TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK  (3.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 03 MART 2020

(TEVHİDNÂME-3):

Bizlere öyle bir “iman-ı kâmil” [3]  nasib buyur ki, sen’den gayrı bütün mâsivadan bizleri müstağnî eylesin!”

***

3.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Kâmil.. Ey işlerinde ve zâtında hiçbir kusuru olmayan Kâmil.

Kabil.. Ey kullarının ibâdet, duâ, tevbe, mürâcaat ve ilticalarını kabul eden Kâbil. 

Ey bize imanı sevdiren ve onu kalblerimizde güzelleştiren; bize inkâr, fısk ve isyanı kerih gösteren ve böylece bizi dosdoğru yolda yürüyenlerden eyleyen!

Ey iman edenleri düşmanlarına karşı destekleyen ve böylece mümin kulları diğerlerine galip gelen!

Ey kullarının sadece Kendisine iman ve itaatle zilletten kurtulup izzete erdikleri izzet menbaı!

Ey iman eden kullarının sadr u sinelerini İslâm’ın güzelliklerine açan!

Ne olur Rabbim! Bizim sadrımızı imana aç ve imanın güzelliklerini kalbimize duyur ve o güzelliklerle ruhumuzu doyur!

Allahım!

Kalblerimizi ve bütün kullarının kalblerini imana, İslâm’a ve Kur’ân yolunda hizmete tevcîh buyur.

Allahım!

Bizleri, bütün kullarının bu lütuflarla serfiraz olması yolundaki iman hizmetinde istihdam eyle!

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [3] İMAN-I KÂMİL

İnsan-ı kâmil , din ve diyanet adına örnek bir tiptir. İman, islâm, ihsan onun yol ve yörüngesi, Allah rızâsı hedefi, Hakk’ı sevip sevdirmek vazifesi, Cennet ve Cemalullah da -kulluğunu onlara bağlamama kaydıyla- bu mübarek düşünce ve aksiyonun sürpriz semeresidir.”

İnsan-ı kâmil , her şeyin Hak’tan geldiği şuuruyla kendi mahlûkiyet ve kulluk sınırlarını korumada fevkalâde hassas hareket eder ve ne mazhariyetlerini şatahat vesilesi yapar, ne de âyinedarlığında ayniyet iltibasına düşer.

Kendisindeki mevhibeleri kâmilâne aynadarlık yapma ölçüsünde, ilâhî sıfât ve zâtî şe’nlerin bir tecellîsi ve ehadiyet-i ilâhiyenin de bir mazhar-ı tâmmı olarak duyar, zevk eder ve mehâbetle iki büklüm olur.

[İNSAN-I KAMİL_ Kalbin Zümrüt Tepeleri 01 Nisan 2000]

***

Evet, her düşünce, her tasavvur ve her davranışta Hakk’ın Kitabı’na yönelmek, onu anlamaya çalışmak, hayatı ondan anladığımız şeylere göre tanzim etmek ve yaşamak; kâinat kitabındaki ilâhî sırları keşfedip ortaya koymak ve insana her an ayrı bir imanî derinlik ve renkliliği duyurup tattıran bu yeni keşif ve tesbitlerle, imandan mârifete, mârifetten muhabbete, muhabbetten, rûhânî hazlara uzayan bir ışıktan yolda bütün hayatı zevk hâline getirmek, sonra da âhiret ve rıdvân-ı ilâhîye yürümek; işte insan-ı kâmil olmanın nurlu yolu..!

[TEFEKKÜR_ Kalbin Zümrüt Tepeleri 31 Temmuz 1992]

“Bu, bir urûc semeresidir; asliyet ve külliyet plânında varlığı hilkatin gayesi Zât’a (sav) ait bir hususiyet; zılliyet ve cüz’iyet plânında da, derecelerine göre O’nun mişkât-i nübüvveti altında yolculuk yapan Seyr-i Ruhânî Erbabına bir Fazl-ı İlâhî dir.

Urûc; madde-i asliyesi taş, toprak, çamur, balçık, hava, su.. veya daha küçük element ve parçacıklardan ibaret olan insanın, “insan-ı kâmil” olma yolunda iman, amel-i salih, ihlâs ve hakk’a tahsîs-i nazar etme gibi hususlarla, varlığını teşkil eden cevherlerin kesif hususiyetlerinden sıyrılarak; diğer bir ifade ile, beden ve cismaniyet mahbesinden çıkıp, Kalb ve ruhun hayat ufuklarında ısrarlı seyahatlerde bulunmak suretiyle, ayrılığı ve uzaklığı kendisine ait bir vahşet ve yalnızlıktan kurtulup, “üns billâh” ufkuna ulaşması demektir ki, daha önce O’ndan geldiği gibi -buna ‘mebde de denir- yeniden O’na rücû etmesinin -buna da ‘mead’ denir- unvanıdır.

[ KAB-I KAVSEYN EV EDNA_ Kalbin Zümrüt Tepeleri 01 Mart 2000]

***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILAR PENCERESİNDEN  

“Dünden bugüne gölgesini arkasına alıp sürekli güneşe müteveccih yürüyenler hemen her zaman çok farklı bir derinlikte kendileriyle mütemadiyen yüzleşmiş; kalb ve ruhlarında, tasavvur ve tahayyüllerinde var gördükleri veya var farz ettikleri kayma endişeleriyle tir tir titremiş; his, heyecan ve endişeleri dillerine emanet sürekli inleyip durmuş ve en içten “Ya Rab!” deyip sızlanmışlardır. Kamer-i Münîr ve mutlak manadaki o İnsan-ı Kâmil’den çevresinde hâlelenen yıldızlara kadar hemen hepsi, maiyyete uzanan peygamberler güzergâhının ayrılmaz yolcuları olmuş ve arkadan gelenlere yanıltmayan birer rehber tavrı sergilemişlerdir.

Yolları açık olsun ve Cenâb-ı Erhamü’r-Rahimîn bizleri de o yolun yolcularından eylesin!..”

[İSTİKAMET ÂBİDELERİ – Çağlayan Dergisi Ocak 2017 Başyazısından]

Yüzde bir ihtimalle zelle yaşama endişesiyle tir tir titrer; beyninin bütün fakülteleriyle, birinin ifade ettiği mazmun çerçevesinde,

Başım rahmet kapının eşiğinde,

Sana teveccüh zevki içindeyim;

Olsam da günahlarla âlûd bende,

Yüzümün karasıyla emrindeyim.

vefa nağmeleriyle içini döker Yaradan’a ve beraat fermanı beklemeye durur, beklediği gibi o güne kadar.

Yetinmez bu itaat ve inkıyat iniltileriyle, rahmet ve şefaat kapısının tokmağına dokunmakla; “iman-ı kamil, amel-i sâlih” der sızlanır.. âh u vâhlarını ihlas ve rıza ufkuyla taçlandırmaya koşar:

Ey Rabb-i Rahim’im!

Bizi, hoşnutluğunu hedefleyip soluk soluğa koşan gönül erbabından eyle!

Her an gözü o kapıda, eli kapının tokmağında bulunan aciz bendelerini, onlarca en büyük iltifat sayılan rıza ve aşk u iştiyak düşünceleri ve içten düşleriyle, Senin sımsıcak teveccühüne vesile huzur-ı kibriyânda, kemerbeste-i ubudiyetle serfirâz kıl!

[KENDİLERİYLE YÜZLEŞMEDE HÂLE İLE HALLENENLER-4_Çağlayan Dergisi Şubat 2019  Başyazısından]