TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (62.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 01 MAYIS 2020 // 08 RAMAZAN 1441 CUMA

 (TEVHİDNÂME-62):

Allah’ım!

Bizlere tam bir izzet(79) lütfeyle; bizi öyle bir takviye et, güçlendir ve tam bir destek(80) ile te’yid buyur ki, Sen’den gayrısının desteğinden ve aziz kılmasından bizleri müstağni yapacak ölçüde olsun!

***

62.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey desteksiz kalanların yegâne desteği!

Ey destek talep edenleri hiçbir zaman desteksiz bırakmayan Muğîs!

Ey destek talep edenleri hiçbir zaman desteksiz bırakmayan Muğîs!

Ey dilediklerini yardım ve nusretiyle destekleyen Nâsır!

Ey yardımcısı olmayanların tek yardımcısı! Mahrum bırakmayıp lütufta bulunduğun, alçalmasına izin vermeyip yüksek mertebelere ulaştırdığın, güzelliklerini artırdığın, azabınla değil de merhametinle muamele ettiğin, hep nusretinle te’yîd buyurduğun, işlerinde fiyaskoya uğratmadığın, koruyup kolladığın ve yalnızlığa terk etmediğin, hata, kusur ve günahlarını örttüğün, utanç sebebi olabilecek hallere düşürmediğin, hıfz u inayetinle desteklediğin ve kayıplar yaşamasına müsaade etmediğin bahtiyar kullarından eyle!

Allahım!  Bizi destekle ki, yolumuz hep salâha, salihâta, iyiliğe kilitlenmiş kullarının yolu olsun. Hep asil davranışların peşinde koşalım. Her zaman hayır istikametinde yarışalım. 

Ey izzetine hiçbir elin ulaşıp zarar veremediği ve karşı koyamadığı Azîz!

Ey izzet ve azametin biricik sahibi,

Ey izzetine karşı her şey tezellülde bulunup itaat eden!

Nihayetsiz ceberût ve izzet de O’na aittir. Rahmet ve inayet sahibidir O.

Allahım! Kulluk çizgisindeki amellerimde pek zayıfım; itaat ve kullukta güzel niyet ile beraber dinçlik nasip eyle; eyle ki, o ancak Senin izzet ve tevfîkinle vücuda gelir.

Bizi izzetinin müşahedesine de mazhar kıl ve başkalaşıp çizgiyi terk etmekten bizi koru.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [79-80] TAM BİR İZZET – TAM BİR DESTEK : 

Onlara göre Allah, beş hususu diğer beş şeyle irtibatlandırmış ve âdeta sebep-sonuç münasebeti içinde birini diğerinin vesilesi kılmıştır. Ezcümle: Aziz olarak yaşamayı (izzet(79)), ibadet ü tâate; zillet ve perişaniyeti, nefis ve hevâ güdümünde ömür sürmeye; heybet ve mehâbeti, seherî olma ve geceleri ihyâ etmeye; hikmeti, az yeyip az içme ve az uyumaya; müstağnî ve onurlu yaşamayı da kanaate bağlamıştır.

Bu esaslara binaen, Hakk’a kul olanın, kula kul olması; nefsini kontrol altına alanın, zillet yaşaması; gecelerde hep Hakk’a müteveccih bulunanın, halk nezdinde hor ve hakir görülmesi; yeme, içme ve uyuma gibi hususlarda disiplinli yaşayan birinin, irfan ve hikmetten mahrum kalması; kanaatkâr olanın da Hak’tan başkasına yönelmesi.. yönelip tese’ül ve tekeffüflerle halka yüz suyu dökmesi çok görülmemiştir. Böyleleri, hemen her zaman acz u fakr, şevk u şükür kanatlarıyla şahlanmış ve hep Hakk’a müteveccih yaşamışlardır.

[KANAAT  _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Eylül, 2010 ]

 …

Evet, Allah, gerek tekvînî emirlerde, gerek teşriî disiplinlerde, “hikmet-i bâliğa”sı gereğince dilediği şeyleri siler, değiştirir, farklı kalıplara ifrağ eder; hem sistemler arasında hem de arz üzerinde bir kısım tebdil ve tağyirlerde bulunur; içtimaî coğrafyada değişiklikler yapar; bazı milletleri yerle bir eder, onların yerlerine başkalarını getirir; istediğini aziz(79), istediğini zelil kılar; istediğini güldürür, istediğini ağlatır ve o kuvvet-i kâhiresiyle bütün kâinatları, umum yeryüzünü cemalî ve celâlî tecellîleriyle Levh-i Mahv u İsbat’ın mecâlîsi olarak müşahitlerin müşâhedesine arz eder.

[LEVH-İ MAHFUZ VE BERİSİ  _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Mayıs-Haziran, 2005 ]

Kast, evvelâ, kalb yamaçlarında doğar ve gelişir, his vadilerinde bir çağlayan hâline gelir ve gürler. Sonra da insanın bütün benliğini sarar.. ve trafik işaretleri gibi ona gideceği hedefi gösterir. Bu mânâda kast, şuurlu bir niyettir ve gönül tepelerine saçılmış bir tohum gibidir.

Bu niyetle gerilen ruh ve gönül tepelerine tohum saçan el, bir de ilâhî teyitle desteklenmişse(80), her hamle ve her gayret döl yatağını yüzlerce hayr u berekete açar ve beklemeye koyulur. Kast ile belli bir turnikeye giren insan, iki adım ötede azimle buluşur ve o atmosfere girince de âdeta hedefe doğru yüzmeye başlar.

[KAST VE AZİM _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Ocak, 1991 ]

  ***

TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [79-80] TAM BİR İZZET – TAM BİR DESTEK : 

Geçmişte inkıraza uğramış milletlerin mezarı sayılan tarih, âvâz âvâz bu gerçeği haykırdığı gibi, Bir toplum kendi iç dünyası itibarıyla kendini değiştirmedikçe –ruhta, mânâda deformasyona uğramak– Allah ona bahşettiği lütufları geri alarak o toplumu değiştirmez.” mealiyle arz edeceğimiz âyet de, hâkimiyet-mahkûmiyet, aziz olma-zelil olma hususlarında önemli bir esası hatırlatmakta ve hâlihazırdaki Müslümanların ciddî bir boşluklarına parmak basmaktadır.

Evet, bu dönemde “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe anlayışıyla, zelil olarak yaşamaktansa, aziz olarak ölmeyi yeğleyen kaç dırahşân çehre gösterilebilir? Kaç aydınlık ruh gösterilebilir ki, hiçbir zaman hasımlarımızın baskılarına “pes” etmemiş ve hayatını hiç mi hiç çizgi değiştirmeden sürdürmüştür?

[YERYÜZÜ MİRASÇILARI_Yeni Ümit – Başyazı – Ocak 1993 ]

… 

Cihan var oldu olalı, hiçbir şey kararında kalmamış; gelenler gitmiş, gidenlerin yerlerini başkaları almış ve onları da daha başkaları takip edip durmuştur. Bir zamanın azizleri, başka bir zamanın perişanları; perişan ve derbeder olanları da azizleri olarak ortaya çıkmışlardır. Bu itibarla bugün aziz görünenlerin yarın zelil, bugün zelil sayılanların da yarın aziz olmayacakları iddia edilemez.

Bütün bu menfi hususlara rağmen, insanımız hâlâ her yönüyle canlı, geleceğe açık, ne olduğunun ve ne olmak istediğinin şuurunda, mükellefiyetlerini yerine getirmeye kararlı ve baştakilerin hazırlayacağı imkânları beklemektedir. Öyle inanıyoruz ki, şayet bir muhalif rüzgâr esmezse, milletimiz, tarihî tekerrürlerle açılan yollarda devletler muvazenesindeki o muhteşem yerini bir kere daha alacaktır ve Hakk’ın inayetiyle bunu önlemeye de kimsenin gücü yetmeyecektir.

[YENİDEN VAROLMA_Sızıntı – Başyazı – Şubat 1990 ]