ÜMİT NESİLLERİ
BAŞYAZI MÜZAKERESİ
İSTİFADE EDİLEN KAYNAK: YENİ ÜMİT DERGİSİ BAŞYAZISI-NİSAN-1997
ÜMİT NESLİ İLE NEDEN BULUŞAMADIK?
(-) Yakın tarihimiz itibarıyla art arda pek çok neslin nasipsizliği, heder olup gitmesi, hatta çılgınlık ve hezeyanı, büyük ölçüde … ümit nesliyle buluşamayışından kaynaklanmıştır.
(-) Son bir-iki asırlık tarihimiz açısından biz, başarı ortamlarında bile hezimet üstüne hezimet yaşadık ve çok defa kazanma kuşağında hep kaybettik.
(-) Birbirimizin kurdu gibi davrandığımız bu dönemde, arkadan gelen nesillere kin, nefret ve siyaset hırsı miras bıraktık.
(-) Evet, bu dönemde siyasetin içinde olanlar da, dıştan ona destek verenler de ya kendi ekip ve kadrolarının başa geçirilmesi için her vesileyi meşrû saydı ve akla-hayale gelmedik entrikalara girdi ya da iktidarın el değiştirmesiyle pek çok şeyin değişeceğini ve vatanın kurtulacağını vehmettiler.
(-) Ne ilkler ne de ikinciler hedeflenen noktaya ulaşabilmenin, ancak iman, ilim, ahlâk, düşünce ve fazilet yörüngeli bir inkılâpla mümkün olabileceğini kat’iyen anlayamadılar; anlayamadıkları için de, arzu edilen büyük “değişim” ve “dönüşüm”ü içi boş, mânâsız, sûrî ve şeklî bazı değişikliklerde gördü ve âdeta koskocaman bir tarihî restorasyonda boyaya-badanaya ve makyaja takılıp kaldılar.
(-) Dahası bazıları, milliyet düşüncesi gibi yüksek bir mefkûreyi –gerçek millî değerlerimize yabancı olduklarından ötürü– tıpkı toy Faust gibi, çok önemsiz şeyler karşısında şeytana sattılar.. ve yine bunlar, hâlin gereklerine göre, bir kısım muvakkat menfaat ve çıkarları açısından, bir gün şöyle bir millet-bir gün böyle bir millet olma, daha doğrusu görünme garabeti içinde sürekli çırpınıp durdu
(-) Dahası bazıları; kâh Turancılık solukladı kâh çiftçi-köylü millet olduğunu mırıldandı kâh aristokrasiden dem vurdu kâh demokrasi dedi kâh komünizme göz kırptı ve fakat bir türlü yüzüp-gezmeden kurtulamadı.
(-) Dahası bazıları; Öyle ki, bir zamanlar Fransız fantezisi, başka bir dönemde İngiltere hayranlığı, derken Almanya tutkusu ve arkadan da Amerika aşk u iştiyakı, hususiyle de aydınımızın o kritersiz ve karışık iştihası adına hep hayatı yorumlama dinamizmimiz ve geleceğe açılma rıhtımlarımız oldu.
(-) … düşünce dünyamızda bir sürü zikzak, gönüllerimizde yakînleşmemiş karmakarışık bir inanç, kafalarımızda birbirinden farklı bir sürü “yöntem” ve çok medeniyet telakkili bir anlayışla, milletimizin öz malı olan bir ruh ve mânâya sahip çıkmamız, onu korumaya almamız ve gelecek nesillere, emanette emin birer emanetçi olarak ulaştırmamız imkânsız gibi gözükmektedir.
(-) Yakın geçmişimizde, bize ait değerlerin zayi olup gitmesiyle yaşadığımız o bunalımlı dönemleri bilenler bilirler; pek çok farklı anlayışı, birbirinden çok uzak telakkileri, birbirini nakzeden düşünceleri uzlaştırarak, kendimize yeni bir üslûp, yeni bir hayat felsefesi çıkarmayı çok düşünmüşüzdür. Heyhât!. Nice ömürler heder olup gitti; biz hâlâ bir şeyler çıkaracağımız kuruntularıyla teselli olmaktayız.
(-) Bana öyle geliyor ki, bugüne kadar yeni bir üslûp, yeni bir hayat felsefesi ortaya koyamadığımız gibi bundan sonra da koymamız oldukça zor olacaktır; zira kendi hayatımızın ruh ve mânâ köklerine sahip çıkmadan, düşüncede yeni bir terkibe, kendimizi ifade etmede taze bir üslûba ulaşmamız mümkün değildir.
(-) Yeni bir düşünce sistemi ve taze bir üslûba ulaşmak şöyle dursun, her zaman ruhumuzdaki pek çok çatallı ikilemlerin tesirinde, birkaç şey birden hissetmemiz lâzım geliyormuşçasına sürekli bir bulantı yaşadık.. ve tabiî bu arada yer yer elde ettiğimiz fırsatlar, sahip olduğumuz potansiyel güç ve kuvvetler de boşu boşuna heba olup gitti.
(-) Biz, bir-iki asırdan beri bir şeyler yapıyor gibi görünsek de, tarihin derinliklerinden akıp gelen kendi inancımız, kendi düşünce tarzımız, kendi ahlâkımız, kendi kültürümüz, kendi sanatımız, kendi iktisadiyatımız ve kendi idare şeklimiz adına inandırıcı, imrendirici bir eser ortaya koyamamışızdır.
(-) Bazı dönemlerde ya fantastik veya gençlik hevesatını şahlandırmaya matuf plastize bir kısım şeyler gerçekleştirilse de hakikî ihtiyaçlarımız, çağın yorumlanması, ilmin değerlendirilmesi, vifak ve ittifak esprisinin kavranması ve uzun zamandan beri bizi iki büklüm eden zaruretlerin aşılması gibi… hususlarla alâkalı birkaç düzine mesnetsiz temennilerden ileriye gidilememiştir.
(-) Evet, insanı hakikate ulaştıran en seri, en keskin, en selâmetli yol, ilim ve irfanla donatılmış iman yoludur. Ruh, baş döndürücü o büyük zaferlerini hep bu yolla elde etmiştir. İrfanla beslenmiş imanın olmadığı bir ortamda, hakikatin de hukukun da yerini kaba kuvvet alır.. ve böyle bir zeminde, her zaman kuvvetin zorbalığıyla karşılaşmak kaçınılmazdır. Evet böyle bir ortamda sık sık silaha başvurulur.. her zaman para konuşur.. sadece cerbeze sesini duyurur.. ve riyâkârlık en mergûb bir metâ hâline gelir ki, böyle bir atmosferde varlığın ruhuna ulaşmak ve varlık ötesini temâşâ etmek imkânsızdır.
(-) Pek çoğumuz itibarıyla şimdiye kadar bilerek veya bilmeyerek yaptığımız işlerin bir kısmı kalblerimizi söndürdü ve ruhumuzun gözlerine kezzap gibi aktı.
(-) Bu karanlık dönemde millet olarak büyük ekseriyetimiz silkinip mahiyetindeki hakikat nurlarını uyaramadı ve dirilişimizin suyu, havası, kuvve-i inbâtiyesi gibi hayatiyet ifade eden mânevî dinamiklerine ulaşamadı.
***
(+) Milletçe yeni bir “ba’sü ba’de’l-mevt”i yaşamamız, tenlerimizde can, damarlarımızda kan birkaç düzine kahramana vâbestedir..
(+) Onlarla böylece bir ilhad ve fetret dönemi daha kendi gayr-i tabiîliğinin gayyalarında boğulup gidecek.
(+) Tarihin hiçbir döneminde insanoğlu ilimsiz, imansız yaşamadığı gibi medeniyetler de mabetsiz ve Mâbud’suz olamamışlardır. Zaman zaman insanlık, kendi eliyle kendi ufkunu karartarak ilimsizlik ve imansızlık gayyalarına yuvarlanmış ise de, hemen her düşüşünde, vicdanın Allah’la alâkasını daha derinden duyarak, daha tutarlı, daha anlamlı, daha hızlı ve daha çalımlı bir yönelişe geçmiştir. Bu itibarla da mabet ve Mâbud adına medeniyetlerin, ilim ve iman adına da insanlığın, boşlukta kalması, boşlukta yaşaması hep muvakkat olmuştur.. bundan sonra da öyle olacaktır.. öyle olacak ve kıyamet kopup dünyalar yıkılıncaya kadar, mabet-Mâbud düşüncesi insanlığın gönlünden sökülüp atılamayacak ve beşer hiçbir zaman bütün bütün Allah’tan koparılamayacaktır.
(+) Vicdanlar temelde Allah’a açık oldukları için, zaman zaman ufukların kararması tıpkı “husûf” ve “küsûf” hâdiselerinde olduğu gibi gelip geçici olacak ve kararmaları aydınlanmalar, gurûbları da tulûlar takip edecek..
(+) ve gün gelip, zaman da zamanın içindekiler de, planları ötede belirlenmiş, kararları önceden verilmiş Allah’ın o karşı koyulmaz hükümleriyle yine O’nun tayin buyurduğu yörüngeye oturacaktır.
(+) Günümüzün nesilleri hemen her yerde, kendi özünü, vicdanındaki dünyasını ve bir zamanlar yitirdiği cennetleri arıyor. Bu ölçüde de olsa böyle bir yöneliş, onun kahramanını bulması ve Hak çizgisine ulaşması adına yetecektir.
(+) Değil mi ki, artık vicdanlar, tabiatlarının yörüngesine oturdu.. ve Allah, kulaklarımızdan, gözlerimizden, duygularımızdan içimize akan her nesnenin varlığının, şeklinin, renginin soluklarında hissediliyor..
(+) Dahası, bunca zamandır, eşyayı, ihtiva ettiği ruh ve mânâdan sıyırarak, hevâ, heves ve fanteziler uğrunda kullanan ateizm üst üste kendi tutarsızlıklarına yenik düşmeye, hatta çözülmeye başladı.. ve bu arada kendi hakikatini arayan ruhlar, kendi özlerini bir kere daha keşfetme sürecine girdi; elbette alelâde şeylere karşı olan alâkalarımız da yavaş yavaş gevşeyecek.. ve referansı, kalblerimizde kendi acz ve zaaflarımızı hissetmenin unvanı, vicdanlarımızın derinliklerindeki “nokta-i istinad” ve “nokta-i istimdad”ın sezilmesi sayesinde, fıtrat ibresi fevkalâdelikleri gösterecek.. derken iradelerimiz, kendi darlıklarından sıyrılarak Sonsuz’un istek ve dileklerine yönelecektir.
(+) Yine bu süreçte, her başarının en büyük mânevî dinamiği olan iman ve azim herkese, ruhunun ledünnî gücünü kazandıracak ve bu ruh gücü, onların ümit ve iradelerini şahlandırarak bedbinliklerini, tutarsızlıklarını darmadağınık edip, onları kendileri olmaya giden köprülerden geçirerek Allah’a ulaştıracaktır.
…
RUH MİMARI ÜMİT NESİLLERİ
Ümit nesilleri, şimdiler itibarıyla ilim, iman, ahlâk, sanat anlayışının temsilcileri; bizden sonra geleceklerin de ruh mimarlarıdır.
1-Bunlar, “gönüllerinin ötelerle beslenen dupduru ilhamlarını muhtaç sinelere boşaltarak toplumun her kesiminde yepyeni oluşumlar meydana getireceklerdir.”
2- Onlar, “iman, ilim, ahlâk, düşünce ve fazilet yörüngeli bir inkılâpla mümkün olabileceğini” inananlar..”
3- Onlar, “milletçe müşterek mefkûremiz olan din ve milliyet duygusu, her türlü fantezinin üstünde ve ferdî ruhların hakikatini aşkın, sağlam bir inancın, temelleşmiş bir düşüncenin, oturmuş bir ahlâkın, ruhlara mâl olmuş bir faziletin o muhkemlerden muhkem blokajına oturtulma” ya çalışırlar.
4- Onların, “her günü aynı istikamette, kendi ruh ve mânâ zenginlikleri yörüngesinde her türlü açılım ve “değişim”e açık”, Hak rızası eksenli, menfaat ve çıkar mülâhazalarına karşı bütün bütün kapalı bir ahlâk hareketidir ki, gelecek nesillere beklediğimiz kurtuluşu vaad edecektir.
5- Onlar, “yaşadığı çağın idrakinde,”
6- Onlar, “ilim iştiyakıyla şahlanmış hakikat âşığı,” (“Hislerimizle bizi esir edip oyalayan bu dar görüş ve bu çelimsiz düşüncelerden kurtulma)
7- Onlar, “her zaman ufuk ötesini temâşâ edebilen idrak, basiret ve ledünniyat kahramanları.. “(bugünün gerçek sıkıntıları ve yarının mutasavver ızdıraplarıyla kamburlaşmış; davranışları içinin akisleri, sözleri gönlünün solukları; her zaman ufuk ötesini temâşâ edebilen idrak, basiret ve ledünniyat kahramanları sayesinde gerçekleşecektir..)
8- “Onlar, “belli bir noktaya çekip yükseltmek istedikleri nesiller karşısında onun ızdıraplarıyla inleyen, onun bulanık geleceğini ruhunda gözyaşlarına çevirip Eyyûb gibi ağlayan ve onun bugünkü ve yarınki acılarını onunla paylaşan, lezzetlerini de Hak’tan gelmiş nimetler mülâhazasıyla değerlendirip şükürle şahlanan ledünniyat kahramanları.”
9- “Bunlardır ki, “yüzlerce senelik canlı ve renkli tarihimizden güç ve ilham alarak bize, hakikî ve durulardan duru bir millet olma ruhunu üfleyerek gençlerimizi iman, ümit ve hareket mefkûresi ile coşturup, uzun zamandan beri korkunç bir humûdetin öldürücü ağında durgunlaşmış millî mefkûremizin havuzunda yeni yeni mecralar meydana getireceklerdir.”
10- Ümit Nesilleri ile Bizler de, “millet olarak bu mecrâlar içinde, bir zaman gönlümüzde yitirdiğimiz mabede koşarak orada vuslat gözyaşları dökecek..”
11- Ümit Nesilleri ile Bizler de, “Cennet köşkleri kadar sıcak kendi yuvalarımıza dönüp, hayli zamandan beri kaybettiğimiz cennetlerin akisleriyle buluşacak”
12- Ümit Nesilleri ile Bizler de, “kaideleri, hakikat arayışı ve ilim aşkı olan kendi mektebimizi yeniden keşfederek onun kâinata açık menfezlerinden varlıkla bir kere daha tanışacak”
13-Ümit Nesilleri ile Bizler de, “herkesi daha çok severek, her şeyi paylaşmasını bilecek ve daha çok muzdarip yaşamak ahlâkıyla herkesi gönlümüzün zümrütten yamaçlarında kucaklayacak..”
13-Ümit Nesilleri ile Bizler de, “varlık karşısında sanat duygusuyla coşacak”
14- Ümit Nesilleri ile Bizler de, “beşerî münasebetlerde iç iniltiler, hafakanlar ve gözyaşlarıyla düşünecek, düşünecek ve kendimizi ifade edeceğiz.”
15- Onlar ki, “ilim ufkunun ötesinde hakikat nurlarına ulaşabilmiş..”
16- Onlar ki, “bedene ait arzu ve isteklerini zaruret çerçevesi içinde zapturapt altına almış..”
17- Onlar ki, “vicdanlarında her zaman farklı bir mâverâîlik armonisiyle Allah’a çağrıldıklarını duyan,”
18- Onlar ki, “heyecan ve hıçkırıklarının “bî hurûf u lafz u savt” beyanıyla hep O’nu seslendiren, O’nunla nefes alıp veren birkaç düzine kahraman”
19- Bu kahramanlar, “ta baştan hakikatin âzât kabul etmez köleliğine kendilerini hazırladıkları için, hiçbir zaman toplumdaki dağınık isteklerin hizmetkârı ve esiri olmayacak”
19- Bu kahramanlar, “her zaman boyunlarında Hakk’a kulluğun tasmasını hissederek sürekli sonsuzluk mülâhazasıyla oturup-kalkacak;”
20- Bu kahramanlar, “ömürlerini ilham sağanakları altında sürdürecek,”
21- Bu kahramanlar, “her yeni ilhamla daha başka vâridât kapılarını zorlayarak, birlerini binlere ulaştırma mazhariyetiyle kendi farklılıklarını duyacak”
22- Bu kahramanlar,” her an ayrı bir fenâ içinde bekânın zevk, lezzet ve hazlarını yudumlayacaklardır.”
23- Bu kahramanların “sergüzeşt-i hayatları, iman, irfan, muhabbet, aşk ve zevk-i ruhanî çerçevesinde yenilenip duracak;”
24- Bu kahramanların “düşünce ufukları, fânîleri sonsuzdan ayıran enginlikte kanat çırpıp pervâz edecektir.”
25- Bu kahramanların “Sermayeleri ilim, iman, dayanakları Kudreti Sonsuz ve yolları da bugüne kadar gelmiş geçmiş Hakk’ın salih kullarının yürüdüğü şehrâh.”
26- “Onlar, “Dinin yenilmez gücüne, Allah’ın sürpriz inayetlerine güvenerek yürüyecekler Peygamber rehberliğinde ebetlere kadar..”
27- “Onlar bilir ki, “bizim hakikatimiz, sonsuzun ruhuyla sımsıkı irtibatlıdır.”
28- “Onlar bilir ki, “Bu irtibatı sezmek ve bu alâkanın vaad ettiklerini duyabilmek için, milletçe pek çok fedakârlıklarda bulunmamız icap edecek;”
29- “Onlar bilir ki, “ferdî saadetten, dünyevî imkânlardan, makamdan-mansıptan, hatta mânevî füyûzât hislerimizden vazgeçmedikten sonra, böyle bir alâka ve irtibattan söz edilemeyeceği açıktır. Bu alâka ve irtibat gerçekleştirilebildiği takdirde yarının dünyası, Hakk’ın başlara taç yapıldığı, hakikatin saygı gördüğü; kuvvet düşüncesinin, menfaat mülâhazasının ayıp sayıldığı aydınlık bir dünya olacaktır.”
30- “Onlar bilir ki, “kendimizi, böylesi aydınlık bir dünyaya ulaşmak için senelerden beri hep yollarda farz ediyoruz.. farz ediyor ve çevremizde şafak emareleri arama kehanetine girmeden, matematiğin sırlı dünyasında büyülü araştırmalarla meşgul olmadan, ilâhî sâbitelerin rehberliğinde ruh ibremizin doğru diye gösterdiği her şeyi değerlendirerek, Hak meşîetinin en büyük vesile-i taalluku kendi iradelerimizle belirlemeye çalışacak ve o mübarek kendi yaşam biçimimiz uğrunda bütün hayatını, varlığını bahse koyan kahramanlar gibi yürüyeceğiz ilâhî meşîet ve onun vaad ettikleriyle buluşacağımız noktaya.”
ÜMİT NESİLLERİ İLE BULUŞACAĞIMIZ NOKTAYA NE ZAMAN ULAŞACAĞIZ?
* Herkes, ciddî bir ferdî sorumlulukla “İş başa düşüyor; gücümün yettiğince ben yapmazsam, her hâlde başkaları da yapmayacak!” diyerek atını mahmuzlayıp en ön saflarda bayraktarlığa koşmalıdır..
* rekabete girmeden,
* kıskançlık göstermeden,
* sağında ve solundakilerine de hareket ve yürüme imkânı vererek hep bayraktarlığa koşmalıdır.
* Şimdilerde olsun, mevcudiyetimizi devam ettirebilmek için kendi kendine ayakta duramayan sarmaşıklar gibi kendi dışımızda bir dayanak arayacağımıza, kendi potansiyel gücümüzü, ötelerle alâkalı bütün irtibatlarıyla ortaya çıkararak O’na sırtımızı verip yürüyebiliriz.
* Her şeyi, ruhun gözleriyle temâşâ edeceğimiz, onun kulaklarıyla dinleyeceğimiz, onun elleriyle tutup götüreceğimiz ve onun ilhamlara açık muhakemeleriyle değerlendireceğimiz bir ufka ulaşmamız da, ancak bu potansiyel gücü ve bu irtibatı yeniden gözden geçirmeye ve yenilemeye bağlıdır.
Niyazî’ce bir yaklaşımla hulâsa edecek olursak:
* Sen, seni varoluşa taşıyan ruh ve mânâyı kat’iyen dışta aramamalısın;
* başını eğip, vicdanını dinlemeli
* ve mahiyetini bir mercek gibi kullanarak varoluş istikametindeki seyahatini özünden başlatmalısın…