GÜNÜMÜZDE “ÜMİT” ARAYIŞINDA OLANLARA VİRD-İ ZEBÂN “IZDIRAB”

BAŞYAZI MÜZAKERESİ

Hiç şüphesiz böyle bir sürecin en muhteşem üstadı, en güçlü rehberi, en bâriz karakteristiği de sağlam bir iman, şuurlu bir amel ve her amelde engin bir murâkabe anlayışıdır.

Bu sayededir ki, herkesin gafletle, hatta pek çok kimsenin sarhoşça kendini içine saldığı pek câzip hayat cereyanları, bu vasıfları hâiz olanlara, hayatın gerçek mânâsını temâşâ imkânını veren birer rasathaneye dönüşürler.

Çünkü onlar

  • düşünür, düşüncelerini aksiyona çevirir,

  • aksiyonu yeni fikir çileleriyle derinleştirir

  • ve her gün farklı bir doğumun sancılarıyla kıvranır dururlar;

  • kıvranır durur ve ancak ızdırapla zonklayan beyinlerin doğurgan olacağına inanırlar.

  • Evet onlar, şartlar ne kadar amansız, acılar ne kadar aşkın ve ruh ne kadar hafakanlar içindeyse, döl yatağındaki fikirlerin de o kadar güçlü, o kadar tutarlı ve o kadar çalımlı olabileceği inancındadırlar.

[ÇAĞLAYAN  DERGİSİ BAŞYAZI: HAYATIN GAYESİ _01 ARALIK 2019]

Bu mânâda çile,

şahsî hayatımızın tekâmülü kadar,

hatta onun da ötesinde ömrümüzü başkalarının elem ve lezzetlerine bağlayıp,

  • tamamen onlar için yaşamanın adı

  • ve ulü’l-azmâne diğergâmlığın da başka bir unvanıdır.

  • Evet çile, hakikat erinin her gün birkaç kere ölüp ölüp dirilmesi,

  • her zaman hayatı ve memâtı iç içe yaşaması,

  • alâkadar olduğu daire içinde nereye ateş düşerse düşsün, yangını kendi sinesinde hissetmesi,

  • maddî-mânevî her muzdaribin ızdırabını ruhunda duyması,

  • “ızdırabı çekmeyen bilmez” bencilce mülâhazasına karşılık, uzak ve yakın çevrede yaşanan elem ve acıların hepsini kendi yaşıyormuşçasına iki büklüm olup kıvranması demektir.

[ÇAĞLAYAN BAŞYAZI: ÇİLE-2 01 ARALIK 2019]

GÜNÜMÜZDE IZDIRAPLI GÖNÜLLERE İHTİYAÇ VAR

Günümüzde yaşanan bu fecâyi’ (facialar, felaketler) ve fezâyi’ (korkunç hadiseler) karşısında eğer her birerlerimiz günde bir, iki, üç saatimizi bu işe vererek ve bunun bir kısmını da Cenâb-ı Hakk’a tazarru, niyaz ve duada geçirerek -bu belâ ve devâhînin (âfetlerin) savulması adına- inlemiyorsak, farkına varmadan onun radyoaktif tesirinde kalmışız demektir.

Evet, bir tarafta, karşıda yangın… Hazreti Pîr’in ifadesiyle,İçinde evladım/imanım tutuşmuş yanıyor!”

(-) Eğer elimizde tulumba, o yangını söndürmeye koşmuyorsak,

(-) içinde yanan insanları ondan kurtarmaya koşmuyorsak,

(-) dünkü ve evvelki günkü hortumdan insanları kurtarma adına bir kısım tedbirleri alma nev’inden tedbirler almıyorsak,

(-) o iş için yüreklerimiz çarpmıyorsa,

(-) nabızlarımız atmıyorsa,

zannediyorum, insanlığımızı mizanda öyle bir kefeye koyar tartarlar; “İşte siz, bu kadar insansınız!” derler, hafizanallah.

Esasen, eğer belâ ve musibetin genişliği/vüs’ati, ne kadar korkunç cereyan ettiği bilinemiyor ise -hafizanallah- biz de vicdanlarımızda o ölçüde üzüntü duymayız, ızdırap duymayız.

“Oysa ızdırap,

insanların dualarının kabul edilmesi adına çok önemli bir faktördür.”

“Bir muzdaribin duası,

bazen bütün kasvet bulutlarının sıyrılıp gitmesine vesile olur.”

Muzdarip ve muztarr…

“(Ona ortak koştukları şeyler mi üstün) yoksa muztar dua ettiği zaman, onun duasına icabet eden, başındaki sıkıntıyı gideren Allah mı?”(Neml, 27/62)

Muztarr, içini Allah’a döktüğü zaman, o belâ ve musibetleri savan ve sonra onlara yeni keşifler yaşatan, yeniden Güneş ile buluşmalarını sağlayan/temin eden Allah’tan başka kimdir?!. Bu, O’na yönelmeye bağlı.

İnsanlık, sefalet ve rezalet içinde inim inim inliyor.

Bütün dünyada, hususan bazı yerlerde, bahusus sizin ülkenizde öyle fecâyi’ ve fezâyi’ yaşanıyor ki!..

Aynı zamanda ona “adalet” diyorlar, “hak” diyorlar, “istikamet” diyorlar, “Her şey yörüngesinde yürüyor!” diyorlar.

Dolayısıyla bir kısım şuursuz, muhakemesiz insanlar da buna inanıyor ve üzüntü duymuyorlar, Allah’a teveccüh etmiyorlar, içlerini Allah’a dökmüyorlar/dökemiyorlar; çünkü onlar da -bir yönüyle- genel tablodan zehirlenmiş bulunuyorlar.

 O ızdırabı, insanın, içinde duyması lazım; bir yangın karşısında, yanan insanın ızdırabını içinde duyması lazım.

Çilesizlik ve ızdırapsızlık, insana musallat olmuş bir güve gibidir. İnsanı er-geç yer, bitirir.

İnsanı er-geç yer, bitirir.

Çilenin elini öpmek lazım, ızdırabı alnından öpmek lazım!..

Veya başımızı onun ayaklarının altına koymamız ve “Izdırap, ızdırap, ızdırap!” deyip inlememiz lazım!..

Zira Süfyân İbn Uyeyne’nin ifade ettiği gibi, “Bazen bir muzdaribin duası ile Allah, bütün bir ümmeti, bir milleti bağışlar.”

Cenâb-ı Hak, bugüne kadar devam ettirdiğiniz hâlinize denk, böyle bir mülahaza ile gönüllerinizi mamur kılsın!..

Vird-i zebânınız olsun bu mülahazalar. Ve bu mülahazalar ile Kendisine kavuşmaya muvaffak eylesin!..