TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (20.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 19 MART 2020 // 24 RECEB 1441 PERŞEMBE

 (TEVHİDNÂME-20):

Allah’ım!

Yüce katından ledünnî bir te’yid (27)  ile  bizleri serfiraz kıl; imanı kalblerimize perçinle; sarsılmayan, dönmeyen ve yılmayan bir ruhla bizleri destekle. Öyle ki bu konuda Sen’den gayrı bütün mâsiva’dan gelebilecek her türlü desteği, sırt çıkmaları ve desteklemeleri unutturacak keyfiyette olsun!!

***

20.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey bize imanı sevdiren ve onu kalblerimizde güzelleştiren; bize inkâr, fısk ve isyanı kerih gösteren ve böylece bizi dosdoğru yolda yürüyenlerden eyleyen! (K.K)

Yâ Mü’min.. Ey kalplerde iman nurunu yakan ve kullarına huzur ve güven veren Mümin

Yâ akrabü min külli karîb.. Ey bütün yakınlardan daha yakın

Yâ hayral merhûbîn.. Ey kendisine kaçılanların en hayırlısı

Yâ Men lâ yeb’udü an kulûbi’l-‘arifîn.. Ey Kendisini tanıyanların kalplerinden uzak olmayan, Rabbim

Allahım! İmanı bize sevdir ve onu kalblerimizde tezyin et. Küfür, fısk ve isyanı da bize çirkin göster ve bizi hep dosdoğru yolda yürüyenlerden eyle.

Sen basiretlerimizin üzerindeki şek ve şüphe bulutlarını kaldır, kalblerimizi kaplayan perdeleri aç, vicdanlarımızdaki bâtıl izlerini sök at ve içimize bütünüyle hak ve hakikat duygusunu perçinle.

Ne olur Rabbim! Benim sadrımı imana aç ve imanın güzelliklerini kalbime duyur ve o güzelliklerle ruhumu doyur!

Allahım! İmanın tadına erdikten sonra yeniden küfre saplanmaktan, Senin inayetinle hidayeti bulduktan sonra dalâlet çukurlarına yuvarlanmaktan, İslâm’a intisapla şeref kazandıktan sonra onun dışında başka yollara düşüp alçalmaktan, izzetten sonra zillete dûçâr kalmaktan ve hakk u hakikati kabul ettikten sonra Senin muradına muhalif tavır ve davranışlara girmekten Sana sığınıyoruz.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [27] LEDÜNNİ TE’YİD :

Gönlünde O’na doğru seyahate karar vermiş ruhlar, bir lâhza bile yolculuktan, yol tasavvurundan ve o yolda hedeflenen yüce mânâ ve yüce gâyelerden gafil olmazlar.

Bir kere gözleri ağyâra kaysa ve ağyâra “yâr” deseler, bir ömür boyu efgân eder inlerler. O’nun yoluyla hiç tanışmama büyük bir talihsizlik, “tanıyıp-tanıştım” dedikten sonra takılıp yollarda kalma ise bir hüsran ve haybettir. Hem de ne hüsran ve haybet!

Kast, evvelâ, kalb yamaçlarında doğar ve gelişir, his vadilerinde bir çağlayan hâline gelir ve gürler. Sonra da insanın bütün benliğini sarar.. ve trafik işaretleri gibi ona gideceği hedefi gösterir. Bu mânâda kast, şuurlu bir niyettir ve gönül tepelerine saçılmış bir tohum gibidir. Bu niyetle gerilen ruh ve gönül tepelerine tohum saçan el, bir de ilahî teyidle(27) desteklenmişse, her hamle ve her gayret döl yatağını yüzlerce hayr u berekete açar ve beklemeye koyulur. Kast ile belli bir turnikeye giren insan, iki adım ötede azimle buluşur ve o atmosfere girince de âdeta hedefe doğru yüzmeye başlar.

 [KAST VE AZİM–  Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri  _ 31 Aralık 1990 ]

***

Hakk’ın tevfiki ve irade gücüne göre, kimileri bu mesafeyi yerde yürüme süratiyle, kimileri peyk, füze ve ışık hızıyla, kimileri de her türlü kemmiyet ölçüleri üstünde kat’eder.

Nebide miraç, velide arşiye, dervişte seyr u sülûk, Hakk’ın tevfikiyle desteklenmiş irade(27), mürîd ve murada birer parlak misaldirler.

 [İRÂDE, MÜRÎD VE MURÂD–  Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri  _ 31 Ocak 1991 ]

İnsanın, kendi kendini ledünnî yanlarıyla(27), iç derinlikleriyle, mânâ ve rûh enginlikleriyle keşfedip tanıması, tanıyıp yorum­laması diye de ifade edebileceğimiz muhâsebe, gerçek insânî değerlerin ortaya çıkarılması, bu değerlere esas teşkil eden duyguların geliştirilmesi ve korunması yolunda bir ruh cehdi ve düşünce sancısıdır.

Ancak böyle bir cehd ve düşünce sayesindedir ki insan, dünü, bugünü ve yarınıyla alâkalı hayrı-şerri, güzeli-çirkini, yararlıyı-zararlıyı birbirinden tef­rik edip gönül istikame­tini koruyabilir.

Evet, onun, hâl’i değerlendirip geleceğe hazırlanabilme­si; geçmişte işlediği yanlışları telâfî edip Allah nezdinde akla­nabil­mesi; dünü, bugünü ve yarını itibarıyla kendi kendini sorgulayıp gerçek değerini bulabilmesi; daha önemlisi de Allah’la münasebetleri açısından iç dünyasında sürekli yenilenebilmesi ancak ve ancak sıkı bir nefis muhâsebesiyle müm­kün görülmektedir. Zîrâ insanın hem zaman üstü muhtevâsı, hem de zamanla mu­kayyet duyguları, onun kalbî ve rûhî hayatıyla ve kendi ledünniyâtının şuurunda (27) bulunmasıyla çok irtibatlıdır.

 [ MUHASEBE–  Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri  _ 29 Şubat 1992 ]

Bunları görme, anlama, değerlendirme izâfî planda Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’a (s.a.s) ittiba-ı etemme ve nefsine tercih ölçüsünde O’na karşı duyulan alâkaya vabestedir; bunlar, kabiliyetlerin farklılığı nispetinde mütefâvit duyuş ve sezişlerle de olsa “kâb-ı kavseyni ev ednâ” gölgesinde duyulabilecek bir kısım ekstra mevâhib-i ledünniye dir. İç ihsas ve ihtisaslarıyla bu ufka müteveccih olanlar kalbleri itibarıyla dipdiri; her zaman ciddî bir metafizik gerilim içinde ve sürekli “Hû” kelimesiyle soluk alıp vermektedirler.

 [ KENDİ DERİNLİĞİYLE LATÎFE-İ RABBÂNİYE-2–  Çağlayan_K.Z.T Aralık 2017 ]

***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [27] LEDÜNNİ TE’YİD :

Geleceği kuracak ve yükseltecek fikir işçileri, kendi ruhunda varlığa ermiş talihlilerdir. Maddesini ledünniyâtına teslim etmiş bu hakikat erleri, alabildiğine silik ve alabildiğine sönük görünümlüdürler. Bu itibarla da onları, dünyevî debdebe içinde bekleyenler hep yanılmış ve hep inkisâr-ı hayâle uğramışlardır.

Dış görünüşleri itibariyle oldukça mukassîdirler. Ama sînelerinde binbir buhurdan çeşit çeşit koku neşretmektedir. Onların nilüfer tenlerini, yasemin kokularını, onlarla hemhâl olmayanlara anlatmak oldukça zordur. ‘Girmeyen duymaz, tatmayan bilmez.’ Kafdağından daha ağır bir yüktür, nâdanlara hâl arzetmek…

Onlar, âlayişsiz ve gösterişsizdirler… Duygu ve düşüncelerini anlatmak için, ne yüce mahfillere, ne de muhteşem kürsülere ihtiyaç hissetmezler. Derûnî duygularının simâlarına aksetmesi, onlar için en yüce en samimâne bir anlatma yoludur.

[ GELECEĞİN MİMAMARLARI_ Sızıntı Başyazı _Eylül 1980 ]