TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ ÖZEL;
“İSTİKAMET EHLİ ZÜMRESİNE İLHAK BUYUR”
NOT: Bu haftaki Bamtelinden (“MEVSİM HAZAN DEĞİL!..” 11 KASIM 2018) mülhem; “Yeni/Yeniden İstikamet Nesli Çırpınışı” ve “Yeni Bir İstikamet Nesli Yetişebilir”… duasına ortak olma adına tasrif ile yeni bir çalışma hazırlanmıştır. Müzakere Odamız tarafından bu güne değin hazırlanan Tevhidname Müzakere Çalışmalarında geçen “istikamet” konulu bab’lar cem edilerek müzakereler tashih edilmiştir. Duamız odur ki; Rabbimiz (c.c) istifadeye bizleri muvaffak kılsın!
—
1)- TEVHİDNÂME 7.BÂB : [9] İSTİKAMET İLE SERFİRAZ KIL
2)- TEVHİDNÂME 22.BÂB : [25] SADAKAT EHLİ VE İSTİKAMET EHLİ ZÜMRESİNE İLHAK BUYUR
3)- TEVHİDNÂME 33.BÂB : [40] TAM BİR SADAKATLE KULLUK
4)-TEVHİDNÂME 45.BÂB : [54] SIRAT-I MÜSTAKİM”E BİZLERİ ERDİR VE O YOL ÜZERE BİZLERİ SABİTKADEM EYLE
5)- TEVHİDNÂME 51.BAB : [60] KÂMİL MANASIYLA- BİR İSTİKÂMET-İ TÂMME TALEP EDİYORUZ
—
TEVHİDNÂME 7.BÂB : “Allah’ım! Dergâh-ı Ulûhiyetinden bizleri öyle kâmil bir rüşd (8) ile, istikamet (9) ve muvaffakiyet) ile serfiraz kıl ki, her türlü sürçme ve kaymalara karşı bizleri korusun!”
TEVHİDNÂME 22.BÂB “Allah’ım! Bizleri doğru düşünen, doğru konuşan, doğru davranış sergileyen ve aynı zamanda doğruluğu kalbine perçinleyen, içi-dışı bir “sadakat ehli”nden (25) eyle! Ve bizleri; itikatta, amelde, muamelatta ve yeme-içme gibi bütün davranışlarda ifrat ve tefritten sakınıp, nebiler, sıddîkler, şehitler ve sâlihlerin yolunda yürümeye itina gösteren “istikamet ehli” (25) zümresine ilhak buyur! Bu lütfun, bizleri her türlü sapkınlıktan, yoldan sapmalardan ve şaşkınlıklardan alıkoyacak keyfiyette olsun!
TEVHİDNÂME 33.BÂB: Allah’ım! Bizleri “ihlas-ı kâmil” (39) ile serfiraz kıl; kıl ki doğru, samimî, katışıksız ve dupduru olabilelim; riyâdan uzak durabilelim ve kalbi bulandıracak şeylere karşı kapalı kalabilelim; gönül safveti ve fikir istikameti içinde Sen’inle münasebetlerimizde dünyevî garazlardan uzak kalabilelim ve tam bir sadakatle (40) Sana kullukta bulunabilelim. Bu lütfun öyle bir keyfiyette olsun ki, riyadan ve süm’adan bizleri alıkoysun, “Görsünler, desinler, bilsinler!” duygusuyla hareket etmekten bizleri korusun!
TEVHİDNÂME 45.BÂB: Allah’ım! Bizden evvel binlerce peygamber, yüzbinlerce veli ve milyonlarca salih insanın sülûk ettiği “sırat-ı müstakim”e [54] bizleri erdir ve o yol üzere bizleri sabitkadem eyle! Öyle ki, Sen’in gazabını celbedecek işler yapanların ve şaşkınlık içinde dalâlette bulunup da hak ve hakikatin berrak yüzünü göremeyen kimselerin tuttukları yoldan bizleri muhafaza edecek keyfiyette olsun!
TEVHİDNÂME 51.BÂB: Allah’ım! Mâsivânın saptırmasından, yoldan çıkarmasından bizleri koruyacak -kâmil manasıyla- bir istikâmet-i tâmme [60] talep ediyoruz.
*****
BÂB– 7 – “Allah’ım! Dergâh-ı Ulûhiyetinden bizleri öyle kâmil bir rüşd (8) ile, istikamet [9] ve muvaffakiyet (10) ile serfiraz kıl ki, her türlü sürçme ve kaymalara karşı bizleri korusun!”
*****
[9] İSTİKAMET:
TEVBE, İNABE VE EVBE _[1]
“Hatanın seviyesi ne olursa olsun, tevbe ederken,
yeni günah tasavvurlarına karşı pişmanlık ve tiksinti ile inlemeyen,
her şeye rağmen bir kere daha istikamet çizgisinin altına düşebileceği endişesiyle ürpermeyen,
Hak’tan uzak kalmanın sonucu olarak, içine düştüğü yanlışlık ve inhiraflardan kurtulmak için Hakk’a kulluğa, kullukta samimiyete sığınmayan,
tevbe adına yalan söylemiş sayılır…
…
VAKT_[2]
“İbnü’l-vakit olma, sâlikin, yaşadığı anın gereklerini çok iyi düşünerek, faaliyetlerini Allah nezdinde en evlâ ve en faydalı sayılan işlerden başlamak suretiyle, en küçük bir zaman parçasına pek çok iş sıkıştırarak, Hakk’ın bahşettiği imkânları, ilâhî mevhibeler adına yedi veren, yetmiş veren, yedi yüz veren.. tohumlar gibi değerlendirmeye çalışmasıdır ki; bu bir mânâda ilâhî vâridât ve işaretlerin geldiği kaynağa yönelme ve istikametle aktif beklemeye geçerek Hakk’a tahsis-i nazar edip, iradesini Hazreti Murad’ın iradesine bağlamak suretiyle vaktin ve hâlin bulunmadığı noktaları kollama demektir.
ALLAH VE HÂDİSELER KARŞISINDA PEYGAMBERÂNE DURUŞ _[3]
Kendini Hakk’a adayıp da Allah’a dayanan insan, yürür vazife ve sorumlulukları istikametinde dönüp arkasına bakmadan. Bilir o nasıl bir kuvvete dayandığını ve kimin hesabına hareket ettiğini. Emindir hedefinden, yürüdüğü yolun doğruluğundan ve yol boyu bir lâhza olsun yalnız bırakılmadığından/bırakılmayacağından.
Bu itibarla da o, hiç mi hiç fikrî, hissî dağınıklığa düşmez, teşevvüş ve tereddüt yaşamaz; mükellefiyetlerini derin bir şuur ve hassasiyetle yerine getirmeye bakar; sonra da ciddî bir iç huzuruyla neticeyi Allah’tan beklemeye koyulur; koyulur ve şe’n-i Rubûbiyet’in gereklerine karışmamaya fevkalâde özen göstererek hareket ve faaliyetlerini sadece ve sadece Hak hoşnutluğuna bağlar. O’nun rızasını “olmazsa olmaz” bir esas kabul ederek elinden geldiğince bunun dışındaki bütün değerlere karşı kapanır ve sürekli nefsinin isteklerinden uzak durmaya çalışır.
Bir gün gidip yollar bütünüyle sarpa sarınca ve ufuklar kararıp her yanda telâş ve endişe uğultuları duyulunca da, ne yürüdüğü yola kahreder, ne panikler ne de geriye döner; “Hakk’a dayanır, sa’ye sarılır, hikmete râm olur.” ve Hazreti Nuh gibi “Yâ Rab yenik düştüm; nusretinle teyit et.” der ve bütün samimiyetiyle O’nun hıfzına, riâyetine sığınır ve O’nun lütfedeceği çıkış anını ve çıkış noktasını beklemeye koyulur.
*****
BÂB– 22 – Allah’ım! Bizleri doğru düşünen, doğru konuşan, doğru davranış sergileyen ve aynı zamanda doğruluğu kalbine perçinleyen, içi-dışı bir “sadakat ehli”nden (25) eyle! Ve bizleri; itikatta, amelde, muamelatta ve yeme-içme gibi bütün davranışlarda ifrat ve tefritten sakınıp, nebiler, sıddîkler, şehitler ve sâlihlerin yolunda yürümeye itina gösteren “istikamet ehli” (25) zümresine ilhak buyur! Bu lütfun, bizleri her türlü sapkınlıktan, yoldan sapmalardan ve şaşkınlıklardan alıkoyacak keyfiyette olsun!
*****
[25] SADAKAT EHLİ VE İSTİKAMET EHLİ ZÜMRESİNE İLHAK BUYUR
TÂLİB, MÜRÎD, SÂLİK, VÂSIL (1) [4]
“Mürîdde aranan en önemli vasıflar sıdk, emanet, istikamet [25]… gibi mukarrabînde bulunan sıfatlardır.
Bir mürîd için doğru olma, doğru düşünme ve arz u semaca her zaman emniyetle yâd edilme, açık-kapalı her hâliyle çevresine güven telkin etme; bunların yanında iradesinin hakkını yerine getirip tam bir azim ve azimet insanı olma… gibi hususiyetler de onun önemli vasıflarından sayılagelmiştir.
…
DAR BİR AÇIDAN AHLÂK-1 [5]
İnsanlık var olduğu günden bu yana -fetret ve cahiliye dönemleri müstesna- hemen her zaman, “huluk” kelimesiyle ifade edilen “ahlâk” üzerinde durulmuş ve o, insanın yaratılış (hilkat) gayesinin çok önemli bir derinliği olarak yâd edilegelmiştir. Cesaret, şecaat, civanmertlik, iffet, ismet, istikamet, sadakat[25], adalet, hakkaniyet, vefa ve îsâr duygusu… gibi hususlar, tarihin en karanlık dönemlerinde bile vicdan erbabınca hep korunagelmiş ve bütün bütün yok edilememiştir.
….
RÜŞD [6]
Rüşd derinlikli hakiki bir reşîd; dini, düşüncesi, ahlâkı ve tavırları itibarıyla ıstılahî mânâda bir mürşid kabul edilmese de, duyguları-düşünceleri, mütemadi olan istikamet ve sadâkati sayesinde(25) çevresi üzerinde gerçek bir mürşid tesiri gösterir; aldatmayan, yanıltmayan bir rehber vazifesi görür.
SIDK [7]
“Niyet ve kasıtta sâdık olmak başta gelir.. evet, doğru düşünce, doğru karar ve doğru davranışa niyet, sıdkın ilk basamağıdır. Ayrıca sıdka azmeden insanın(25), karar ve niyetinden dönmemesi, düşünce ve azmini sarsacak ortam ve sâiklerden de uzak kalması şarttır.”
“İkinci basamak; dünyada kalmayı ve yaşamayı, sırf hakkı tutup kaldırmak ve Allah’ın rızâsına mazhar olmak için arzu etmektir ki; bunun da bir kısım emâreleri vardır: Her zaman nefsinin eksik ve kusurlarını görmek, dünyanın cazibedâr güzellikleri karşısında ‘pes’ etmemek, dünyevî endişelerle yol ve yön değiştirmemek bunlardan sadece birkaçı..”
“Üçüncü basamak; sıdkın tamamen bir vicdan mârifeti hâline getirilmesi ve insan tabiatının, her hâl ve her tavrında sadâkate düğümlenmesidir(25) ki, o da, en büyük mertebe sayılan rızâ makamının ifadesi olan şu mübarek sözle ifade edilir:
Evet, en büyük sadâkat (25), Rabbin rubûbiyetine rızâda, İslâm’ın ilâhî sistem olarak kabullenilmesinde ve Rûh-u Seyyidi’l-enâm’ın rehberliğine teslimiyettedir.
…
KALB VEYA LATÎFE-İ RABBÂNİYE [8]
İşte bu yüce maksatlar için fevkalâde donanımlarla insan irade ve düşüncesine emanet edilen bu latîfe, şayet şeytânî ve nefsânî kirlerle kirlenir ve hikmet-i vücudundan cüdâ düşerse, dünya ve ukbâ hızlânı kaçınılmaz olur. İradesinin hakkını verip bu meclâ ve beyti pâk ve teveccühlere açık tutanları ise, o beytin gerçek sahibi “mak’ad-ı sıdk” âlî makamı lütfuyla lütuflandırır [25] ve bunlar ettikleriyle “Kudret Sahibi, mülk ü melekûtu yücelerden yüce Allah maiyyetine ermiş olurlar.” (Kamer, 54/55)
*****
BÂB– 33 – Allah’ım! Bizleri “ihlas-ı kâmil” (39) ile serfiraz kıl; kıl ki doğru, samimî, katışıksız ve dupduru olabilelim; riyâdan uzak durabilelim ve kalbi bulandıracak şeylere karşı kapalı kalabilelim; gönül safveti ve fikir istikameti içinde Sen’inle münasebetlerimizde dünyevî garazlardan uzak kalabilelim ve tam bir sadakatle [40] Sana kullukta bulunabilelim. Bu lütfun öyle bir keyfiyette olsun ki, riyadan ve süm’adan bizleri alıkoysun, “Görsünler, desinler, bilsinler!” duygusuyla hareket etmekten bizleri korusun!
*****
40- TAM BİR SADAKATLE KULLUK
VASIL [9]
Hakk’ın bu mükerrem ibâdı, mebde’de ilâhî emir ve yasaklar mevzuunda hassaslardan hassas davrandıkları gibi, nihayetler nihayetine ulaştıklarında da hep aynı titizliği gösterir.. ve ne cezb u incizab yaşarken ne de sübühât-ı vechin her şeyi yakıp kül ettiği müşâhede ve mükâşefe zirvelerinde kat’iyen şatahata girmez ve kulluk tavırlarında asla kusur etmezler; kusur etmez de hep, “Ölüm gelip sana çatıncaya kadar Rabbine ibadet içinde ol.” fehvâsınca, mârifet ve muhabbetleri, aşk u şevkleri, cezb u incizabları ölçüsünde hemen her zaman Allah’a kulluk adına iradelerinin hakkını tamı tamına yerine getirmeye çalışır ve Hak kapısının bendeleri olmayı bütün pâyelere tercih ederler.
Her zaman Hakk’a kulluğu O’ndan gelecek mükâfatların önünde tutar. O’nun hakkındaki ilim ve mârifetlerini yetersiz görür ve her fırsatta mazhariyetlerinin şükrünü edadan âciz olduklarını vurgularlar. Öyle ki, kulluklarını değerlendirirken: ubûdiyet adına hiçbir şeyi yapamadıklarını mırıldanır, mârifetlerini gözden geçirirken: bilgi ufuklarının yetersizliğini ortaya kor ve itizarda bulunur; Cenâb-ı Mün’im’in nâmütenâhî ihsanları karşısında gerektiği ölçüde şükür edememenin ezikliği ile de: sürekli inlerler.
Evet bu yüce kametler, en derin bir sorumluluk duygusuyla vazifelerini yerine getirirken bile olabildiğine temkinli, fevkalâde teyakkuz içinde ve sürekli mehâfet ve mehâbet soluklamaktadırlar
…
HAK YOLUNA ADANMIŞ RUHLAR [10]
Aslında insanoğlu var olduğu günden beri, dimdik yürüyenlerin yanında düşe-kalka yol alanlar; çizgisini koruma hassasiyeti içinde “sırat-ı müstakim” diyenlere mukabil çizgisiz ve kuralsız sürüm sürüm sürünenler; “ahsen-i takvîm”e mazhariyete istikamet mukabelesinde bulunanlar, hayatlarını behâim patikalarında sürdürenler; mele-i a’lânın sakinleriyle atbaşı yürüyenler, şeytana ve nefse takılıp devrilenler; “istikamet” ve “sadakat” deyip hep Hak mülahazasıyla yaşayanlar, inhiraftan inhirafa sürüklenenler hiç eksik olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.
…
MİHNETKEŞ [11]
Boynu tasmalılar gibi bendesi bulunduğu kapıda sadakat gösterip, başına basılışı iltifat ve o uğurda yüzüne tükürülüşü nisan yağmuru saysın. Mensup olduğu şey hesabına elsiz, dilsiz ve gönülsüz yaşayan mihnetkeş, “olmadı” ya tasalanmaz, “oldu”dan ötürü de zafer sarhoşu olmaz. Ektiği tutmazsa nefsini kınar, attığı isabet etmezse nefsine döner. Izdırabla gönlünü, secdegâh tozu ile alnını süsler. Gözyaşları gözünde sürme. Hıçkırıklarına biner, Hakk katına yükselir.
BÂB– 45 – Allah’ım! Bizden evvel binlerce peygamber, yüzbinlerce veli ve milyonlarca salih insanın sülûk ettiği “sırat-ı müstakim”e [54] bizleri erdir ve o yol üzere bizleri sabitkadem eyle! Öyle ki, Sen’in gazabını celbedecek işler yapanların ve şaşkınlık içinde dalâlette bulunup da hak ve hakikatin berrak yüzünü göremeyen kimselerin tuttukları yoldan bizleri muhafaza edecek keyfiyette olsun!
*****
[54]_ SIRAT-I MÜSTAKİM’E BİZLERİ ERDİR VE O YOL ÜZERE BİZLERİ SABİTKADEM EYLE
TELVİN VE TEMKİN [12]
Yolun başındakilerin temekkünü; sağlam niyet, ulü’l-azmâne irade, kaynağından gelen tam bilgi ve yolun yol rehberiyle yürünmesine bağlıdır. Yani, maksat, rıza-i ilâhî; azık, Ehl-i Sünnet anlayışı içinde dinin hayata hayat kılınması ve yolun da Hz. Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’ın rehberliğinde sürdürülmesidir ki; bunu: Gaye, Allah; maksad, O’ndan gelenlere karşı duyarlı olup olabildiğince titiz yaşamak; yol da değişik türden ifratlar ve tefritlere karşı istikamet ifadesi kabul edilen sırat-ı müstakîm[54] dir.
USÛLÜDDİN AÇISINDAN İRADE [13]
“Sırat-ı Müstakîm” [54] erbabı ise ne mutlak cebr iddiasında bulunmuş ne de bilâkayd u şart mutlak ihtiyârdan dem vurmuşlardır; aksine onlar, insanoğlunun acz ü fakrını, ihtiyaç ve ıztırarını Kudreti Sonsuz’un bir şahid-i sadıkı görmüş, arzu ve iradelerini de Allah meşîetinin rahmet televvünlü bir ihsanı bilmişlerdir. Evet onlar, kendi darlıkları içinde mücessem birer ıztırar ve ihtiyaç timsali, Hakk’ın engin rahmeti sayesinde de birer mukayyed muhtârdırlar. Bütün inayet ve lütufların Allah’tan olduğuna inanır, vesilelik planında bunlara mazhariyeti de ihtiyaç, arzu, istek ve temayüllerine bağlayarak sebeple sonuç arasında bir münasebet bulunsun-bulunmasın esbaba riayette kusur etmemeye çalışır ve tercihlerine göre muamele göreceklerini de asla hatırlarından çıkarmazlar.
EFENDİMİZ’İN TARİFLERİ İÇİNDE KUR’ÂN [14]
Evet, Kur’ân-ı Kerim bir zikir muhtevâsı olduğu gibi aynı zamanda hikmetle nümâyân, dünya-ukbâ esrarını şerh eden bir hikmetler mecmuasıdır.
- Madde: وَهُوَ الصِّرَاطُ الْمُسْتَقِيمُ “O, dosdoğru yolun ta kendisidir.”
İnsanlık, Kur’ân’la tanışacağı âna kadar ifrattan, tefritten kurtulamamış ve faydasız arayışlar arkasında tükenip gitmiştir. Allah’ın (celle celâluhu) rubûbiyetini itiraf, vahdâniyetini tasdik ve Peygamber’in teşrîî ve temsilî rehberliğini kabulün bir başka unvanı sayılan sırat-ı müstakîm, bu hususları aydınlatmadaki misyonu itibarıyla Kur’ân’ın ayrı bir nâmı olagelmiştir.
Aslında o, sadece itikat ve ibadete müteallik konularda değil, bütün içtimâi, iktisadî, siyasî, idarî konularda da insanları ifrat ve tefrite düşmekten sıyanet eden bir rehberdir. Bir yönüyle kapitalizm bir ifrat sistemi, komünizm bir tefrit sistemi; diğer bir yönüyle de komünizm bir ifrat sistemi, kapitalizm bir tefrit sistemidir ki, yerinde sadece mala ve sermayeye önem vermek suretiyle, yerinde de sırf emeğe önem vererek ifratlara, tefritlere düşülmüş ve sırat-ı müstakîm korunamamıştır.
Bu arada, sırat-ı müstakîmin Risalelerdeki tariflerini de hatırlatmakta yarar var: Evet, insanda had altına alınamayan kuvve-i gadabiye, kuvve-i şeheviye, kuvve-i akliye, kin, nefret, inat ve mantık gibi kuvveler, Kur’ân-ı Kerim’le tadil edilmediği takdirde dengesizlikler olacaktır. Hâlbuki insandaki kuvvelerin her birinde hem ifrat hem tefrit hem de denge söz konusudur.
*****
BÂB– 51 – Allah’ım! Mâsivânın saptırmasından, yoldan çıkarmasından bizleri koruyacak -kâmil manasıyla- bir istikâmet-i tâmme [60] talep ediyoruz.!
*****
[60]_İSTİKÂMET-İ TÂMME:
İSTİKAMET [15]
Kul, her zaman istikametin tâlibi olmalı, keşf ü kerametin değil; zira istikameti isteyen Allah, harikulâdelere dilbeste olan da kuldur. Bizim gönül kaptırdıklarımız mı, yoksa Allah’ın istedikleri mi..?
İstikamet, ehl-i hak arasında bilinegeldiği şekliyle çok defa âdiyattan sıyrılarak, “yedullah” kuşağında “kadem-i sıdk” [60] üzere yaşamaktır ki, burası aynı zamanda ilâhî eltâfın sağanak sağanak olduğu bir harikalar iklimidir. Bu iklimde çiçekler hiç solmaz.. burada yamaçlar kar-kış bilmez.. ve burada hep baharlar tüllenir durur ki “(Allah Teâlâ şöyle buyurur: İnsanlar ve cinler) eğer Allah’ın yolunda dosdoğru yürüselerdi, onlara bol yağmur verir, rızıklarını bollaştırırdık.” (Cin sûresi, 72/16)
Efendimiz (sav) bir başka beyanlarında ise: “Her sabah insanoğlunun uzuvları lisana karşı: ‘Bizim hakkımızda Allah’tan kork; zira sen müstakim olursan biz de müstakim oluruz; sen eğri-büğrü olursan biz de eğriliriz’ derler.”( Tirmizî, zühd 60; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 3/95.) diye önemli bir mevzuu ihtarda bulunur.
…
KURAN DAN İDRAKE YANSIYANLAR [16]
“Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vaad olunan Cennet’le sevinin!’ derler.” (Fussilet sûresi, 41/30)
…
İstikametin bu ölçüdeki kazandırıcılığı ve aksinin kaybettiriciliğinden olmalı ki Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Beni Hud sûresi ihtiyarlattı, iflahımı kesti.” buyurur. Neden olmasın ki, o sûre içinde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” âyeti var. Demek nebi bile olsa istikamet-i tâmme [60] ye mazhariyet endişesi zail olmuyor. Olmuyor ve O İstikamet Kahramanı (sallallâhu aleyhi ve sellem), bana bir şeyler tavsiye et diyen bir sahabiye قُلْ أٰمَنْتُ بِاللّٰهِ ثُمَّ اسْتَقِمْ “Önce, Allah’a iman ettim, de, sonra da dosdoğru, istikamet üzere ol.” irşadında bulunuyor.
Sen bu çerçeveyi koruduktan sonra düşmanların veya seni hazmedemeyen hazımsız dostların sana çamur atsalar bile, bir gün gelir kaderin beraatı mutlaka tecellî eder, muvakkaten kaybettiklerinin kat katını bir hamlede kazanırsın. Elverir ki her şeye rağmen istikametten ayrılmayasın.
***
(YAKARAN GÖNÜLLER – EL-KULÛBU’D-DÂRİA TERCÜMESİNDEN “İSTİKAMET EDALI DUALARIMIZ”…)
22.BABIN DUASINDAN (SADAKAT EHLİ VE İSTİKAMET EHLİ ZÜMRESİNE İLHAK BUYUR…)
Allahım!
Nurunla bizi dosdoğru yola hidayet eyle ve huzurunda hep sadâkatle kullukta bulunma payesini bize de lutfet!
Lutfet ki Allahım, dillerimiz sürekli Senin zikrinle meşgul, bedenimiz bütün uzuvlarıyla Senin emrine itaat içinde olsun.
…
Ey ihsan ve mevhibeleri hazinelerinden hiçbir şey eksiltmeyen Yüce Rabbimiz!
Bizi de günahların zarar veremeyeceği sağlamlıkta bir sadakat, yüzünü sadece Sana çevirmekle huzur bulan bir kalb ve yalnızca Cemâl-i bâ-kemâline ulaşmakla itmi’nana erecek bir sır ile donatmanı istiyoruz. Ne olur, dileklerimizi kabul eyle.
…
Ve ey Âlemlerin Rabbi, onlara getirmiş olduğumuz bu salât ü selâmlar hürmetine bizi de doğruluk, sadâkat, güven ve emniyet timsali insanlar zümresine dâhil eyle.
…
Ey sıdk ve sadakatin zirvesi sıddîk! Allah’ın salât ve selâmı Senin üzerine olsun…
33.BABIN DUASINDAN (TAM BİR SADAKATLE KULLUK)
Ey sadakat ve doğruluk timsali sıddıkların ve iyilik ve hayra kilitlenmiş birr ü takva erlerinin Rabbi!
Nurunla bizi dosdoğru yola hidayet eyle ve huzurunda hep sadâkatle kullukta bulunma payesini bize de lutfet!
Lutfet ki Allahım, dillerimiz sürekli Senin zikrinle meşgul, bedenimiz bütün uzuvlarıyla Senin emrine itaat içinde olsun.
45.BABIN DUASINDAN (SIRAT-I MÜSTAKİM”E BİZLERİ ERDİR…)
Ey sırat-ı müstakîmi, müminler için açık ve geniş bir şehrah olan!
Bismillahirrahmanirrahîm. Ferdün Hayyün Kayyûmün Hakemün Adlün Kuddûs.
“Allah, her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık ihsan eder.” “Bizi sırat-ı müstakime, dosdoğru yola eriştir.”
Allahım!
Senin inayetinle konakladık; Sen konuk ağırlayanların en hayırlısısın. Sana sığındık; Senin yardımın bütün yardımların üstünde ve hepsinin kaynağıdır. Biz de Senin inayet ve yardımınla sırat-ı müstakime eriştik. Her türlü kötü şeyin şerrine karşı Sen bize yetersin.
Allahım!
Duamı kabule karîn eyle ve bizi lütuf, riayet, bol bağış, ihsan ve cömertliğinle, ayrıca huzuruna ulaştıran terakkilerle sevindir.
Ey Merhametliler Merhametlisi!
Ey nusret ve inayetiyle her zaman sevdiği kullarının yanında olan Nâsır u Muîn!
Salavâtı bizim sırat-ı müstakime hidayetimize vesile eyle. Bizi Cehennem azabından muhafaza buyur ve nimet yurdu olan Cennetine al.
51.BABIN DUASINDAN (KÂMİL MANASIYLA- BİR İSTİKÂMET-İ TÂMME)
Ya Rabbelâlemîn ve ya Erhamerrâhimîn ve ya Ekramelekramîn!
Hadd ü hesaba gelmez günahlarımdan ve isyanlarımdan da yine Senin afv u mağfiret deryana iltica ediyor ve bir kez daha “el-emân, el-emân” diyorum.
Bilerek ya da bilmeyerek işlediğim zulümlerden ve başkalarına verdiğim eziyetlerden dolayı el-emân, el-emân!
İstikametimi koruyamayıp başkalaştığım için el-emân, el-emân!
Allah, bize istikamet-i tâmme ihsan eylesin.
Ey Kudreti Nihayetsiz Allahım! Bütün varlığın harekâtını tanzim eden sadece Sensin. Sen dilemeden hiçbir nesne, hiçbir şekilde hareket edemez; Senden bizim bütün hareketlerimizi rızan istikametinde ve takva dairesinde tutmanı diliyoruz.AMİN…
—
[1] Kalbin Zümrüt Tepeleri TEVBE, İNABE VE EVBE (31 Aralık 1991)
[2] Kalbin Zümrüt Tepeleri_ VAKT (31 Temmuz 1996)
[3] RUHUMUZUN HEYKELİNİ DİKERKEN-2_ ALLAH VE HÂDİSELER KARŞISINDA PEYGAMBERÂNE DURUŞ
[4] Kalbin Zümrüt Tepeleri TÂLİB, MÜRÎD, SÂLİK, VÂSIL (1) (01 Şubat 2004)
[5] Çağlayan_K.Z.T Nisan 2017_ DAR BİR AÇIDAN AHLÂK-1
[6] Çağlayan_K.Z.T Temmuz 2017_ RÜŞD
[7] Kalbin Zümrüt Tepeleri SIDK (31 Ocak 1994)
[8] Çağlayan_K.Z.T Ekim 2017_ KALB VEYA LATÎFE-İ RABBÂNİYE
[9] Kalbin Zümrüt Tepeleri -3 _ VASIL
[10] Çağlayan_K.Z.T HAZİRAN 2017_ HAK YOLUNA ADANMIŞ RUHLAR
[11] HİTAP ÇİÇEKLERİ_ MİHNETKEŞ
[12] Kalbin Zümrüt Tepeleri-2 _ TELVİN VE TEMKİN
[13] Kalbin Zümrüt Tepeleri-3 _ USÛLÜDDİN AÇISINDAN İRADE
[14] PRİZMA-4 _ EFENDİMİZ’İN TARİFLERİ İÇİNDE KUR’ÂN
[15] Kalbin Zümrüt Tepeleri-1 _ İSTİKAMET
[16] Fussilet, 41/30_ KURAN DAN İDRAKE YANSIYANLAR