TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (37.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 13 NİSAN 2020 // 20 ŞABAN 1441 PAZARTESİ

 (TEVHİDNÂME-37):

Allah’ım!

Recâ duygumuzu tadil sadedinde, emniyete düşüp aldanmamamız ve kuruntulara takılıp kalmamamız adına “mehâfet (48) ile bizleri serfiraz kılmanı, Sana karşı saygı ile iki büklüm olma manasında firar boyutlu “mehâbet” ile bizi şereflendirmeni diliyoruz. Öyle ki Sen’den gayrısından bir daha hiç korkmayalım, ürpermeyelim ve irkilmeyelim.

***

37.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey reca duygusunu kullarının gönlüne armağan eden ve onların hüsn-ü zanla, rahmetinin engin tecellîlerini bekledikleri Azîmü’r-Recâ!

Ey mehâfet ve mehâbetinden dolayı gözyaşı döken kullarını çok seven ve onlarca çok sevilen!

Ey mehafet ve korkusuyla her şey kendisine kullukta bulunan!

Ey azameti karşısında her kimse ve her nesne iki büklüm olup boyun eğen!

Ey heybeti karşısında her şey hudû ile boyun eğen!

Ya Ekramelekramîn ve ya Erhamerrahimîn! Zerrelerden seyyarelere kadar bütün varlık, Senin mehâbet ve mehâfetin karşısında hep iki büklümdür. Sen ise bütün korkulardan münezzeh ve müberrâsın. Senden bir daha sorgu-suale maruz kalmayacağım şekilde bizi affetmeni istirham ediyoruz.

Zât-ı Ecell ü A’lâ’nı bize öyle bir muhabbetle sevdir ki, o muhabbete başka hiçbir yabancı mülahaza karışmasın ve sinelerimize öyle bir mehafetullah hissi at ki, onda sadece Sana duyulan saygının izleri bulunsun. Gönüllerimize, Senin ezelden ebede hep münezzeh ve müberrâ bir Kuddüs olduğunu duyur.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [48] MEHAFET :

Diğer bir zaviyeden, mebde itibarıyla ibadet hilkatin neticesi, ahsen-i takvîme mazhariyetin şükranı, herkese farz bir mükellefiyet ve bunu böyle bilip kabul etmemek ise bir nankörlüktür. Âbid, işte bu mükellefiyetin şuurunda olan ve bu sorumluluğu ciddi bir mehâfet (48) ve mehâbet hissiyle yerine getiren, idrak seviyesiyle doğru orantılı âbide insandır.

[ÂBİD, ZÂHİD, ÂŞIK (1)- Çağlayan -Kalbin Zümrüt Tepeleri – Şubat 2018 ] 

Ümit ve reca o insanda Hakk’a iştiyak duygularını kamçılar; mehâfet (48) ve haşyet mülâhazalarına kapı aralayan davranışlar da onun ruhunda saygı, temkin ve teyakkuz hissi uyarır. Böylece, denizlerin tebahhur edip buluta yürümesi, bulutların yağmurlaşıp arzın başına boşalması, sonra da çağlayıp ummanlara akması… gibi bedenden ruha, ruhtan da bedene sürekli böyle bir dolup boşalma söz konusu olur.

[NEFİS- Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri – Temmuz, 2003]

Ârifin, Allah’tan başka hiçbir şeyle zatî alâkasının kalmaması, O’nun aşkında şikâyete kapalı olması ve yerli yerine oturmuş kulluk mülâhazaları sayesinde, dava ve iddialardan kaçınarak Hak mehâfetiyle oturup kalkması,(48) akıbeti hakkında da dolu dolu endişeler duymasından ibarettir.

[FARKLI BİR AÇILIMIYLA MARİFET- Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri – Ağustos, 1997 ]

… 

Evet bu yüce kametler, en derin bir sorumluluk duygusuyla vazifelerini yerine getirirken bile olabildiğine temkinli, fevkalâde teyakkuz içinde ve sürekli mehâfet (48) ve mehâbet soluklamaktadırlar ki,

Rablerine döneceklerine inandıklarından, verdiklerini verirken bile kalbleri tir tir titremektedir. İşte hayır işlerinde hakkıyla koşan ve yarışı başta götüren de bunlardır.” ( Mü’minûn sûresi, 23/60-61) mealindeki âyetin onların iç dünyalarını aksettiren en mükemmel bir çerçeve ve resim olduğunu söyleyebiliriz.

[VASIL  – Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri – Aralık, 1999 ]

 

 ***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [48] MEHAFET :

Bir mü’min, bu ölçüde gözü-gönlü açık, duyguları ve ruhu uyanık, düşünce ve zihni de Allah’a bağlı ise, o kimse, cismaniyete ait bütün basitliklerden uzaklaşmış; hayatı daha bir başka şekilde duymaya başlamış ve duygular dünyasının sınır ötesine uyanmış sayılır ki, böyle bir hakikat eri, her nesnede, varlığın her parçasında Allah’ın ilminin dalgalandığını, Kudret elinin işlediğini hisseder ve bir ürperti duygusu, bir yakınlık şuuruyla ümit ve haşyeti iç içe yaşar; dünyevîliği içinde öbür âlemin en son noktalarında dolaşır. Nefes alırken ümit ve beklentilerle alır, verirken de mehâfet ve mehabetle verir. Hep Kur’ân’ın haritalandırdığı çerçeve içinde ve çizgiler arasında gezinir, gezinir ve hayatını sürekli maiyyet televvünlü yaşar.

[KUR’AN’IN SİHİRLİ UFKU _ Sızıntı-  Başyazı _ Temmuz 1999]

 

Onların ufkunda her mevsim, bir sabah ihtişamıyla doğar; her saat apaydın ve yumuşak, vaad ettiği şeylerle de inşirah dalga boylu, cıvıl cıvıl ve olabildiğine lezzetli, ebediyet televvünlü olarak gelişir ve onların içine akar. Onlar hayatlarından memnun, kaderlerinden hoşnut ve sürekli bir dua tavrıyla içlerini Yaratan’a boşaltır ve hiçbir psikoterapiyle ulaşılamayan bir ruh ve irade mukavemetine ulaşırlar. Ara sıra havanın kararıp, zirveleri dumanların tuttuğu zamanlarda da, dilleriyle, edalarıyla birdenbire değişir; recâ ile Hakk’a el kaldırır; mehâfet ve mehabetle boyunlarını büker; O’nun şefkatine sığınır ve kalb diliyle O’na ne nağmeler sunarlar.! Gönüllerinin duruluğunda emeller ve hülyalarının enginliğinde arzularla, hayatları uhrevî buudlu ve tâli’leri gökyüzündeki yıldızlar gibi pırıl pırıl hep aşkın yaşarlar.

[KAOS VE YEŞEREN ÜMİTLER  _ Çağlayan- Başyazı _ Mayıs 1997]