TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (67.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 05 MAYIS 2020 // 12 RAMAZAN 1441 SALI
(TEVHİDNÂME-67):
Allah’ım!
Bizleri öyle bir mânevî pâye (85) ile şereflendir ki, her türlü sûrî ve görünüşten ibaret olan geçici pâye ve makamlara dilbeste olup onları elde etme yolunda soluk soluğa kalmaktan alıkoyacak ölçüde olsun!
***
67.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey maddî-manevî hayat veren ve verdiği hayatı alıp öldüren!
Ey maddî-manevî hayat veren ve hayatı Kendinden, ebedî hayy olan!
Ey maddî-manevî dertlerine şifa arıyanların yegâne tabîbi!
Allahım! Kulluk yükümüzü hafif tuttun fakat karşılığında öyle bir şeref ve paye ile ödüllendirdin ki, makamı ve vazifesi itibariyle nebîlerin en büyüğü, derecesi en yükseği, şefaat yetkisi en çok, yolu-yöntemi açısından en vâzıh olan Hazreti Muhammed’in ümmetinden eyledin.
Allahım!Nurunla bizi dosdoğru yola hidayet eyle ve huzurunda hep sadâkatle kullukta bulunma payesini bize de lutfet!
Allahım! Hâlimizi görüyor, ihtiyacımızı biliyorsun. Ne olur, bizi huzurundan felah ve necaha ermiş, dilekleri kabul edilmiş, mağfiret ve merhamet mazhariyetiyle payelendirilmiş bir kulun olarak çevir.
Bu bendelerini mağfiret buyurduğun ve yüce payelerle şereflendirdiğin kullarına dâhil et.
Rabbimiz! Zâtından gelecek ziya tufanlarına, nur hüzmelerine, rahmet ve re’fet esintilerine itimad ediyor; bol ikramlarından, birbirinden güzel nimetlerinden istifade edebileceğimiz istikametindeki beklentilerimizi gerçekleştirmeni ve bizi de bir kurb/yakınlık eri olma payesiyle şereflendirmeni diliyoruz.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[85] MANEVİ PAYE :
Hangi şekliyle olursa olsun kulluk, insanın şerefinin rengi ve ona bahşedilmiş en büyük pâye(85) dir.
Bu itibarla, diyebiliriz ki, kulluktan daha yüksek bir pâye ve bir mansıp yoktur. Eğer varsa, o da yine kulluğun bir buudu olan hürriyettir. Mübtedîler için duyulup hissedilen, müntehîler için yaşanıp zevk alınan, Allah’la münasebetlerin ve O’nunla irtibatlanıp mukayyet bulunmanın dışında her şeyden kalben tecerrüd etme mânâsına hürriyet. Zannediyorum insanın mücehhez bulunduğu değerler itibarıyla da gerçek hürriyet, işte bu hürriyettir.
Kul oldum, kul oldum, kul oldum! Ben Sana hizmette iki büklüm oldum. Kullar âzâd olunca şâd olur; ben Sana kul olduğumdan dolayı şâd oldum.”
[İBADET, UBÛDİYET VE UBÛDET_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Ağustos, 1993 ]
…
Erbabınca, “tefrîdü’l-işareti ani’l-Hak” remziyle seslendirilen bu pâye ve mansıp(85), Hakk’ın en câmi teveccühleriyle, bast ötesi bir inbisat, ilim üstü bir mârifet, takdiri aşkın mehâbet ve mehâfetle zâhir ve bâtın açısından tam maiyyete erme ve iç âlem itibarıyla “cem” soluklayıp, halkın içinde Hak’la beraber olma, Hak’tan alıp halka ulaştırma ve insanlara Hakk’a vuslat kapılarını aralama makamıdır.
Böyle bir pâye kahramanının(85) temel hususiyetlerini veya onun iç kimliğini, insanlar içinde insanlardan bir insan olma; her işini rıza yörüngesinde götürme; dünyayı ukbâ ufuklu yaşama; vicdanında her zaman ilâhî maiyyeti zevk etme; duyduklarını, gördüklerini, hissettiklerini başkalarına duyurma, duyurup Hakk’a uyarma; O’ndan gayrı her şeye O’ndan ötürü alâka duyma.. ve her şeyi O’nun varlığının ziyasının bir gölgesi gibi… görme şeklinde hulâsa edebiliriz.
[TEFRİD_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Ağustos, 1998 ]
…
… zira o mazhar olduğu makam ve pâye(85) itibarıyla artık hep, Hakk’ın gözüyle görmekte, O’nun sem’iyle işitmekte ve her şeyi O’nun sıfatlarının ziyası ve vesâyeti altında duyup hissetmektedir. Tabir-i diğerle böyle bir tahkik kahramanı hep Hak yolunda, Hak için Hak iledir. Hak dostları arasında böyle bir pâye “makam-ı mahbûbiyet”e ait bir pâyedir ve Hazreti Mahbûb’un hususî bir teveccühünün remzidir. Başı bu pâyeye eren bir tahkik eri, Hakk’ın mahbubu olduğu gibi, onun gök ehlince sevilmesi ve yerde temiz kalblerin ona teveccüh etmesi de ona karşı Hak teveccühünün bir aks-i sadâsıdır.
[TAHKİK_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Ocak, 1998 ]
***
TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[85] MANEVİ PAYE :
Onlar her zaman imanlı, ümitli, pür-heyecan ve her şeylerini Hak yolunda bezledecek kadar da cömerttirler; burada bir verip, ötede onlarcasını elde edecekleri ümidiyle ömürlerini hep verme şölenleriyle geçirirler. Onların nazarında, dini koruma, kollama ve onu dünyanın dört bir yanında imrendirecek seviyede temsil etmeden daha büyük bir pâye yoktur. Bu yüce pâyeye ermeyi hayatlarının biricik gayesi bilir ve dünyada bulunmalarını da sadece ve sadece ona bağlı götürmeye çalışırlar. Hep bu duygularla nefes alır verir; her zaman bu düşüncelerini projelendirme etrafında bir araya gelir ve bir araya gelişlerini de Hak’la irtibatlandırarak derinleştirirler.. “Mele-i A’lâ”nın sakinleri de, onları tebrik neşideleriyle alkışlar ve teyit dilekleriyle yollarına sular serper.
[GÜNÜMÜZÜN KARASEVDALILARI_Sızıntı – Başyazı – Eylül 2001]
…
Seven için aşk u iştiyak en yüksek bir pâye, sevgilinin arzu ve isteklerinde eriyip gitmek de en erişilmez bir mazhariyettir. Muhabbetin mebdeinde tevbe, inâbe, evbe, teyakkuz, sabır gibi sevgiye giriş esasları; müntehâsında da aşk, şevk, iştiyak, üns, rıza, temkin… gibi konumunun hakkını verme hususları söz konusudur. Seviyorum diyebilmek için kendinden, kendi isteklerinden arınmak, muhavere ve müzakerelerini hep O’na bağlamak, O’nu ihsas eden hususlar çerçevesinde dönüp durmak, O’nun tecellî edeceği mülâhazasıyla göz kırpmadan beklemek, bir gün mutlaka teveccüh buyurur düşüncesiyle yıllar ve yıllar boyu durduğu yerde kararlı durmak sevgi yolunun ilk âdâbıdır: Bu yolda bütün bütün sevdalanmaya muhabbet ve aşk; sürekli köpürüp duran arzu, istek, neşe ve sevince şevk; bütün bunların, insan tabiatının önemli bir derinliği hâline gelmesine iştiyak; Sevgili’nin her türlü muamelesini gönül hoşnutluğuyla karşılamaya rıza; duyma, hissetme, maiyyette bulunma mazhariyetinden ötürü kendinden geçme… gibi hislere karşı dikkatli ve ölçülü davranmaya da temkin demişlerdir.
[ALLAH SEVGİSİ_Sızıntı – Başyazı – Haziran-Temmuz 2003]