TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (81.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 16 MAYIS 2020 // 23 RAMAZAN 1441 CUMARTESİ

 (TEVHİDNÂME-81):

Allah’ım!

Sen’i öyle bir hamd ü senâ etmeyi (99) , her türlü övgüyü Sana vermeyi ve Sen’i her dem tazim ve sitayişte bulunmayı bizlere lütfet ki; gaflet vadilerinde dolaşmaktan ve nankörlükte bulunmaktan bizleri muhafaza buyursun!   

***

81.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey hamdedenlerin mükâfatlarını en güzel şekilde veren!

Ey ezelden ebede bütün hamd ü senalar Kendisine ait olan!

Ey şan ve şerefiyle herkesin hamd ü senasının biricik mercii olan Hamîd!

Ey bütün mevcûdât sayısız hamd ü senalarla bir tek Yüce Zâtını anan!

Ey hamd ü sena ile anılması, hamdedenler için iftihar vesilesi olan!

Ey hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herkesin hamd ü senasının biricik mercii olan Ğaniyy ü Hamîd!

Ne olur Allahım, ne olur! Dilimizden dökülen azıcık hamd ü sena ifadelerine nezdinden bereket ihsan buyur.

Allahım! Sana hamd ü senalar ediyoruz zira hamd edilmeye layık yalnız Sensin. Senin mütemadî nimetlerine biz de mütemadî hamd ü senalarla, çok farklı tesbîh, takdîs, temcîd ve tahmîdlerle mukabelede bulunmak istiyoruz Allahım!

Niyazımız o ki, kalbimiz sadece Senin zikrinle dolsun ve her muamelenden hoşnut olsun. Hoşnutluğunu da en parlak tevhîdler, en hâlis tefrîdler, en duru tahmîdler, en uzun soluklu ibadet ve virdlerle dillendirsin. Yapmaya çalışacağımız ibadetlerle de hâlis tevhide ulaşalım.

“Sübhan’dır Allah. Bütün hamd ü senalar Allah’adır. Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Allah’tır. Ya İlahî ve ya Rabbî! Huzurunda hamd ve şükür hislerimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Çok, daimî, sürekli, peşi peşine, bitme tükenme bilmeyen, nezdine ulaşana kadar da tükenmesini ve eksilmesini istemediğimiz bütün hamd ü senalarımız yalnız Sanadır.

Allahım!

Hamd ü senalarımızı; Senin, Zâtına olan ve gerçekten hamdeden kullarının hamd ve senâları, ululuğunu gönülden dile getirenlerin temcîdleri, büyüklüğünü yürekten haykıranların tekbirleri, bütün latîfeleriyle “Allah” diyenlerin tehlilleri, Senin sonsuzluğun karşısında kendini hiç sayanların ta’zimleri ve bilerek, inanarak Seni tenzih edenlerin tesbihleri arasında say.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

[99] HAMD Ü SENÂ ETME

Hakikî şükür, nimetin tam bilinmesiyle gerçekleşir; zira nimetin kaynağı ve onu verenin takdir edilmesi, büyük ölçüde nimetin bilinmesine bağlıdır. Nimetin bilinmesinden kabulüne, ondan da Cenâb-ı Hakk’a yönelmeye uzanan çizgide iman ve islâmın hazırlayıcılığı, Kur’ân’ın belirleyiciliği üzerinde her zaman durulabilir. Evet, Allah’ın üzerimizde olan lütufları, imanın ışığı altında ve İslâm’ın emirlerini yaşarken daha bir belirginleşir, netleşir, duyulur-hissedilir hâle gelir ve Allah tarafından aczimize, fakrımıza merhameten ve ihtiyaçlarımıza binaen, hem de karşılıksız olarak verildiği görülür ki; bu da, o ihsan ve lütufları bahşeden Zât’a karşı bizde senâ hislerini coşturur; coşturur ve وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ “Şimdi gel Rabbinin nimetini anlat da anlat!” gerçeğine uyanarak, emrolunduğumuz minnet ve şükran vazifesini ruhumuzun derinliklerinden (99) fışkıran bir heyecanla yerine getiririz.

[ŞÜKÜR_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Mayıs 1994]

Zikir de, tıpkı şükür gibi hem lisan hem kalb hem beden hem de vicdanın bütün erkânıyla yerine getirilen bir vazife ve bir kulluk borcudur. Cenâb-ı Hakk’ı bütün esmâ-i hüsnâsıyla, bütün sıfât-ı kudsiyesiyle yâd etmek, O’nun hamd ü senâsıyla gürlemek (99), yerinde tesbîh u temcîdlerle gerilmek, yerinde Kitab’ını okumak ve onun rehberliğine sığınmak; kâinat kitabındaki âyât-ı tekvîniyesini mânâ-i harfiyle mırıldanmak; aczini, fakrını dua ve münâcât lisanıyla ilan etmek… evet, bütün bunların hepsi lisana ait birer zikirdir.

[ZİKİR_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Ağustos 1996]

 …

İkinci derecede bir tefrid sâliki –ki bu da “tefrîdü’l-işareti bi’l-Hak” cümlesiyle özetlenmiştir– akdes ve mukaddes feyizlere mazhariyetini veya daha yerinde bir ifade ile “memerriyetini” –eğer mazhar olduğu lütufları bizzat temsil ediyor vehmiyle fahre ve gurura girmezse– duyar vsürekli hamd ü senâlar ile gerilir ki (99), bu makam, insan-ı kâmil olma esrarını ve Hazreti Hakk’a mükemmel bir ayna hâline gelme mazhariyetini izhar makamıdır.

[TEFRİD_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Ağustos 1998]

Netice itibarıyla diyebiliriz ki; seyr u sülûk-i ruhanî de, aşk, çile ve emsali yol erkânının yanında, takip edilecek kestirme bir yol varsa o da, acz ü fakr, şefkat ve tefekkür yoludur. Aczinin şuurunda olan her hak yolcusu: “Tut beni elimden tut ki edemem sensiz.” der, bütün benliğiyle Kudreti Sonsuz’a yönelir.. fakrını her düşündükçe daha bir içten Hakk’ın servet ve gınâsına teveccüh eder; teveccüh eder ve üzerindeki bütün mevhibeleri O’ndan bilir; âlemin fahr ve şatahatla tökezlediği aynı noktalarda hamd ü senâlarla oturur kalkar, şükr ü şevkle soluklanır (99)..

[SEYR U SÜLÛKTE BİR BAŞKA ÇİZGİ_Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Ağustos 1999]

 

 ***

TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

[99] HAMD Ü SENÂ ETME

Evet o, en amansız musibetler karşısında, en ürpertici girdaplar içinde dahi hep, kendini, başarı ve muvaffakiyetlere doğru uzayıp giden upuzun bir imtihan koridorunda yürüyormuş gibi hisseder.. ve en zorlu, en çetin dakikalarında dahi ötelerden gelen huzur ve üns esintilerini ruhunda duyar, Allah’a hamd ve senâ hisleriyle iki büklüm olur.

[İDEAL CEMİYET_Sızıntı – Başyazı – Haziran 1990 ]

Kur’ân, Fatiha sûresiyle lâl ü güherlerini saçmaya başladığı andan itibaren, hamd ü senâ ile bir dua mukaddimesi vaz’eder ve sırat-ı müstakîm talebiyle işe başlar. Bakara sûre-i celîlesi zımnî dua şivelerinin arasında sesini sarahatinin nağmeleriyle yükselterek “Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de hasene ihsan eyle!” der ve bizi duaya çağırmanın yanında, Cenâb-ı Hak’tan ne istenileceği konusunda da irşad eder. Birkaç sayfa sonra, “Rabbimiz! Üstümüze sağanak sağanak sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl, kaydırma ve kâfirler güruhuna karşı bize yardım eyle!” istimdat edâlı beyanıyla, zor şartlar altında mü’minlere sığınacakları sera ve siperleri gösterir.

[DUA ZAMANI_Sızıntı – Başyazı – Ocak 2003 ]

Rükû, Hak karşısında iki büklüm olma mânâsındaki buuduyla, bütün kaddi bükülmüşlerden bir ses alır; yer yer “Rabbim bana zarar dokundu.”, zaman zaman da “Dağınıklık ve tasamı sadece Sana açıyorum.” der ve bize hayat ırmağından bir çağlayış, Yusuf ilinden de bir gömlek kokusu duyurur.. duyurur, hep hakikatlerin ötesinden gelecek hârikulâdeliklerin zuhur edeceği neşesiyle bizleri coşturur. Hem öyle bir coşturur ki, benliğimizden fışkıran bir hamd ü senâ tufanıyla belimizi doğrultur ve O’na, bir ara fasıl minneti daha sunarız. Bu kısacık ayakta duruş, ilkinden farklı ve ayrı bir Hakk’a yürüme limanıdır.

[NAMAZ _Sızıntı – Başyazı – Aralık 1995 ]

… 

Evet burası bir gün, herkesin birbirini kendi gönlüne göre tartıp, tanıyıp, davrandığı, ruhî-bedenî, dünyevî-uhrevî görüp gözettiği, nasihat ve morale ihtiyaç hissettiğinde birbirini hayırhahlıkla kucakladığı, yararlı sükûtları ve faydalı konuşmalarıyla birbirinin hissiyatına saygılı olduğu, şuurlu alâkaların, sımsıcak hüsnü niyetlerin ruhları coşturduğu üfül üfül insanlık esen öyle bir koy hâline gelecektir ki; orada yaşama bahtiyarlığına erenler, orayı, dünya ve Cennet ortası, her yanıyla bütün kirlerden arınmış, bütün sefaletlerden temizlenmiş; maddiyatı, mânevî ve ruhanî şeylerden, malzemesi gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve tasavvurların ulaşamadığı madde ötesinden sürekli ruhların uçuştuğu bir âlem olarak duyacak ve tâli’lerine tebessümler yağdıracaklardır.

[ÜMİT UFKU_Sızıntı – Başyazı – Eylül 1995]