HANGİ İHTİYACA BİNAEN İKİNCİ İHLAS RİSALESİ (21.LEMA) YAZILMIŞ OLABİLİR?

BÖLÜM-1: ALINTIDIR: “LATİF NÜKTELER VE NUR ALEMİNİN BİR ANAHTAR  KİTABINDAN (A.AYMAZ)”

BÖLÜM-2: 09 09 2018 BAMTELİ: “İNSANLARIN TAKDİRİ VE İHLASIN MUHAFAZASI”

BÖLÜM-3: VE İHLASI TALEB DUASI

***

BÖLÜM-1:

“Bu mektupta hapishane içinde Eskişehir’de yazılan bir ikaznâmedir.

Üstad Hazretleri belâ ve musibet bile olsa bütün olayların arkasında mutlaka kaderin bu ilâhî hükmünün hikmetini ve sırrını anlamaya çalışır ona göre dersler çıkarırdı… 

Bunun için de Kur’ân âyetlerinden destek alırdı. Bu hususta, ehl-i isyan hakkında gelen 

Onlara ihtar ettiğimiz ders ve nasihatı unuttukları ve amel etmedikleri vakit, onları tutup musibet altına aldık.” (En’am Sûresi, 6/44)

âyetininin cifrî tevafukunu gösteriyor. Bizler âyetlerin hepsine muhatabız ve hepsinden alacağımız dersler ve ibretler vardır. 

Mesela, İsrailoğulları hakkında nâzil olan “(Sizin Hazreti Musa’nın bu kadar mucizelerini gördükten 
sonra) kalbleriniz katılaştı. Taş gibi… Hatta taştan da daha katı… Çünkü taşlardan öylesi vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi var ki, bağrından su kaynar. Ve öylesi var ki, Allah’a olan tazimi ve haşyeti sebebiyle yukarıdan düşüp parçalanır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Bakara Sûresi, 2/74) âyeti için

“Bu âyet nasıl olsa Yahudiler hakkında nâzil olmuş.” deyip bize bakan yönlerine dikkat etmezsek gaflet etmiş oluruz.

Çünkü biz de

Acaba bu kadar parlak İslamî güzellikleri gördükten, Kur’ân’ın bu kadar mucizelerine şâhit olduktan ve Muhammed (aleyhisselam)’ın takdim ettiği bu kadar harikaları yakından tanıdıktan sonra acaba 

bizim de kalblerimizde bir katılık meydana geldi mi
Biz de farkına varmadan bir gafletin içinde miyiz?”

diye bir durum muhakemesi yapmak zorundayızBöyle bir muhasebe yapmazsak bu âyet-i kerimeden gerektiği şekilde istifade edemeyiz. 

İşte Üstad’ın bahsettiği bu âyet ister hapse düşüş hikmetini araştırırken kalbine gelsin, ister Kur’ân’dan tefeül yaparken karşına çıksın veya başka bir şekilde olsun; farketmez. 

Bu âyetin meselemize bakan yönü nedir deyip üzerinde tefekkür etmesi ve gerekli dersi çıkarması çok mühimdir. 

Zaten biz söz; kim söylerse söylesin, eğer bana hitap ediyor diye dinlenirse veya okunursa o zaman ondan istifade edilir.

Hele bu kelâm, Allah kelâmı ise… Allah kelâmının her harfini zîhayat yani canlı kabul edersen ve her asırda herkese hitap ettiğine yakîn ve izânın varsa o zaman ondan istifaden çok olur; yoksa, yok olur… 

Eskişehir hapsine düşmeden önce Yirmi Birinci Lem’a olan İhlâs Risalesi yazdırılmış ve ihlâsın sırrı ifade ettirilmiş.

Gayet yüce ve nurânî bir kardeşlik düsturu olup bununla on binlerce kuvvetle karşı konulabilecek hâdiselere ve musibetlere ihlâs sırrıyla on adamla mukabele ettirilebilir mukaddes bir düstur ortaya çıkmış. Ama o mânevî ihtar ile amel edilememiş. 

Buradan şunu da anlıyoruz. 

Aslında Yirminci Lem’a olan Birinci İhlâs Risalesi bu mevzuda önceden yazılmış. Ama müfsidler, İslam düşmanları tarafından bir plan bir tuzak hazırlanınca, onların bu oyunlarını yok edecek yepyeni bir ihlâs sırrının ortaya çıkmasına ihtiyaç olmuş.

O büyük ve sinsi oyunu yok edecek çok daha güçlü bir ihlâs gerekiyormuş ki, bu ihtiyaca binaen İkinci İhlâs Risalesi Yirmi Birinci Lem’a olarak yazdırılıp imdada gönderilmiş. 

Hatta Risalenin başına “Hiç olmazsa, en azından her on beş günde bir defa okunmalıdır.” diye bir ihtar da konulmuş.

Öyle ki eski talebelerinden Vanlı Molla Hamid Ekinci latife yollu: “Üstadım evrad u ezkâr mıdır ki bu Risalenin başına böyle yazmışsın?” deyince “Keçeli elinden geliyorsa, her gün oku!” diye ihtâr ve ikâz etmiştir. 

Hatta Nur’un birinci talebesi ve daima ihlâsta birinciliği koruyup temsil eden Hulusî Ağabey, “Hiç olmazsa, en azından” manasına gelen “Lâ akall” sözüne bakıp haftada bir okumaya başlamış. 

Daha sonra üç günde bir… Ama her okuyuşta bambaşka derinlikler, enginlikler keşfetmiştir.

Ehl-i dalâlet için azab; bizler için şefkat tokadı olan bu âyetle bizlere denilmek istenmektedir ki: 

En kudsî bir mânevî mücâhedeyi velâyetin feyzine mazhar olan; sahabenin meşrebinin sırrına ulaştıran Risale-i Nur ile (böyle bir) kudsî Kur’ân hizmetine kanâat etmeyip başka şeylere heves etmek size hiç yakışıyor mu?” 

İhlâs’ın dokuz özelliğini sayarken Üstad Hazretleri şöyle diyor: “Bu dünyada, bilhassa uhrevî hizmetlerde, 
1- En Mühim Bir Esas, 
2- En Büyük Bir Kuvvet, 
3- En Makbul Bir Şefaatçi, 
4- En Metin Bir Dayanma Noktası, 
5- En Kısa Bir Hakikat Yolu, 
6- En Makbul Bir Mânevî Dua, 
7- En Kerametli Bir Maksatlara Ulaşma Vesilesi, 
8- En Yüksek Bir Haslet 
9- En Sâfî Bir Ubûdiyet İhlâstır. 

Madem İhlâsta yukarıda sayılan dokuz özellik gibi çok nurlar var ve çok kuvvetler var. 

Madem bu müdhiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat (baskılar) karşısında, hücum eden bid’atlar (dine sonradan sokulan, dinden olmayan şeyler) ve dalâletler içerisinde, bizler gayet az, zayıf, fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır, büyük, umûmî ve kudsî bir iman vazifesi ve Kur’ân hizmeti omuzumuza Allah tarafından bir ihsan olarak konulmuştur. 

Elbette herkesten ziyâde, bütün kuvvetimizle ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz. 

İhlas’ın sırrını kendimizde yerleştirmek için, gayet derecede muhtacız. Yoksa hem şimdiye kadar kazandığımız kudsî hizmet kısmen zâyi olur, devam etmez. 

Hem şiddetli mesul oluruz. 

Benim âyetlerimi az bir dünyalık menfaat karşılığında satmayın.” (Mâide Sûresi, 5/44) âyetindeki şiddetli, tehditli İlâhî yasağa maruz kalıp, ebedî saadetin zararına, manasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, bencilcesine, sakil (ağır) riyâkârcasına bazı süflî (aşağı, sefil) hislerin ve cüz’î menfaatlerin hatırı için ihlâsı kırmakla, hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem iman hakikatlerinin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.” 

***

BÖLÜM-2:

” İhlâs; ferdin, ibadet ü tâatinde, Cenâb-ı Hakk’ın emir, istek ve ihsanlarının dışında her şeye karşı kapanması, vazife ve sorumluluklarını O emrettiği için yerine getirmesi ve sadece O’nun hoşnutluğunu hedeflemesi demektir.”

Çünkü ihlâs demek -esasen- bir şey emredildiği için yapmak ve yaparken sadece O’nun rızasını gözetmektir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlar ile hâlis olmayana müreccahtır. beyanı da bu sözleri söyleyen, Hazreti Pîr-i Mugân’a ait.

Evet, siz ihlâslı amel ettiğiniz takdirde, Allah (celle celâluhu) hiç bilemediğiniz şekilde binlerce insanın sinesini açar.

Ama ihlâslı amel ettiğiniz takdirde… Peygamberlere açılan kapılar da öyle açılmıştır.

Dolayısıyla, insanların takdirini tercih ettirici bir sebep yapmak da o ameldeki ihlâsı kırar. İhlâs kırılınca, mesele yine Cenâb-ı Hak’tan koparılmış olur, hafizanallah.

Tercihte bile… Amel var fakat ihlâs yok. Zannediyorum kabirden başlamak üzere bütün Berzah hayatında, Mahşer’de ve Mizan’da meselenin hesabı görülür; sorarlar: “Sen bunu yaptın ama çok ihlâslı değildin bu mevzuda!..

Oysaki Kur’an-ı Kerim, çend yerde, ihlası nazara veriyor. Mesela, işte o Kısâr’dan (kısa sûrelerden) “Lemyekunillezîne” diye bilinen Beyyine Sûresi de onların başında geliyor. Orada şöyle buyuruluyor:

Oysa onlara da ancak, Din’i bütün yanlarıyla içten kabul ederek ve sadece O’nun rızasını hedef alarak, küfür ve şirkten uzak, dupduru bir tevhîd inancı içinde Allah’a ibadet etmeleri, namazı bütün şartlarına riayet ederek vaktinde ve aksatmadan kılmaları ve zekâtı tastamam vermeleri emredilmişti. Budur kusursuz, sağlam ve dosdoğru Din.” (Beyyine, 98/5)

Din, diyanet, Allah’a aittir. “İbadet”, “Ubûdiyet” ve “Ubûdet” Allah’a yapılır.

Başkalarının o mevzuda takdir ve alkışının kıymet-i harbiyesi yoktur; onun tercih ettirici bir faktör olması ise, o ameldeki ihlası kırar.

Kul ile Mabud münasebetlerinde sır tutucu olmak ve hep O’nun uhrevî teveccühlerine bağlı yaşamak da ihlâsın ayrı bir buududur.

Bir insan neyi talep ediyorsa, aynı zamanda kendi kıymetini ifade eder.

Talep edilen şeyin kıymeti, insanın kıymetini aksettirir. Kimisi bakırcılar çarşısında bakıra tâlip olur. Kimisi sarraflar çarşısında altına-gümüşe tâlip olur. Kimisi mercan adalarına dalar, ona tâlip olur. Bence sen, öyle bir şeye tâlipsin ki!.. “Allah!” diyorsun: 

“Allah için işleyiniz, Allah için başlayınız, Allah için görüşünüz, Allah için konuşunuz; lillâh, livechillâh, lieclillâh rızası dairesinde hareket ediniz. O zaman ömrünüzün dakikaları, saniyeleri, saliseleri, âşireleri, seneler hükmüne geçer.Hazreti Pîr birini (dakikaları) diyordu, ben diğerlerini ilave ettim; ömrünüzün âşireleri, seneler hükmüne geçer.

***

BÖLÜM-3: VE İHLASI TALEB DUASI:

“Allah’ım,

hep zikrinle yaşayıp gafletten uzak kalarak Seni sürekli yâd etme, nimetlerin karşısında Sana karşı şükür hisleriyle dopdolu olma ve hakkıyla kullukta bulunup ibadetleri en güzel şekilde yerine getirme hususlarında bize yardım et.

Üzerimizden inayetini esirgeme; esirgeme ki, gayretlerimiz sırf rızan için, himmetimiz de yalnız Sana hizmet yolunda olsun. Niyetlerimizde ihlaslı ve samimi olmayı müyesser eyle!

İlahî!

Halâs (kurtuluş) ümidiyle ihlasla bütün günahlarımızdan tevbe ettik. Ey inayetiyle yardım isteyenlerin yardımına koşan! Perçemlerden tutulan mahşer gününde, inayetinle bizim yardımımıza da yetiş!

Allah’ım,

Sen’den hidayet, takva, iffet ve (gönül) zenginliği dileriz.

Allah’ım bizi Cehennem ateşinden uzak tut, halas eyle, koru. Bize af ve afiyet lütfeyle.

Ebrâr diye bilinen iyi ve hayırlı kullarınla beraber bizi de Cennet’ine dâhil eyle.

Affınla imdat ve himaye buyur ey Mucîr Allah’ım, fazlınla bağışla ey Gaffâr Rabbim.

Ey zikriyle ihlas sahiplerinin ünsiyete erdiği Rabbim, Sübhansın.

Bu şerefli ve mübarek isimlerin hürmetine, latîf ve celîl sıfatların hatırına Sen’den Efendimiz Hazreti Muhammed’e ve O’nun mübarek aile fertlerine salât ve selam etmeni diliyoruz.

 Ya Rahmân, ya Rahîm, ya Zelcelâli ve’l-ikrâm! Zat’ın, azametin, ululuğun, Ulûhiyetin, Rubûbiyetin hakkı için.. Sıfât-ı Sübhâniye’nin hatırı ve şefaati için..

Esmâ-i Hüsnâ’n hürmeti ve şefaati için.. İsm-i A’zam’ın hürmeti ve şefaati için..

Hazreti Muhammed Mustafa’nın hürmeti ve şefaati için.. seçkinlerden seçkin ve en hayırlı kulların enbiya/evliya hürmeti ve şefaati için duamızı kabul buyur.

Efendimiz Hazreti Muhammed’e, ailesine ve ashâbına salât ü selam ederek bunu diliyoruz Rabbenâ!..” AMİN…