YENİ UFUKLARA AÇILMAK İÇİN

“DERİN DÜŞÜNMENİN” ŞİFRELERİ-1 / 1

[(-) ÖNYARGI – YANLIŞ ŞARTLANMIŞLIK]

MÜZAKERE KAYNAK METİN:

524.Nağme:DÜŞÜNCENİN ÖNÜNDEKİ GULYABÂNÎLER 08/09/2016

BÖLÜM-1: ÖNCE TESPİT… SONRA REÇETE

DERİN DÜŞÜNMENİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER/GULYABANİLER:

1- ÖNYARGI – YANLIŞ ŞARTLANMIŞLIK

“… doğru düşünmenin, o “tedebbür”ün, o “tezekkür”ün, o “tefekkür”ün önünü kesen “gulyabaniler” olarak öncelikle “önyargı” yı görmek lazım; “yanlış şartlanmışlık”ı görmek lazım”

[CEMRE BEKLENTİSİ: OLUMLU ÖN KABULLER VE ŞUURALTI BESLENME DÖNEMİ .]

Şartlanmışlık, bir insanın bir mesele karşısında daha baştan “olmazsa olmaz” kabullerle, peşin hükümlerle bir tavır belirlemesi, kararlı bir ruh hâli içinde bulunmasıdır. Bu ruh hâlinin zararlı olduğu, hem de yerine göre insanın dünyasını da, ahiretini de mahvedecek ölçüde zararlı olduğu muhakkaktır.

Şartlanmışlık; kibir, zulüm, bakış zaviyesini ayarlayamama ve ataları körü körüne taklit gibi, insanın, iman dairesine girmesine engel olan, onu dalalet¸ sapıklık ve küfre sürükleyen temel saiklerden biridir.

Şartlanmışlığın zararlı olan bir diğer türü de, dinin ümmühatına ve temel esaslarına zıt olmadığı hâlde, ortaya çıkan bir kısım yenilikleri kabul etmede diretmek ve daha önceden benimsenenleri bırakmama konusunda ısrar etmektir.

Basitçe bir misalle arz edecek olursak, günümüzde biçerdöverler harman işini ortadan kaldırmışken, hâlâ toprağın üzerine sapları sermeniz, bunların üzerinde dövenleri dolaştırmanız, onu ezmeniz, sonra onları tığlar hâlinde yığmanız, ardından da yabalarla onları savurmaya çalışmanız ve harman kaldırmada tek doğru yol olarak bunu görmeniz çok zararlı bir önyargı ve şartlanmışlıktır.

Bu açıdan bizler, değerlerimize ve temel disiplinlere bağlı kalmak şartıyla kendi zamanımızı çok iyi okumak zorundayız. Hatta geçmişten tevârüs ettiğimiz ilimleri, zamanın yorumunu da arkamıza alarak yeniden değerlendirmeli, kritik etmeli ve yoruma tâbi tutmalıyız. Aksine, usûlüddine ters düşmese de, her türlü yenilik ve değişime karşı çıkmak, böyle bir önyargı ve şartlanmışlık içinde olmak ve üstelik muhafazakârlık adına bunu yapmak apaçık bir ziyan ve hüsrandır.

[Kırık Testi: TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE MÜTEKEBBİRLER .]

Bu tür kişiler muhataplarını yakından tanımadan, onlar hakkında yeterince araştırma yapmadan önyargılarına göre hareket ederler. Her şeyi bildiğini zanneden mütekebbirler, kolayca insanları etiketler, onları kendi düşünceleriyle tanıma yerine kendilerine göre tanımlama yoluna giderler. Bu tür insanlar bir kere zihinlerinde birilerini olumsuz bir yere koyduktan sonra da artık kolay kolay onların fikirlerini değiştirmek mümkün olmaz. Sizi hiç görmese ve sahip olduğunuz düşüncelere vâkıf olmasa bile kolayca hakkınızda yorum yapabilir ve sizi eleştirebilirler.

… 

[Kırık Testi: ELEŞTİRİ VE TENKİTTE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR .]

Bazen yöneltilen tenkitler isabetli olmayabilir. Hatta bazen dile getirilen düşüncelerde önyargı ve garaz da bulunabilir. Fakat biz, eleştirilere müspet yaklaşmaz, onların hepsini kaldırır bir kenara atarsak, boşların yanında doluları da zayi etmiş oluruz.

Böyle yapmak yerine gümüş ve altın paraların yanında bakırlara, demirlere ve hatta sahte olanlara da belli ölçüde saygıyla yaklaşmasını bilirsek, onlardan istifade etmenin de önünü açmış oluruz.

[Kırık Testi: GÜCÜN KAPIKULU FETVACILAR VE ISMARLAMA İFTİRALAR .]

Azıcık anlayan birisi bile, orada temerrüdü ile, eskiden takılakaldığı şeyler ile, önyargıları ile, şartlanmışlığı ile, o meseleyi doğru olarak gördüğü halde çarpıttı. Onlardan alacağı pâye/alkış veya o “Dârü’n-Nedve”de verilen karara uyma sebebiyle çarpıttı. Dârü’n-Nedve karar verince, birilerinin ona uymaması mümkün değil.

Her dönemde Dârü’n-Nedveler olmuştur ve orada bir kısım “senâdîd” (önde görünenler) ve “ekâbir”(büyük başlar) olmuştur. Orada Firavunâne kararlar oluşturulmuştur.

Sonra o kararlar, kapıkullarına, halâyıka “Böyle yapın!” filan şeklinde intikal ettirilmiştir. Kapıkulları da, sürüler de, “Onları kes-biç, yeniden şekillendir; iftirada, ta’yîrde, tahrifte bulun!” filan… Falanı karalama, itibarsızlaştırma adına… “Onu itibarsızlaştırınca, arkadakilerini dağıtabilirsiniz!” falan… Görüyorsunuz ki değişmemiş!.

“ÖNYARGI HASTALIĞI”NA ŞİFÂYÂP REÇETE

“Nasıl böyle şifâyâb olan reçeteler, bir yönüyle, bazılarının hastalıklarını azdırmış!.. Tabiatları öyle; bazılarını şirazeden çıkarmış, hafizanallah. Ayetler indikçe, bazıları delirmişler.

Bu arada, her ayetin inişiyle delirenlerin yanı sıra, daha ilk ayetlerin inişiyle hakkı bulup ona tutunanlar da olmuş. Temiz fıtrat, önyargısız fıtrat, âbide şahsiyet[2], Hazreti Ebu Bekir gibi. Allah bizi ona bağışlasın!.. Cenâb-ı Hak, ayağının altına başımı koymayı -siz de var mısınız, başlarımızı koymayı- müyesser kılsın inşaallah.

Evet, onu bekliyorum ben; onun, Hazreti Ömer’in, Hazreti Osman’ın, Hazreti Ali’nin -Elfe merrâtin Allah onlardan razı olsun veya elfe elfi merrâtin; bin bin defa, milyon defa Allah onlardan razı olsun.- ayaklarının altına başımı koyacağım ân, iştiyakla beklediğim ândır.

… 

  1.  İşte bu sebeple bir yolunu bulup mutlaka hem hâl dili,

  2. hem de beyan kabiliyetinizle doğruluğa kilitli,

  3. emniyet vaad eden bu iç dünyanızı, tabiî hâlinizi ifade etmeniz, ortaya koymanız ve böylece başkalarına bir güven insanı olduğunuzu anlatmanız gerekir.

  4. Bunun için yapılması gerekenlerden biri, farklı kültür ve anlayıştaki insanlarla bir arada olunabilecek zemin ve platformlar tesis etmektir.

    1. Meselâ, muhataplarınızı kendi mekânlarında ziyaret edip çaylarını içer, onları çay içmeye davet eder; yemeklerini yer, yemek yedirir ve böylece ortak zeminleri değerlendirip size karşı zihinlerde oluşabilecek muhtemel yanlış anlama ve yanlış telakkileri gidermeye çalışırsınız.

    2.  Çünkü sözlerinizle her zaman ifade edemeseniz dahi, ortak zemin ve müşterek platformlarda, çok defa tavır ve davranışlarınızla, lisan-ı hâlinizle bir güven insanı olduğunuzu ortaya koyabilme imkânı bulursunuz.

  5. Olabildiğince şeffaf olmalı, şeffafiyet içinde hareket etmeli 

  6.  Evet, basın-yayından mektebe, ailelerin birbirine gelip gitmelerinden müesseseler arası köprüler kurmaya kadar her alanda böyle bir itimat duygusunun teminine zaruret derecesinde ihtiyaç bulunmaktadır.

  7. Nice kereler ifade edilen bu husus, usûlüne uygun bir şekilde ihtiyaç duyulan her yerde tekrar ber tekrar ifade edilmeli 

  8. Ancak bizim bu samimi düşüncelerimizin –biraz önce ifade edildiği gibi– bir kere dile getirilmesi yeterli değildir. Yani, “Bizim düşüncelerimiz halis, dünyevî bir beklentimiz, talebimiz söz konusu değil ve bunu da daha önce ifade ettik.” denilmemeli; denilmemeli ve bizi takip eden insanlar kesintisiz bir şekilde, hâl ve tavırlarımızda hep bu mânâ ve muhtevayı okudukları gibi, söz ve beyanlarımızda da bu mânâ ve mazmûna tercüman olacak ifadeleri duymalıdırlar.