TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (53.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 27 NİSAN 2020 // 04 RAMAZAN 1441 PAZARTESİ
(TEVHİDNÂME-53):
Allah’ım!
Sen’den gayrı bütün mâsivânın gözetmesinden bizleri müstağni kılacak ölçüde bir riayet (67) ve gözetilmeyi Sen’den istiyoruz.!
***
53.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey beni muhafaza eden ve ilahî inayet, riayet ve kilâetiyle görüp gözeten!
Ey hıfz u riayetine dehâlet edenleri koruyup kollayan Hâfız!
Duamı kabule karîn eyle ve beni lütuf, riayet, bol bağış, ihsan ve cömertliğinle, ayrıca huzuruna ulaştıran terakkilerle sevindir.
Ya İlahenâ! Ne olur, bizi de sadece Senin hoşnutluğunu gözeten ihlaslı kullarından kıl. Dosdoğru yola bilip görerek, yakîn ile sülûk edenlerden eyle.“Bizi hususî riayetinle gözet. (3 defa)”
Rabbimiz! Lütfen bizi mazur gör ve tevbemizi kabul buyur! Bizim Senin rahmetine, merhametine, şefkatine, inayetine, sıyanetine, hıfz u riayetine ne kadar muhtaç olduğumuzu en iyi Sen biliyorsun. Ne olur dileğimizi yerine getir ve bizi haybet ve hüsrana uğratma.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[67] RİAYET :
“Bunlar muhlisîn üstü muhlasîn payesiyle serfirazdırlar ki büyük ölçüde şeytan ve nefis şerarelerine kapalı sayılırlar.Bunun teminatı, şeytanın geniş alanlı asimetrik saldırılarına karşı
“(Mealen) Herkes şeytan iğvâ ve idlâline karşı açıktır ama ihlas-ı etemme sahip olanlar müstesna!” (Hicr, 15/40; Sad, 38/83) beyanıdır.
Bu zirvenin koç yiğitleri, amel-i sâlih ve Hakk’a teveccüh-i tâmları sayesinde şeytan ve avenesinin insana nüfuz girizgâhlarının bütününü kapayıp “üns billâh”a ermişlerdir.
Burası öyle yüksek bir makam ve sıyanet ufkudur ki, oraya asla şeyâtîn şerare ve sinyalleri ulaşamaz ve onlar, konumlarını korudukları sürece de hep ilahî inayet ve riayet (67) altında bulunurlar.”
[FARKLI MERTEBELERİYLE NEFİS (6) _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Ekim , 2018 ]
—
Zât-ı Ulûhiyet’in insanlara nazar, teveccüh ve merhameti, kendi nâmütenâhîliğine göredir. Buna karşılık insanların nazar ve teveccühleri ise kendi darlıkları ölçüsündedir. Bu darlığı o genişliğe göre açma, kulun ihlâs, sadakat, vefa ve samimiyetine bağlıdır. Bazen de ilâhî inayet, riayet (67) ve kilâet, rahmetin vüs’atine göre tecellî eder de, o sayede teveccüh ve nazar, damlaları deryaya, zerreleri de güneşlere dönüştürür.
[BİR UZUN SEYAHATİ NOKTALARKEN _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Nisan-Mayıs-Haziran, 2006]
—
Ayrıca, O’nun bu tür Hakk’a nazar ve teveccühleriyle beraber bütün cin ve inse, hatta bütün varlığa karşı, aldığını tevzi etme, muamele gördüğü gibi muamelede bulunma mânâsına küllî ve umumî bir rahmet, şefkat, inayet ve riayet(67) teveccühleri de vardır ki, bazen –Allah’ın izniyle– kömürü elmasa, taşı-toprağı altına ve taştan daha katı yürekleri de balmumuna çevirebilir. Hatta kibir, zulüm, bakış zaviyesindeki inhiraf ve atalarını taklitle körelmiş vicdanları birkaç dakikalık huzur insibağıyla sahabi ufkuna yükseltebilir ve böyle bir kutlu buluşmaya kadar yerlerde sürüm sürüm sürünen canlı cenazeleri ruhlarında seri bir metamorfoz geçirmişçesine kâmil insanlar semasının üveyikleri hâline getirebilir.
[NAZAR VE TEVECCÜH _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Ekim, 2003 ]
***
TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[67] RİAYET :
Nübüvvetinden önce ve risaletle serfiraz kılındıktan sonra, hayat-ı seniyyelerinin hemen her safhasında, nefis ve hevasını kayd u bend altına almış olmasına rağmen, her yeni tulûu yepyeni tulûatlarla, her zaman temkin edalı lâl ü güher şu sözlerle karşılardı:“Rabbim, beni nefsimle baş başa bırakırsan, altından kalkılmaz bir zaafa, kahreden bir ihtiyaca, belirsiz bir günah ve hataya itmiş olursun.”İçini hüşyar bir ruhun sesi-soluğu olarak bu ifadelerle dillendirdikten sonra kendine yakışan o mübarek teveccüh ve yakarışlarını şu ifadelerle noktalardı: “Ben yalnız ve yalnız Senin rahmetine güveniyorum; günahlarımı -Ruhum Sana kurban, hangi günahını?!.-bağışla; zira günahları bağışlayacak yalnız Sensin, Sen!”
İç döküşlerine devam eder; tahayyül dünyasına bile gelmeyen nefis ve şeytana karşı -bence bendelerine tenbih sadedinde- “Allahım, nefis ve şeytanın şerrinden, şerareleriyle bana bir kötülük yapmalarından ve bir Müslümana kötülük yaptırmalarından Sana sığınırım.”der ve bu içten iniltilerini dört defa tekrar buyururdu.
Bu temkin üstü temkine canlar kurban; yetinmezdi bunlarla, eli rahmet ve hıfz u riayet kapısının tokmağında,“Ey Hayy u Kayyûm olan Allahım, rahmetini vesile ederek Senden yardım diliyorum; her hâlimi ıslah buyur ve beni göz açıp kapama süresinde dahi nefsimle başbaşa bırakma!”diye niyaz ederdi. Hayatını bata-çıka götürenlerin kör gözlerine, sağır kulaklarına sokulsun!..
[İSTİKAMET ABİDELERİ _Çağlayan – Başyazı – Ocak 2018]
…
Hazreti Musa aleyhisselâm’ın bir misyonu vardı; çağının tiranına Allah’ı anlatmak ve İsrailoğulları’nı toparlayıp güvenilir bir yere götürmek. Fakat o günlerde Mısır’ın kaderine hükmeden mütemerrit Firavunlar vardı. Bunlar kendilerine muhalif gibi gördükleri herkesi -çağın Amnofisleri gibi- ya öldürüyor veya hapse atıyorlardı. Zordu Hazreti Kelîmullah’ın Tûr-i Sînâ’da aldığı emirleri yerine getirmek. Ne var ki emir O’ndan olunca “Hayır” demek de mümkün değildi. Bu itibarla hem peygamberlik misyonu yerine getirilecek hem de İsrailoğulları şeytana rahmet okutturan o zalimlerin tahakküm, tasallut ve tagallüplerinden kurtarılacaktı. Ruh-i seniyyeleri vahy-i semavî ile henüz taçlandırılmıştı ama o gözünü kırpmadan yürüdü işin üzerine Hakk’ın emriyle, ağabeyi Hazreti Harun’u da yanına alarak. Yürüdü Yaratan’ın inayet ve riayetine güvenerek çeşitli badirelerin üzerine.
[KENDİYLE YÜZLEŞMEDE PEYGAMBER UFKU (5) _ Sızıntı – Başyazı – Haziran 2018 ]