TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (19.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 18 MART 2020 // 23 RECEB 1441 ÇARŞAMBA

 (TEVHİDNÂME-19):

Allah’ım!

hakkımızda hayırlı neticelerin vukuu için muztarr kaldığımız anlarda, inayetinin esbab-üstü müdahalesi adına yaptığımız istek ve dileklerimize cevap ver, yakarışlarımıza icabet (26)  buyur. Dualarımıza öyle bir karşılık ver ki; faydalı gördüğümüz şeylere nail olma veya problemlerimizi çözme hususlarında Sen’den gayrısına dil dökmekten, mâsivâyı yardıma çağırmaktan bizleri müstağnî kılacak ölçüde olsun!

***

19.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey ızdırar içinde kıvranan kullarının yakarışlarına cevap veren!

Ey lisan-ı hâl ve kâl ile yapılan yalvarış ve yakarışlara en güzel şekilde icabet eden Mücîb!

Ey çağrı ve yakarışlarına bir cevap bulamayanların cevap vereni, dualarına icabet edeni!

Ey yakarışlarla Kendisine yönelip iç dökenlerin dualarına icabet eden!

Ey kullarını dünya ve âhiretin güzelliklerine davet eden ve kullarının yüce dergâhına yönelttiği çağrı ve yakarışlara en güzel şekilde mukabelede bulunan!

Yâ Kâşif.. Ey kullarına kâinattaki bütün sır ve muammâları açan, belâ, gam, keder, acı ve ızdırapları kaldıran Kâşif,

Kâşife külli mekrûb.. Ey bütün sıkıntıya düşenlerin Ferahlatıcısı

Kendini zikredenleri unutmayan ve yakarışlarla dergâhının kapısının tokmağına ısrarla dokunan kullarına haybet yaşatmayan Allah’a her türlü hamd ü sena ile hamd olsun.

Yakarışlarımıza icabet buyur, Rabbimiz!

Ey bizim ve her şeyin üzerinde mutlak tasarruf sahibi olan Melikler Meliki! Kalbi kırık, gönlü buruk, inkisar içindeki bir kulun yakarışıyla Sana münacaatta bulunuyoruz. O kul, Senin kendisini işittiğini bilmekte, dualarına icabet edeceğine yürekten inanmakta ve Senden başka güvenip dayanacağı bir vekîl olamayacağını bilen ızdırar içindeki bir muzdarrın duruşuyla kapında durmaktadır.

O ulvî isimler hakkı için yakarışlarımıza icabet buyur ve bizi ahlâk-ı hasenenin üstün vasıflarıyla donat.. recalarımıza rıza ile mukabelede bulun.. dehrin, bizi Senin dilediğinden başka kılıklara sokmasına izin verme.. yardım et, nefsanî hastalıklarımıza şifa ihsan buyur.

Allahım! Bütün yakarışlarımızı kabul buyurmanda, vesilelerin en büyüğü, faziletlerin en yücesi, en sevgili ve en yakın dost olan Muhammed Mustafâ, Safiy-yi Murtazâ, Nebiy-yi Müctebâ, Efendimiz Hazreti Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve sellem) vesile kılıyoruz.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [26] YAKARIŞLARA İCABET:

“Yani siz, Allah’ı zikr u fikr u ibadet le yâd edince, O da sizi teşrîf ve tekrîmle anacak..

siz Duâ ve münacâtlarla hep O’nu mırıldanınca, O da icâbetle(26)  size lütuflar yağdıracak..

siz onca dünyevî işlerinize rağmen O’nunla münasebetlerinizi devam ettirince, O da dünya ve ukbâ gâilelerini bertaraf ederek sizi ihsanla şereflendirecek..

siz yalnız anlarınızı O’nun huzuruyla şereflendirince, O da yalnızlıklara itildiğiniz yerlerde size “enîs ü celîs” olacak..

siz rahat zamanlarınızda O’nu dilden düşürmeyince, O da rahatınızı kaçıran hâdiseler karşısında size sürekli rahmet esintileri gönderecek..

siz O’nun uğrunda yollara dökülüp O’nu cihana duyurunca, O da sizi dünya ve ukbâ zilletlerinden kurtaracak..

siz bütün davranışlarınızda ihlâslı olunca, da sizi gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insan tasavvurunu aşan hususî iltifat ve hususî pâyelerle şereflendirecek…

 Böylece, zikir arzusu, zikir cehdi, zikre mazhariyet nimetiyle kıymete ulaşacak, derken Allah da bu tevfik ve hidâyet lütfunu hususî ihsanlarıyla daha bir derinleştirecektir ki, وَاشْكُرُوا لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ “Bana sürekli şükredin ve sakın nankörlüğe düşmeyin!”[4] emr-i rabbânîsi de işte, zikirden şükre, şükürden zikre bu “salih dâire“yi ihtar etmektedir.

 [ ZİKİR–  Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri  _ 31 Ağustos 1992 ]

“Aslında hudû u huşû ve bu duyguların insan ruhunda hâsıl ettiği mehâfet ve mehâbet hissi herkes için fevkalâde önemli; hakikî imanın en ehemmiyetli semeresi ve ilâhî teveccühlerle insana lütfedilen yakînin de en kıymettar neticesidir.

Böyle bir semereyi derebilen ve bu neticeleri elde eden bir hakikat eri artık her şeye mâlik sayılır; zira o, her şeyin zimamı elinde bulunan Zât’a sıdkıyla teveccüh ettiğinden O’nun bütün ihsanlarına da namzet demektir.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) kudsî hadis diye rivayet edilen hoş bir sözle şunları ifade buyururlar:

“Cenâb-ı Hak kuluna: ‘Sen gönlünün huşûunu ve gözünün yaşını Bana armağan et, sonra hâcetin ne ise onu Benden iste ki, Ben de icabet edeyim; zira Ben yakınım ve her duada bulunana icâbet(26) ederim.’ ferman etmektedir.”

 [ HÜRMET VE HUŞU–  Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri  _ 01 Haziran 1994 ]

 

***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [26] YAKARIŞLARA İCABET:

Allah bize, “Hem endişe içinde hem de ümitlerle dopdolu olarak yalnız O’na yalvarın; bilin ki, O’nun rahmeti, kalbleri ihsan şuuruyla çarpan kimselerle beraberdir.” ferman ederek, hem teveccüh edeceğimiz kapıyı gösterir hem de o kapının önünde durmanın adabını öğretir.

Aslında, her hâlimizde O’na yönelmek, O’na el açmak, dert ve elemlerimizi O’na şerh etmek hem bir mazhariyet ve ilk mevhibe hem de Hakk’ın cevabî teveccühleri adına atılmış önemli bir ilk adımdır. O, “Kullarım Bana isteklerini yöneltirlerse, bilmelidirler ki, Ben yakınlardan yakınım; Bana dua ile yönelenin duasına icabet ederim.” buyurur. Elverir ki, bu iç dökme ve yakarış “Siz, dua ve niyazlarınızı gönülden, hâlisane ve Hak rızasına bağlayarak yapınız.” medlûlü çizgisinde icra edilsin. Evet, halk içinde bağırıp çağırarak başkalarına duyurma, gösterme yerine, duyması ve görmesi mânâlar üstü mânâ ifade eden Hazreti Allâmü’l-Guyûb’a, hem de tamamen halka kapalı ve O’na açık bir hâl ve atmosfer içinde, nefeslerimizi gizlilik ve içtenlikle derinleştirerek arz etmeliyiz ki, O’na iç dökmemiz gizliliğin büyüsünü taşısın ve sesimizi-soluğumuzu başka mülâhazaların şerareleri kirletmesin..

… 

Ey her duada bulunana icabet eden ululuk tahtının Sultanı! Şu anda binler, yüz binler Senin karşında divan durarak ellerimizi Sana açıyor ve külliyet kesbetmiş niyaz edalı soluklarımızla, kullarına her zaman açık bulunan, hiç olmazsa aralık duran rahmet desenli kapının tokmağına inleyerek dokunuyor ve “Biz geldik” diyoruz. Herkesi ve her şeyi görüp gözettiğine, her sese ve herkese merhamet ettiğine gönülden inanarak kaçkınlığımızı muvakkat dahi olsa görmüyor, günahlarımızı af çağlayanların içinde tasavvur ediyor, karıştırdığımız haltlara değil, Senin afv u safhına bakıyor ve ümitlerimizi ona bağlıyoruz; bağlıyor ve Sen varsan -ki aslında kendinden var olan sadece Sensin- bizim terk edilmemiz söz konusu olamaz. Enîsimiz Sen isen, çevrenin vahşetinden bize ne! Her yanda şeytan ve avenesi içten içe homurdanıp duruyorlarmış, Sen bizimle olduktan sonra ne ifade eder ki! Sen her şeyin biricik hâkimisin ve hükmünü engelleyecek bir güç de yoktur. Sen saltanat dairen içinde en küçük şeyleri görür, en cılız sesleri işitir, hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi cevapsız bırakmazsın.

Şimdi biz de, bize verdiğin isteme duygusu ve istenenleri vereceğin inancıyla rahmetinin vüs’ati genişliğindeki kapına dayanıyor, son bir kere daha hâlimizi arz etmek istiyoruz. Hâlimiz Sana ayan, söyleyeceklerimiz bildiklerinin bir kısmını beyan. Beklediğimiz asırlardan beri bizi kıvrım kıvrım kıvrandıran dertlerimize derman.. icabet buyur ey Rahîm ü Rahmân!

[DUA ZAMANI_ Sızıntı Başyazı _31 Ekim 2002]