DERTLERİMİZE DEVA “DÜŞÜNCEYİ KANATLANDIRAN BİR VESİLE: NURLARI OKUMA” 

 

BÖLÜM-1: YENİ BİR BAKIŞ AÇISIYLA YEPYENİ UFUKLAR (Kırık Testi: Tevhid-i Kıble Et, Himmetini Dağıtma!_ 26 NİSAN 2015)

BÖLÜM-2: RİSALE-İ NURDAN LATİF NÜKTELER “ NURLARI OKUMA”

BÖLÜM-3: “DÜŞÜNCEYİ KANATLANDIRAN BİR VESİLE: NURLARI MÜZAKERELİ OKUMA”  (524. NAĞME: DÜŞÜNCENİN ÖNÜNDEKİ GULYABÂNÎLER_ 08 EYLÜL 2016)

***

BÖLÜM-1:

YENİ BİR BAKIŞ AÇISIYLA YEPYENİ UFUKLAR 

“Günümüzde de, Hazreti Bediüzzaman’ın açık bıraktığı uçlardan hareket ederek, onun ele aldığı meselelere yeni bir çehre vermek, insanlara yeni bir heyecan kazandırmak mümkündür.

Siz, onun ele aldığı hakikatleri farklı bir üslûp ve yöntemle öyle bir ortaya koymalısınız ki onu okuyanlar, “Biz, bu meseleyi yıllardır okuyorduk fakat hiç böyle anlamamıştık.” desin ve ruhlarında yeni bir heyecan duysunlar.

Esasında onun sözlerinin pek çoğu, müstakil bir risale olacak ölçüde derin ve muhtevalıdır.

Fakat o derinliği görebilmek için şekliliği aşan bir okuma gayretinin içinde olunması gerekir. Bildiğinizi gibi Faslı âlim merhum Feridü’l-Ensarî, Risale-i Nur’un anahtar kavramlarıyla ilgili Mefâtihu’n-Nur isimli güzel bir çalışma ortaya koymuştu. Peki, neden bizim ülkemizde Feridü’l-Ensarî Hoca’nın ufku ve seviyesi ölçüsünde o zatın eserleri üzerine bir çalışma yapılmadı?

Niye o devasa kametin âsâr-ı bergüzidesini/seçkin eserlerini farklı zaviyelerden değerlendiremedik? Doğrusu insan bütün bunları düşününce hayıflanmaktan kendini alamıyor.

Ne var ki, hayıflanmaktan öte, kanaatimce, günümüzün aydınlık dimağlarına düşen vazife yeni bir bakış açısıyla o kıymetli eserleri yeniden mütalaaya almak olmalıdır.

Bilhassa ilim ufku itibarıyla engin, ilâhiyat sahasında uzmanlaşmış olan ulema, mukayeseli okuma şekliyle o eserleri ele alıp onları İmam Maturîdî, İmam Gazzâlî, İzz İbn Abdüsselâm, İbn Sina ve Fahreddin Râzî gibi allâmelerin eserleriyle birlikte mütalaa ederek vicdanlarda onlara karşı yeni bir heyecan uyarabilirler.

Hatta bununla da yetinmeyerek bu âsâr-ı bergüzideyi yeni bir okuma şekliyle tahlile tâbi tutup, Hazreti Pîr’in bıraktığı uçlardan hareketle geleceğin ilim düşüncesini inşa edecek, fıkıh metodolojisini ortaya koyacak, fıkıh, hadis ve tefsir gibi ilimlere ait çalışmalar yapabilecek âlimler yetiştirebilirler.

(Kırık Testi: Tevhid-i Kıble Et, Himmetini Dağıtma!_ 26 NİSAN 2015)

(BÖLÜM-2)

 RİSALE-İ NURDAN LATİF NÜKTELER “ NURLARI OKUMA”

 “Ben rahmet-i İlâhiyeden ümid ederim ki, Risale-i Nur’dan bu zamanda tezahür eden Kur’ân’ın mânevî mucizeliğini zevk eden zatlar, bu mânevî zevkleri hissederler; kötü ve fena ahlaklara mübtelâ olmazlar inşallah.”

“Yani Kur’ân’ın mânevî mu’cizeliğini zevklerde yani Risale-i Nurları devamlı okuyanlarda
o zevki duya duya ve doya doya ikinci bir fıtrat, ikinci bir ahlak meydana gelir ve bu yüce haslet sayesinde, artık haset ve kibir gibi aşağı ve âdî şeylere inşallah tenezzül etmezler…” 

“Eğer hâlâ ediyorlarsa Risaleleri ya çok az okuyorlardır veya hiç okumuyorlardır.Mânevî beslenmeleri olmayınca, o yüce seviyeden aşağı yuvarlanıyorlar demektir…” 

“Aslî seviyede Kur’ân’ın parlak mucize ifadeleri Sahabe efendilerimizi nasıl besleyip motive ediyordu ise, tebeiyet seviyesinde o yüce ve mukaddes Kur’ân’ın hakiki bir tefsiri, olan ve ilâhî kelamın manevî mu’cizeliğini günümüzde ortaya çıkaran Risale-i Nurlar da öylece seviyesine ve bizim seviyemize göre bizleri de beslemektedir

Yeter ki, bu kaynaktan, bu Hızır Çeşmesinden ayrılmayalım; her gün biraz olsun okuyarak irtibatımızı sağlayalım…” 

“Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.”

(RNK-Lem’alar/279)

Bu fakir kardeşiniz yirmi seneden evvel kesret-i mütalâayla bazan bir günde bir cilt kitabı anlayarak mütalâa ederken, yirmi seneye yakındır ki Kur’ân ve Kur’ân’dan gelen Resailü’n-Nur bana kâfi geliyorlardı. Birtek kitaba muhtaç olmadım, başka kitapları yanımda bulundurmadım. Risaletü’n-Nur çok mütenevvi hakaike dair olduğu halde, telifi zamanında, yirmi seneden beri ben muhtaç olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lâzım gelir.

Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum; siz dahi Risaletü’n-Nur’a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir.

(RNK-Kastamonu Lâhikası/99)

Yetmiş-seksen senelik bir seyr-i sülûkle kutbiyete ve gavsiyete erişen pek ender zâtların bir noktaya kadar gidip “Burası müntehadır, ilerisine gidilmez.” dedikleri mertebeleri,

Bedîüzzaman Kur’andan bulduğu bir yolla, ilimle daha ilerisine gittiğini, Arabî Mesnevî-i Nuriye mecmuasını mütalaa eden zâtlar söylüyorlar.

Büyük bir şaheser olan bu Arabî eseri mütalaa eden o müdakkik ehl-i ilim,

 “Bu eserdeki çok derin ve pek ince ve gayet derecede yüksek hakikatlardan ne kadar istifade edebilsek bize kârdır.” diyorlar.

İntibaha gelmiş olan ehl-i medrese vâkıf oluyorlar ki; eski zamanda medrese usûlü ile onbeş senede elde edilebilen imanî ve İslâmî netice, bu zamanda Risale-i Nur’la onbeş haftada elde edilebiliyor. Üstadımız buyuruyorlar ki:

“Bir sene Risale-i Nur derslerini anlayarak ve kabul ederek okuyan kimse, bu zamanın mühim ve hakikatlı bir âlimi olabilir.”

(Tarihçe-i Hayat – 695)

Aziz, sıddık kardeşlerim,

“Risale-i Nur benim bedelime sizlerle görüşür, derse müştak yeni kardeşlerimize güzelce ders verir.

Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet, tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor. 

(RNK-Tarihçe-i Hayat/727)

Kardeşlerim,

Bunun gibi teselliye dair evvelce yazılan küçük mektuplar ara sıra okunsa ve Meyvenin, hususan âhirleri beraber mütalâa edilse ve hatıra gelen Risale-i Nur’un meseleleri müzakere olsa, inşaallah talebe-i ulûmun şerefini kazandırır.

İmam-ı Şâfiî (k.s.) gibi büyük zâtlar, “Talebe-i ulûmun hattâ uykusu dahi ibadet sayılır diye ziyade ehemmiyet vermişler. Böyle medresesiz bir zamanda, böyle azap yerlerde, böyle yüksek talebelik yüzünden yüz sıkıntı da olsa, aldırmamalı; veyahut ‎خَيْرُ اْلاُمُورِ اَحْمَزُهَا 1 deyip o meşakkatler yüzünden ferahla gülmeliyiz.

(RNK-Şuâlar/412)

“Herbir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar.

Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir” diye kalbe ihtar edildi. Ben de kardeşlerime beyan ediyorum.

Hasta kardeşiniz Said Nursî

(RNK-Emirdağ Lâhikası/481)

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Ben, pek kat’î bir surette ve bine yakın tecrübelerim neticesinde kat’î kanaatim gelmiş ve ekser günlerde hissediyorum ki, Risale-i Nur’un hizmetinde bulunduğum günde, o hizmetin derecesine göre kalbimde, bedenimde, dimağımda, maişetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum. Hem orada iken, hem burada çok kardeşlerimden aynı hâleti hissettim ve ediyorum. Ve çokları itiraf ediyor ki, “Biz de hissediyoruz” derler. Hatta, size geçen sene yazdığım gibi, benim pek az gıdayla yaşadığımın sırrı, o bereket imiş.

Hem, İmam-ı Şâfiî’den (r.a.) rivayet var ki: “Hâlis talebe-i ulûmun rızkına ben kefalet edebilirim” demiş. “Çünkü rızıklarında vüs’at ve bereket olur.”

Madem hakikat budur ve madem hâlis talebe-i ulûm ünvanına Risale-i Nur şakirtleri bu zamanda tam liyakat göstermişler. Elbette, şimdiki açlık, ve kahta mukabil Risale-i Nur hizmetini bırakmak ve zaruret-i maişet özrüyle maişet peşine koşmak yerine en iyi çare, şükür ve kanaat ve Risale-i Nur talebeliğine tam sarılmaktır.

(RNK-Kastamonu Lâhikası/249)

(BÖLÜM-3)

DÜŞÜNCEYİ KANATLANDIRAN BİR VESİLE: NURLARI MÜZAKERELİ OKUMA

Hususiyle günümüzde -antrparantez diyeyim- okumayı, “ferdî kitap okuma”ya bağlamamak lazım; esas “müzakere ederek okuma” olmalı.

Bu açıdan, bir kitabı eline alıp münferit okuma, evet bir şeydir; hani o da yok bugün. Ben o sizin başınıza musallat olan, karga gibi gelip tepenize konan ve orada kartal kesilen, sonra da orada sizin beyninizle oynayan, sizi de kendilerine benzeten kimseler bir tane kitap okumamışlardır. Bir dönemde kariyer yapmış olsalar bile, dün başkadır, evvelki gün başkadır, bugün başkadır. Her gün okuma, her gün okuma, her gün okuma… Ama Kıtmir’e göre bugün okuma müzakereli olmalıdır.

Münferiden, kitabı eline alıp okuma, bir şey ise de, her şey değildir. Onu üç-beş arkadaş yan yana gelerek, Hazreti Pîr-i Mugân’ın ortaya koyduğu ölçü içinde okumak lazımdır.

Bir evde beş-on insanın bir araya gelerek ve müzakere ederek Nur’ları okuması gibi…

Müzakere edilerek okunacak o kadar çok kitap var ki, onlar, bizi düşünce ufkunda çok sürpriz âlemlerde gezdirir; âdetâ -o tabiri son günlerde çok kullanıyorum- “Göz görmemiş, kulak işitmemiş, aklınıza gelmemiş çok farklı ufuklar!”da gezdirir, çok farklı şeyleri temaşa imkânı verir.

Öyle meşherlerde sizi dolaştırır ki, sadece yanlarından geçip gitmeniz bile, size çok şey bulaştırır. Öyle bir insibağla münsebiğ olursunuz ki öyle bir atmosfer içine girip çıkınca; ufkunuz birden bire derinleşir, meselelere derince bakarsınız.

Evet, tekrar ediyorum: Beyinde 10 milyar hücre var; bu hücreler, bir insanî tenbihle, ahsen-i takvime mazhariyet tenbihiyle, Allah’a muhatab olma tenbihiyle uyarılmaya muhtaç. Günümüzde böyle bir tenbihe şiddetli ihtiyaç var. Derince düşünmek, mahrutî düşünmek, bütüncül bir nazara ulaşmak için bugün böyle bir mütalaaya ihtiyaç var.

(524. NAĞME: DÜŞÜNCENİN ÖNÜNDEKİ GULYABÂNÎLER_ 08 EYLÜL 2016)