ÂDÂB AÇISINDAN, TENKİD EDEN VE TENKİD EDİLEN
RİSALE-İ NUR/ KIRIK TESTİ MÜZAKERESİ
HAKİKAT ÇEKİRDEKLERİ 2.CÜZ
En müdhiş maraz ve musibetimiz, cerbeze ve gurura istinad eden tenkiddir.
Tenkidi eğer insaf işletirse, hakikati rendeçler.
Eğer gurur istihdam etse tahrib eder, parçalar. O müdhişin en müdhişidir ki, akaid-i imaniyeye ve mesail-i diniyeye girse. Zira iman hem tasdik, hem iz’an, hem iltizam, hem teslim, hem manevi imtisaldir. Şu tenkid; imtisal, iltizam, iz’anı kırar. Tasdikte de bitaraf kalır.
Şu zaman-ı tereddüt ve evhamda iz’an ve iltizamı tenmiye ve takviye eden nuranî sıcak kalblerden çıkan müsbet efkârı, müşevvik beyanatı hüsn-ü zan ile temaşa etmek gerektir.
“Bîtarafane muhakeme” dedikleri şey, muvakkat bir dinsizliktir. Yeniden mühtedi ve müşteri olan yapar.
—
KIRIK TESTI : Faydalı Tenkidin Esasları
23 HAZİRAN 2013
Bir söz, fiil ve davranışı kritik etme, onun menfi ve müspet yanlarını ortaya koyma ve olanla olması gereken arasında mukayese yapma mânâlarına gelen tenkit, ideale yürümek için kullanılan önemli ilmî esaslardan biridir.
Tenkit metodu, ilk dönemden itibaren, kendisine başvurulan önemli bir disiplin olmuştur. Bu ilmî disiplin sayesinde, çok sağlam bir filtre oluşturulmuş ve İslâm’ın içine karıştırılmak istenilen yabancı fikirlerin önüne geçilmiştir.
Münazara ilminin de geliştirilmesiyle birlikte yapılan müzakerelerde müsademe-i efkâr ve müdavele-i efkâr sayesinde ortaya konulan yorum ve içtihatlar değerlendirilmiş, kritiğe tâbi tutulmuş, muhkemâtla test edilmiş ve böylece bârika-i hakikatin ortaya çıkması sağlanmıştır.
Ne var ki ulema böyle önemli bir mevzuda tenkitte bulunurken bile, maksadı aşan beyanlarda bulunmamaya son derece önem vermiş ve hassasiyetle hareket etmişlerdir.
Dolayısıyla günümüzde de her zaman bu ilmî usûle müracaat edilebilir; yeter ki tenkit edilen konuda insaf elden bırakılmasın, edep muhafaza edilsin ve mesele hep hassasiyetle ele alınıp takdim edilsin.
Bu noktada tenkit âdâp ve usûlü diyebileceğimiz bazı esaslar ortaya çıkmaktadır ki, onları şu şekilde hulasa edebiliriz:
ÂDÂP AÇISINDAN, TENKİD EDEN KİMSELERİN GÖZETMELERİ GEREKEN ESASLARDAN
-
Tenkide tâbi tutulan konu, çok sağlam bir üslûpla ortaya konulmalı
-
Sunuş esprisi açısından konuşma tarzının insanî olmasına azamî derecede dikkat edilmeli
-
Tenkit, muhatabın tepki vermeyeceği, rahat kabul edebileceği bir tarzda yapılmalı
-
Şayet siz, belli problemlerin çözümüyle ilgili sahip olduğunuz alternatif düşüncelerinizi, makul yaklaşımlarınızı insaflı, yumuşak ve insanî bir üslûpla ortaya koyarsanız, başkaları tarafından saygıyla karşılanırsınız ve fikirleriniz de kabul görür.
-
Ne kadar güzel fikir ve projeler ortaya konursa konsun, insanların alnına tokmakla vuruyor gibi onların dem ve damarlarına dokunduracak şekilde ifade edilen sözler asla hüsnükabul görmeyecektir.
-
Hatta tenkit edilen mevzu, sarih nasslarla çerçevesi belirlenmiş dinî konudaki bir yanlışlık olsa da, üslûba dikkat edilmediği takdirde tepkiyle karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır.
-
Şayet siz aranızdaki perdeyi yırtacak bir üslûpla onun karşısına geçer ve “Sen şöyle şöyle yapıyorsun. Azıcık panjurlarını kapa da günaha karşı böyle açık durma!” derseniz, bu tenkidiniz onu -Allah korusun- şeytanî mülahazaların vekili hâline getirebilir.
-
Böyle bir kişi kendisine anlatılanların hak olduğuna inansa bile, tepesine vurulmasından kaynaklanan ruh travması sebebiyle bâtılı hak göstermek için kafasında ne felsefeler ne felsefeler oluşturacak, yorganı başına çektiği anlarda bile kafasında sürekli kendisine yöneltilen eleştirilere vereceği cevabı kurgulayacaktır.
-
Nitekim Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir ferdin kusur veya yanlışına muttali olduğunda, bunu onun yüzüne söylemiyor, insanları bir yerde topladıktan sonra genele konuşuyor ve yarası olan o zatın da bu konuşmadan dersini almasını temin ediyordu. Mesela Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) zekât memuru olarak bir bölgeye gönderdiği bir şahıs, halktan topladığı vergileri teslim ederken, “Bunlar size aittir, bu da bana hediye edildi.” deyince, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) minbere çıkmış, doğrudan o şahsı muhatap almadan şu ikazda bulunmuştur: “Ben sizden birini Allah’ın bana tevdi ettiği bir işte istihdam ederim. Sonra o kişi gelir, ‘Şu size aittir, bu da bana hediye edilendir.’ der. Eğer bu adam doğru söylüyorsa, anasının veya babasının evinde otursaydı da hediyesi ayağına gelseydi ya?” (Buhârî, eymân 3; Müslim, imâret 26)
-
Eğer birisine bir şey anlatılması gerekiyorsa, “illa ben anlatacağım” dememeli, bu vazife o şahsın çok sevdiği başka bir insana bırakılmalıdır. Zira böyle bir durumda o sevilen zatın tenkitleri bile iltifat kabul edilecektir.
-
Söylediğiniz sözün tepki alacağını düşündüğünüzde, onu bizzat kendinizin söylemesi yerine sözü bir başkasına bırakmalısınız. Zira önemli olan, hakikatin kimin tarafından ifade edildiği değil, onun sinelerce kabul edilmesidir.
-
Onların hak ve hakikati kabullenebileceği bir samimiyet ortamı oluşturulmalıdır.
-
Muhatapları, tenkitler karşısında tahammül edebilir bir seviyeye getirmek
-
Onlarda hakka saygı düşüncesini uyarmak da meselenin ayrı bir yönünü teşkil eder. Bu ufku yakalayan sahabe-i kirâm, gördükleri hataları çok rahat bir şekilde birbirlerine söylüyorlardı ve bu durum, onların arasında herhangi olumsuz bir tepkiye de sebebiyet vermiyordu.
-
Netice itibarıyla bazı meseleleri tenkit etmeyi, daha doğrusu tashih etmeyi düşünen bir kişi, öncelikle ifade edeceği mevzuları çok iyi araştırıp doğruyu söyleme adına ciddî bir ceht ve gayret ortaya koymalıdır.
-
Bir meseleyi kritiğe tâbi tutarken mutlaka karşı tarafın hissiyatını göz önünde bulundurmalı
***
ÂDÂP AÇISINDAN, TENKİD EDİLEN KİMSELERİN GÖZETMELERİ GEREKEN ESASLARDAN
-
İnsan, hakikatin saygıyla kabullenilmesi ve sinelere mâl edilmesi adına gerekirse kendi benliğini, kendi tecrübe ve bilgi birikimini biraz ayaklar altına almalı
-
Hakkın hatırını hep yüksekte tutmalıdır.
-
Tarih şahittir ki, hangi sahada olursa olsun, başkalarının düşüncelerine saygı duymayan, onları sahte para gibi sürekli bir kenara atan ve “boş” olarak gören bir insan, hiç farkına varmaksızın, kendisine faydalı olacak pek çok “dolu”yu da zayi edebilir. Bu açıdan sahte para da olsa, bakır, demir, kurşun da olsa, hepsinin belli ölçüde saygıyla karşılanması bir prensip olarak benimsenmelidir.
-
Makulün makul karşılanması arzu ediliyorsa, başkalarının çok defa makul olmayan düşünceleri bile kendi makuliyeti içinde değerlendirilmeli,
-
Onlara karşı sineler her zaman açık tutulmalı
-
Gösterilecek anlayış ve hassasiyetin içtimaî bir problemi çözme adına eda edeceği fonksiyon açıktır.
-
O (Hz.Ömer), hak söz konusu olduğu bir yerde, yokuş aşağı giden bir arabanın fren yemesi gibi anında durmasını bilen bir insandır. İşte insanlarda bu duygunun hâsıl edilmesi gerekmektedir.
-
Bunun için de herkes kendisine yönelecek tenkitlere hazır hâle gelmek için bir kardeş edinerek ve onunla bir anlaşma yaparak ona, kendi tavır ve davranışlarında gördüğü her türlü aykırılığı ve kusuru çok rahatlıkla kendisine söyleme salâhiyeti vermesi gerekir.
-
Tenkide uğrayan insanlar da, hakkın hatırını her şeyden âli tutmalı ve eleştirilere tepkiyle karşılık vermek yerine teşekkürle mukabelede bulunmalıdır.
-
Hazreti Pîr’in dediği gibi, sırtında akrep olduğunu haber veren yani ona kusurlarını gösteren bir insana ancak rahmet okunur ki, bu da bir olgunluk ifadesidir.