TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK-27
[ 91- 94.Bâb ]
***
91 – Allah’ım!
Kusur ve ayıplarımızı öyle bir setret ki [103], Sen’den gayrısının setretmesine ihtiyaç bırakmayacak ve ondan müstağnî kılacak ölçüde olsun!
***
[103]_ KUSUR VE AYIPLARIMIZI SETRET:
HÜZÜN [1]
Hüzün vardır, ibadet ü taatteki eksiklik mülâhazasından ve vazife-i ubûdiyetteki kusur endişesinden kaynaklanır [103] ve bu bir avam hüznüdür. Hüzün vardır, kalbin mâsivâya (Allah’tan başka her şey) meyl ü muhabbetinden ve duyguların teveccühteki teklemelerinden kaynaklanır, bu da bir havâs hüznüdür.
—
SIDK [2]
Sıdkın İkinci basamağı; dünyada kalmayı ve yaşamayı, sırf hakkı tutup kaldırmak ve Allah’ın rızasına mazhar olmak için arzu etmektir ki; bunun da bir kısım emareleri vardır: Her zaman nefsinin eksik ve kusurlarını görmek [103], dünyanın cazibedâr güzellikleri karşısında ‘pes’ etmemek, dünyevî endişelerle yol ve yön değiştirmemek bunlardan sadece birkaçı..
—
HAYA [3]
Hz. Cüneyd’e göre hayâ, Cenâb-ı Hakk’ın üzerimizdeki maddî-mânevî nimetlerini idrak etmenin yanında eksiklerimizin ve kusurlarımızın endişesini yaşamaktır. [103]
Zünnûn’a göre, sürekli gönüllerimizde olumsuz davranışların dehşetini duymak, duyup yönümüzü bir kere daha kontrol etmektir.
—
İSTİKAMET ÂBİDELERİ [4]
Can alıcı hasımları bile O’na ayıbın en küçüğünü dahi isnad etme küstahlığında bulunmamış, bulunamamışlardı. Hem nübüvvetten evvel hem de ondan sonra eminler emini olarak biliniyor ve öyle yâd ediliyordu. Ama O’ndaki o yükseklerden yüksek ufka bakın ki, sanki bir ayıbı varmışçasına -biz yine bunlara, “rehberin terbiyegerdelere tenbihi” diyelim- “Allahım, bütün ayıplarımı setret [103] ve beni bütün korku ve endişelerimden emin kıl!” der dururdu. Mehâfet ve mehâbet düşünceleri itibarıyla her zaman tir tir titreyen bir gönlü vardı ve O bu konuda arkasındakilere gerçek fazilete giden güzergâhı işaretliyordu.
—
TÂLİB, MÜRÎD, SÂLİK, VÂSIL [5]
Hak yolcusu, Allah karşısında her zaman temiz bulunmaya çalışmalı, kendisine temiz olarak bahşedilen fıtratını kirletmeden korumalı, ezkaza bir kısım sürçmelere maruz kalırsa, yerinde bütün gönlüyle Rabbine teveccüh edip içini O’na dökerek, yerinde nefsini sorgulayıp kusurlarının hacaletiyle iki büklüm yaşayarak [103] ve günde en az birkaç kez istiğfarla gürleyerek ruhundaki fenalık temayüllerinin kökünü kesmeli ve sürekli tetikte, teyakkuzda olmalıdır.
***
91.BABIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLER-EL-KULÛBU’D-DÂRİA TERCÜMESİNDEN…)
Yâ Rabbenâ! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma.” (Bakara sûresi, 2/286);
“Yâ Rabbenâ! Artık Sen bizi affet, kusurlarımızı bağışla ve hayra kilitlenmiş iyilerle birlikte bizim canımızı al.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/193)
Kendini sorgulayıp kusurlarına pişmanlık duyan nefse andolsun.” (Kıyâmet sûresi, 75/2)
Allahım, bütün ayıplarımızı setret ve bizi bütün korku ve endişelerimizden emin kıl!”
Allahım!
Utanç sebebi ayıplarımızı setret. Bizi bu belalardan muhafaza buyur ve ma’siyetlere düşmemize fırsat verme.
Allahım!
İşlediğimiz günahlarımızı da bilirsin; onları da mağfiret buyur. Ayıplarımız da Sana malumdur; onların da üzerini örtüp setret.
Allahım!
Ne olur, bizi fitnelere hedef olmaktan koru.. düşmanlık besleyenlere karşı yardımcımız ol.. utanç sebebi ayıplarımızı setret.. belalardan muhafaza buyur..
Allahım!
Huzurunla müşerref olacağımız haşir gününde rüsva etme. Dostlarının önünde ayıp ve kusurlarımızı setret. Bize zikrini unutturma. İçimizi şükür hisleriyle doldur.
Rabbimiz!
Enîsimiz ol.. vahşetimizi gider.. sürçmelerimizi, tökezlemelerimizi görmezden gel.. hatalarımızı setret.. tevbemizi kabul buyur.. dualarımızı geri çevirme.. bu aciz bendelerini hiçbir elin ulaşamayacağı sıyanet fanusunun içine al ve fakr u zarûretimizi sonsuz havl ve kuvvetinle zenginleştir.. ümidimizin sönüp gitmesine müsaade etme.. bizi uzaklığın yakıp kavuran rüzgârlarına terk etme; ey Cennetlerin Sahibi, dünya ve âhirette her şeyimiz olan Rabbimiz!
***
92 – Allah’ım!
Yüce katından öyle bir zenginlik ve “gınâ” [104] ile bizleri serfiraz kıl ki, Sen’den gayrısından (mâsivâ) gelebilecek zenginlikten bizleri müstağnî kılacak keyfiyette olsun!
***
[104] YÜCE KATINDAN BİR ZENGİNLİK VE “GIN”
FAKR-U GINÂ [6]
Fakr; gınânın [104] kapısıdır; o kapıdan geçebilenler vicdanlarında “Mâlikü’l-Mülk”ün sonsuz definelerine ulaşırlar; ulaşırlar da, fakrı ayn-ı gınâ [104] bulurlar. Bu itibarla da, Hz. Cüneyd’in de buyurduğu gibi, diyebiliriz ki: “Gınâ, fakrın kemale erme keyfiyetinden başka bir şey değildir.
Evet, Allah’a karşı iftikar tamamlanınca, mutlak gınâya ulaşılır [104]; gınâya ulaşılınca da, insan ruhu başka bir şeye ihtiyaç hissetmez ki, halk arasındaki: “Asıl zenginlik [104] kalb zenginliğidir.” sözünün mânâsı da bu olsa gerek…
Evet insan, böyle bir zenginliğe erince [104] âdeta her yerde geçerli bir kredi kartını elde etmiş gibi olur. Böyle sırlı bir sermayeye sahip olan ise ne güçsüzdür ne de fakir.
—
SEYR U SÜLÛKTE BİR BAŞKA ÇİZGİ [7]
Netice itibarıyla diyebiliriz ki; seyr u sülûk-i ruhanî de, aşk, çile ve emsali yol erkânının yanında, takip edilecek kestirme bir yol varsa o da, acz ü fakr, şefkat ve tefekkür yoludur. Aczinin şuurunda olan her hak yolcusu: “Tut beni elimden tut ki edemem sensiz.” der, bütün benliğiyle Kudreti Sonsuz’a yönelir.. fakrını her düşündükçe daha bir içten Hakk’ın servet ve gınâsına teveccüh eder [104]; teveccüh eder ve üzerindeki bütün mevhibeleri O’ndan bilir; âlemin fahr ve şatahatla tökezlediği aynı noktalarda hamd ü senâlarla oturur kalkar..
—
VAHDET KESRET [8]
Evet, bu yol, günümüzün vahdet yolcuları için de aynıyla söz konusudur; gözlerini her zaman tefekkürle açıp-kapayan, sineleri sürekli şefkatle çarpan, âcizliğini O’nun kudretine ulaşma dinamiği, fakirliğini de yine O’nun servet ve gınasına [104] ermenin vesilesi sayan basîretli ruhlar, tıpkı Hz. Âdem gibi vahdeti kesret aynalarında temâşâ edebilir; her simada O’nun ziya-i vücudundan parıltılarla O’nun varlığını hisseder
—
GURBET [9]
Dünyevî-uhrevî, maddî-mânevî bütün servet ve zenginlikleri [104], o nimetlerin Hakikî Sahibi’ni anmaya vesile sayar; her zaman şükürle gerilir, şevkle oturur-kalkar ve uhdesine verilmiş bütün ilâhî mevhibeleri sırtında bir âriye gömlek gibi görür; ne onların mevcudiyetleriyle şımarıklaşır ne de fıkdânlarıyla kedere, tasaya düşer.
***
92.BABIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLER-EL-KULÛBU’D-DÂRİA TERCÜMESİNDEN…)
Ey istiğna ile hareket ederek başkalarına yüz suyu dökmeyen ve Rabbilerinin gınasına itimat eden kullarını iğna eden!
İlahî!
Kullarına ve kulların içinde de özellikle veli kullarına kolaylık bahşettiğin sırrınla bize de tecellî buyur ve bizim işlerimizi de kolaylaştır. Fakirliğimizi gınaya çevir. Cinnî ve insî bütün hasetçilerin basarlarını alacak parlak bir nur ile bizi te’yîd eyle.
Allahım!
Hakimiyetinde hiçbir ortağın yoktur. Hiçbir zaman acze düşmez ve bir yardıma muhtaç olmazsın. Herkes ve her şeyden evvel Senin büyüklük ve ululuğunu ilan eden de yine Sensin. Ne bir sebebe ne de bir nesebe dayanmayan o ululuğun hürmetine, ne olur, bizi de azîz eyle; eyle ki daha zillet yaşamayalım. Gına lutfet ki, fakirliğe maruz kalmayalım.
Biz fakir ve muhtaç kullarız. Sen ise Ğanî’sin. Yine Senin gınan bir gına-yı muhakkaktır.
İlahî! Sen bir Ğaniyy-i Mutlak’sın. Bize ait olanlar ise hep kayıtlıdır. O gına-yı mutlakınla bizi Senden başkasına muhtaç olmayacak şekilde iğna buyurmanı diliyoruz; ya Ğaniyy ü ya Hamîd, ya Mübdi ü ya Muîd, ya Rahîm ü ya Vedûd, ya Allah, ya Rahman ve ya Rahîm!
***
93 – Allah’ım!
Sen’den, sabrın her çeşidini bize ihsan[105] buyurmanı diliyor ve dileniyoruz. Öyle bir keyfiyette olsun ki, Sen’den gayrı bütün mâsiva’dan bu konuda gelebilecek her türlü desteğe karşı bizleri müstağnî kılsın!
***
[105] SABRIN HER ÇEŞİDİNİ BİZE İHSAN BUYUR
KALB [10]
Ve, nihayet Hz. Yusuf (aleyhisselâm), olgunlaşmış, itminana ulaşmış bir insan olarak, bunca şahidin yanında, mazhar bulunduğu ilâhî lütuflara bir de kendi şehadet eder ve “Doğrusu kim Allah’tan korkar, takva dairesinde yaşar ve her çeşidiyle sabrı temsil edebilirse, [105] Allah da, böylesine ihsana ermişlerin ecrini zâyi etmez.” der, tahdis-i nimette bulunur.
—
SABIR [11]
Sabrı; başa gelen şeyler karşısında edebini bozmamak.. bazıları, iyi-kötü hâdiseleri tefrik etmemek.. bazıları, kendine rağmen yaşamak.. bazıları, kahr u lütfu aynı ruh hâletiyle karşılamak.. bazıları, Kitap ve Sünnet’le gelen mesajları Cennet davetiyesi gibi kabul etmek.. bazıları, Sevgili uğrunda cân-cânân her şeyi feda edebilmek şeklinde ifade etmişlerdir ki; hepsinin kendine göre birer mahmilinin bulunduğu söylenebilir.
Ayrıca sabredilecek herhangi bir mesele karşısında dişini sıkıp dayanana “sâbir”; sabretmeyi tabiatıyla bütünleştirmiş olana “mustabir”; sabır mevzuunda tam bir vicdan rahatlığına ermiş bulunana “mutasabbir”; bu hususta hiç zorlanma hissetmeyene “sabûr”; herkesin sabrettiği şeylerden daha ağırlarını göğüsleyebilecek babayiğite de “sabbâr” denir.
Ancak insanın, altından kalkamayacağı musibetler, zor eda edeceği mükellefiyetler ve çoklarının yuvarlanıp içine düştüğü günahlara girme endişesiyle hâlini Allah’a arz etmesi, o çok ağır sorumlulukları için O’ndan yardım istemesi ve günahlardan korkup O’nun sıyanetine sığınması… gibi hususlar da şikâyet olmasa gerek. Şikâyet olması şöyle dursun, böyle bir tavır çok defa şahsın niyet ve düşüncesine göre tazarru, niyaz, tevekkül ve teslimiyet bile sayılabilir.
Hz. Eyyub’un: “Rabbim, gerçekten bana zarar dokundu; Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” şeklindeki sızlanışı.. ve Hz. Yakub’un: “Ben bu dağınıklık ve tasamı sadece Allah’a açıyorum.” mahiyetindeki iniltisi, isti’taf buudlu böyle bir tazarru ve niyazdır. Zaten Cenâb-ı Hak da Hz. Eyyub için: “Doğrusu Biz onu sabırlı bulduk, o ne güzel kuldur! Zira o hep evvâb ve yüzü Allah kapısındadır.” diyerek onun tevekkül ve teslimiyet derinlikli sözlerini sabır içinde ayn-ı şükür kabul etmiyor mu?
Sabır; hem zirve insanların hâli hem de zirveleşme yolunda olanların güç kaynağıdır. Zirvelere ulaşmış kimseler, o makamın gereği olarak, sabrın her çeşidini [105] hem de en iyi şekilde temsil ederek mazhariyetlerinin bedelini ödemeye çalışırlar; haklarında zirvelere ulaşma takdiri yapılmış kimselere gelince, onlar da çeke çeke, katlana katlana, başkalarının bin türlü ibadetle ulaştıkları şâhikalara sabır dinamizmiyle ulaşırlar.
Ayrıca sabır; sabredilen hususlar itibarıyla aşağıdaki bölümlere ayrılır:
- Allah’a kulluğun zorluklarına katlanma mânâsına ibadet ü taate karşı sabır.
- Günah yolunun nefse hoş gelmesine mukabil mâsiyet duygusuna karşı sabır.
- Hakk’ın kaza ve kaderine rıza göstermeyi de ihtiva eden semavî ve arzî belâlara karşı sabır.
- Dünyanın cazibedar güzellikleri karşısında yol-yön değiştirmeden Kur’ânî çizgiyi koruma adına sabır.
- Zaman ve vakit isteyen işlerde, zamanın çıldırtıcılığına karşı sabır.
- Emre bağlılıktaki inceliği kavrayarak, اِرْجِعِي13 fermanına kadar vuslat iştiyakına karşı sabır.
Bunlardan bazıları kulun iradesiyle alâkalı olsa da, bazılarında aslâ insanın dahli söz konusu değildir…
***
93.BABIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLER-EL-KULÛBU’D-DÂRİA TERCÜMESİNDEN…)
“Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lütf-ü keremimi) müjdele.” (Bakara, 2/155)
Artık bana düşen, ümitvar olarak güzelce sabretmektir. Ne diyeyim, sizin bu anlattıklarınız karşısında, Allah’tan başka yardım edebilecek hiç kimse olamaz!” (Yûsuf, 12/18)
Ey sabırlı kullarını çok seven!
Rabbenâ efriğ aleynâ sabran ve sebbit akdâmenâ vensurnâ ale’l-kavmi’l-kâfirîn”
“Sabrı başımızdan aşağı yağmur gibi boşalt, üzerimize bol bol sabır yağdır.”
“Rabbimiz, Sen yarattın, Sen yetiştirdin bizi; en iyi Sen bilirsin ihtiyaçlarımızı, zaaflarımızı, eksiklerimizi… Sabırla coştur yüreklerimizi, cesaretle doldur içlerimizi; hiç titremesin bacaklarımız, asla kaymasın ayaklarımız. Geriye tek adım atmadan ve yerimizden ayrılmadan Senin yolunda mücahedenin hakkını verdir bize, o kâfirler topluluğuna karşı yardım ve zafer ihsan et şu bîçare bendelerine!..”
“Rabbimiz, bizim başımızdan aşağı da sağanak sağanak sabır yağdır; gönüllerimizi sabırla, cesaret ve metanetle doldur. Bizi öyle sabır kahramanları eyle ki, hep sabır duyalım, sabır düşünelim, sabır görelim ve sabırla gerilelim… Hepimizi din ve diyanet üzere sâbit kadem eyle; bize masiyetlere karşı dayanma gücü, musibetlere tahammül kuvveti ver.. kalblerindeki inanç hissini köreltmiş, kainattaki en aşikar gerçek olan Uluhiyet hakikatini göremeyen körlere, mazhar olduğu nimetleri görmezlikten gelen nankörlere karşı bizi zaferyâb kıl.”
Sabır istikametindeki azmimizi sürekli kıl ve irademize fer ver.
Rabbimiz, Bize sabr u sebat ve ikdam ihsan eyle! Bizi, dinde sabit-kadem, Hizmet düşüncesinde sabit-kadem kıl!
Biz de O’na yönelerek deriz ki: Ey bizim büyük Rabbimiz! Sabır kuvvetiyle doldur kalbimizi, yağmur gibi sabır yağdır üzerimize ve sana teslimiyette sebat eden kulların olarak canımızı teslim al!”
Ey belalar karşısında kullarına yardım olarak sabır ve vermiş olduğu nimetlerin ziyadesi için ihsanlarına mukabil de şükür nimetini yaratan Rabbim! Bizi imtihanlar karşısında sabır zırhına sığınmaya, nimetlerin mukabilinde de şükürle gerilmeye muvaffak kılmanı diliyoruz.
Allah’ın salât ve selâmı Senin üzerine olsun ey sabreden sâbir!
Allahım! Senin rızana erebilmek için önemli noktalarda sabırla dişini sıkıp duranların seyyidi olan Efendimiz Hazreti Muhammed’e salât eyle!
***
94 – Allah’ım!
Tazarru ve niyaz ehlinden [106] olmayı bizlere nasib buyur! Tevazu [107] ile yüzü yerde ve alçakgönüllü olmayı bizlere bahşet! Öyle ki bu hasletler, Sen’den gayrısına yaltaklanmaktan ve dalkavukluk etmekten bizleri koruyacak keyfiyette olsun!
***
[106] TAZARRU VE NİYAZ EHLİNDEN OLMA
SABIR [12]
Hz. Eyyub’un: “Rabbim, gerçekten bana zarar dokundu; Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” şeklindeki sızlanışı.. ve Hz. Yakub’un: “Ben bu dağınıklık ve tasamı sadece Allah’a açıyorum.” mahiyetindeki iniltisi, isti’taf buudlu böyle bir tazarru ve niyazdır. [106]
—
HAVF U HAŞYET [13]
Cenâb-ı Hak, nurefşân ve ümitbahş beyanında yer yer: “Eğer gerçek mü’minler iseniz, onlardan korkmayın, Benden korkun!” buyurarak, insan mahiyetindeki korku hissinin sağa-sola dağıtılarak dağınıklığa düşülmemesini, “Sadece ve sadece Benden korkun.” diyerek de, hiçbir yararı olmayan fobilere girilmemesini ihtar eder ve: “Her an üzerlerinde nigehbân bulunan Rabbilerinden korkar ve emrolundukları şeyleri titizlikle yerine getirirler.” ve: “Havf u haşyet içinde, aynı zamanda tazarru ve niyazlarının [106] kabul olacağı ümidiyle Rabbilerine dua ederler...” gibi pür-envâr beyanlarıyla havfla mâmur, haşyetle serfiraz gönülleri senâ eder; eder, zira hayatını havfa göre örgüleyen bir ruh, iradesini temkinli kullanır, adımlarını dikkatli atar ve ayağını çürük bir yere basmamaya çalışır. İşte böyle titiz ruhlardır [106] ki, rıza semasının üveyikleri sayılırlar.
—
ÂYÂN-I SÂBİTE VE ÂLEM-İ MİSAL [14]
Bu seçkinlere bazen, daha sonra olacak şeyler bildirilerek onlara ait hususiyet ihtar edilmiş olur. Bazen, zuhur edecek hâdisenin keyfiyetine göre bu temkin kahramanlarına Onların gönülleri tazarru ve niyaza yönlendirilir. [106] Bazen de esbab ve Müsebbibü’l-Esbâb konusundaki muvazeneyi koruma adına onlara tenbihte bulunulur ve haslar üstü hasların nazarları hakikî tevhide yönlendirilir.
—
[107] TEVAZU İLE YÜZÜ YERDE VE ALÇAKGÖNÜLLÜ OLMA:
TEVAZU [15]
Tevazu; yüzü yerde olma ve alçakgönüllülük [107] mânâlarına gelir ki, tekebbürün zıddıdır. Onu; insanın Hak karşısında gerçek yerinin şuurunda olup, ona göre davranması ve halk arasındaki durumunu da bu anlayış zaviyesinden değerlendirip, kendini insanlardan bir insan veya varlığın herhangi bir parçası kabul etmesi şeklinde de yorumlayabiliriz.
…
Allah, Kelâm-ı Kadîm’inde, Resûlullah da Sünnet-i Mutahharasında, tevazu [107] etrafında o kadar tahşidat yaparlar ki, onları duyup-işitenin, gerçek kulluğun tevâzu ve mahviyet olduğunda şüphesi kalmaz. Kur’ân’ın: “Rahmân’ın has kulları, yeryüzünde alçakgönüllü olmanın örneğidirler [107] ve ağırbaşlı, yüzleri yerde hareket ederler. Cahiller kendilerine sataşınca da ‘selâm’ der geçerler.”10 beyanı onlardan sımsıcak bir ses; “Onlar mü’minlere karşı şefkatli ve mahviyet içindedirler.” beyanı da onların gönüllerinden kopup gelen ve davranışlarına akseden yumuşak bir nefestir.
—
DERVİŞ [16]
Dervişin, “kapı eşiği” mânâsına gelmesi, insanlara karşı zillet gösterme anlamı itibarıyla değil, Allah karşısındaki tevazuu, mahviyeti ve kendini sık sık sıfırlayarak, [107] maddî-mânevî üzerinde taşıdığı değerlerin izafîliğini vurgulaması açısındandır. Onun, insanlara karşı aynı alçak gönüllülüğü göstermesi de Yaratan’dan ötürü, özü ve mahiyetindeki ilâhî cevherlerle başlı başına antika bir Hak sanatı olması itibarıyladır.
94.BABIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLER-EL-KULÛBU’D-DÂRİA TERCÜMESİNDEN…)
İşte, biz de Senin mahlûkun lisanıyla Sana tazarru ve niyazda bulunuyoruz ey Hâlıkımız, ey Rabbimiz, ey Râzıkımız ve ey Musavvirimiz!
Kırık gönüllerin inkisârını bilen, onulmaz dertlere derman gönderen, ikliminden gelen esintilerle ruhlarımızdaki yalnızlık ve vahşetleri silen âlemlerin Rabbi Allah’a, O’nun üzerimizdeki nimetleri adedince hamd ü sena; Kainatın Medarı İftiharı Peygamber Efendimiz’e, aile halkına ve ashabına denizlerin yüzünde basiret erbabına göz kırpıp duran damlacıklar sayısınca salât ü selam ediyor, Rabbimiz’e yöneldiğimizde, açılacak bir kapıya yönelmiş olduğumuz, O’na yalvardığımızda da matlûbumuza ermiş olacağımız inancı ve recasıyla ellerimizi açıp bir kez daha tazarru ile niyaz ediyoruz
Gönlümüze dua etme ihtiyaç ve iştiyakıyla donatan Rabb-i Rahim’e kendisine yapılan münacâtların harfleri adedince hamd ü senâ ediyor, tazarru ve niyaz âdâbını talim buyuran Rehber-i Ekmel Efendimiz’e, mübarek hanesinin seçkin fertlerine ve Ashab-ı güzînine ağzı dualı kulların nefesleri sayısınca salât ü selam gönderiyor; Şefkat Peygamberi’nin hak nezdindeki kıymetini şefaatçi edinen bir merhamet dilencisi olarak bir kere daha Cevâd ü Kerîm’in dergahına el açıyoruz.
Senin rahmetine ilticâ ediyoruz. Hadsiz günah ve hatîatlarını itiraf ediyoruz. Evhâm ve türlü türlü illetlerle müptelâ olmuşuz. Sana tazarrû ve niyaz eder. Eğer kemâl-i rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen; zâten o Senin şanındır. Çünkü Erhamürrâhimînsin. Eğer kabul etmezsen, Senin kapından başka hangi kapıya gidelim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki, dergâhına gidilsin. Senden başka hak Mâbûd yoktur ki, ona iltica edilsin!
Ey tevazu ve huşû ile Kendisine teveccüh eden kullarının kalblerini, zikriyle hoş ve hoşnut eyleyen!
Bu bendelerini de, sürekli Senin kapının önünde, o kapının aralanmasını bekleyen, yüzü yerde, tevazu, mahviyet ve hacâlet kahramanlarından eyle.
Allah’ın salât ve selâmı Senin üzerine olsun ey tevazu ve mahviyetin remzi ve rüknü!
***
DİPNOTLAR
[1] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ HÜZÜN
[2] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ SIDK
[3] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ HAYA
[4] ÇAĞLAYAN-BAŞYAZI _ İSTİKAMET ÂBİDELERİ
[5] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ TÂLİB, MÜRÎD, SÂLİK, VÂSIL
[6] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ FAKR-U GINÂ
[7] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-2 _ SEYR U SÜLÛKTE BİR BAŞKA ÇİZGİ
[8] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-3 _ VAHDET KESRET
[9] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-2 _ GURBET
[10] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ KALB
[11] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ SABIR
[12] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ SABIR
[13] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-1 _ HAVF U HAŞYET
[14] KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ-3 _ ÂYÂN-I SÂBİTE VE ÂLEM-İ MİSAL