TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (32.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 07 NİSAN 2020 // 14 ŞABAN 1441 SALI

 (TEVHİDNÂME-32):

Allah’ım!

Bizleri rü’yet-i cemâlinle müşerref eyle (40) ve bizden râzı olma(41) pâyesine bizleri erdir! Öyle ki Sen’den gayrısından bizleri bütün bütün müstağnî kılacak keyfiyette olsun!

***

32.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey af ve hoşnutluk talebinde bulunanları bağışlayan ve onlardan razı olan!

Ey rahmeti sonsuz ve emrince kulluk eden kullarından razı ve hoşnut olan!

Ey kullarına rıza yollarını gösteren ve itaatkâr kullarından razı olan Radıyy!

Bizi her zaman emirlerini itaatle yerine getirmeye âmade kullarından eyle. Bizi kabul ve heybet tacıyla taçlandır. Rezil rüsvay olmaktan ve azaba maruz kalmaktan sıyanet buyur. Bizi cennetlerde ru’yet-i cemâline mazhar olan kulların zümresine al.

Ey Merhametliler Merhametlisi Allahım! Bizi bağışla, bize merhamet et, bizden razı ol,bizden kabul buyur, bizi Cennet’ine koy, Cehennem’den koru ve her hâlimizi, her işimizi ıslah eyle.

Sen razı olana kadar Senin affını muntazırız. İlahî! Bütün havl ve kuvvet sadece Senin elindedir. Sana hamd ü senalar olsun.

En güzel amellerimizi sonuncuları ve en hayırlı günlerimizi Sana kavuşacağımız günler eyle. Ey merhameti sonsuz Rabbimiz! O gün, ne olur, bu kullarından razı ve hoşnut ol.

Allahım! Lütuflarını artır, eksiltme; bizi yücelt, hakir düşürme; bize ihsanlarda bulun, mahrum eyleme; bizi tercih et, başkalarını bize tercih etme; bizi Senden razı et ve Sen bizden razı ol.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [40-41] RÜ’YET-İ CEMÂLİ LE MÜŞERREF OLMA – BİZDEN RAZI OLMA PAYESİ :

Bu mevzuda nihai hududa im’ân-ı nazar ve konsantrasyon, âşıklara Hakk’ın hususi atiyyesidir. Âşık,

“Cennet Cennet dedikleri

Birkaç köşkle birkaç hûri,

İsteyene ver ânları,

Bana Seni gerek Seni.”(Yunus Emre)

der, duygularını böyle dillendirir ve görülmeyi görüyor olma rasathanesine çevirme heyecanıyla çırpınır durur. Kadîmden beri O’nunla irtibatlarını aşk yörüngesinde sürdürenler hep böyle bir âh u zârla nefes alıp vermişlerdir. Bir küçük örnek hiç ana olmamış analar anası Râbia Adeviye’den:

“Ben dünyada başka değil hep Seni yâd etmeyi, ahirette de yalnız rü’yet-i cemalini (40) diliyor ve dileniyorum. Senden istediğim ne kudret helvası ne de bıldırcın piryânı; benim biricik muradım yalnız Sensin, Sen!.. Bana dünyayı da versen ukbâyı da versen, gönlüm yalnız ve yalnız rü’yetinle mutlu olacaktır.”

[ÂBİD, ZÂHİD, ÂŞIK (2) – Çağlayan-Kalbin Zümrüt Tepeleri – Mart 2018]

Vicdanın temel esaslarının, kul-Rab münasebetleri açısından meselâ; iradenin Allah’a kulluk, zihnin mârifetullah, hissin muhabbetullah ve kalbin rü’yet-i cemalullah (40)misillü birer hedef ve gayesi bulunduğu gibi sırrın da ilâhî esrara açık bir hususiyeti ve gayesi vardır.

[SIR – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri – Mart 1996]

Zira rıza yolunda olma ve rıza mülâhazasıyla yaşama, bir asıl ve esas, bütün bütün rızayla bütünleşme ve rızalaşma(41)da onun neticesi ve semeresidir. Tabir-i diğerle, ilk iki mertebe Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarıyla alâkalı; üçüncüsü ise, buna terettüp eden sevap, mükâfat, tecellî, vâridât ve mukabeleyle alâkalıdır ki, zannediyorum “Allah onlardan razı, onlar da Allahtan.. işte bu, Rabbilerinden korkan kimselere ait bir mazhariyettir. âyet-i pürenvârı da bu üç hususa birden işaret etmektedir.

Kulun, Rabbisinden gelen şeylere karşı rıza göstermesi,Rabbisinin de ondan razı olması(41)demektir.

[HAK, HAKİKAT VE ÖTESİ  – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri – 31 Ağustos 2004]

Nefsin, bu kararan ve karartan tabiatı, pozitif tesirleri açısından yukarıdaki disiplinlere tabi tutulduğu zaman, yapılan müspet tenbihlere cevab-ı savab vermesiyle onda bir tenebbüh ruhu hâsıl olur ve hatta Hak tecellilerine açık hale gelir. Sonra yer yer kendini levmetmeye durur.. bu levmetmelerin devamıyla kalbi Hakk’a teveccüh etmeye başlar.. derken başına inayet reşhaları dökülür hale gelir.. tenbihlere tenebbühle cevap verdiği sürece de kalb ufkuna yönelir.. kalb tenvîrâtıyla tenevvür ettikçe, sır neşr-i envâra başlar.. kalbde ve ruhta tenevvür faslı bir manada tamamlanınca, letâif-i maneviye ona yaradılış gayesini fısıldar.. o da bunun karşısında itminan soluklamaya durur ki işte bu ufku Kur’an-ı Mübîn şu tebşirkâr beyanıyla ifade eder: يَۤا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ*اِرْجِعۤي إِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً “Ey itminana ermiş müzekkâ nefis! Dön O senden razı, sen de O’ndan razı olarak Rabb-i Kerim’ine.” (Fecr sûresi, 89/27-28) Cenâb-ı Hak bu iltifat-ı kerimâne ve rahîmanesiyle bizi de o zirveye otağını kuranlardan eylesin!..

[FARKLI MERTEBELERİYLE NEFİS-5 – Çağlayan -Kalbin Zümrüt Tepeleri – Eylül 2018]

 

 ***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [40-41] RÜ’YET-İ CEMÂLİ LE MÜŞERREF OLMA – BİZDEN RAZI OLMA PAYESİ :

Yörüngesini bulmuş veya rampasına oturmuş hakikî bir insan, Hakk’ın şahidi olduğu gibi yoldakilerin de rehberidir; onu bulan Hakk’ı da bulmuş ve bütün dağınıklıklardan kurtulmuş olur. Onu müşâhede eden, dolayısıyla da olsa, değişik tecelli dalga boylarında her şeyi görüp duymuş demektir.. evet düşünceleri inançları gibi dupduru; tavırları, davranışları, düşünceleri çizgisinde ve her işi rıza hedefli bir insan, görüldüğü hemen her zaman Hakk’ı hatırlatır, iradî olmasa da uğradığı her yerde Hakk’ın şahidi olduğu hissini uyarır.

[KENDİ DEĞERLERİYLE İNSAN_ Sızıntı Başyazı _Mart 1999]

Evet, gerçek dindarın her davranışı ibadet eksenli, her gayreti cihad buudlu, her hamlesi de ukbâ ve rıza televvünlüdür. Onun hayatında dünya-ukbâ ayrımı söz konusu değildir.. kalbiyle aklı arasında berzahlar yoktur.. duyguları mantığıyla iç içedir.. muhakemesi ilhamlarını tanımamazlık edemez. Keza, onun düşünce dünyasında tecrübe, akla uzanan ışıktan bir merdiven, bilgi, firaset statikli yüksek bir burçtur. O, bu merdivende aşkın dev kanatlarıyla sürekli sonsuzluğa açılan bir kartal ve bu burçta fetanetiyle varlığı didik didik eden bir hallaçtır. Böyle bir anlayışın hiçbir yanında boşluk olmadığı için, bu sistemde insanın ferdî ve içtimaî ihmali de söz konusu değildir.

[YARIN Kİ DÜNYAYA DOĞRU_ Sızıntı Başyazı _Temmuz 1993]