TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (35.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 12 NİSAN 2020 // 19 ŞABAN 1441 PAZAR
(TEVHİDNÂME-35):
Allah’ım!
Bizleri; huy, tabiat ve seciyye itibariyle “ahlak-ı hasene” (46) ile serfiraz kıl; “halk”a, huluk-u hasene urbası giydirebilen bahtiyarlardan eyle! Öyle ki her türlü kötü ahlaktan bizleri alıkoyacak keyfiyette olsun!
***
35.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Yâ Men lâ yüdî’u ecra’l-muhsinîn.. Ey iyilik yapanların mükâfatını zâyi etmeyen,
Yâ Men veffekanî ve hedânî..Ey bana tevfik edip hidayet eden,
Allahım! İşte huzurunda bir kez daha diz çöküp Senin varlığına ve birliğine en büyük delil teşkil eden güzellerden güzel isimlerinle Sana tazarruda bulunduk. O ulvî isimler hakkı için yakarışlarımıza icabet buyur ve bizi ahlâk-ı hasenenin üstün vasıflarıyla donat..
“Rabbimiz bize dünyada da hasene ver, âhirette de hasene ver ve bizi Cehennem azabından koru.” “Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Ey insanlar! Siz içinizdeki şeyleri açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onlardan dolayı hesaba çeker. Sonra dilediğini affeder, dilediğini azaba uğratır. Doğrusu Allah her şeye kâdirdir.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[46] AHLAK-I HASENE :
Nefis, insanın manevî anatomisine yerleştirilmiş ahlak-ı mezmûme ve mesâvî alıcısı (almaç); latîfe-i rabbaniye olan kalb ise, ahlak-ı hasene (46) ve evsâf-ı mahmude radyosu mesabesindedir. Göz görmek, kulak işitmek, burun koku almak, ağız konuşmak ve yemek için birer uzuv olduğu gibi, bu iki farklı sistem de birbirine mütebâyin fonksiyonlar eda etmektedirler. Bunlardan pozitif olanın arkasında iman, marifet, muhabbet ve ilm-i ledün; negatif olanın temelinde de cehl-i mürekkep, cehl-i muzaaf ve cehl-i mük’ab… gibi insanı esfel-i sâfilîne sukut ettirecek enâniyet edalı hoyratça bir kabalık ve had bilmezliğin mevcudiyeti söz konusudur.
[FARKLI MERTEBELERİYLE NEFİS (4) – Çağlayan -Kalbin Zümrüt Tepeleri – Ağustos 2018 ]
…
Bir başka ifadeyle, şekil ve şemailin aldattığı yerlerde, huy bütün yanılmaları tashih eder ve insanın özündeki gizliliklere tercüman olur. Gerçi, “huluk” dediğimizde güzel ahlâkı hatırlamakla beraber, bazı huyların zamanla meleke hâline gelmesi esasına binaen, hem hayrın hem de şerrin tabiatımızın birer derinliğine dönüşmesi ve “ahlâk-ı hasene” (46), “ahlâk-ı seyyie” diye diğer bir taksimden de söz edilebileceği bahis mevzuu olsa da, bizim burada “huluk” sözcüğüyle ifade etmek istediğimiz sadece güzel ahlâktır.
Tasavvufun en sağlam kriteri, huluk (iyi huy)’dur. Hulukta birkaç kadem önde bulunan, tasavvufta da ileride sayılır. Fevkalâde hâller, baş döndüren makamlar ve beşer üstü tasarruflar, iyi huy zemininin gülü, çiçeği, meyvesi olması itibarıyla makbul sayılsa da, ahlâk-ı haseneye (46) iktiran etmedikleri zaman hiçbir kıymet ifade etmezler ve üzerinde durmaya da değmez.!
[HULUK – Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri -Kasım, 1993 ]
***
TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[46] AHLAK-I HASENE :
Ahlâk, dinin özü, esası ve ilâhî mesajın da en önemli bir umdesidir. Ahlâklı ve faziletli olmak eğer bir kahramanlıksa –ki öyledir– bu meydanın gerçek kahramanları da peygamberler ve onları yürekten takip edenlerdir. Hakikî Müslüman olmanın en bariz vasfı ahlâklı olmaktır. Akıl ve hikmet gözüyle bakabilenler için Kur’ân ve Sünnet, âyet âyet, fasıl fasıl ahlâktır. “Müslümanlık huy güzelliğidir.” buyuran Mücessem Ahlâk ve Yüce Kamet bu gerçeği en veciz şekilde ortaya koymuştur. Millet olarak biz, bir ahlâk sisteminin mensupları ve bir ahlâk destanının çocuklarıyız. Hiçbir düşünce, hiçbir fantezi bizim ahlâkımızı sarsamaz ve sarsmamalı; biz onunla dünyaları aşıp ebedlere ulaşmayı düşlüyoruz.. ve Allah ihsanlarının ayrı bir derinliği sayılan metafizik gücümüzle de bunu gerçekleştireceğimize inanıyoruz.
[KALBLERİN SULTANLIĞINA DOĞRU _ Sızıntı- Başyazı _Ağustos 1995]
…
Ayrıca ahlâk aşkı, ruhî hayatın disipline edilmesinin en önemli yolu olduğu gibi, toplum içinde istikrarın en ehemmiyetli unsuru ve ahengin de en hayatî esasıdır. Doğruluk, emniyet, hakperestlik, sözünde durma, medenî cesaret, başkalarına karşı saygılı olma ve mâneviyata bağlılık gibi hususlar, ahlâkın özü ve ruhun da temel dinamikleridirler.
Millî tarihimizin bize armağan ettiği ahlâk anlayışı –son birkaç asrın ahlâk adına benimsediği muzahrafatı söz konusu etmezsek– bizi bütün milletlerin önüne çıkaracak kadar zengin ve sağlam bir ahlâk anlayışıdır. Önümüzdeki yıllar itibarıyla hayatımızı bu anlayışa göre tanzim edebildiğimiz takdirde, pek çok millî problemimiz kendiliğinden aşılmış olacaktır ki, o zaman daha doğru düşünebilecek, daha verimli çalışacak, daha hızlı ve âhenkli yürüyecek, daha pratik olacak ve tabiî düşünce hayatımızdaki birkaç asırlık boşluğu da daha süratli doldurabileceğiz.
[AHLAK AŞKI _ Sızıntı- Başyazı _ Temmuz 1996]