“EMANETTE EMİN MİYİZ?” MUHASEBESİ
BAMTELİ KIRIK TESTİ MÜZAKERESİ
İSTİFADE EDİLEN KAYNAKLAR
1- KIRIK TESTI : Emanette Emin miyiz? 14/05/2012
2- BAMTELI: Bir Kere Daha “Emanet” 26/02/2012
EMANET
-
Arapça’da“güvenmek, korku ve endişeden emin olmak” mânasındaki “emn” masdarından gelen emânet kelimesi, hıyanetin zıt anlamlısı olarak isim şeklinde kullanıldığı gibi,
-
“güvenilir olmak”manasında masdar şeklinde de kullanılır.
-
Ayrıca“emîn bir kimseye koruması için geçici olarak verilen şey” mânasına gelir
-
“Biz, emaneti (teşriî açıdan değil, tekvinî zâviyeden) göklere, yere, dağlara teklif ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve böyle bir sorumluluktan korktular. (Mahiyet ve donanımı itibarıyla) bu emaneti insan üzerine aldı. Doğrusu (pek çoğu itibarıyla) insanoğlu, (bu emanetin hakkını gözetemediğinden), çok zalim ve çok cahil bir hale düştü.”mealindeki âyet hakkında çeşitli yorumlar yapılmıştır. Buradaki emanetin“ruhî ve bedenî kabiliyetler, mârifetullah, dinî vecîbeler, okuma yazma, akıl ve düşünme kabiliyeti” gibi anlamlara geldiği ileri sürülmüştür.
-
Mü’min”ism-i şerifi, Cenâb-ı Hakk’ın esma-yı hüsnasından biri olduğu gibi, aynı zamanda O’na inananların da en önemli isimlerindendir.
-
Peygamberlere ait ikinci sıfat, emanet sıfatıdır. Bu kelime Arapça olup, iman ile aynı kökten gelir. “Mü’min” inanan ve emniyet telkin eden insan demektir. Peygamberler, mü’min olarak zirve insan oldukları gibi, emin olma, emniyet telkin etmede de en baştadırlar.
-
İnsan, Allah’la münasebetlerinin yanında, Hakk’ın “emanet” dediği mükellefiyetin de biricik emanetçisi konumundadır.
…
Bu perspektiften bakıldığında emanetin çerçevesi çok geniştir.
-
Allah Teâlâ’nın insana bahşettiği ilk ihsanlar birer emanet
-
İnsanın, iradesinin hakkını verip bu ilk mevhibeleri değerlendirmek suretiyle kazandıkları da birer emanet
-
Hayatımız bize bir emanet
-
Her fert için vücud bir emanet,
-
Onun yüksek insanî değerlerle donanımı ayrı bir emanet;
-
Cennet arzusu ve oraya girebilme istidadı, yöntemi, daha ötesinde Hak cemâlini müşâhede edebilme kabiliyeti apayrı birer emanet
-
Onun üstünde ebedi hayatın nüvesini taşıyan iman bize bir emanet
-
İhsan, marifetullah, muhabbetullah bize birer emanet
-
Başlarımızın tacı olan Kur’an-ı Kerim de bize bir emanet
-
Hayata taşınması gereken bütün esas ve prensipleriyle Müslümanlık da, başta Allah (celle celaluhu) sonra da Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından ümmet-i Muhammed’e bir emanet
-
Günümüzde, imana ve Kur’an’a hizmet mevzuu bize bir emanet
-
Dünya görüşümüz ve hayat felsefemiz de bize emanet
Şayet, biz emanetlere sahip çıkmaz, onları gereğince korumaz ve sağlam bir şekilde haleflerimize teslim etmezsek, istikbalin sahiplerini bir ruh travmasına maruz bırakmış oluruz ki, bu hem davaya ihanet hem de yarının insanlarına karşı büyük bir haksızlıktır.
A. EN BÜYÜK EMANET: İMAN
-
Ebedi hayatın nüvesini taşıyan iman bize bir emanet
-
Kur’ân-ı Kerîm’de emanete riayet, müminlerin başlıca meziyetleri arasında zikredilmektedir. Buradaki “Ey iman edenler!” hitabı sayesinde, emanetin imanla alâkasına işarette bulunulmuş ve söze latif bir iltifatla başlanmıştır.
-
İnsanın, bu dünyada ebediyete mazhar olması ise imana bağlı
-
Bu sebepledir ki insan, kendisine tevdi edilen iman gibi çok önemli bir emaneti korumak için etrafında ne kadar surlar oluştursa, bu hedef doğrultusunda, bütün cehdini ortaya koyup ne kadar araştırmalar yapsa, deliller getirse, tahşidatta bulunsa, yine de işin hakkını vermiş olamaz.
-
Böyle değerli bir emanet karşısında ona düşen vazife, “Hel min mezid” ferdi olarak, hep “Daha yok mu, daha yok mu?” deyip yola devam etmektir.
-
İnsanın, “Aman, şuradan şeytan girebilir.”, “Aman nefs-i emmârem şu boşluğu değerlendirebilir.” diyerek sürekli imanının etrafında surlar oluşturmaya çalışması, bu denli büyük bir emanete karşı emin olma mülahazasının bir ifadesidir.
-
İmanda sabitkadem olmanın yanında, ibadet ü taatte mütemadi olma da bu iman emanetini koruma adına çok önemlidir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) :
“Ey kalbleri evirip çeviren Allahım! Benim kalbimi dininde sabitleyip perçinle!”
“Ey kalbleri halden hale koyan Rabbim, kalblerimizi ibadet ü tâatine yönlendir!”
-
İnsanın bu mevzuda sürekli Cenâb-ı Hakk’a tazarru ve niyazda bulunması ve O’nun himaye ve inayetine sığınması gerekir.
B. KUR,AN-I KERİM EMANETİ
-
Başlarımızın tacı olan Kur’an-ı Kerim de bize bir emanet
-
Onun hem hafızların zihinlerinde hem de mânâ ve muhtevasına sahip çıkılarak korunup muhafaza edilmesi gerekir.
-
Asıl, renk atmasına ve solmasına meydan vermeksizin Kur’an’ın toplum içinde hep canlı kalmasını sağlamalı,
-
Onu dünyanın biricik kitabı haline getirme adına çalışıp çabalamalı
-
Onun ruhunu, ruhlara üfleyerek bu emanete sahip çıkmalıyız.
C. BÜTÜN ESAS VE PRENSİPLERİYLE MÜSLÜMANLIK EMANETİ
-
Hayata taşınması gereken bütün esas ve prensipleriyle Müslümanlık da, başta Allah (celle celaluhu) sonra da Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından ümmet-i Muhammed’e bir emanettir.
-
Dün seleflerimizin omuzlarına konulan bu emanet bugün bizim omuzlarımızın üzerinde bulunuyor, yarın da sonraki nesillere aktarılacak.
İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalâtü vesselâm) Müslümanlığın çerçevesini belirlemiş, neyin ne olduğunu açık seçik ortaya koymuş ve bizlere dünyevî-uhrevî mutlu olma yollarını göstermiştir.
Dolayısıyla Rasûl-i Ekrem Efendimiz, İslam’ı, başta sahabe-i kiram efendilerimiz, sonra da arkadan gelen nesillere emanet etmiştir.
Daha sonraki asırlarda gelen müceddit, müçtehit, evliya, asfiya ve ebrardan her birisi kendi dönemlerinde dini yaşanır kılma adına bir kısım kapalı noktaları vuzuha kavuşturmuş, içtihat ve istinbatlarıyla İslam’ın her devirde terütaze yaşanabilirliğini ortaya koymuş, böylece üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirmiş, sonra da onu arkadan gelen nesillere emanet etmişlerdir.
D. İMANA VE KUR’AN’A HİZMET EMANETİ
-
Günümüzde, imana ve Kur’an’a hizmet mevzuu bize bir emanet
-
Biz ömrümüz olduğu sürece bu emanetin emanetçileri olarak, zerresini zayi etmeksizin, onu götürülmesi gerekli olan yere götürmekle mükellefiz.
-
O halde bize düşen vazife de, bu hizmet-i imaniyeyi arıza ve kusura maruz bırakmaksızın geldiği şekliyle muhafaza etme,
-
Hız kesmeden devam etmesini sağlama
-
Onu ulaştırılması gerekli olan yerlere ulaştırmak
- Nezd-i uluhiyette hainlik damgası yemekten ve emanete hıyanet etmekten endişe ediyorsak, meseleyi bu çerçevede ele almalı, sonra da
“Allah’ım! Bir an önce emin insanları gönder de, üzerimizdeki bu emanetleri zayi etmeden onlara teslim edebilelim.” dua ve mülahazalarıyla Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve rahmetine sığınmalıyız.
-
Bundan dolayı ihsan-ı ilahi olarak omuzlarımıza konulmuş bu emaneti zayi ederiz endişesiyle hepimiz tir tir titremeli
-
ve ellerimizi açıp “Ya Rab! Emanete ihanet gibi bir sukuttan bizi muhafaza buyur ve bizi emanetini alacağın güne kadar emanette emin kıl” diye sürekli birbirimizi de mülahazaya alarak dua etmeliyiz.
Ayrıca son bir husus olarak şunu ifade edeyim ki, hukuk-u ammeye taalluk eden böyle bir meselede, aklına estiği gibi hareket eden insanlar, bu tavırlarıyla, hiç farkına varmaksızın gidip emanete ihanet gibi büyük bir vebalin altına girmiş olurlar.
Eğer hakkıyla yerine getirilemediğinden dolayı bu hizmette kırılma, çatlama, duraklama ve hatta geriye gitme olursa, emanete hıyanet etmiş sayılırız ki, Cenâb-ı Hak bunun hesabını ahirette bize sorar.
İnsan bütün bu nimetleri düşündüğü zaman, çok ciddi bir metafizik gerilim içinde minnet ve şükran hisleriyle oturup kalkacak, “elhamdülillah”la soluklanacak ve bu mübarek kelimeyi, tepeden tırnağa kadar vücudunun her yanında ihtizaz meydana getirecek şekilde duyacaktır.