“HİZMETTE KIBLE BELİRLEME”
VE
YENİDEN MEŞVERET/İSTİŞARE-1
BÖLÜM–1: HİZMETTE KIBLEBELİRLENMELİ, MAZLUMLARIN IZDIRAPLARI PAYLAŞILMALI VE HEPMÜSPET FAALİYETLER ORTAYA KONMALI!..
MÜZAKERE KAYNAK METİN:
EŞKIYANIN TASALLUTU VE YOL HARİTAMIZ 01/04/2018
- YOL AZIĞI; MUSİBET SAĞANAĞINA MARUZ KALMIŞ KARDEŞLERİMİZİ ANLAMAYA GAYRET
1-İnsan, musibet sağanağına maruz kalınca, duygu ve düşünceleri -sanki nöronları ona programlanmış gibi- hep onun etrafında dönüp duruyor; onu düşünüyor, onu konuşuyor, onu dillendiriyor.
2- Hizmette kıble belirleme” olmazsa; “insan, sağa-sola döner; oraya eğilir, oraya eğilir, oraya eğilir. Günümüzün insanı, çok farklı yerler karşısında eğilip de boşuna enerji harcadığı gibi, böyle bir şey olur.” Evet, bela ve musibetler sağanağına maruz kalınca, duygu ve düşünce, ister-istemez o tarafa kayıyor.
3- Hadis-i şerifte, meselenin menfi yanı, negatif yanı ifade ediliyor: “Müslümanların dertlerini onlarla paylaşmayan, onlardan değildir.”
4- Demek, çizgi kayması yaşıyor; demek ki, aynı dairede bulunamıyor.
5- Kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla sıbyanıyla, şüyûhuyla mutavassıt yaşta olanıyla, ne kadar ızdıraplı insan var ise… (Zannediyorum, şu anda bu ızdırabı vicdanında duyan, sadece bizim ülkemizde belki on milyon insan vardır. Çünkü yüz bin tane insan almış içeriye atmışlarsa, iki yüz bin tane insan içeriye atmışlarsa, onlara eziyet etmişlerse, onların firar etmelerine sebebiyet vermişlerse, bazılarını öldürmüşlerse, diğerlerine daha başka kötülükler yapmışlarsa şayet, her ferde karşılık belki yirmi tane insanı inletmişlerdir.
6-Şöyle-böyle yakınında olan herkesi inletmişlerdir. Aile yakınlığı, akraba yakınlığı, konu-komşu yakınlığı, dava-düşünce yakınlığı, aynı mefkûreye inanma ve aynı gâye-i hayali takip etme yakınlığı…
7- ZALİMİN TİPOLOJİSİNİ DOĞRU OKUMA; Haset öldürücü bir marazdır; başkalarının yaptıklarını yapamayanlar, küfür ölçüsünde cinayetlere girerler; “Kıskançlık/hazımsızlık, öyle bir marazdır ki, tımarhanelerde dahi tedavisi kâbil değildir onun.
- Hased, bazen küfrün yaptırtmadığını yaptırtır!”
- Evet, Hizmet’e karşı şimdilerde gün yüzüne çıkmış bu hazımsızlık da çok eski yıllara dayanıyor.
- Hazımsızlık böyle çok eski yıllara dayandığından dolayı, sadece içlerinde oluşan -bağışlayın- o gaseyanı şimdi dışarıya attılar. Mide bulandırıcı bir tavır sergiliyorlar. Karakterlerinin gereğini sergiliyorlar.
5- İNSAN CANDIR SARSILIR; Şimdi bu gâilelerden, bu dâhiyelerden sıyrılmak istiyoruz. Ee zor; bir taraftan yaralanmışlık var, incinen ruhlarımız var. İnsansın, sarsılacaksın; etten-kemiktensin, sarsılacaksın.
“Ben usanmam gözümün nuru cefadan ama / Ne de olmasa, cefadan usanır, candır bu!” Sen, sırtından bir mızrak yiyorsun, “Ben, yine hiç sarsılmadım bu mevzuda!” diyemezsin.
“En Sarsılmaz İnsan”ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) yürek acısını ifade etmeye çalıştım, En Sarsılmaz olan İnsan’ın…
- YOL AZIĞI; BU IZDIRABA KARŞIN ADANMIŞIN TAVRI NASIL OLMALI;
1- BİR: “BU GÂİLE VE DÂHİYELERDEN SIYRILMA YOLLARINI BELİRLEYİP UYGULAMAK.
2- NASIL YAPILACAK? Biraz evvel arkadaşlarımızın gayret ve cehtlerine şahit oldum; üç defa, dört defa şahit oldum, “Şu yaptığınız şey, size ibadet sevabı kazandırır.” dedim. (O arkadaşlara arz ettim ben: Sizin şu yaptığınız, ibadet sevabı kazandırıyor size; çünkü Müslümanların dertleriyle meşgulsünüz.)
3- Diyeceğimiz edeceğimiz şeyler, o gâilelerin içinden sıyrılmaya vesile olabilecek mahiyette bir kısım argümanlar olmalı: “Şunu yapmalıyız, şunu yapmalıyız, şunu yapmalıyız!”
4-Bunları yaparken, belki -antrparantez- insanları ye’se atmayacak bir üslup ile bir şey anlatmak lazım.
5- Geçmişte yapamadığımız, yapmamız gerekli olan şeylere gelince,
a-Geçmişi suçlamadan
b- O dönemi temsil eden insanları suçlamadan-
6- HİZMETTE KIBLE BELİRLEME: onları zihinlerimizde birer ders, bir yönüyle doğruyu yapma adına birer ibre ve birer pusula gibi görerek, bundan sonraki tavır ve davranışlarımızı ona göre yapmamız lazım.
7- Yerinde eğilmek gerekli olan yere eğilmeyince, tüm bu eğilmeler boşunadır. “Hizmette kıble belirleme” olmazsa; “insan, sağa-sola döner; oraya eğilir, oraya eğilir, oraya eğilir. Günümüzün insanı, çok farklı yerler karşısında eğilip de boşuna enerji harcadığı gibi, böyle bir şey olur.”
8- YAPILMASI GEREKİENİ POZİTİF OLARAK YAPILMASI; O mevzuda yapılması gerekli olan şey ne ise, bu “pozitif” olarak yapılmalı. Bu mevzuda yapılması gerekli olan şey… Siz bu işin içindesiniz, hatta pişmişsiniz, mümareseniz var; Fakir’den daha iyi bilirsiniz, Allah’ın izni ve inayetiyle.
- Negatif şeylere gitmemeli;
- o, bizi felç eder,
- esasen bela ve musibetlerin def u ref’i adına da hiçbir şey ifade etmez.
8- Bu açıdan (Demek, çizgi kayması yaşıyor) MÜ’MİNLERİN DERTLERİ İLE DERTLENME…
- Kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla sıbyanıyla, şüyûhuyla mutavassıt yaşta olanıyla, ne kadar ızdıraplı insan var ise… (Zannediyorum, şu anda bu ızdırabı vicdanında duyan, sadece bizim ülkemizde belki on milyon insan vardır. Çünkü yüz bin tane insan almış içeriye atmışlarsa, iki yüz bin tane insan içeriye atmışlarsa, onlara eziyet etmişlerse, onların firar etmelerine sebebiyet vermişlerse, bazılarını öldürmüşlerse, diğerlerine daha başka kötülükler yapmışlarsa şayet,)
- Her ferde karşılık belki yirmi tane insanı inletmişlerdir.
- Şöyle-böyle yakınında olan herkesi inletmişlerdir. Aile yakınlığı, akraba yakınlığı, konu-komşu yakınlığı, dava-düşünce yakınlığı, aynı mefkûreye inanma ve aynı gâye-i hayali takip etme yakınlığı…
- Bütün bu yakınlıklar, insanın içine birer sızı halinde sızar, acı halinde sızar, dolayısıyla. Onun için, onlarla o derdi paylaşmak lazım.
- Bunun bir diğer yanını da şu teşkil ediyor, zannediyorum: Mağdurların/mazlumların derdini kendi derdimiz bilerek, her birimiz heyetin derdini kendi şahsımızda kendi derdimiz bilerek, başımızı secdede yere koyduğumuz zaman adeta inlemeliyiz…
- Hem umum heyet için, hem de şu anda mağduriyet, mazlumiyet, mehcûriyet, mahkûmiyet, müstantakıyet -Bu tabiri hiç kullanmıyorlar, evet, “istintak edilme, sorguya çekilme” demektir- yaşayan ve dolayısıyla bir yönüyle hep melûl, mahzun, mükedder olan kardeşlerimizi nazar-ı itibara alarak diyeceksiniz. Bu, onların dertlerini paylaşmanın, onlarla beraber olmanın ve öbür tarafta da onlarla beraber Cennet’e girmenin sırlı anahtarıdır.
10- DERDİ PAYLAŞMAK, oturup millete hikâye anlatıyor gibi anlatmak değil, menkıbe anlatıyor gibi anlatmak değildir.
11- Mazluma hayırhah olarak yaklaşım tarzımız; ““İş benim dediğim gibi ise, siz ne kaybettiğinizin farkında mısınız? Farz edelim ki, sizin dediğiniz doğru olsun; ben ne kaybederim ki?!.”
12- İnsansın, sarsılacaksın; etten-kemiktensin, sarsılacaksın. Fakat beri tarafta bu, bizi yapmamız gerekli olan şeyleri yapmaktan bir adım geri bırakmamalı. Bunun da biricik yolu, yapılacak işler yapılmadan evvel, “ORTAK AKIL”A MÜRACAAT EDİLMELİ; bu işe gönül vermiş on tane insanın, yirmi tane insanın FİKRİ ALINMALI.
- YOL AZIĞI; NESLİ CEDİD OLMAYA NAMZET EY YOLCU “VİRA BİSMİLLAH EY YOLCU AZIĞINI TASTAMAM AL, YOL UZUN”..
1- REALİTEYİ DOĞRU OKUMA; Kendi doğup büyüdüğünüz, maskat-ı re’siniz sayılan, bir avuç toprağını cihanlar ile değiştirmeyeceğiniz ülkenizde, ülkenizin insanından bunu gördükten sonra, dünyanın dört bir yanına yayıldınız; onlar da insan, onlar da bir yönüyle aynı paniğe kapılabilirler, aynı paranoyaları yaşayabilirler.
- Öyle ise size kulak çekme manasında -hadiselerin diliyle- “Aman dikkatli olun bundan sonra!
- Bakın, en yakın gibi görünen insanlar, ne kadar sizden uzak duruyorlarmış, size karşı mesafeli duruyorlarmış!” deniyor.
- Dolayısıyla bir dikkat, bir teyakkuz adına, Allah (celle celâluhu) kısmen bir şey çektiriyor. ŞİMDİ BİR TARAFTAN BUNU ÇOK İYİ DEĞERLENDİRMEK LAZIM!..
2- GENİŞ ALANLI AÇILMA KEYFİYETİNDE KENDİNİZİ ANLATMA ; Bir kısım tereddütlerle karışık da olsa hakkınızda geniş alanlı bir duyma söz konusu; (dünyada bu ölçüde, bu çerçevede duyulma adına birkaç trilyon para verseydiniz, dünyadaki matbûât, televizyonlar, internet siteleri, telefonlar, bu meseleyi bu kadar bilemez ve duyamazlardı. Bir şeyi anlatmada “duyma” meselesi çok önemli bir faktördür. Duymuş, ruhunu bir de merak sarmış ise, nöronlar almaya hazır vaziyete geçmişlerdir, “Hazır ol!” vaziyetine geçmişlerdir. şu anda kafalarda karışıklık da var. Herkeste şöyle-böyle paranoyaya açık bir durum da, bir delik de, bir menfez de vardır. Herkesin kafasına bir şey akmıştır; Talamus bezine mi, nöronlarına mı, başka bir yerine mi, akmıştır bir şey; bileceksiniz bunu!.. Fakat duyulma, ciddî; dünyada neredeyse kahvede oturan insanlar bile duydular.)
3- SİZ SORACAKLAR: Şimdi sizinle karşılaştıkları zaman “Nedir yahu bu hal?!.” diyecekler.
4- ŞİMDİ SİZE DÜŞEN; SİSTEMLİ DÜŞÜNME ve USLUBUNA GÖRE KENDİNİZİ ANLATMA
- SİSTEMLİ DÜŞÜNME
- ve en uygun vesileleri kullanma sayesinde o merakıkendinizi anlatma istikametinde değerlendirme
- Bu defa size her şeyi üslubuna uygun,
- usûlu-esâsı fedâ etmeden, üslubuna uygun anlatmak düşüyor. üsluba, esâsı-usûlü fedâ etmeden, anlatmamız gerekli olan şeyleri anlatmak düşüyor.
- Örneğin; Senelerce, kalbleriniz bu heyecan ile çarptı, nabızlarınız bu heyecan ile attı ve onlar da inandılar “Biz, insanız; yeryüzünde sulh-i umumî peşinde koşturuyoruz! Yangını söndürmek için koşturuyoruz! İçinde yanan insanları, o yangından kurtarmak için koşturuyoruz! Yeryüzündeki bütün insanlar, bir biri ile kucaklaşsın diye koşturuyoruz!..”
- Oturup bunu müzakere etmek..
5- Şu anda mesele geniş alana doğru bir açılma keyfiyeti gösteriyor. Âdetâ her yerde, sizin duygu ve düşüncelerinizin sergileri yapılıyor. Hani kitap sergisi, eşya sergisi, mal sergisi yapılıyor ya, aynen onun gibi şimdilerde duygu ve düşüncelerinizin sergisi yapılıyor; her yerde medya sizden bahsediyor.
6- Allah’ın izni ve inayetiyle; Hazır böyle bir fırsat önümüze çıkmışken,
- ORADAN ORAYA KOŞMALI;
- ayağımız altımıza gelmeden, bir küheylan gibi, kalbimiz duracağı âna kadar koşturmalıyız;
- Bu genişçe duymayı genişçe değerlendirmeye bakmalıyız,
- YOL AZIĞI; MÜZAKERE EDEREK ORTAK AKLA MÜRACAAT
Bu mevzuda;
1- Bunun için evvelâ SİSTEMLİ DÜŞÜNME şarttır. Bir şey yapmadan evvel düşünmek, yemeden evvel çiğnemek gibi bir şeydir.
( Çiğnemeden bir şey yutmaya kalkarsanız, yutakta takılır kalır, boğulursunuz.. Yutmadan evvel çiğnemek ne ise, ortaya bir proje koymadan evvel, oturup derin derin düşünmek o kadar önemlidir. Buna, İslam dininde “istişare” deniyor.)
2- Argümanlar oluşturmak..
3- Sesimizi-soluğumuzu insanlığa duyurmak için metotlar geliştirmek..
(O insanların dinleyebileceği bir enstrüman ile, bir ses ile yanlarına gideceğiz. Allah’ın izni ve inayetiyle, bazılarını onlara duyuruyor gibi, sesimizi yükseltecek, gönüllerine yumuşak, kaymak gibi akmaya bakacağız)
4- İSTİŞARE; İslam dininde “ortaya bir proje koymadan evvel, oturup derin derin düşünmeye “istişare” deniyor.
- İstişare, mü’min bir toplumun en bariz alâmeti ve İslâm’a gönül vermiş bir cemaatin en önemli hususiyetidir.
- Kur’an-ı Kerim’de bir sûrenin adı da Şûrâ. Şûrâ Sûresi… Kur’an, sahabe-i kiramı methettiği, değişik pozitif yanlarıyla methettiği yerde, araya bir de “Onlar, öyle kâmeti yüce insanlar ki, yaptıkları işleri hep meşveretle götürüyorlar!” (Şûrâ, 42/38) buyuruyor.
- Ve İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) buna tercüman olurken, “İktisat yapan, fakr u zarurete düşmez. İstişare eden de, haybet ve zarar yaşamaz.” buyuruyor.
- İstişareyi, arkadakilerine bir disiplin olarak göstermek için kendi yapıyor.
- Siyer’e baktığımız zaman Uhud da “Bir de onlar için Allah’tan yarlıganma talep et!” “Allah’ım bağışla Benim ashabımı!.. Beni oraya götürenleri ve sonra söz dinlemeyerek yerlerinden ayrılanları yarlıga…. Bakın sonunda ne diyor: “Otur, meseleyi bir kere daha onlarla istişare et!” “Başta istişarede O’nu dinlemedik, bakın iki gâile başımıza geldi. Şimdi ölsek bile, O’nu dinlememiz lazım!”
- Şimdi, böyle büyük bir iş yaparken, büyük bir projeyi realize etmeye çalışırken, bence, dâhî bile olsak, istişareyi ihmal etmemeliyiz. (Bir dâhi bile olsa, bir şey söylese, bence beş tane ümmî insanın mülahazaları nazar-ı itibara alınarak o dâhinin görüşü bir kenara konmalı. O dahi öyle bir kenara konacak söz söyler mi, fikir beyan eder mi, etmez mi, o ayrı bir dava da!.. insan, dâhî olacağına, meşveret eden bir insan olmalı!.. “Dâhi, yanılmaz!” diye bir şey bilmiyorum, “Dâhî, yanılmaz!” diye. Ama meşveret ederek meseleleri alıp götürenler, her işi meşveret çağlayanında deryaya ulaştırmaya, gaye-i hayale ulaştırmaya çalışanlar, hiç haybet yaşamamışlardır.)
5- ORTAK AKLA MÜRACAATTA USUL; Hususiyle, bu işin dertlisi, diriliş kahramanı, gâye-i hayal âbidesi insanların düşüncelerine müracaat edeceksiniz.
- Çünkü onlar düşünürken, kendi hesaplarına düşünmezler, kendi yaşamları adına düşünmezler. Kendini o yüce mefkûreye bu şekilde bağlamış insanlar, kendilerini düşünmezler, kat’iyyen ve kâtıbeten.
- Çünkü onlar, yaşatma âbideleridir; icabında Hazreti Pîr’in ifade ettiği gibi, “Milletimin imanını selamette görürsem, Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm, gül-gülistan olur!” mülahazasına bağlanmışlardır.
- Öyle ise, yürüyeceğimiz yolda başbaşa vererek, ortak aklın muhassalasını değerlendirip bu dâhiyelerden sıyrılmaya bakalım.
E– YOL AZIĞI; ALLAH’IN İCRAATINDAN RAZI OLMALI, OF’LARI OH YAPMAYA BAKMALI
1- Allah’ın icraatından razı olmalı, of’ları oh yapmaya bakmalı;
2- mazlumların ızdıraplarıyla oturup kalkmalı
3- ve bilhassa secdede onlar için dua dua yalvarmalı!..
4- Bu işi sonuçlandıracak, Sâhibidir (celle celâluhu). O’nun planını “kader” şeklinde, başta yapan, O’dur.
5- Meşîeti, bir şeyin olmamasına taalluk ediyorsa, o asla olmaz. Hamdi Yazır, ısrarla duruyor bu konu üzerinde; “yok”lar bile O’nun meşîeti ile meydana gelir. Evet, meşîeti “olmama”ya taalluk ediyorsa, o da olmaz.
6- Şimdi öyle bir Kuvvet-i Kâhire’ye, İrâde-i Bâhire’ye, Meşîet-i Sübhâniye’ye dayanmış yürüyorsanız, bugün olmasa yarın… O, yolunda yürüyenleri hiçbir zaman yüzüstü, mahcup olarak bırakmamıştır; bugün olmasa yarın, eteklerini cevherlerle doldurmuştur.
7- İkincisi. Bu mevzuda içimize gelen şeyler ile, öyle çok kapalı olarak, kaderi sorgulama gibi bir şeyler olabilir, hafizanallah. Hep “istiğfar” etmeliyiz, “tevbe” etmeliyiz, “inâbe”de bulunmalıyız, hatta “evbe”de bulunmalıyız.
8- Tabiatımızın muktezası; bir şey saplanırken bir yerimize, “Of!” dememek elimizden gelmez. Fakat elden geliyorsa, sonundaki “f”yi, “h”ye çevirelim; “Oh be!..” diyelim. Bir harf değişikliği canım; “Oh be!..” diyeceksiniz, o kadar. O, sevap olacak; öbürü, şikâyet.
DUAMIZ…
“Allah’ım içinde bulunduğumuz musibet, keder ve tasadan bir çıkış yolu, bir kurtuluş lütfeyle!..”
“Allah’ım! Bir nusret-i karîb, yakın zamanda bir nusret Allah’ım! En yakın zamanda engin bir fütuhât.” “İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214)
“Rabbimiz, bize dünyada da (Sen’in nezdinde) iyi ve güzel her ne ise onu ver; Âhiret’te de (yine Sen’in indinde) iyi ve güzel olan ne ise onu ver. Ve bizi Ateş’in azabından koru!” (Bakara, 2/201)
“Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır.” (Kehf, 18/10)
“Ey Kitabı indiren, bulutları yürüten, dilediğinde hesabı çabucak gören, halis mü’minler aleyhine toplanan grupları dağıtan, düşman saflarını darmadağın eden Allahım! Bu düşmanları da perişan edip hezimete uğrat; onlara karşı bize yardım eyle.Amin…”
DEVAM EDECEK…
BÖLÜM-2’ DE : GURBET, HİCRET, ŞEHADET VE HİZMET/ 18.02.2018 BAMTELİ İLE BİRLİKTE MÜZAKERELİ OKUMALAR
1- BİR ADANMIŞIN BAŞ KÖŞESİNDE OLMASI GEREKENLER
2-BİR ADANMIŞ YAŞANANLARA RAĞMEN NE İLE MEŞGUL OLMALI: “ÖBÜR TARAF AZIĞI VE HUSUSİ İLTİFATA MAZHAR OLMA..”.
3- İMTİHANLARIN KENDİNE GÖRE KAZANIMLARI
4- BİR ADANMIŞIN ZİHİN KİRLİLİĞİNE KARŞI ORTAYA KOYACAĞI KORUNMA İRADESİ
5- ADANMIŞIN İHTİYARİ HİCRETİNDEKİ HEDEF VE UFUK NEYDİ?
7- BU GÜN ADANMIŞLARA DÜŞEN HİCRET “IZDIRÂRÎ/CEBRÎ BİR HİCRET”.
8- CEBRİ HİCRETTE ALLAH’IN FIRSATI VE GÜVEN DUYGUSU
9– BÜYÜK PROJE: CİHANIN SULHU SALAHI VE TAKVA DA DERİNLEŞEN ADANMIŞLAR
10– EY NESLİ CEDİDE NAMZET ADANMIŞ! İMTİHAN MI YAŞIYORSUN….ALLAH TAN KORK VE ALLAH CC DAYAN