TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (16.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 15 MART 2020 // 20 RECEB 1441 PAZAR

 (TEVHİDNÂME-16):

Allah’ım!

Yüce katından bizlere öyle bir nusret ve yardımda (22) bulun ki, Sen’den gayrı bütün mâsivadan gelebilecek destek, arka çıkma ve yardımlardan bizleri müstağni kılacak ölçüde olsun!

***

16.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Nasıra külli mahzûl.. Ey bütün yardımcısız kalanların yardımcısı (Cevşen-i K.10/8)

Nasıra meni’stensarah…Ey kendisinden yardım isteyenlere yardım eden, (Cevşen-i K.30/3)

Yâ Nâsır.. Ey dostlarına yardım eden Nâsır, (Cevşen-i K.41/8)

Ey dilediklerini yardım ve nusretiyle destekleyen Nâsır

Ey Nebiy-yi Ekrem’i Hazreti Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) nusret ve düşmanlarına karşı fetih ihsan eden! (K.K)

Ey nusretiyle, gadr ve zulme uğramış mazlumların imdadına koşan!

Ey nusret ve yardımı başka hiçbir yardıma ihtiyaç bırakmayacak kadar büyük olan!

Ey nusret isteyenleri inayetine mazhar eyleyen Nâsır!

O gün müminler, Allah’ın nusretiyle sevinecekler. Allah dilediğini muzaffer kılar. Zira O, Azîz’dir, Rahîm’dir.” buyuran!

Ey nusret ve inayetiyle her zaman sevdiği kullarının yanında olan Nâsır u Muîn! O salavâtı bizim sırat-ı müstakime hidayetimize vesile eyle. Bizi Cehennem azabından muhafaza buyur ve nimet yurdu olan Cennetine al.

Nusretine sığınıyoruz; bizi nusretinle destekle.

Koruyup kollamanı diliyoruz; bizi kusur ve günahlardan koru. Hidayetin için yalvarıyoruz; bizi her yolun en doğrusuna hidayet buyur. Senin her şeyimize kâfî geleceğini huzurunda ikrâr ediyoruz; bizi başkalarına muhtaç bırakma.

Kapına sığınmış bu muhtaç kullarını nusretinle te’yîd buyur; buyur ki, Allah korkusunu ve O’na tevekkülü içimizde duyabilelim; mahlûkat korkusunu içimizden atabilelim; beklentilerimizi sadece Rabbimize hasredebilelim ve masivaya kulluktan kurtulabilelim.

Allah’ım! Senden, bizlere iç ve dış fetihler nasib buyurmanı, bu fetihlerin müyesser olabilmesi için şânına layık nusretlerle bizlere el uzatmanı diliyoruz.

 

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [22] YARDIM  VE NUSRET:

“Erbâb-ı hakikatçe sabra bir diğer yaklaşım ise; iyi-kötü her şeyin Cenâb-ı Hak’tan bilinip, aklın zâhirî nazarında iyi olanlara şükürle, nâhoş görünen şeylere karşı da rıza ile mukabelede bulunma şeklindedir.

Ancak insanın, altından kalkamayacağı musibetler, zor eda edeceği mükellefiyetler ve çoklarının yuvarlanıp içine düştüğü günahlara girme endişesiyle hâlini Allah’a arz etmesi, o çok ağır sorumlulukları için O’ndan yardım istemesi (22) ve günahlardan korkup O’nun sıyanetine sığınması… gibi hususlar da şikâyet olmasa gerek. Şikâyet olması şöyle dursun, böyle bir tavır çok defa şahsın niyet ve düşüncesine göre tazarru, niyaz, tevekkül ve teslimiyet bile sayılabilir.

 [SABIR–  Kalbin Zümrüt Tepeleri – 31 May 1994]

“Kur’ân-ı Kerîm, “feth-i karîb”, “feth-i mübîn” der, onları mutlak bırakır ve yorumunu da temel disiplinlere bağlılık çerçevesinde muhakkıkîninidrakine emanet eder.

Bazılarına göre “Allah’tan bir yardım ve yakında gerçekleşecek bir fetih…(22)” fermanındaki fütûhât, kalblerin inkişafından bütün insanlığın irşad ve tenvîrine kadar çok geniş alanlı bir hakikatin ifadesi; “Biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.”  beyan-ı sübhanîsiyle ifade edilen feth-i mübîn, iç derinlik ve enginliği işaretleyen daha büyük bir inayetin remzi; “Cenâb-ı Hakk’ın yardım(22) ve zaferi geldiği zaman…” âyetiyle ifade edilen hakikat ise feth-i mutlakı gösteren, o Sevgililer Sevgilisi’ne asliyet planında, ümmetine de zılliyet planında Hazreti Rahmân u Rahîm’in büyüklerden büyük bir ihsan ve teveccühünün îmâsıdır.

 [FETH-İ KARÎB, FETH-İ MÜBÎN VE FETH-İ MUTLAK–  Kalbin Zümrüt Tepeleri – 01 oCAK 2011] 

… 

Başka bir imtihan meydanı olan Huneyn’de de benzer bir tabloyu görmek mümkündür. Şöyle ki, Müslümanlar düşman karşısında hezimet denilebilecek kadar bozguna uğradıkları bir hengâmede, etrafındaki birkaç yakın ashabıyla yapa­yalnız kalan Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Ben peygamberim, yalan yok. Ben Abdulmuttalib’in oğluyum. Al­lah’ım bize yardım gönder.”[2] diyerek dua etmiş ve Allah’tan nusret dilemişti ki bunu müteakip üzerlerine semadan melekler inip Resûlullah ve ashabını teskin etmişlerdi. Şu âyet-i kerime de Huneyn Savaşı’nda Cenâb-ı Hakk’ın Müslümanlar üzerine indirdiği sekîne ile onları nasıl rahatlatıp sinelerini inşiraha kavuşturduğunu anlatmaktadır:

Andolsun Allah size birçok yerde, Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti; ama o, hiçbir yarar sağlamamıştı. Derken bütün genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelivermişti.. nihayet bozularak arkanızı dönmüş (kaçmaya başlamış)tınız. Sonra Allah, Resûlünün ve mü’minlerin üzerine sekînesini (güven veren rahmetini) indirmiş ve sizin görmediğiniz askerler gönderip kâfirleri azaba çarptırmıştı (bozguna uğratmıştı)...” (Tevbe sûresi, 9/25-26.)

 [SEKİNE–  Kalbin Zümrüt Tepeleri – 01 oCAK 2011] 

***  

 

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

[22] YARDIM  VE NUSRET:

Aslında mü’min, bütün benliğiyle Allah’a yönelince, O’ndan gayrı her şey gözünden silinir gider. Bütün yalancı güçler, kudretler havası alınmış balonlar gibi söner. Zaman zaman sahte ziyalarıyla gözlerimizi kamaştıran bütün fâni ışıklar, gelip gönüllerimize vuran O’nun nûru karşısında birer birer kararır ve her tarafta: ‘Bugün mülk ve milk, O mutlak ve galip olan Allah’ındır’ sözü duyulmaya başlar ki; böyle bir noktaya ulaşmış gönül, bütün sahte güçlerin, kuvvetlerin, rahmetlerin, inayetlerin aldatıcı vaadlerinden kurtulur, sadece ve sadece O’na teveccüh eder ve imdadı da O’ndan bekler.. zorda kaldığında veya musibetlerle sarsıldığında O’na güvenir, O’na dayanır.. her çeşit tehdit karşısında, bütün varlığı kuşatan O’nun inayet, rahmet ve nusretinin serasına sığınır.. zayıf düştüğünde, O’nun o aşkın kuvvetinin vesayetine girer.. ezkazâ günahlarla kirlenince, hemen O’nun mağfiret kurnaları altında arınmaya koşar.. zaman zaman ufkunu saran sis ve dumanı O’na iman, itimat ve teslimiyetle darmadağın eder. Dolayısıyla da hiçbir hâdise karşısında dize gelmeden yürür istikbale.. ferdî, ailevî, içtimaî her bir problemini vicdanında O’nunla irtibata geçerek çözer ve hiçbir zaman ruhunda aşılmayacak bir vahşet, bir yalnızlıkla karşılaşmaz.. yer yer halk içinde muvakkat bir kısım gurbetlere maruz kalsa da, iman ve teslimiyeti sayesinde her zaman kendini ‘üns esintileri’ içinde hisseder; başına gelenleri kaderden atılan ikaz taşları şeklinde değerlendirir.. ve böyle bir alışverişi de hep rıza ve sabırla karşılar.

[HUZUR UFKU _ Sızıntı Başyazı / Işığın Göründüğü Ufuk _ 31 Ocak 2000]

***

O’nun rızasını “olmazsa olmaz” bir esas kabul ederek elinden geldiğince bunun dışındaki bütün değerlere karşı kapanır ve sürekli nefsinin isteklerinden uzak durmaya çalışır. Bir gün gidip yollar bütünüyle sarpa sarınca ve ufuklar kararıp her yanda telâş ve endişe uğultuları duyulunca da, ne yürüdüğü yola kahreder, ne panikler, ne de geriye döner; “Hakk’a dayanır, sa’ye sarılır, hikmete râm olur.” ve Hz. Nuh gibi “Yâ Rab yenik düştüm; nusretinle teyit et.” (Kamer Sûresi, 54/10) der ve bütün samimiyetiyle O’nun hıfzına, riâyetine sığınır ve O’nun lütfedeceği çıkış anını ve çıkış noktasını beklemeye koyulur.

Hak yolunda bulunmak, herkese Hakk’ı anlatıp Hakk’ı duyurmak ve yoldakilere yol âdâbıyla alâkalı rehberlikte bulunmak bir ibadet olduğu gibi her şeyi Allah’tan beklemek, beklenmesi gereken hususlarda zamanın çıldırtıcılığına karşı dişini sıkıp sabretmek de bir ibadettir. İnsan bazen, daha ilk hamle, ilk hareket ve ilk şahlanışta hemen tevfîke mazhar olur ve aradığını bulur. Bazen de bir ömür boyu küheylan gibi koşar durur da görünürde hiçbir şey elde edemez. Ne var ki o da sonuçta sabrıyla, ikdâmıyla ve niyetiyle kurtulur…

[ALLAH VE HADİSELER KARŞISINDA PEYGAMBERÂNE DURUŞ_ Sızıntı Başyazı/Kendi Dünyamıza Doğru _Eylül 2000]

***