TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (78.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 15 MAYIS 2020 // 22 RAMAZAN 1441 CUMA
(TEVHİDNÂME-78):
Allah’ım!
Öyle bir kuvvet ve kudretle, karşılaştığımız durumlara güç yetirecek ve üstesinden gelebilecek donanımla/takatle(96) bizleri serfiraz kıl ki, Sen’den gayrısının güç ve takatinden medet ummaktan bizleri müstağnî kılsın!
***
78.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey dilediğini dilediği gibi icrâ eden kuvvet sahibi Kaviyy!
Ey dilediğini dilediği gibi icra eden aşılamaz kuvvetin sahibi!
Ey sonsuz kuvvetin sahibi, kadri yüce, şanı yüksek, müteâl Aliyy!
Ey Kendisinden başka hakikî bir güç ve kuvvet sahibi olmayan!
Kendisinin sonsuz havl ve kuvvetine dayanan kullarını bütün güzel işlerinde destekleyen!
Allahım! Tevfîkinle bizi muvaffak eyledin. Her zaman muhafaza buyurdun ve hiçbir zaman takatimizin üstünde yük yüklemedin.!
Rahmetin hakkında ümitsizliğe mağlup düşmekten muhafaza buyur.
Tâkat yetiremeyeceğimiz yüklerle bizi imtihan etme. Ya Rabbenâ! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma!
Kudret tecellilerinle tâkatimizi artır. Hayatından hayat üfle ve bütün arzularımızı Senin meşiet ve dilemene tâbî kıl.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[96] DONANIMLA/TAKATLE BİZLERİ SERFİRAZ KIL :
İnsan, hilkat zincirinin min vechin son halkasıdır. Ezelden ebede yaratılışlar devam etmiş/etmektedir. İnsan, nezd-i ilâhîdeki kıymeti, câmiiyeti ve esfel-i sâfilîn ile a’lâ-i illiyyîn arasında gel-gitlere açık durumuyla göz alıcı bir konumu hâizdir. Yerinde yürür aşar melekler kuşağını, oturur kurbet tahtına; yerinde sukut üstüne sukutlar yaşar, güldürür şeytanları kara bahtına. Onun kendisine saygısının ifadesidir basiretinin ötelere açık olması ve ruhânîleri imrendirmesi; saygısızlığı sayılır ervâh-ı habîseyi sevindirmesi ve “ahsen-i takvîm”e mazhariyetine aykırı hareket etmesi. O, donanımı (96) itibarıyla hem Allah’a, hem mele-i a’lânın sakinlerine, hem kendine, hem de bütün insanlara karşı müstesna konumuna göre bir tavır sergileme durumundadır.
[İNSAN MUAMMASI-1_Çağlayan- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Kasım 2018]
…
Sâlik, muvakkaten dahi olsa bu ârâmgâha uğrar, ilâhî lütuflarla donanımını ikmal eder (96) ve yürür bir başka mazhariyetler ufkuna. İşte böyle gönlü, bir veya birkaç ismin tecellîsiyle mamur hâle gelmiş herhangi bir müstaid, mazhar olduğu isimlerin feyzini ruhunda tam duyup hissettiği esnada, o isme bağlı olarak Cenâb-ı Hak’tan ne isterse ona lütfî bir tarzda mutlaka icabet edilir.
[TECELLİ_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Mart, 1997]
…
“Kardeşlerim, benim rahatım halvettedir; zira, kimle arkadaşlık kurdu isem, ayıplarımla uğraştı ve sürçmelerimi fâşettiler. Doğrusu hayatımda hiç sadık birine rastlamadım. Bu itibarla da ben, rahatı yalnızlıkta buldum.” sözleriyle ifade ettiği gibi bir ferrâr işi değil, muvakkaten geriye çekilip donanımını (96) tamamladıktan sonra yeniden vazifeye koşan bir kerrâr hareketi ve zâhiren bir inziva ve halvet, niyette ve hakikatte ise celvete yürüme azmidir.
[HALVET VE CELVET_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Şubat, 2000 ]
…
İnsanın teşebbüslerinde ciddî olması, güç ve takatını(96) tam olarak ortaya koyması diyebileceğimiz mücahede; gönül erbabınca, iradenin hakkını vermek, nefis ile savaşmak, onu yenebilme yollarını araştırmak, bedenin istekleriyle dinin emirleri –velev müstehab ve âdâb olsun– çakıştığında tercihlerini her zaman din istikametinde gerçekleştirmek; yemede, içmede, uyumada, konuşmada zarurî olanla iktifa edip, ibadet ü taat ve hayrât u hasenâtta iyiliğe doymamak demektir.
Öteden beri erbab-ı mârifetin; maddî mücahede, mânevî mücahede; diğer bir tasnifle “cihad-ı asgar”, “cihad-ı ekber” diye tahlil edegeldiği mücahede, nefis ve şeytana karşı, mesavi-i ahlâk diyebileceğimiz fenâ huy ve fenâ davranışlara karşı ve kendi şartları içinde zarurî hâle gelince, düşmana karşı savaşın, direnmenin, tetikte olmanın, teyakkuzun ve hazırlıklı bulunmanın unvanı olmuştur.
[MÜCAHEDE_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Şubat, 1999]
…
Allah her şeyi var eder, var ettiklerinin bazılarını hususî donanımla (96) şereflendirir; sonra da onların istidatlarına göre teveccühte bulunup –tahsis Kendine ait– belli özellikleri itibarıyla onları ekstra mevhibelerle serfiraz kılar.
Evet O, umumî himaye, sıyanet, rahmet, şefkat ve inayet… gibi celâlî ve vâhidî nazarıyla her şeyi görüp gözetmenin yanında, bazı kimselere özel iltifatı, kendine yaraşır şekildeki muhabbeti, fevkalâdeden merhamet ve şefkati… gibi cemalî ve ehadî teveccühlerde de bulunur.
[NAZAR VE TEVECCÜH _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Şubat, 2003]
***
TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[96] DONANIMLA/TAKATLE BİZLERİ SERFİRAZ KIL :
Onun varoluş takdiri herkese ve her şeye bişaretti; ama, hususî donanım ve konumu da, beraberinde bir hayli sorumluluğu gerektiriyordu. O mutlaka farklı yaratıldığını doğru okuyup donanım ve konumuna göre bir tavır almalı ve mahiyetiyle mütenasip bir duruşa geçmeliydi. Aksine, irtifa kaybından ötürü cezalandırılması söz konusuydu. Onu, özel bir takdirle planlayan, maddî-mânevî duygularla donatıp bir hilkat harikası hâline getiren Zât, ondan şeklinin-şemâilinin, edasının-endamının takdir ve şükrünü istiyordu.
[HAK KARŞISINDAKİ KONUMU VE DURUŞUYLA İLE İNSAN _Sızıntı – Başyazı – Mart 2004]
…
Aslında İslâm, müntesiplerine öylesine tazelerden taze bir ruh ve öylesine engin bir yaşama neşesi bahşetmiştir ki, bu ruhun farkında olanların ve bu neşeyi duyanların öyle kolay kolay devrilip gitmeleri söz konusu değildir. Bir mü’min için iman bütün güçlerin üstünde ilâhî bir güç kaynağı, İslâmiyet insanî aşkınlığın son durağı, Hak rızası da bu sönmeyen neşenin ve bu renk atmayan canlılığın paha biçilmez armağanıdır.. ve bu donanım ve desteklerle bir mü’minin hazana yenik düşmesi, bir sürprize kurban gitmesi –Allah’ın inayetiyle– çok uzak bir ihtimaldir…
[ESKİMEME VE YENİLENME CEHDİ_Sızıntı – Başyazı – Mart 2005 ]