TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (76.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 14 MAYIS 2020 // 21 RAMAZAN 1441 PERŞEMBE
(TEVHİDNÂME-76):
Allah’ım!
Bizleri öyle tâm ve ekmel bir muhabbet (94) ile serfiraz kıl ki, Sen’den gayrısının sevgi ve alakalarına ihtiyaç bırakmayacak ölçüde olsun!
***
76.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey kalbleri muhabbetiyle şereflendiren!
Ey muhabbet erlerinin, Yüce Zâtını yine Zâtı için sevip inkıyad ettikleri Habîb!
Ey bütün benlikleriyle Kendisine yönelip başka arzulardan sıyrılabilmiş muhabbet erlerinin kalblerindeki yegâne Mahbûb!
Ey bazı kullarını muhabbete mazhar kılıp seven ve onlar tarafından sevilen Vedûd!
Ey ömrünü kulluk çizgisinde sürdürenleri Zâtına mahsus muhabbetle seven Habîb!
Ey Rahmeti Sonsuz! Muhabbet ve sevgi havuzlarından doyasıya içmeyi lutfet. Seni sevmenin ve Sana kurbiyetin halâvetiyle sinelerimizi doldur.
Ey muhabbet tahtının Tek Hükümdarı olan Allahım! Senin muhabbetinin halâvetini, lezzetini tattıktan sonra daha kim başka arayışlara girer ve bir kere yakınlığının ünsüne erdikten sonra kim yüzünü başka şeylere çevirir?
Ya Rab! Bizleri de kurbiyetin ve dostluğun için seçtiğin, gönüllerine sevgini yerleştirmekle şereflendirdiğin, içlerine bir kor gibi Sana kavuşma iştiyakını attığın, kazana rıza ufkunu gösterdiğin, hoşnutluğunla mükâfatlandırdığın, terk edilmişliğe bırakmadığın, sadakat tahtına oturttuğun, marifetinle donattığın, kalblerini aşkınla yakıp tutuşturduğun, bakışlarını mâsivadan tecrit edip bütün bütün Zâtına yönelttiğin, gönüllerini muhabbetinle odldurduğun, nezdindeki güzelliklere karşı içlerinde rağbet uyandırdığın, lisanlarını ve gönüllerini tesbih ü zikirle zinetlendirdiğin, hamd ü şükür yoluna sevk ettiğin, her an ibadet ü tâatla meşgul ettiğin, salih amellere muvaffak kılmak suretiyle iyiler zümresine ilhak eylediğin, vicdanlarına münacaatının hazzını duyurduğun ve adanmış insanlar hâline getirdiğin makbul kullarından eyle.
Ey mukaddes envârını, sevgisine mazhar kıldığı kullarının gözlerine sürme yapan, envâr-ı Zâtiye’sini marifet erbabının dupduru gönüllerine akıtan, müştak gönüllerin yegâne arzusu ve muhabbet erlerinin en birinci ve asıl gayesi olan Rabbimiz! Senden, Senin sevgini ve Seni sevenlerin sevgisini istiyor ve Sana kurbiyete vesile olabilecek bütün amelleri bize sevdirmeni diliyoruz. Rabbimiz, bizi de kurb kahramanlarından eyle!
Öyle aşkın bir sevgiyle içimizi donat ki, gönül pencerelerimizi Senin rızandan başka her şeye kapatalım ve öyle bir şevk ü iştiyakla ruhlarımızı doyur ki, Senin hoşnut olmadığın hiçbir şeye tenezzül etmeyelim.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[94] TÂM VE EKMEL BİR MUHABBET :
Gerçek muhabbet (94), insanın, bütün benliğiyle Sevgili’ye yönelip O’nunla olması, O’nu duyması ve topyekün başka arzulardan, başka isteklerden sıyrılabilmesiyle tahakkuk eder ki, böyle bir mazhariyete ermiş babayiğidin kalbi, her an Sevgili’ye ait ayrı bir mülâhaza ile atar.. hayali, her zaman O’nun büyülü ikliminde dolaşır.. duyguları her lahza O’ndan, başka başka mesajlar alır.. iradesi bu mesajlarla kanatlanır ve gönlü sürekli vuslat mesîrelerinde seyahat eder.
…
Bâtınî ki; iç âlemini O’nunla alâkalı olmayan her şeye karşı bütün bütün kapamaktır. Hak erleri, muhabbet dediklerinde bu mânâdaki muhabbeti (94) kastederler. Onlara göre, lezzet, menfaat, hatta mânevî hazlara karşı duyulan alâkaya muhabbet denmez; dense dense ona “mecazî sevgi” denir.
Ne var ki, muhabbet-i hakikî (94) dahi olsa, Mahbub’a taalluku itibarıyla, herkeste aynı seviyede değildir:
- Avamın muhabbeti, düşe-kalka bir muhabbettir ki, bunlar, Hakikat-i Ahmediye’nin (aleyhissalâtü vesselâm) gölgesinde ihsan rüyaları görür, mârifet şafaklarına dair emareler müşâhede eder ve yer yer ötelerden şahaplarla ürperir ve uzaktan uzağa hayret ra’şeleri duyarlar.
- Havâssın muhabbeti (94) ki; onlar, muhabbet âleminin üveyikleri gibidirler. Hemen her zaman Kur’ân’ın aydınlık dünyasında ahlâk-ı Muhammedî’yi (sallallâhu aleyhi ve sellem) temsille ömürlerine derinlik kazandırır ve onu temsil ederken de, maddî-mânevî, bedenî-ruhî hiçbir beklentiye girmez, hiçbir zevke tâlip olmazlar.. vazifelerini en seviyeli şekilde yerine getirip başarılı bir temsil sergileyebilirlerse, tıpkı salkımları ağırlaşan meyve ağaçları gibi, tevazu kanatlarını yerlere kadar indirir ve “Sevgili!” der inlerler.. bir falso ve fiyaskoyla sarsıldıklarında da nefislerinin başına çullanır ve onunla yaka-paça olurlar.
- Havâs ötesi havâssın muhabbetidir (94) ki; bunlar Muhammedî (sallallâhu aleyhi ve sellem) semada yağmurla bütünleşmiş bulutlar gibidirler; varlığı O’nunla duyar, O’nunla yaşar, O’nunla görür, O’nunla soluklarlar. Hiç bitmeyen bir devr-i dâim içinde sürekli dolar-boşalır; dolarken hasret, çile ve vuslat arzusuyla dolarlar; boşalırken de ışığa biner, yeryüzüne iner ve canlı-cansız bütün varlığı şefkatle kucaklarlar.
Muhabbet seviyeleri farklı dahi olsa, O’na aşk u iştiyakla yönelen herkes, alâkasının seviyesine göre mukabele ve iltifata mazhar olur.
Birinciler, hususî rahmet ve inayet bulurlar O’nun kapısında..
İkinciler, celâlî ve cemalî sıfatların idrak ufkuna ulaşır, beşerî boşluklardan ve karanlıklardan kurtulurlar..
Üçüncüler, O’nun vücudunun nurlarıyla ziyadâr olup eşyanın hakikatine uyanır ve varlığın perde arkasıyla münasebete geçerler.
[MUHABBET_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Temmuz, 1991]
…
Hullet’in insan kalbindeki bu tür nüfuz ve tesirine mukabil, muhabbet (94) ise, “latîfe-i rabbâniye”nin gözbebeği de sayılan “süveydâü’l-kalb” veya “habbetü’l-kalb”i bütün bütün kuşatıp ona kendi boyasını çalması, onu kendi şivesiyle konuşturmasıdır ki; muhabbetle harekete geçmiş ve aşkla inleyen böyle bir kalbde mâsivâ (O’ndan başka her şey) adına hiçbir şey kalmaz; bütün başka alâka ve irtibatlar bir bir silinir gider ve sadece O duyulur, O hissedilir, O düşünülür ve O söylenir.
[HULLET_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Ocak, 2004]
…
Aşk; şiddetli sevgi, iptilâ, düşkünlük, kemal, cemal ve müşâkeleden dolayı duyulan aşırı muhabbettir ki, böylesine, daha ziyade mecazî aşk denegelmiştir. Bir de, cemali kemal noktasında, kemali cemal kutbunda o Ezel ve Ebed Sultanı’na karşı duyulan kalbî alâka ve muhabbet (94) vardır ki, işte ona da hakikî aşk demişlerdir.
Allah’a karşı duyulan bu derin muhabbet (94)veya “aşk-ı hakikî” bizi O’na ulaştırmak için, yine O’nun tarafından bize armağan edilmiş ışıktan bir kanattır. Ona, varlığın esası olan Nur’a ulaşmak için muvakkaten ruhun kelebekleşmesi de denebilir.
[AŞK_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Ağustos, 1991]
***
TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[94] TÂM VE EKMEL BİR MUHABBET :
Allah sevgisi her şeyin başı ve bütün sevgilerin de en saf, en duru kaynağıdır. Hep O’ndan akar gelir, akıp gelecekse sinelerimize şefkat ve muhabbet. O’nunla olan alâkamız sayesinde güçlenip pekişecektir her türlü insanî münasebet. Allah sevgisi bizim dinimiz-imanımız, odur cesetlerde canımız. Yaşadığımızda hep onunla yaşadık. Günümüzde de eğer yaşamayı düşünüyorsak ancak onunla yaşayabiliriz. Varlığın özü, esası O’nun sevgisidir; neticesi de Cennet şeklinde o ilâhî muhabbetin bir açılımı. O sevgiye bağlı yaratmıştır yarattığı her şeyi ve sevilme zevk-i ruhanîsine raptetmiştir varlık ve insanlarla münasebetini.
…
Mecazî muhabbetlerde cemal, kemal, şekil, şekilde tenasüp, ululuk, ihtişam, servet, iktidar, makam, mansıp, ikbal, evlâd ü iyal, soy-sop… gibi hususlar birer sevgi vesilesi kabul edilegelmişlerdir. Bazen bunlara karşı duyulan aşırı muhabbet ve alâka ile şirke girenler de olmuştur ki, büyük ölçüde bütün putperestliklerin arkasında böyle bir inhiraf söz konusu olabilir. Böyleleri çok defa cemale meftun olur, kemali alkışlar, eda ve endama vurulur, ululuk ve ihtişam karşısında zillet gösterir; servet ve iktidar uğrunda insanlık ve hürriyetlerini feda eder, makam-mansıp hırsıyla el-etek öper.. ve her an değişik ihsan ve iltifatlarıyla, teveccüh ve ikramlarıyla kendini bize tanıttıran gerçek cemal ve kemal sahibi, ululuk ve azamet tahtının biricik sultanı, Ganiyy-i Mutlak ve Muktedir-i ale’l-ıtlak Zât’a karşı gösterilmesi gereken sevgiyi ve alâkayı bir sürü âciz mahlukata dağıtarak muhabbet gibi bir cevheri bâd-i heva harcamanın yanında, çok defa karşılık göremeyeceği bir mâşukun alâkasızlığı, değmezliği, vefasızlığı, onu avucunun içine alması, ona baş eğdirmesi, kul köle hâline getirmesiyle ölür ölür dirilir.
[ALLAH SEVGİSİ _Sızıntı – Başyazı – Temmuz 2003]
…
Muhabbet rahlesi önünde diz çöküp ömrünü sevgi meşk etmeye adamış tâli’liler, hiçbir zaman sözlüklerinde, kine, nefrete, gayza, komploya yer vermemiş ve ölümleri pahasına da olsa düşmanlığa başvurmamışlardır; vurmazlar da. Onların muhabbetle iki büklüm olmuş boyunları her zaman sevgiye selâm durmuş ve sevgiden başkasına kıyam etmemiştir. Hele onlar birer sevgi küheylanı gibi şahlandıklarında, düşmanlık duygusu saklanacak in aramaya durmuş; nefret, gayzından çatlamış; kin, öldüren bir yutkunmaya dönüşmüş ve komplo gelip sahibinin boynuna dolanmıştır
[İNSAN SEVGİSİ_Sızıntı – Başyazı – Eylül 1999 ]
…
Gönüller, sevginin dirilten havasını teneffüs ettikleri, sevgi çağlayanlarında arındıkları, sevgiyle sarmaş dolaş oldukları, sevgi kokladıkları ve sevgi solukladıkları nispette, insan olmadaki engin derinlikleri duyar ve duyurur; sonsuzluğa namzet olmanın sırlarını kavrar ve sevginin derinliğine göre muhabbet ve alâka halkaları, genişleye genişleye topyekün varlığı kaplar; hatta gider ta sonsuza ulaşır, sonsuzun rengini alır ve her yerde “O’ndan ötürü” deyip çevresine sevgi ve iltifat yağdırırken, her yerde bundan ötürü aranan, sevilen biri hâline gelir.
[İNANAN GÖNÜLLER_Sızıntı – Başyazı – Ocak1995 ]