TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK  (6.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 05 MART 2020

 (TEVHİDNÂME-6):

Allah’ım! Yüce katından bizlere öyle kâmil bir hidayet [6] nasip buyur ki, bütün inhiraflardan bizi koruyacak bir seviyede olsun!”

— 

6.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey kullarına hidayet veren Hadi,

Yâ men Hüve edalle ve ehdâ.. Ey saptıran ve hidayete erdiren, (Cevşen-i K. 33/10)

Yâ Men veffekanî ve hedânî.. Ey beni hidayete erdiren ve muvaffak kılan, (Cevşen-i K. 65/)

Yâ Men yehdi men yeşâ..Ey dilediğini hidâyete erdiren, (Cevşen-i K. 82/)

Yâ Hâdiye meni’stehdâh.. Ey Kendisinden hidâyet isteyenleri hidâyete erdiren Hâdî, (Cevşen-i K. 59/)

Allahım! İmanın tadına erdikten sonra yeniden küfre saplanmaktan, Senin inayetinle hidayeti bulduktan sonra dalâlet çukurlarına yuvarlanmaktan, Senin muradına muhalif tavır ve davranışlara girmekten Sana sığınıyoruz.

Rabbimiz! Bu ve bundan sonraki günlerin hayrını, fethini, yardımını, nurunu, bereket ve hidayetini istiyor, bugünün ve daha sonraki günlerin şerrinden de Sana sığınırız.

Allahım!

Bizi iman zînetiyle zînetlendir ve bizi hidayete eren ve başkalarının hidayetine vesile olan kullarından eyle.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [6] KAMİL HİDAYET

“Hangi seviyede olursa olsun, Mümin; konum, pozisyon ve idrak ufkuyla alakalı kendisine lütfedilen hidayeti[6] bir ilk mevhibe bilip “Hel min mezîd?!.” diyerek gözü hep ötelerde, ötelerin de ötesinde olduğu takdirde, verene minnet, şükür ve saygı, verileceğe de çağrı ve talepte bulunmuş olur.

Böyle kadirşinasça davrandığı sürece insan yürür gölgesini arkasına alarak, gözleri itibarıyla hep Güneş’e doğru, mağriplerini maşrıklara çevirerek ve

“Âfitâb-ı hüsn-i hûbân âkıbet eyler üfûl

Ben muhibb-i Lâyezâl’im, lâ uhibbu’l-âfilîn..” diyerek…

Bu yolda o, şirkin her mertebedeki zâhir ve bâtınından fersah fersah uzak durarak, bütün letâifiyle, ateşte eriyen bir cisim gibi, Hakk’ın ziya-i vücudu karşısında tamamen gölge hâline gelip, hep “Hû” kelimesiyle nefes alıp vermeye başlar ki, artık arş-ı kemâlâtı itibarıyla neler duyup hissettiğini diller ifadeden âciz kalır.

[HİDAYET– Çağlayan Kalbin Z. T. 04 Haziran 2017]

***

“Gerçekten Onlar Rabbilerine inanmış yiğitlerdir; biz de onların hidayet[6] lerini artırdık ve kalblerini imanî irtibatla metanetleştirdik; metanetleştirdik de o zaman baş kaldırıp: ‘Bizim Rabbimiz bütün semavat ve arzın da Rabbidir.’ dediler;

‘Biz asla O’ndan başkasına ilâh diyemeyiz. Dersek, o zaman hadden efzun bir yalan söylemiş oluruz.’” âyeti bunun beliğ bir tercümanı ve gürül gürül bir beyanıdır.

“Putları diline dolayan, İbrahim dedikleri bir yiğit işittik.” fermanı ise, himmeti insanlık, tek başına bir millet sayılan ve ferdiyet üstü bir şahsiyete sahip gerçek bir Fütüvvet Eri’nin güç, tesir ve içinde bulunduğu toplum nezdindeki mânâsını ifade etmektedir.

[FÜTÜVVET – Kalbin Zümrüt Tepeleri 31 Aralık 1993]

***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

Aslında İslâm, insanları hevâ ve heveslerinden kurtarıp Hakk’a ve Hakk’ın hidayet[6]ine bağlamak için gönderilmiş bir vaz’-ı ilâhîdir.

Tabir-i diğerle o, insanları hayvaniyet mahpesinden, cismâniyet darlığından çıkarıp kalb ve ruhun ferah-fezâ ikliminde seyahate hazırlamak için gönderilmiş bir ilâhî kanunlar mecmuasıdır.. ve bu eşsiz nizamın ruhu iman, cesedi islâm, şuuru ihsan, unvan-ı muazzezi de dindir.

[İSLÂM’A İCMÂLÎ BİR BAKIŞ (1)_Sızıntı 30 Haziran 2003  Başyazısından]

Kur’ân ve Sünnet-i Sahiha’da ahlâk; kökü itibarıyla, yerinde beyandaki siyak-sibak ve müstetbeâtü’t-terâkip açısından iyilik, hilm, takva, hidayet-i tâmme[6], ismet, istikamet, sadâkat, emanet, iffet, her türlü salih amel, şer’î ve aklî maruf, sağlam beşerî münasebetler ve en engin manasıyla ihsan duygusu… gibi hususları ihtiva etmektedir. Bunlara “ahlak-ı hasene”, “Kur’ân ahlâkı” veya “münciyât” denmesine mukabil; bu evsafın zıddı sayılan her türlü günah, masiyet, sapıklık, fuhşiyât, münkerât, kin, nefret, yalan, gıybet, iftira, fitne, fesat, zulüm, irtikâp, ihtilâs, rüşvet ve emsali bütün negatif şeylere de “mesavî-i ahlâk” ve “mühlikat” dene gelmiştir.

[DAR BİR AÇIDAN AHLÂK_Çağlayan Kasım 2018 ]

… 

O’nun miracı namaz kafiyeli, namazları da miraç edalıydı. O, salât unvanıyla bu yerdeki miraca yürürken bütün tavırlarında ihsan televvünleri belirir, varıp Hak karşısında el pençe divan durunca da dudaklarından, yapılacak ameliyenin “beraat-i istihlal”i nev’inden, şu mübarek sözler dökülürdü: “Allahım, Melik’sin, Senden başka ilah yoktur. Sen benim biricik Rabbimsin; ben ise Senin kulunum. Nefsime zulmettim; günahımı itiraf ediyorum, -Ey Canlar Canı, hangi günah?!.- bütün günahlarımı bağışla; Senden başkası onları yarlığayamaz.. beni ahlâk-ı haseneye hidayet buyur; zira ancak Sen hidayet edersin!.”  Bunlar, bizleri de o ufka çağırma niteliğinde şeyler; Allah bizi de o hidayet-i tâmmeye mazhar buyursun.. 

[İSTİKAMET ABİDELERİ_Çağlayan Ocak 2018 ]