MİRAÇ ENGİNLİKLİ İBADET; “NAMAZ”-5
“Kul, ister ibadetlerini, isterse günlük hayatta yapageldiği şeyleri, taabbüdîlik mülâhazasına bağlı yaparsa kendisini hâlisane kulluk ruhuna alıştırmış olur.”
“Ubûdiyet sırrını kavramış bir mü’min, bütün amellerini sadece Allah’ın hoşnutluğuna bağlar.”
“Ben, istenmesi gerekli olan şeylerin en büyüğünü istemiştim. Ben Seni istemiştim. Sen benim ol, başka hiçbir şeyim olmasa da olur. Çünkü ancak Seni bulursam her şeyi bulmuş, fakirlikten kurtulmuş olurum.” mülâhazasını seslendirir ve tam bir ubûdiyet şuuruyla yaşar.”
…
BİR İBADET OLARAK NAMAZ
“Cenâb-ı Hakk’a teveccühte, ibadet ve dualarda bir sırr-ı ubûdiyet (kulluk sırrı) vardır.”
“Kulluk vesilesiyle kalbin, ruhun, hissin ve sırrın beslenmesi; onların Allah’a (celle celâluhu) teveccühü gibi maslahatlar hâsıl olabilir.”
…
“Fakat bir mü’min, ibadetlerini kat’iyen bu fayda ve maslahatlara bağlamaz. Çünkü o bilir ki, ibadetlerde “taabbüdîlik; yani hikmet ve maslahatları ne olursa olsun, onları anlasın ya da anlamasın, nasıl bildirildi ve emredildi ise ona göre hareket etmek ve o emirde kendi aklının almadığı daha pek çok hikmetler olabileceğini düşünmek esastır.”
…
“Aynen öyle de insan kendi ibadetleri ve onlardan hâsıl olan neticeyi gördükçe, tavırları, davranışları, ruhî ve kalbî hayatı açısından lütuf ve nimetlere mazhar oldukça, taabbüdîlik mülâhazası da artar..”
…
“Taabbüdîlik, kulluk vazifesinin arkasında hiçbir şey aramama ve amelleri sadece Allah’ın (celle celâluhu) emrine bağlama duygusunu ve Allah’a halisâne teveccüh hissini meydana getirdiği için çok önem arz eder.
“O’nun rıza ve hoşnutluğunu arama duygusunu besler.”
…
“Kul, ister ibadetlerini, isterse günlük hayatta yapageldiği şeyleri, taabbüdîlik mülâhazasına bağlı yaparsa kendisini hâlisane kulluk ruhuna alıştırmış olur. Bunu Üstad Hazretlerinin sözüyle irtibatlandırabilirsiniz: ‘İnsan, bir kısım âdetlerini Allah rızası için yapar, onları sağlam bir niyete bağlarsa, mesela Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sünnet-i seniyyesine uyma niyetiyle O’nun gibi yer, O’nun gibi oturur kalkar ve her hareketinde O’na benzemeye çalışırsa âdetlerini dahi ibadete çevirmiş olur.”
…
İBADETLERDE BEKLENTİSİZLİK
“Ubûdiyet sırrını kavramış bir mü’min, bütün amellerini sadece Allah’ın hoşnutluğuna bağlar.”
…
Cenâb-ı Hakk’ı nasıl bilmemiz lazım geliyorsa o ölçüde bilmemiz çok önemlidir. Bize baktığı gibi O’na bakmamız; bize teveccüh ettiği gibi teveccühte bulunmamız çok önemlidir.”
…
Bunu da yine O’nun kapısında arıyor,
“Ya Rabbi! Bize kendini tanıt, mârifetini gönüllerimize duyur, muhabbetinle ruhlarımızı doyur. Kalblerimiz hiç inhiraf etmesin. Bize şeytan ve nefs-i emmârenin üstesinden gelmemiz için irade gücü ver!” diyoruz.
…
“Sadece Allah Teâlâ’nın rızasına giden kapıyı açmaya, o koridoru kullanmaya çalışır. Cenâb-ı Hak, onun ruhuna da kendi gücünü kazandırır ve onu kalbî hayat seviyesine çıkarırsa, bunu Rahman u Rahîm’in ayrı bir lütfu olarak görür.”
…
“Ben, istenmesi gerekli olan şeylerin en büyüğünü istemiştim. Ben Seni istemiştim. Sen benim ol, başka hiçbir şeyim olmasa da olur. Çünkü ancak Seni bulursam her şeyi bulmuş, fakirlikten kurtulmuş olurum.” mülâhazasını seslendirir ve tam bir ubûdiyet şuuruyla yaşar.”
…
Bu çetin yolda yalnızca beklentisiz olanlar takılıp yollarda kalmaz, diğerleri her zaman aldanabilirler. Beklentisiz insanın kalbi hep şu mülâhazalarla atar:
“Ya Rabbi, Sen bana meccânen (bedavadan) sonsuz nimetler vermişsin! Ben her şeyi zaten peşinen almışım. Bana hayat nimetini vermişsin, beni insan olmakla şereflendirmişsin, İslâmiyet nuruyla gönlümü aydınlatmış, mârifet ve muhabbet koridorunda yürüme imkânı lütuf buyurmuşsun. Dine, vatan ve millete hizmet etme imkânları bahşetmişsin. Ben alacağımı zaten almışım ve beni bütün bu nimetlere karşı ubûdiyet gibi lezzetli, rahat ve hafif bir hizmetle mükellef kılmışsın. İşte şimdi bana düşen, Senin o ihsanlarını iyi değerlendirmek suretiyle hoşnutluğunu kazanmaktır. Gücümün yettiğince Sana kul olmak, sonra da Senin rahmet ve keremine iltica etmektir.”
…
İşte bu mülâhazalardan dolayı Hak dostları dualarında çok defa şöyle yakarırlar:
“Ya Rabbi! Bizim var olmaya, şuna buna hiç ihtiyacımız yokken Sen bize ihtiyacımız olmayan şeyleri bile nimet olarak verdin. Şimdiyse hâlisane kulluğa ihtiyacımız var. Senin lütf u keremine muhtacız. Biz yoktuk, var olmayı da hiç düşünemezdik, insan olmayı hiç mülâhazaya almamıştık, alamazdık. Bunlar bizim ihtiyacımız değildi. Ama Sen kereminle lütfettin. Oysaki bundan sonra ayakta durabilmek için Sana çok muhtacız; sürçmemek, düşmemek için Sana çok muhtacız… Cennet yolunda kalabilmek için Sana çok muhtacız; zaaflarımıza takılmamak ve rızana yürümek için Sana çok muhtacız! Ey ihtiyacımız olmayan şeyleri nasip eden Allahım!
İhtiyacımız olan şeyleri de Senden dileniyoruz!”
…