TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (41.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 19 NİSAN 2020 // 26 ŞABAN 1441 PAZAR
(TEVHİDNÂME-41):
Allah’ım!
Şek ve şüpheden kurtaracak doğru, sağlam ve kesinlerden kesin bilgiye, hem de herhangi bir tereddüt ve kuşkuya düşmeyecek şekilde ulaştırarak, o bilgiyi ruhumuza mâl etmeye vesile olacak “yakîn” (54) ile bizleri serfiraz kıl! Dahası, perdesiz, hâilsiz, aynı zamanda kemmiyetsiz, keyfiyetsiz ve tasavvurları aşan sırlı bir maiyyeti ihraz etme mazhariyetinin unvanı kabul edilegelen “hakka’l-yakin” (55) pâyesine bizleri erdir. Öyle ki bizlere bahşedeceğin bu “yakîn zirvesi” sayesinde bütün tereddütlerden kurtulalım ve diğer “yakîn” mertebelerinden müstağnî kalalım!
***
41.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey yakîn ufuklarında dolaşanlar bir tek Kendisiyle sükûn ve huzur bulan!
Ey yüce kitabı Kur’ân-ı Kerîm, irfan ufkuna ulaşan yakîn sahipleri için bir irşat ve hidayet kaynağı olan!
Ey yevm-i kıyamette, esbap perdesi ortadan kalktığında, her şeyin mâlik ve hâkimi olduğu, herkes tarafından hakka’l-yakîn anlaşılacak olan!
Allahım! Bize, bizi günahlardan uzak tutacak bir haşyet, Cennet’e ulaştıracak bir tâat ve dünya musibetlerini önemsetmeyecek kadar yakîn bahşet.
Allahım! Yakîn ve birr ü takvada bizi sabit kıl. Huzuruna çıkacağımız mülahazasını zihnimizde hep taze tut. Sana karşı hep hayâlı eyle.
Günlerimizi, gecelerimizi, aylarımızı ve senelerimizi sadık yakînlerle doldur, doldur ki, iki dünyanın musibet ve hüzünleri o yakîn sayesinde hafiflesin. Yakînimizi öyle artır ki Rabbimiz, Sana olan şevk u iştiyakımız ve nezdindekilere rağbetimiz artsın.
Göz kapaklarının açılıp kapanmasından daha hızlı olan gizli ve sürpriz lütuflarınla imdadımıza yetiş.
Hakka’l-yakînin müşahedesine erdir. Ey Kaviyy, ey Metîn, ey Aliyy, ey Ğaniyy, ey Kerîm, ey Ğafûr, ey Halîm, ey Rahman ve ey Rahîm!
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[54-55] YAKÎN-YAKÎN ZİRVESİ HAKKA’L-YAKİN :
“Yakîn” (54); şekten, şüpheden kurtulmak; doğru, sağlam ve kesinlerden kesin bir bilgiye, hem de herhangi bir tereddüt ve kuşkuya düşmeyecek şekilde ulaşmak ve o bilgiyi ruha mâl etmek demektir. Yerinde îkân, istîkân ve teyakkun da diyeceğimiz “yakîn” (54), mârifet yolcusunun ruhanî seyahatinde yükselip yaşadığı mânevî bir makamdır. Böyle bir makam, derece, mertebe, terakki ve inkişafa açık varlıklar için söz konusudur.
İçinde derece ve mertebelerin bulunmadığı, kendisi için inkişaf ve terakkinin de bahis mevzuu olmadığı ilm-i ilâhî için yakîn kat’iyen söz konusu değildir. Bir kere ilâhî isimler tevkîfîdir.. ve gaybın lisan-ı fasîhi Hz. Şâri’ (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından –tabiî kendisine verilen vâridât ölçüsünde– nelerden ibaret olduğu bildirilmiştir ama, bunlar arasında, “yakîn”(54) e kaynaklık yapabilecek “mûkin” diye bir isme rastlanmamaktadır. Sâniyen “yakîn” (54), şek, şüphe, tereddüt şânından olan nesneler hakkında kullanılır; Zât-ı Ulûhiyet ise bunlardan münezzeh ve müberrâdır.
…
bir insanın, ilmî istidlâl yoluyla herhangi bir mevzuda elde ettiği kesin bilgiye ilme’l-yakîn, gözüyle, kulağıyla ve diğer salim duygularıyla ulaştığı mârifete ayne’l-yakîn, istidlâl ve müşâhede üstü ve doğrudan doğruya onun vicdanına gelen, vicdanından fışkıran ve bütün zâhir-bâtın duygularının ufkunu saran irfana da hakka’l-yakîn (55) denir.
[ YAKÎN _ Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Aralık 1991]
…
Diğer bir yaklaşımla ibadet, henüz irfan şahikasına yükselememiş, taklit patikasında düşe-kalka yürüyenlerce dünyevî-uhrevî ücret beklemeye bağlı bir amel; evliya, asfiya için müşahede ve mükaşefeye açık bir yol; akrabü’l-mukarrabîn ufkunda ise “hakka’l-yakîn” (55) zirvesinde rü’yet ve rıdvan aşk u iştiyakıyla “Hakikatü’l-hakaik”ı en kâmil mertebede bilme ve bende olma miracıdır. Birincilere âbid, ikincilere bir ölçüde zâhid, üçüncülere de âşık denegelmiştir. Ayrı bir yaklaşım şekliyle, birinciler nim tevekkül ve teslim erbâbı; ikinciler bunların ötesinde tefviz âbideleri; üçüncüler ise birer sika kahramanı kabul edilegelmiştir.
[ ÂBİD, ZÂHİD, ÂŞIK (1) _ Çağlayan- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Şubat 2018 ]
…
ve kim bilir günde kaç defa bu titizlik ve hassasiyetle “Ve enîbû ilâ rabbikum” ferman-ı sübhânîsine “Lebbeyk!” çekerek Allah ile abd-Mâbud münasebetini yenilemenin heyecanını yaşar.. kıvam kaybı endişesiyle sarsılır ve inler.. ve bu ölçüdeki derin endişelerinin yanında, hiç hal ve mazhariyete takılarak durağanlığa girmeden, -tahdîs-i nimet mülahazası mahfuz- gözü hep “hakka’l-yakîn” (55) zirvelerinde “Daha, daha!..” diyerek oturur-kalkar.. sürekli “seyr maallah” sâliki misillü yeni yeni temaşa güzergâhları arar ve nâmütenâhî istikametinde bir yolculuğa çıkmış olma şuuruyla sülûkün nâmütenâhîlik neşvesine dalarak bütünüyle kalb ve ruhun rengini alır.. derken Rehber-i Küll, Muktedâ-i Ekber aleyhi ekmelüttehâyâ’nın yol ve yöntem disiplinlerinin iç derinliklerine tahkîk müşahedesiyle yönelir..
[ RÜŞD _ Çağlayan- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Temmuz 2018 ]
***
TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ
[54-55] YAKÎN-YAKÎN ZİRVESİ HAKKA’L-YAKİN :
YAKÎN GELİNCEYE DEK
Ruha açılan kapı,
Ötede sırlı yapı;
Çileli yolun sonu,
Yolların en uzunu..
Her yanda mavilikler,
Her köşede şenlikler,
Üst üste göğe doğru,
Yolda ışık ve buğu.
Şimşekler oynar yer yer,
Bakarsın poyraz eser.
Nurlar yağar ardından,
Nurlandırır Yaradan.
Bulutlanır semâlar,
Yürünmez olur yollar.
Kararında kalmaz hiç,
Ne keder ne de sevinç:
Elemler, zevklere denk,
Yakîn gelinceye dek.
Bedenin yüzü yerde,
Ruhun ki ötelerde;
Bir büyük gün ilerde,
Doğmakta perde perde…
[YAKÎN GELİNCEYE DEK _ Kırık Mızrap]