TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK-30

[ 101- 103.Bâb ]

***

101 – Allah’ım!

Sen’den “hikmet” ehli [115] olmayı diliyoruz; tâ ki sebeplerin ruhunu kavrayalım, eşyanın perde önü ve perde arkasına muttali olalım, kâinat kitabındaki ve dinin özündeki fayda, maslahat ve gayelere vâkıf olabilelim. Bir de kâmil manada Aleyhi ekmelü’t-tehâyâ Efendimiz’i serfiraz kıldığın ve nübüvvet hakikatinin önemli bir derinliği sayılan hikmetin varlığa yol bulması adına, konuşma kabiliyetinin mükemmelliği ve söz kesme hususiyeti ile, zılliyet planında bizleri de şereflendirmeni Sen’den diliyor ve dileniyoruz. Öyle ki bizleri sözde ve davranışlarda tekellüfe girmekten alıkoyacak bir keyfiyette olsun!

***

 

[115]_“HİKMET” EHLİ OLMA

 HİKMET [1]

Hayatın karanlık ve dolambaçlı yollarını aydınlatan iki meşale vardır: Biri salim akıl, öbürü de hikmet [115]

İnsan düşüncesini bulanıklıktan, gönlünü de vahşetten kurtararak, onun ruhunu tasfiye edip, vicdanının eline, uğrayacağı yerleri aydınlatacak bir meşale tutuşturan ve bu aydınlıkta varlığın çehresindeki yazıları okutturan en önemli ışık kaynaklarından biri de, hikmet [115] veya İslâmî felsefedir.

Hikmetin [115] gayesi, Allah’a ve ruha giden yolları aydınlatmaktır. Bu aydınlatma, zaman zaman eserden eser sahibine, zaman zaman da eser sahibinden esere ulaştırma şeklinde olur.

Hikmet [115], akıl ile değil, ruhun tasdik ve şehadetiyle takdir edilebilir. Evet, hikmeti yine hikmet anlar; akıl, onun ya düşmanı veya samimî olmayan dostudur.

BASİRET [2]

Akıl, fikir, dimağın en son kavrama seviyesi; basiret ise, ruhun ilk idrak mertebesidir. Basiretin zirvesi ise hikmettir [115] ki, Kur’ân, “Kime hikmet verilmişse, şüphesiz o, birçok hayra erdirilmiş sayılır.” diyerek, bu hakikati nazara vermektedir.

 —

HİKMET [3]

Pek çok mânâlara gelen hikmet [115]; hakikat ulemâsınca daha çok, faydalı ilim ve salih amel beraberliği şeklinde yorumlanmıştır ki, bunlardan biri diğerinin iradî sonucu, beriki de bir kısım yeni mevhibelerin başlangıcı ve mukaddimesidir.

Nazarî hikmet [115], varlık ve hâdiseleri, bir meşher gibi temâşâ etmek; bir kitap gibi okumak; bir senfoni gibi dinlemek; her zaman eşyanın perde arkasını kollamak; fizik ve metafizik dünyalardaki sırlı münasebetleri mütalâa etmek, çözmeye çalışmak ameliyesi, cehdi ve mevhibesidir.

Amelî hikmete [115] gelince o, böyle nazarî bir yolla elde edilen ilim, irfan, alâka, münasebet ve kulluk şuuruyla bu meşherin sahibine, bu kitabın kâtibine, bu koronun idarecisine yönelip ubûdiyetle O’nu aramak, aşkla, şevkle hep O’na koşmak, hayret ve dehşetle O’nun huzurunda olmanın saygı ve mehâbetini yaşamaktır. Bu itibarla da hikmeti, evveli tefekkür, tefahhus, tecessüs ve temâşâ; ortası itaat ve ibadet; sonu da zevk-i ruhanî ve ebedî saadet şeklinde hulâsa edebiliriz.

Hikmeti [115], yerli yerince davranma ve her şeyi yerli yerince kullanma şeklinde yorumlayanlar da olmuştur.

Mutedil ve müstakim olma mânâlarına da gelen bu son tespiti şu şekilde biraz daha açmak mümkündür:

  1. İfrat ve tefrite girmeden her şeyin hakkını verip itidali korumak.. sorumluluklarımızı şer’î çerçeve içinde anlamak ve yerine getirmek.. esbap dairesi içinde kaldığımız sürece sebeplere riayette kusur etmemek.. iyiliklerde dahi olsa aşırılığa girmeyip dinin, her şart altında yaşanılırlığı düşüncesini korumak.. ve hayatı Sünnet programlı yaşamaya çalışmak..
  2. Hakk’ın takdirlerini kendi tercihlerimiz önünde düşünmek ve O’nun şer’î ve kevnî her türlü icraatını gönül rızasıyla karşılayıp, ömürlerimizi أَسْلِمْ تَسْلَمْ “Teslim ol, selâmeti bul!”5 çizgisinde sürdürerek “her işte hikmeti vardır, abes fiil şlemez Allah” mülâhazasını bir lahza bile hatırdan çıkarmamak..
  3. Düşünce ve davranışlarımızda, peygamberâne bir azim ve idrakle “De ki: İşte benim yolum; basîret üzere Allah’a davet ediyorum.. ben de, bana tâbi olanlar da…” gerçeğini ruhlarımızda duyup her şeyi Fetanet-i Âzam’ın vesayetinde basîretle planlayıp icra etmek bu hikmet telakkilerinin birer televvünü sayılabilir.
  4. Hikmet; bir düşünce, tasavvur ve davranış bütünlüğüdür.
  5. İlimde yakîn, amelde sağlamlık ve itkan hikmete bir diğer yaklaşım..
  6. Dinin gaye ve maksatlarını kavrayıp, onu ferden temsil etmenin yanında, topyekün hayata hayat kılma düşünce ve cehdi de hikmetin bir başka çizgisi.
  7. Varlığın özü ve iç yüzündeki gerçeği, her nesneye ait ayrı ayrı hususiyetleri ve bu hususiyetler arasındaki münasebetleri, Yaratıcı tarafından hedeflenen gayeleri idrak ve şuur da hikmetin ayrı bir buudu..
  8. Sebepler ve illetler âlemine yönelerek, varlığı fayda ve maslahat yanlarıyla görüp tanımak, tahlil ve terkiplerde bulunmak, Yaratıcı’nın halifesi olma unvanıyla, O’nun izni ve emri dairesinde varlığa müdahale, hilâfet televvünlü, sanat buudlu hikmetin ayrı bir yanı.

101.BABIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLER-EL-KULÛBU’D-DÂRİA TERCÜMESİNDEN…)

Ey pek geniş bir rahmetin sahibi! Ey apaçık ve tastamam bir hikmetin sahibi!

Ey hikmeti bütün hikmetleri aşkın olan, her şeyi yerli yerinde vaz’eden Hakîm!

Ey duaları işiten ve onlara hikmeti muktezasınca cevap veren!

Ey hikmetine uygun olarak dilediği şekilde hükmeden!

Ey her hükmünü hikmet ve adaletle ortaya koyan!

Ey her şeyi yerli yerinde, bir hikmet ile takdîr buyuran!

Ey bütün kâinâtı hikmet ile tedbîr ve terbiye eden ve hükümlerini hikmet ile icra buyuran!

Ey bir şeyi nasıl isterse, hikmetine uygun, öyle yapan!

Ey gökleri ve yeri hikmet ile yaratan ve “Eğer dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir nesil getirir. Bu, Allah için hiç zor değildir. Allah’ın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları toptan olarak bile sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür.” buyuran!

Ey Dâvud Nebî’ye hikmet, nübüvvet, kararda isabet ve maksadını güzelce ifade gibi ekstra lütuflar bahşeden!

Ey daha önce apaçık bir dalâlet içinde olan ümmî kullarına, yine kendi içlerinden, Allah’ın âyetlerini okuyan, onları kalblerine bulaşmış kirlerden arındıran, onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderen!

Ey içinde hak, hikmet ve adaletin ifadesi olan yazıların bulunduğu tertemiz sayfaları indiren!

Ey yarattığı her şeye, hikmeti muktezasınca bir ölçü ve bir program takdir eden Mukaddir!

Ey ezelî ilmiyle çizdiği kaderde her şeyi yerli yerinde, hikmetle vaz’eden Hakîm!

Ey hikmet sırlarıyla, hükümlerini değişik şekillerde ortaya koyan!

Allahım! Konuştuğumuz zaman bilerek konuşmayı, sustuğumuzda da bir hikmete mebni susmayı bize nasip eyle.

Ya Rab! Senin hikmetine ve meşîetine dehâlet ediyor ve bize sadece lütfunla muamelede bulunmanı istirham ediyoruz.

Bizi şerefli huzuruna yakın, pâk şeriatına tutundur ve envârının feyezânı ile fazlından kalbimize atacağın hikmet ve ilimlerle donat.

Ey Hakîm, bizi hikmetlerinle te’yîd et.

Bize tam bir marifet ve aşkın bir hikmet lutfet ki, mevcudâtta esrârına muttali olmadığımız hiçbir hakikat kalmasın.

***

102 – Allah’ım!

 Sana gönülden alaka duymayı ve bütün benliğimizle Sen’i sevmeyi, Sen’in tarafından da sevilmeyi [116] arzu ediyor ve istiyoruz. Öyle bir sevme ve sevilme ki, Sen’den gayrı bütün mâsivanın sevme ve sevilmesinden, kalbî alâka ve düşkünlüğünden bizleri müstağnî kılsın!    

 ***

[116]  ALAKA DUYMA, SEN’İ SEVME, SEN’İN TARAFINDAN DA SEVİLME

ALLAH VE ULUHİYET HAKİKATİ [4]

Ubûdiyet bellidir; “Allah sevgisi” [116] dediğimiz hususun da, biri O’nu sevmek [116], diğeri de O’nun tarafından sevilmek [116] olmak üzere iki mânâsı vardır.

Kur’ân-ı Kerim, bu iki hususa temas sadedinde  “O onları, onlar da Onu severler. der, hem Zât-ı Ulûhiyetin hem de kulların seven olduklarını ifadenin yanında sevildiklerini de hatırlatır.

Elbette ki böyle bir sevgi bizim kendi aramızda olan aşk u muhabbetten çok farklı bir şeydir. O’nun kullarına sevgisi [116rıza televvünlü bir teveccüh ve akıbetleri itibarıyla bir taltif; mü’minlerin O’na karşı aşk u iştiyakları ise, bütün güzelliklerin, kemallerin, iltifatların, ihsanların… biricik sahibi olması açısındandır.

MUHABBET [5]

Gerçek muhabbet [116]insanın, bütün benliğiyle Sevgili’ye yönelip O’nunla olması, O’nu duyması ve topyekün başka arzulardan, başka isteklerden sıyrılabilmesiyle tahakkuk eder ki, böyle bir mazhariyete ermiş babayiğidin kalbi, her an Sevgili’ye ait ayrı bir mülâhaza ile atar.. hayali, her zaman O’nun büyülü ikliminde dolaşır.. duyguları her lahza O’ndan, başka başka mesajlar alır.. iradesi bu mesajlarla kanatlanır ve gönlü sürekli vuslat mesîrelerinde seyahat eder.

Muhabbetin iki önemli rüknü vardır:

  1. Zâhirî ki; her zaman Sevgili’nin hoşnutluğunu takip etmektir,
  2. Bâtınî ki; iç âlemini O’nunla alâkalı olmayan her şeye karşı bütün bütün kapamaktır. Hak erleri, muhabbet dediklerinde bu mânâdaki muhabbeti kastederler.

Ne var ki, muhabbet-i hakikî dahi olsa, Mahbub’a taalluku itibarıyla, herkeste aynı seviyede değildir:

  1. Avamın muhabbeti, düşe-kalka bir muhabbettir ki, bunlar, Hakikat-i Ahmediye’nin (aleyhissalâtü vesselâm) gölgesinde ihsan rüyaları görür, mârifet şafaklarına dair emareler müşâhede eder ve yer yer ötelerden şahaplarla ürperir ve uzaktan uzağa hayret ra’şeleri duyarlar.
  2. Havâssın muhabbeti ki; onlar, muhabbet âleminin üveyikleri gibidirler. Hemen her zaman Kur’ân’ın aydınlık dünyasında ahlâk-ı Muhammedî’yi (sallallâhu aleyhi ve sellem) temsille ömürlerine derinlik kazandırır ve onu temsil ederken de, maddî-mânevî, bedenî-ruhî hiçbir beklentiye girmez, hiçbir zevke tâlip olmazlar..
  3. Havâs ötesi havâssın muhabbetidir ki; bunlar Muhammedî (sallallâhu aleyhi ve sellem) semada yağmurla bütünleşmiş bulutlar gibidirler; varlığı O’nunla duyar, O’nunla yaşar, O’nunla görür, O’nunla soluklarlar.

Muhabbet seviyeleri farklı dahi olsa, O’na aşk u iştiyakla yönelen herkes, alâkasının seviyesine göre mukabele ve iltifata mazhar olur. Birinciler, hususî rahmet ve inayet bulurlar O’nun kapısında.. kinciler, celâlî ve cemalî sıfatların idrak ufkuna ulaşır, beşerî boşluklardan ve karanlıklardan kurtulurlar.. üçüncüler, O’nun vücudunun nurlarıyla ziyadâr olup eşyanın hakikatine uyanır ve varlığın perde arkasıyla münasebete geçerler.

SÜBÜHÂT-I VECH [6]

Sâlik, hemen her menzilde Allah’a karşı derin bir alâka duyma [116], O’na muhabbet ve aşk u şevkle yönelmenin yanında her zaman temkin peşinde olmalı; insan, kâinat ve bütün eşyayı O’ndan bilmeli; Kadîm olanla muhdesi (sonradan olmuşu) birbirine karıştırmamalı; âbid-Mâbud vahdeti, Hâlık-mahluk ayniyeti mülâhazalarını, sevip perestiş ettiği Zât’a karşı saygısızlık ve kendi hesabına da bir sapıklık saymalı, hep temkinle oturup kalkmaya çalışmalı ve sürekli mehâfet ve mehâbet soluklamalıdır.

RIZA [7]

Cenâb-ı Hakk’ın ulûhiyetine rıza, O’nu sevmek [116] , O’na karşı saygılı olmak, O’na yönelmek ve beklediklerini de yalnız O’ndan beklemek.. rubûbiyetine rıza, hakkımızdaki takdir ve tedbirlerini gönül rahatlığıyla karşılamak, başlangıcı acı görünen hâdiselerde, o hâdise ile gelen şokun atlatılacağı ana kadar sükûtu ihtiyar edip acele karar vermemek.. ve kulları hakkındaki tasarruflarında O’na inanıp O’na güvenmek, dolayısıyla da O’nun yaptığı her şeyden hoşnut olmak şeklinde..  

Aslında, kalb ameli olarak mütalâa ettiğimiz diğer bütün ahvâl ve makamât için de aynı şeyleri düşünebiliriz. O’nu sevmek [116] ve her hâlükârda O’nun hoşnutluğunu aramak, başka sebeplerden dolayı değil, yine O’ndan ötürü olmalıdır.

Bu seviyedeki rıza, Hak sevgisinin [116kalbe hâkim olması ve o kalbde âdeta başka sevgilere yer kalmaması, hatta ağyâr adına sevilen şeylerin de O’ndan ötürü sevilmesi ve sevginin ibadet şekline dönüşmesiyle gerçekleşir.

GAYRET [8]

Erbab-ı hakikat, gayreti iki şekilde anlamışlardır:

  1. Sevgiliye asla rakip ve alternatif kabul etmeme.
  2. Sevgiliye tahsis-i nazar edip O’nu sevmede [116] herkesin önünde bulunmaya çalışma.

Zât-ı Vacibü’l-Vücud’un, esmâ, sıfât ve zâtını gönülden sevmek [116], sevmekle de kalmayıp O’nun herkes tarafından sevilmesi gayreti içinde bulunmak ve Rabb’iyle olan münasebetlerini dünya ve ukbâda her şeye tercih etmek şeklinde hulâsa edebiliriz.

VİLAYET [9]

“De ki eğer Allah’ı seviyorsanız [116bana uyun ki, Allah da sizi sevsin…”3

“Gülşen-i Râz”da bu gerçek şu renkli ifadelerle dile getirilir:

“Nebi güneş, veli de ‘Benim Allah’la öyle bir anım vardır ki’4 mülâhazasıyla serfiraz olan o güneşe karşı ay gibidir. Veli ancak [Eğer siz O’nu seviyorsanız]’dan [Allah da sizi sever] halvethânesine yol bulur.”

102.BABIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLER-EL-KULÛBU’D-DÂRİA TERCÜMESİNDEN…)

Ey sevgisi her şeyin başı, bütün sevgilerin en saf, en duru kaynağı ve Yüce Zâtı bizzat sevilmeye layık olan yegâne Mahbûb!

Allahım!

İçimize korku ve ümit hislerini beraber sal. Bize Zâtını sevdir. Senin yüce Zâtın bizzat sevilmeye layık yegâne Zâttır.

Allahım! Bize sevgini ve sevilmesi nezdinde bir mana ifade eden ve fayda veren kullarının sevgisini bahşet.

Ey mukaddes envârını, sevgisine mazhar kıldığı kullarının gözlerine sürme yapan, envâr-ı Zâtiye’sini marifet erbabının dupduru gönüllerine akıtan, müştak gönüllerin yegâne arzusu ve muhabbet erlerinin en birinci ve asıl gayesi olan Rabbimiz!

Senden, Senin sevgini ve Seni sevenlerin sevgisini istiyor ve Sana kurbiyete vesile olabilecek bütün amelleri bize sevdirmeni diliyoruz.

Gönüllerimize, Sana dua dua yalvarmanın lezzetini duyur. Muhabbet ve sevgi havuzlarından doyasıya içmeyi lutfet. Seni sevmenin ve Sana kurbiyetin halâvetiyle sinelerimizi doldur.

Her kim Seni severse, biz de Sana olan sevgimizden ötürü onu sever, her kim de Sana adavet beslerse, biz de Senin ona olan adavetin sebebiyle ona adavet ederiz.

Yerde ve gökte, bütün kulların arasında bizim için vüdd/sevgi vaz’et. Bizi âlim, ârif, halîm, çok tevbe, evbe ve inâbede bulunan, âh u enînlerle hep kapının tokmağına dokunan, mütevazi, huşû ile iki büklüm, Kur’ân ahlakıyla ahlaklanmış, vakûr, ciddi, heybet sahibi, salih, ihlasın özüne ermiş ve erdirilmiş muhlis ve muhlas, Senden razı ve Senin hoşnutluğuna mazhar, Seni seven ve nezdinde muhabbetle serfiraz kılınan ve huzurunda sürekli el açıp dua eden bahtiyar kullarından eyle.

Allahım!

Senden, Senin sevgini, Seni sevenlerin sevgisini istiyor ve Sana yakınlığa vesile olabilecek bütün amelleri bize sevdirmeni diliyoruz.

Allahım!

Kendisiyle insanları dağınıklıktan kurtardığın kulun, kalblerin zulmetini aydınlığa çevirdiğin nebîn ve Seni seven ve yüce nezdinde sevilen her kuluna üstün kıldığın Habîbin Efendimiz Hazreti Muhammed’e salât ve selâm eyle.

Servetine ve şefkatine hudut olmayan Ğaniy-yi Mutlak yüce Mevlâmız! Şayet Sen bizi sevip de muhabbetini gönüllerimize atmasaydın, biz Seni asla sevemezdik. -İnşaallah, yüce Zâtını ve hikmetli icrâatını sevilmesi gerektiği ölçüde sevebiliyoruzdur. – Senden işte o, kalblerimize vaz’ettiğin ilk sevgi hürmetine mukaddes muhabbetini ve muazzez sevgini şiarımız hâline getirmeni ve bir daha da o sevginin gönüllerimizden kayıp gitmesine izin vermemeni diliyoruz.

***

103 – Allah’ım!

Allah’ım! Temiz, güzel ve helâl dairesi içinde bir hayat sürmeyi [117]  bizlere lütfeyle! Öyle bir hayat ki, kendimize zulmetmek ve çizdiğin sınırları çiğnemek suretiyle razı olmadığın bir yaşam içinde debelenmekten bizleri alıkoysun!

 ***

[117] “TEMİZ, GÜZEL VE HELÂL DAİRESİ İÇİNDE BİR HAYAT SÜRME

HÜRRİYET [10]

Hayatını [117], hep bedenî mülâhazalar ağında geçiren, mazhar olduğu nimetler karşısında iki büklüm olacağına küstahlaşan, üzerindeki ilâhî mevhibeleri bozbulanık hırslarla yaşayan, kazandığında şımarıklaşan, kaybettiğinde inkisardan inkisara düşen ve elindeki imkânları yitireceği endişesiyle tir tir titreyen bir tali’siz, cihanlara sultan olsa da hür değildir.

HAYA [11]

Hayâ ve hayat [117] birbirine bakan kelimelerdir ve bu yakınlıktan, kalbin ancak, iman ve mârifet sağanaklarıyla beslendiğinde hayattar kalabileceği esprisini çıkarmak mümkündür. Evet, hayat kendi dinamikleriyle, hayâ da kendi dinamikleriyle var olur ve yaşar; yoksa her ikisi için de inkıraz kaçınılmazdır.

.. hayatlarını [117] kendi arzu ve isteklerinden tecerrüd ufkunda seyahatle sürdüren ruh ve kalb insanlarının her zaman duyup hissettikleri “heybet” hayâsı..

HİKMET [12]

Dinin gaye ve maksatlarını kavrayıp, onu ferden temsil etmenin yanında, topyekün hayata hayat kılma [117düşünce ve cehdi de hikmetin bir başka çizgisi.

MENŞEİ İTİBARİYLE TASAVVUF [13]

Sofîler, hayat tarzları [117] itibarıyla fevkalâde dürüst, olabildiğince sade, her türlü karışıklıktan âzâde, bedenî zevk u safâ ve cismanî tutkulardan uzak, zâhidlik, fakirlik ve nâsikliğin yükseltici ikliminde ömür sürdürmeye kilitli, Peygamber Efendimiz ve güzîde İslâm büyüklerine benzemeye kararlı öyle dengeli insanlardır ki, onları bu evsâf-ı âliyeleriyle ne eski hekim ve filozofların devamı kabul etmek ne Hıristiyan mistiklerle irtibatlandırmak ne Hint fakirizminin bir kolu saymak ne de günümüzdeki bir kısım mehâbet ve mehâfet bilmez laubalilerle aynı görmek mümkündür.

HAVF VE HAŞYET [14]

Onun kurmak istediği dünyada, geleceği, iyi ve kötü semereleriyle bir ruh, bir mânâ, bir düşünce, hatta bir aksesuar olarak görmek her zaman mümkündür. O, müntesiplerinin gönlüne bütün bir hayat boyu [117] âkıbet-endiş olmayı aşılar ve ayaklarını her zaman yere sağlam basmalarını hatırlatır: “Hiç hesaba katmamış oldukları şeyler Allah tarafından karşılarına çıkarılıverdi.”2 ürperti hâsıl eden fermanı, “De ki: Amellerin bütün bütün boşa gidenini size haber vereyim mi? Onların ameli ki, dünya hayatında bütün çalışmaları boşa gittiği hâlde kendilerini güzel iş yapıyor sanmaktadırlar.”3 gönülleri hoplatan beyanı gibi daha pek çok âyet vardır ki, bunlar insanın hayat dantelasının öteden getirilmiş atkı ipleri gibidirler.. –Bu iplerle hayatını kanaviçe gibi örene ne mutlu[117]!– Kur’ân sık sık bunlarla gönüllerimize uhrevîlik aşılar ve gözlerimizi sürekli ukbâya çevirir..

VERA   [15]

 Vera’ı; hayat[117] ve davranışlarını gerekli, lüzumlu ve ötelere uzanan şeylere kilitleyip, lüzumsuz, fâni ve zâil şeylerin gerçek konumlarını kavrama şuuruyla hareket etme şeklinde de yorumlayabiliriz ki; yani “Kıvamında ve kendi iç güzellikleriyle yaşanan Müslümanlık, mâlâyâniyâta karşı kapalı olan Müslümanlıktır.” ölçüsü de bunu hatırlatıyor olsa gerek…

TERZİK [16]

Rızık vermek, beslemek, yedirip içirmek anlamındaki terzîk de fiilî sıfatlardandır. Yiyip içecek nesnelerden, bütün maddî-mânevî muhtaç olduğumuz şeylere kadar hemen hepsi rızık kategorisine dahil, Rezzâk ism-i şerifine bakmakta ve terzîk sıfat-ı mübeccelesine râci’dir. Kur’ân-ı Muciz, “Ey iman edenler! Size ihsan ettiğimiz rızkın temiz ve helâl olanından yiyiniz.[117] !..

HAYAT [17]

Hayat, ilâhî bir sırdır; mahiyetini de ancak Hak sırlarına âşina olanlar bilir. Gerçek hayat, gönül seviyesinde sürdürülen hayattır.

Mutlak hayat, bir bedenî yaşayıştır. Bedendeki hararet ve canlılık tamamen fıtrîdir ve alınan gıdaların kan ve enerjiye dönüşmesi seyri içinde hâsıl olur. Cismanî hayatın gayesi, hareket, canlılık ve bedenî bir kısım vazifeleri yerine getirmekten ibarettir ki, böyle bir hayat itibarıyla insanla hayvan arasında herhangi bir fark yoktur. Gerçek insanî hayat ise, içinde şuur, idrak ve ötelere açık olmanın da bulunduğu hayattır ki hakikî hayat [117] da işte budur.

Hayatını gayri ciddî yaşayanlarda kalbî hayat olamaz.. onların ağlamaları da ayrı bir yalandır.

Dünyaya ilk geldiğimiz andan itibaren hakikî hayat, hayvanî hayatımızla sarılı olarak ve inkişaf ettirilmek üzere bize emanet edilmiştir. Ruh-beden münasebeti bozulacağı âna kadar da o hep uhdemizde kalır.İnsan, hayvanî hayatı itibarıyla hayvanlarla, ruhanî hayatı itibarıyla da meleklerle hemhâl ve içli-dışlıdır. Kendi özündeki istidat ve dinamikleri değerlendirebilenlerin zamanla melekleşmesi mukadder olduğu gibi, bu kabiliyetleri köreltenlerin, hatta kötüye kullanıp tahrip unsuru hâline getirenlerin de, er-geç hayvanların altına düşmeleri, hatta şeytanlaşmaları kaçınılmazdır.

 

***

103.BABIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLER-EL-KULÛBU’D-DÂRİA TERCÜMESİNDEN…)

Ey maddî-manevî hayat veren ve hayatı Kendinden, ebedî hayy olan!

Ey hayatı Kendinden, ebedî hayy olan Hayy ve Kendi Kendine kâim olan Kayyûm!

Ey bütün hayat sahiplerinin rızkını en mükemmel şekilde veren Hayy!

Ey hayatı veren ve geri alan, gece ile gündüzü peş peşe getiren!

Ey Ğaniyy, Hamîd, Mübdî’, Muîd, Râhim ve Vedûd olan Allahım! Helal kıldıklarınla beni haram saydıklarından müstağni kıl.

Ey her zaman temiz ruhları lütuflarıyla sevindiren, hayatını takva yamaçlarında sürdüren gönül erlerinin korkularını izale eden ve kullarının ihtiyaçlarını en münasip şekilde is’af buyuran Sultanlar Sultanı!

Allahım!

Senden, tertemiz bir hayat, dosdoğru bir ölüm ve huzurunda rezil rüsvay olmayacağımız bir dönüş dileniyoruz.

“Allah’ım!

Her işimizin esası olan dinimiz, içinde geçimimiz olan dünyamızı ve döneceğimiz yer olan âhiretimizi ıslah buyur. Hayatımızı her türlü hayırları artırmaya, ölümümüzü de bütün şerlerden kurtulup huzura ermeye vesile eyle.

Senin sıyanetine dehalet ediyoruz; helakimize sebebiyet verebilecek tehlikeli zeminlerden, kalb ve ruh hayatımız adına afet sayılabilecek tavır ve davranışlardan bizi uzak tut.

Dehrin musibetlerine karşı muînimiz ol. Dünya hayatının çetin imtihanlarında kayıplar yaşamamıza müsaade etme.

Üzerimize sağanak sağanak sekîne indir. Düşüp kaymadan, yalpa yapmadan, yan çizmeden, dünya ve ukba hayatımız adına aldanma sebebi olabilecek her türlü yanlışlıklardan bizleri koru, ey rahmet, re’fet ve merhamet sultanı olan Rabbimiz! Muvakkat dünya hayatının, ruhu ve kalbi öldüren tuzaklarına düşmekten bizi koru..

Ey Benî Âdem’i şerefli kılan; insanlara karada ve denizde değişik nakil vasıtaları veren; onlara helal ve hoş rızıklar bahşeden ve yine onları yarattıklarının birçoğuna üstün kılan!

Helal, Senin helal kıldığın, haram da Senin haram buyurduğundur. Bizi de arızasız, kusursuz ameller işlemeye, dünyanın kirine pasına bulaşmadan elde edebileceğimiz ve âhirette bizim için sorgu ve ceza sebebi olmayacak helal rızıklar temin etmeye muvaffak eyle.

***

[1] ÖLÇÜ VE YOLDAKİ IŞIKLAR _  HİKMET

[2] ÖLÇÜ VE YOLDAKİ IŞIKLAR _ BASİRET

[3] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-2 _ HİKMET

[4] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-4 _ ALLAH VE ULUHİYET HAKİKATİ

[5] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-4 _ ALLAH VE ULUHİYET HAKİKATİ

[6] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ MUHABBET

[7] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ RIZA

[8] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-2 _ GAYRET

[9] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-2_ VİLAYET

[10] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-2_ HÜRRİYET

[11] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1_ HAYA

[12] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-2 _ HİKMET

[13] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1  _ MENŞEİ İTİBARİYLE TASAVVUF

[14] BAMTELİ  _ SÜFYÂNİYET ÇAĞI, TOPLUMSAL CİNNET VE HUKUK MÜCADELESİ_ 06 AĞUSTOS 2017

[15] Kalbin Zümrüt Tepeleri-1   _ VERA

[16] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-4  _ TERZİK

[17] ÖLÇÜ VE YOLDAKİ ÖLÇÜLER_ HAYAT