TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (58.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 29 NİSAN 2020 // 06 RAMAZAN 1441 ÇARŞAMBA

 (TEVHİDNÂME-58):

Allah’ım!

Bizlerin cirmi ölçüsünde değil Sen’in şânına yakışır şekilde bizim tasarruf yetkimize öyle şeyler ihsan(72) buyur ki, bizleri bütün gayr-ı meşrû tasarruf yetkilerinden müstağnî kılacak ölçüde olsun !

***

58.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey Kendisinin biricik tasarruf sahibi olduğunu kavlî, fiilî ve hâlî ikrarlarıyla dile getiren ehl-i tevhîdin, vasıflarıyla pek iyi bilip tanıdığı Mevsûf!

Ey “ol!” emriyle kâinatta mutlak tasarruf sahibi olan ve kullarına, inanıp salih ameller işlemelerini emreden Âmir!

Ey mülkü olan bütün kâinattaki tasarruf ve idaresi her an kesintisiz devam eden Mukîm!

Allahım!

Yüce ismin hürmetine Senden, bu kullarına Samedâniyetinin mevhibeleriyle lütufta bulunmanı diliyoruz. Öyle bir tasarruf lütfunda bulun ki, biz o lütufla Senin kudretinin harekete geçirdiklerini sakinleştirebilelim ve yine Senin bu lütuflarınla bütün sakin şeyler bizim talebimizle harekete geçsin. Yine Senin o lütuflarınla harekete geçen şeyler bizim için sükûnet bulsun. Bulsun da, kendimizi bütün yönelenlerin yöneldiği noktada bulalım. Bütün dağınıklarımızı toplayayım. Aslında bizim yöneldiğim yer de, sözlerimin eriyip tükendiği yer de Senin ism-i şerifindir.

Allahım!

Bize tam bir marifet ve aşkın bir hikmet lutfet ki, mevcudâtta esrârına muttali olmadığımız hiçbir hakikat kalmasın. Ve yine o marifetle âyetlerin hakikatini idrake mâni olan bütün zulmet perdelerini kaldırabilelim. Muhabbet, sevgi, rüşd ve reşâdın müheyyicâtı ile kalblerde ve ruhlarda tasarruf edebilelim. Zâtında muhib ve mahbûb, tâlib ve matlûb sadece Sensin. Ey kalbleri evirip çeviren, tasaları gideren Rabbim! Gaybı bilen, ayıpları örten ve günahları çokça mağfiret eden yalnız Sensin. Ey Settâr-ı Ezelî ve ey Ğaffâr-ı Ezelî! Ey Ğaffâr, ey Settâr, ey Hafîz, ey Vâfî, ey Dâfi’, ey Muhsin, ey Atûf, ey Raûf, ey Azîz ve ey Selâm! Bizi bağışla. Bizi setret. Bizi muhafaza buyur. Bizi koru. Başımızdaki sıkıntıları uzaklaştır. Bize ihsanda bulun.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [72] BİZİM TASARRUF YETKİMİZE İHSAN BUYUR : 

Tekvînî irade, insan idrakini aşkın değişik mânâ ve maslahatlarla, bazen hayrın yanında şer gibi görünen şeyleri, tâatin yanında –mesuliyeti, sebebiyet verene ait– şerleri, faydalı olanla beraber zararlı bulunanı da dilemesine karşılık, teşriî iradede hep hayır, tâat, güzellik ve hüsn-ü âkıbet söz konusudur. İnsandaki irade de, meyelân veya meyelândaki tasarruf unvanıyla(72), Zât-ı İlâhî’ye ait irade sıfatının bir gölgesi, bir aksi ve Allah tarafından insana bahşedilmiş potansiyel bir tercih yeteneğidir.

[SIFÂT-I SÜBHANİYE _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Ekim-Kasım-Aralık-Ocak, 2005-2006 ]

Yakîn, mebde itibarıyla kesbî, –kesbî sözüyle, Ehl-i Sünnet imamlarının, eğilim ve eğilimdeki tasarruf dedikleri cüz’î irade ve onun taallukunu kastediyorum– müntehâ ve netice itibarıyla da bedîhî, lütfî ve mutlaka mârifet vizelidir. Mârifet; bakış zaviyesi, isabetli nazar, dupduru niyet ve sâlikin delillerle buluşup tanışmasına,Allah ihsanının iktiran etmesiyle meydana gelir, billûrlaşır,(72) benliğin bütün derinliklerini aydınlatır.. derken dört bir yandan insan ruhuna ışıklar yağmaya başlar.. varlığın her ufkunda peşi peşine şafaklar sökün eder.. maşrıkların yanında mağribler de ağarır ve istidadına göre her fert, kendini ışıklarla muhât bir nokta gibi görür ruhunun derinliklerinde.. kesret dağdağasının silinip gittiğini müşâhede eder ve her şeyin bir vahdet zemzemesi içinde zevke inkılap ettiğini duyar ve yaşar…

[YAKÎN  _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Aralık ,1991 ]

İlmî vücudlarımız itibarıyla mücmel ve mübhem bulunan “sen”, “ben”, “siz”, “biz” unvanlarına senlik ve benlik sıfatlarına; seçilme ve birbirinden ayrılma, başka başka mahiyetler alma ve mahiyetlerimizdeki cevherlerin hususiyetleri açısından kaderî plandaki istidatlarımıza göre kabiliyetler, kabiliyetlere göre hedefler ve o hedeflere ulaşmak konusunda meyelanlar ya da o meyelana tasarruflar bahşederek(72), bizi ve her şeyi ilim ve vücud sıfatlarının yanında diğer sıfât-ı sübhaniyesiyle de serfirâz kılmıştır ki, bize ve bizim gibilere de, böyle mukadder, mukaddes bir mazhariyete razı olmadan başka bir şey yakışmaz.

[VÜCUD  _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Mart, Nisan, Mayıs, Haziran 1998 ]

Huy, tabiat, seciye de diyebileceğimiz huluk; yaratılışın en önemli gayesi, cebr-i halkînin gerçek buudu ve insan iradesinin “halk” hakikati üzerinde ilâhî ahlâk hedefli tasarrufudur.(72) Bu tasarrufu iyi kullanıp(72), “halk”a huluk urbası giydirebilen kimseye, iyi işler bütünüyle kolaylaşır.

Hulukta birkaç kadem önde bulunan, tasavvufta da ileride sayılır. Fevkalâde hâller, baş döndüren makamlar ve beşer üstü tasarruflar, iyi huy zemininin gülü, çiçeği, meyvesi olması itibarıyla makbul sayılsa da, ahlâk-ı haseneye iktiran etmedikleri zaman hiçbir kıymet ifade etmezler ve üzerinde durmaya da değmez.!

[HULUK  _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Kasım ,1993 ]

 ***

TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [72] BİZİM TASARRUF YETKİMİZE İHSAN BUYUR : 

Herhangi bir şey yapıp yapmama hususunda, karar verme gücü veya “eğilim” diye tarif edeceğimiz “irade muhtariyeti” insan olmanın şiarı ve ahlâkın biricik esasıdır. O olmadan ne faziletten ne de insanlıktan bahsetmeye imkân yoktur.

İradeli hareket, bir ilk plân ve karara muhtaçtır. Bu da zihnin hayat ve faaliyetlerine bağlıdır. Bu itibarla, tanıyabildiğimiz varlıklar arasında, iradeli hareket yalnız ve yalnız insanoğluna has bir keyfiyettir. Yüce Yaratıcı’nın insanı şereflendirme ve kendi iradesine bir davetçi, bir ilk sebep kılma maksadıyla onun derûnuna yerleştirdiği irade, öyle bir şifre çözen ve meş’aledir ki; bu meş’ale nerede yanarsa, bütün kevn ü mekânları idare eden Zât’ın nuru ve iradesi de orada tecellî eder. Cüz’î iradesini Yaratıcı’nın sonsuz iradesiyle bütünleştiren insan, sınırlı iradesiyle sınırsızlığa ulaşır; iktidarsızken güçlü, âcizken kuvvetli, katre iken derya, zerre iken güneş ve bir hiçken bütün bir varlık kesilir!..

İnsanoğlunun, kalbî hayatını koruyup kollaması, çevresini saran bin bir musibete karşı mukavemeti ve şehevanî arzularını aşarak insanlığını idrak etmesi de yine iradenin dil ve duasına bağlıdır. Azim ve iradesiyle, Rahmeti Sonsuz’la münasebete geçen insan, O’nun kuvvetine dayanmış, himayesine girmiş ve nefsanîliğin gayyalarına yuvarlanmaktan kurtulmuş olur. Evet, her var oluş ve yükseliş, iradenin kanatlarına bağlı olduğu gibi, her yıkılış ve tükeniş de, o kanatların kırılmasıyla yakından alâkalıdır.

[İRADE _Sızıntı – Başyazı – Ekim 1983]

… 

Aslında, Allah’ın hemen her işi, herhangi bir sebep, şart, malzeme ve materyale ihtiyaç hissedilmeden, sırf bir “Ol!” deyivermekle oluverir. O’nun böyle tekvînî bir emri, herhangi bir şeyin haricî vücud açısından meydana gelmesi için yeterlidir. Tabir-i diğerle, ilâhî irade ve meşîetin diliyle, bir nesnenin herhangi bir keyfiyette vücud bulmasını dilemek o objenin var olması için kâfidir. Bu türlü var olmaların devam ve temâdîsi aklın zâhirî nazarında “ef’âl-i âdiye” gibi değerlendirilse de, bu kabîl bütün hâdiselerin harika olduğu açıktır ve gerçek Emir Sahibi’ne bağlanmadan izah edilmeleri de imkânsızdır.

[KALB VE RUH UFKU _Yağmur – Başyazı – Temmuz 2000 ]