TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK  (7.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 05 MART 2020

(TEVHİDNÂME-7):

“Allah’ım! Dergâh-ı Ulûhiyetinden bizleri öyle kâmil bir rüşd [7] ile, istikamet [8]  ve muvaffakiyet [9]ile serfiraz kıl ki, her türlü sürçme ve kaymalara karşı bizleri korusun!”

7.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Yâ Men veffekanî ve hedânî.. Ey beni hidayete erdiren ve muvaffak kılan,

Yâ Men lâ mü’akkibe lihukmih.. Ey verdiği hükmü değiştirecek veya iptal edecek hiç kimse bulunmayan,

Muhabbet, sevgi, rüşd ve reşâdın müheyyicâtı ile kalblerde ve ruhlarda tasarruf edebilelim. Zâtında muhib ve mahbûb, tâlib ve matlûb sadece Sensin.

Ey sadakat ve doğruluk timsali sıddıkların ve iyilik ve hayra kilitlenmiş birr ü takva erlerinin Rabbi! 

Ey sırat-ı müstakîmi, müminler için açık ve geniş bir şehrah olan!

Dergâh-ı Ulûhiyetinden bizleri öyle kâmil bir rüşd ile, istikamet ve muvaffakiyet ile serfirâz kıl ki, her türlü sürçme ve kaymalara karşı bizleri korusun ve Sen’den gayrısının irşadından bizi müstağni kılsın; ey Erhamerrâhimîn!.. “Reşîd” ism-i şerifin hürmetine, bizi gözü kapalı, kulağı tıkalı, kalbi perişan o zavallılardan eyleme!..

Ey Yüce Allahımız! Bizim bütün engelleri aşmamıza yardım eden Yüceler Yücesi Senin dergâhına sığınarak bütün inananları rüşde erdirmeni ve olgunlaştırmaını niyaz ediyoruz.

Allahım, bize istikamet-i tâmme ihsan eyle.

Senin dergâhına sığınarak bütün inananları rüşde erdirmeni niyaz ederiz. Allahım, kalblerimizi te’lif buyur ve bizi birlik ve beraberlikten ayırma.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [7] KÂMİL RÜŞD (İSTİKAMET/MUVAFFAKİYET)

 “Rüşd [7] derinlikli hakiki bir Reşîd; dini, düşüncesi, ahlâkı ve tavırları itibarıyla ıstılahî mânâda bir mürşid kabul edilmese de, duyguları-düşünceleri, mütemadi olan istikamet [8] ve sadâkati sayesinde çevresi üzerinde gerçek bir mürşid tesiri gösterir; aldatmayan, yanıltmayan bir rehber vazifesi görür.”

“Esası ve temeli iman olan rüşd [7] , sâlih amelle tabiata mâl edilip içtenleştirilen bir istikamet-i [8]tâmme  tavrı; cismaniyetten ve hayvaniyetten sıyrılarak kalbî ve ruhî hayat ufkuna yönelmenin de unvanı olagelmiştir.”

Bu mânânın kahramanı Reşîd [7], bir taraftan en küçük hayalî ve tasavvurî inhiraf ve bulantı karşısında hemen istiğfara ve -tabiî derecesine göre- tevbe, inâbe ve evbe arınma kurnalarına koşarak levsiyât-ı hayaliye ve tasavvuriyeden aklanıp paklanmaya çalışır..”

“Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak, -ve in lem nekün ehlen- bizleri böyle bir Rüşd [7] ile serfirâz kılsın!.. 

[RÜŞD – Çağlayan Kalbin Z. T. Temmuz 2017]

***

[8] İSTİKAMET

“Âbidin değişik seviyelerdeki ibadeti zühdle taçlandırıldığında aşk-ı rabbânî istikameti [8] nde önemli bir adım atılmış olur. Zühd, dünyadan el-etek çekmek ise, zâhid, kendi ile Mahbûb-u Hakîkî mabeynindeki bir kısım engelleri ubûdiyet ve ubûdetle aşmış olur. Bu engeller aşılmadan Hakk’a aşk ufku ya hiç duyulup sezilmez veya sisli-dumanlı görülür. Zira dünya ve mâsivâ, insanın nefsine bakan yönüyle Hak aşkına karşı ciddi bir mâni sayılır.”

Rüşd [7] derinlikli hakiki bir reşîd; dini, düşüncesi, ahlâkı ve tavırları itibarıyla ıstılahî mânâda bir mürşid kabul edilmese de, duyguları-düşünceleri, mütemadi olan istikamet ve sadâkati sayesinde çevresi üzerinde gerçek bir mürşid tesiri gösterir; aldatmayan, yanıltmayan bir rehber vazifesi görür.

[ÂBİD, ZÂHİD, ÂŞIK (3) – Çağlayan Kalbin Z. T. Nisan 2018]

“İbnü’l-vakit olma, sâlikin, yaşadığı anın gereklerini çok iyi düşünerek, faaliyetlerini Allah nezdinde en evlâ ve en faydalı sayılan işlerden başlamak suretiyle, en küçük bir zaman parçasına pek çok iş sıkıştırarak, Hakk’ın bahşettiği imkânları, ilâhî mevhibeler adına yedi veren, yetmiş veren, yedi yüz veren.. tohumlar gibi değerlendirmeye çalışmasıdır ki;

bu bir mânâda ilâhî vâridât ve işaretlerin geldiği kaynağa yönelme ve istikamet [8] (9) le aktif beklemeye geçerek Hakk’a tahsis-i nazar edip, iradesini Hazreti Murad’ın iradesine bağlamak suretiyle vaktin ve hâlin bulunmadığı noktaları kollama demektir.

[VAKT –  Kalbin Zümrüt. Tepeleri. 31 Temmuz 1996]

***

[9] MUVAFFAKİYET

 “Hataları itiraf edip pişmanlıkla kıvranmak, fevt edilen sorumlulukları yerine getirerek, yeniden toparlanıp Cenâb-ı Hakk’a yönelmek şeklinde ilk küçük yorumları ile tanıyacağımız tevbe; hakikat ehlince, duyguda, düşüncede, tasavvur ve davranışlarda Zât-ı Ulûhiyet’e karşı içine düşülen muhâlefetten kurtulup, O’nun emirleri ve yasakları zâviyesinden, yeniden O’nunla muvâfakat [9]ve mutâbakata ulaşma gayreti dir.”

“Tevbe, sırf bir şeyin vicdanda kerih görülmesinden dolayı, o şeye karşı tiksinti duyulması, terk edilmesi değildir. O, Allah’ın sevmediği, istemediği şeylerden -aklın zâhirî nazarında güzel görünse, yararlı olsa da- uzaklaşıp Hakk’a rücû etmektir.

[TEVBE,İNABE VE  EVBE –  Kalbin Zümrüt. Tepeleri. 31 Aralık 1991]

Ayrıca, cihad-ı asgarın ara sıra vacip olmasına karşılık, cihad-ı ekberde bir süreklilik söz konusudur. Dahası, cihad-ı asgardaki muvaffakiyet [9], büyük ölçüde cihad-ı ekberdeki başarıya bağlıdır. Bu itibarla her fert evvelâ, kendi içini temizleyip orada enfüsî âhengi tesis etmelidir ki, oturması, kalkması, düşünmesi, konuşması, işlemesi, başlaması da Allah için olsun; olsun da tesirin gerçek kaynağı bulunan ilâhî meşîeti yanına alabilsin. Zaten böyle bir maiyyete mazhar olmaksızın başarı elde etmek de mümkün değildir.

[MÜCAHEDE –  Çağlayan Kalbin Z. T. Ocak 2020]

***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 KÂMİL RÜŞD /İSTİKAMET/MUVAFFAKİYET

“Sızlanır dururlar gece-gündüz bu içe dönük hislerle.. hep zirvelerdedirler ama her zaman tevazu ve hacalet duygusuyla oturur-kalkarlar.. tiksinti duyarlar takdirden, alkıştan.. nefret ederler şan, şeref ve ihtişamdan.. insanlardan bir insan görüntüsü sergilerler her halleriyle.. kendilerine atfedilen güzellik, başarı ve fevkaladelikleri sahibinden bilir ve tahdîs-i nimet mülahazasıyla rükû durumundan hemen secde tavrına yönelirler.

Değildir bu bana lâyık ben bir bende,
Bana bu lütf ile ihsan nedendir?!. (M. Lutfi Efendi)

hissiyle kendilerini bir kere daha yerden yere vurur; tevazu ve mahviyet dillendirmeye dururlar. Huy edinmişlerdir Kur’ân’ın şu önemli düsturunu: “Sana lütfedilen güzellikler Allah’tan, başına gelen bela, musibet ve kötülükler de senin kendindendir.” (Nisâ sûresi, 4/79) Unutmazlar yıllar ve yıllar geçse de irtikâp ettikleri bir hatayı, bir zelleyi.. unuturlar binlere kâfi gelecek yaptıkları iyilikleri ve güzellikleri.. gelse akıllarına göz kamaştıran bir muvaffakiyet ve zafer, “Vifak ve ittifaka Allah’ın tevfiki…” der sıyrılıverirler işin içinden.

Bunlardır Hak yolunda yürüyen adanmışların karakterleri ve gönülleri Hâle’de rızaya kilitlenmiş âbide şahsiyetlerin sabit halleri…”

[KENDİLERİYLE YÜZLEŞMEDE HÂLE İLE HALLENENLER_Çağlayan  04 Kasım 2018  Başyazısından]

Bu Kafdağı’ndan ağır vazifeyi kim yüklenecek; yuva mı, cemiyet mi, maarif mi? Hâlihazırdaki durumu itibarıyla bu müesseselerden hiçbiri, bu işin üstesinden geleceğe benzemez. Ne var ki, çok çetin de olsa, belli kadroların bu istikamette harekete geçirilmesine şiddetle ihtiyaç vardır. Şayet insanımıza, içinde yaşadığı şartlar muvacehesinde ve ruhuna uygun bir dünya kurma imkânını hazırlamazsak, bu onun tükenişi olacaktır.

Buna karşılık hâlihazırdaki şartlar ve yetiştirici müesseselerin işleyişi, hiç de ümit verici değildir. Ne asırlardan beri kayalara çarpa çarpa parçalanmış ve kırık dökük bir tekne hâline gelmiş maarif sefinemiz, –hele öğretme disiplin ve otoritesi sarsılmış olursa– ne bir aşhane ve yatakhaneden farkı olmayan yuvalarımız, ne de bin bir kargaşanın kol gezdiği içtimaîmiz, neslin beklediği hava ve iklimi getirecek hüviyette değildir.

Onda yeni bir ilim anlayışının, bir ahlakî iradenin; fevkalade bir iç müşâhede ve hâdiselere nüfuzun; bir Hak eri olma ve rabbanîliğin geliştirilmesi yegâne çıkar yoldur. Evet, onun düşüncede tevhide; hayatta istikamete; sanatta tecride, tek kelime ile destanlarımızla solukladığımız sese ve nefese ulaştırılması tek yol ve tek yön hâline gelmelidir.

[NESLİN BEKLEDİĞİ KURTARICI EL _Sızıntı 31 Aralık 1979  Başyazısından]

Öyle ise, ey ebet yolunun yolcuları! Nâmütenahi bir zaman içinde beraber olacağınız kimselere karşı, davranışlarınızı ayarlarken, dünya ile biten kin ve nefretlere, hodgâmlık ve hasetlere göre değil; buradan intikâlle başlayan ebedî âleme göre ayarlayınız! Ayarlayınız da, şu dirilişimizi yozlaştırmayınız! Ve kat’iyyen biliniz ki, bu büyük kavgada mücadelenizin hakiki hedefini tayin etmedikçe, gerçek hasımlarınızın elinde oyuncak olmadan kurtulamayacak ve muvaffakiyet ümit ettiğiniz her yerde hüsrâna maruz kalacaksınız…!

Öyle ise gelin! Gören, Bilen ve Nigehbân olanın huzurunda ahd u peymanda bulunalım! Millet ve mâzî düşmanlığı ölsün, bizler, o mezarın başında ister imam olalım, ister mezarcı… Bu kasvetli bulutlar gitsin, bir güneş doğsun, ister sultan olalım, ister dilenci..!

[DÜNDEN BUGÜNE _ Sızıntı 01 Mart 1979 Başyazısından]