“CENAB-I HAKK KENDİSİNE MÜTEVECCİH OLANLARI YOLDA YÜZ ÜSTÜ BIRAKMAMIŞTIR.*”

* ALINTI: BİR YUDUM HUZUR (. | HERKULNAĞME)

BAMTELİ/KIRIK TESTİ/BAŞYAZI MÜZAKERESİ

Emanet, Hüşyar ve Canlı Gönüllere Teslim Edilir

“Dünyanın iki yüz küsur ülkesinde okul açabilirsiniz. Bu iki yüz küsur ülkede sizin açtığınız müesseseler parmakla gösterilen okullar hâline gelebilir. Bulunduğunuz ülkede insanlar, açtığınız kültür lokallerine ciddî bir teveccüh gösterip sizin duygu ve düşüncelerinizin renk ve deseniyle boyanmak isteyebilir. Her yerde insanlar gözünüzün içine bakabilir. Ancak bir Hazreti Ebû Bekir, bir Hazreti İbn Mesud imanıyla Allah’a müteveccih değilseniz yaptığınız bütün bu işlerin Allah indinde bir kıymeti olmaz, bir mânâ ifade etmez.”

“Allah nicelerine nice lütuflarda bulunmuştur. Önemli olan, lütuflarla mebsuten mütenasip olarak Allah’la münasebetin güçlenmesidir.

Eğer siz, “Allah’ım bana bu nimetleri lütfettin. Hâlbuki benim günahkâr ve zulmetli hâlim dalâlet ve küfre daha muvafık düşüyordu. Ama Sen öyle yapmadın; beni küfür içinde bırakmadın, kasvet-i kalbe uğratmadın, dalâlete salmadın, mağdubînden etmedin, hidayet buyurup beni burada istihdam ettin. Allah’ım bildiğim/bilmediğim, farkına vardığım/varamadığım bütün nimetler karşısında Sana sonsuz hamd ü senâ olsun.” yakarışlarıyla Cenâb-ı Hakk’a çok ciddî teveccühte bulunarak her daim Allah’la münasebetinizi güçlendirmiyorsanız, Alvar İmamı’nın ifadeleriyle sürekli, “Değildir bu bana lâyık bu bende / Bana bu lütf ile ihsan nedendir?” mülâhazasına bağlı kalmıyorsanız, yaptığınız bütün bu işlerin rıza hedefli olup olmadığı hususunda kendinizi bir kez daha gözden geçirmelisiniz.

Allah’a Müteveccih Olmak

“Kul, her zaman Allah’a karşı çok samimî ve gönülden müteveccih olmalıdır. Aslında teveccühü yine teveccüh doğurur. İnsan, tıpkı ayçiçeğinin güneşe bakışı gibi hep O’na bakabildiği ölçüde O’nun tecelliyatına mazhar olur. Burada esas olan gönülden müteveccih olabilmektir. Gönlünün sesini seslendiremeyenlerin ve alıcılarını mâneviyata karşı kapalı tutanların o tecellîlerden istifadesi zor, hatta imkânsızdır.”

“İhlâsın kazanılması esasında imanın gücüyle mebsuten mütenasip yani doğru orantılıdır. Bu itibarla eğer siz tekvinî ve teşriî emirleri okur, taklidî imandan tahkikî imana giden yolları açar ve aynı zamanda kavlî, fiilî ve hâlî olarak sürekli Cenâb-ı Hakk’a müteveccih bulunursanız, Allah da (celle celâluhu) bir fasılda kalbinizde iman meş’alesini yaktığı gibi, bir gün ihlâs meş’alesini de yakar.”

“Böylece siz Allah’ın izni ve inayetiyle, inandığınız mevzuları her zaman ihlâslı bir şekilde yaşamaya muvaffak olursunuz. Esasen insanın kendini ifade etme duygularını baskı altına alması, kusurlarını görmesi, “ben” dediği yerde hemen “estağfirullah” çekip hislerini tâdil etmesi ve belki de eline bir balyoz alıp egosunun başına indirmesi, imanda yakînin artması yanında ihlâs düşüncesine kilitlenmeye bağlıdır.”

Latîfe-i Rabbaniye Enginliği ve İnsan

“İşte insan, mahiyeti bu kadar geniş, engin, güçlü ve Allah’a çok yakın iken, maalesef çok basit, ehemmiyetsiz heves ve maksatlar için o enginliği daraltıyor, büzüyor ve kıymetsiz hâle getirebiliyor. Bundan dolayı onun kendisini böyle bir darlığa hapsedebilecek muhtemel tehlikeler karşısında ömür boyu sürekli tetikte bulunması gerekir. Evet, insan son nefesine kadar mücadelesini sürdürüp insan olma çizgisinin altına düşmeme cehd ve gayreti içinde bulunmalıdır. Zira o, insan olarak üzerinde yürüdüğü hattın altına düştüğü zaman kendisini bir bilinmezliğe mahkum etmiş demektir.”

“O hâlde insan, himmetini her zaman âli tutmalı, hep yüksek uçma peşinde olmalı ve sürekli Allah’a müteveccih yaşama gayreti içinde bulunmalıdır; bulunmalıdır ki, küçük ve basit şeylere takılıp kalmasın. Eğer her şeye rağmen gözde bir çapak oluşmuş veya onun üzerine bir kıl konmuşsa onları da hemen izale etme yoluna gitmelidir. Yani insanın latîfe-i rabbaniyesi, şu veya bu sebeple bir darlığın mahkumu olabileceği bir yola girmişse, o zaman da derhal bir “La havle” çekip yeniden Cenâb-ı Hakk’a doğru yürümesini bilmelidir.”

Engellemeler Karşısında Hakka Hizmet Yolu

“Hakka hizmet yolunda bulunan insanların öncelikle şu realiteyi kabul etmeleri gerekir: Dün olduğu gibi bugün de kin, nefret, haset ve çekememezlik gibi kötü hasletlere sahip insanlar, paranoyak ruh hâliyle, kendileri gibi düşünmeyen kesimleri düşman ilan edecek, sürekli sağa sola saldıracak ve çıkarlarını koruma adına çeşit çeşit şenâet ve denâetleri işleyeceklerdir.”

“Fakat adanmış ruhlar, tam bir tevekkül ve teslimiyet içinde sürekli Hakk’a sığınmalı, bütün faaliyetlerini O’na (celle celâluhu) bağlı götürmeli, daima Güller Gülü’ne müteveccih bulunmalı ve her türlü kötülük ve engellemeye rağmen bütün insanlığı kucaklayacak şekilde engin bir vicdanla hak bildikleri yolda yürümeye devam etmelidirler.”

“Evet, bu yolda siz bazen vefa umduğunuz kimselerden cefa görebilir, bugüne kadar aynı kaderi paylaştığınız ve beraber yürüdüğünüz kimselerce yalnız bırakılabilir ve hiç ummadığınız kişilerce sırtınızdan hançerlenebilirsiniz.”

“Fakat yine de hiç yılmadan, bıkmadan, usanmadan ve bu gibi olumsuzluklara takılmadan vicdanlarınızda yeni yeni kapılar açarak doğru bildiğiniz yolda yürümeye devam etmeli; yeni bir kısım dinamikleri değerlendirerek vicdan ufkunuz ve ruh enginliğiniz itibarıyla sürekli çıtayı yükseltmeye çalışmalısınız.”