ân ve ihsana mazhariyet en büyük birer ilâhî mevhibe ve bu mevhibeden kaynaklanan; kaynaklanırken de zımnî birer şükür ve senâ mânâsını tazammun eden sürûr, bütün dünyevî hazları, zevkleri, lezzetleri aşkın öyle lütuflar üstü bir lütuftur ki, topyekün dünya ve içindekilerle peylense değer.. onun o aşkın kıymetinden ötürü değil midir ki Kur’ân: “Bu onların toplayadurduklarından kat kat daha hayırlıdır.”[2] ferman eder.
[SÜRUR – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri-Ekim, 1996]
…
[37] HER TÜRLÜ SÜRÇME:
“İnsan kendini yakın takibe alamaz ve nefsini, iyiliklere açık, kötülüklere de meyyal yanlarıyla doğru okuyamazsa,sürçmelerden sıyrılamayacağı gibi (37) , hayatını istikamet içinde sürdürmesi de çok zor hatta imkânsızdır.”
[KENDİ KENDİMİZLE YÜZLEŞME VEYA MUHASEBE-1 – Çağlayan-Kalbin Zümrüt Tepeleri-01 Kasım 2017]
***
“Hak yolcusu, Allah karşısında her zaman temiz bulunmaya çalışmalı, kendisine temiz olarak bahşedilen fıtratını kirletmeden korumalı, ezkaza bir kısım sürçmelere maruz kalırsa(37), yerinde bütün gönlüyle Rabbine teveccüh edip içini O’na dökerek, yerinde nefsini sorgulayıp kusurlarının hacaletiyle iki büklüm yaşayarak ve günde en az birkaç kez istiğfarla gürleyerekruhundaki fenalık temayüllerinin kökünü kesmeli ve sürekli tetikte, teyakkuzda olmalıdır.”
[TÂLİB, MÜRÎD, SÂLİK, VÂSIL (1) – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri-01 Şubat 2004]
***
TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[36-37] İSLAM NİMETİNİ TAMAMLAMA-HER TÜRLÜ SÜRÇME :
İslâm’ın, dıştan ithal edilen herhangi bir ideoloji ve doktrin gibi propagandaya ihtiyacı yoktur. O’nun referansı kendisi ve vefalı temsilcilerinin tavırlarıdır. O, her zaman hakkın yanında olmayı, hakkı tutup kaldırmayı yeğler ve hakka saygıyı en büyük ibadet sayar. “Hâlık’ın nâmütenahî adı var, en başı Hak; / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” (Âkif) mülâhazaları, bu espriye bağlı söylenmiş ve hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz bir gerçeğin sesi ve soluğudur. İslâm, her zaman, kuvvetin hakta olduğu prensibine göre hareket eder ve asla, zalim ve azgın kuvvetlerin dayatmaları karşısında “pes” etmez. Hep dik durur, merdane yürür; ne zulmü alkışlar ne de zalime serfürû eder. “Baş eğmeyiz edânîye dünyâ-yı dûn içün; / Allah’adır tevekkülümüz, itimadımız.” (Bâki) der ve koşar hedefine..
İslâm, adalet ve istikameti, en geniş çerçevesiyle ferdî, ailevî ve içtimaî bir yaşam biçimi olarak kabul eder. Evet, hayatını İslâm’a bağlayan bir fert, dosdoğru düşünür, dosdoğru yaşar, hep hakkaniyet çerçevesi içinde kalmaya çalışır; kendinden başlayarak zulme ve haksızlığa karşı tavır belirler ve kendi haklarını koruma, kollama mevzuunda gösterdiği hassasiyet ölçüsünde, hatta ondan da ileri, başkalarının hukukunu gözetmede titiz davranır ve hayatını âdeta bir teraziye bağlı yaşıyor gibi hep tartılı ve ölçülü yaşar.
…
Yepyeni bir dirilişe ermiş olmanın heyecanıyla tepeden tırnağa değişti.. kötü huy ve öldürücü alışkanlıklardan uzaklaştı.. nefisleriyle yaka-paça olarak, gayrimeşrû dairedeki bütün cismanî arzulara karşı savaş açtı.. ve faziletli bir sistemin faziletli temsilcileri olarak, hayatlarını başkalarını mutlu etmeye bağlayıp, yaşamadan daha çok yaşatma azmi içinde bulundular.. her zaman bir kısım beşerî zaafları olabileceği mülâhazasıyla, hep tetikte ve temkinli davrandı ve kaymamaya çalıştılar.. sürçtüklerinde de, gönüllerinin bütün samimiyetiyle tevbe, inâbe ve evbelerle yeniden Hakk’a yöneldi ve amûdî (dikey) yükselme yollarını araştırarak, hep şahikalarda dolaşmaya programlı olarak yaşadılar. Azlığa bağlı ezilmeler, yalnız kalıp gariplik yaşamalar, tehdit edilip bastırılmalar, hatta yer yer maruz kaldıkları mağduriyetler, mazlumiyetler, mahrumiyetler karşısında daima dimdik durdu ve kat’iyen “pes” etmediler. Bu ölçüdeki mukavemetlerinin yanında hep birer muhabbet fedaisi gibi davrandı; herkesi kucakladı, herkese bağırlarını açtı, her düşünceye saygılı davrandı ve “insan-ı kâmil” olmanın bütün icaplarını yerine getirdiler. Kur’ân’dan ve Sünnet’ten ruhlarına akan bilgilerden yepyeni bir dünya kurdu ve potansiyel insanî değerlerini realite planında da ortaya çıkararak, arkadan gelenlere örnek oldular.
Yaratıcı’ya yönelen
[İSLAM RUHU_ Yeni Ümit Başyazı _Nisan 2000]