MÜZAKERELİ BAMTELİ OKUMALARI

“SADÂKAT İKSİRİ” VE “DURAĞANLIK ZEHRİ”

BÖLÜM-3

 “SADAKAT İKSİRİ” YOL ANALİZİ-1

  • EY ADANMIŞ! “kendi içine dönüp kalb saffeti [1] ni (“Dupduru olabilecek şekilde bir kalb saffeti”) arama mecburiyetinde”
  • EY ADANMIŞ! Peygamber Efendimiz bazen bir mecliste yetmiş ya da yüz defa istiğfar [2] ederdi; biz de hiç olmazsa günde yedi veya on defa gönülden bağışlanma [3]  dilesek
  • EY ADANMIŞ! “ kendimizle yüzleşip  [4]   kalb saffeti1 arayışına girsek”!..

[1] HAZİRAN  2018 // / BAŞYAZI: “HAK YOLUNA ADANMIŞ RUHLAR”

Bu sesi duymak, iç içe o nâmeler mecmuasını okumak ve onların ifade ettiği enginlerden engin o manaları anlamak, gören göz, duyan kulak, değerlendirebilen mantık, engin bir merak ve ilim aşkıyla şahlanmış bir muhakeme ve idrak ister.

Taklit çeperine takılmış, şekil ve suret çitlerini aşamamış mukallitlerin duyup değerlendirmesi, değerlendirip bunu içtenleştirmesi çok zor, hatta imkânsızdır. Dimağların bütün nöronlarında, kalblerin safvet1 ve derinliklerinde öylesi engin bir iman21 hissi olmayınca bu manevî anatomide marifet ziyası da bulunmaz; marifet nur ve ziyasının bulunmadığı bir gönül ve ruhta da muhabbet olmaz ve hele aşk u iştiyak-ı likaullah meltemleri hiç mi hiç duyulmaz.

***

 [1]   ARALIK 2009// KIRIK TESTİ: “SALİH AMEL VE RİYA VİRÜSÜ”

Diğer taraftan sâlih amel22yolunda bulunurken, ihlâsa münafi tehlikeler karşısında, yüreğimiz her zaman tir tir, duygu ve düşüncelerimizi temiz tutmanın, kalb safveti1 ve gönül duruluğunu muhafaza etmenin gayreti6 içinde olmamız gerekir.

***

Bu istikamet20te günde belki yüz defa; “Allahım! Duygularımıza, hayal ve tasavvurlarımıza falanın filanın takdir etmesi gibi bir mülâhaza girmesin. Ne olur, bahtına düştük! Bizi bir lahza olsun ihlâstan ayırma!” diye dua edip Cenâb-ı Hakk’a sığınmalıyız.

***

 [2]   MART  2016//  BAMTELİ:  “AMAN ZEHİRLENMEYİN”

İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) mâsum ve masûn olduğu halde bazen bir mecliste yetmiş ya da yüz kere istiğfar2 ederdi; kendi ufku itibariyle, seyyidü’l-mukarrebin olması açısından ve imamlığı zaviyesinden, dualarında adeta nefsini yerden yere vururdu. Bu haliyle de bize nasıl davranmamız gerektiğini talim buyururdu. Ne kadar değişik zehir ve ne çok zehirlenen insan var!..

Nefsini sık sık sorgulamayan, istiğfar2 ve tevbe ihtiyacı hissetmeyen bir insan bütün mesâvîye karşı kapıları aralamış sayılır ve hiç olmayacak şeylerle çarpılır. Çarpıldığı her şey de onu felç eder, hafizanallah. Dünyanın cazibedar güzellikleri zehirler, felç eder.

***

 [3]   HAZİRAN 2008 // BAŞYAZI  “BENİM YÜZÜMDEN”

Mesuliyet Dairesini İyi Belirlemeli!..

Bazıları, “Ne günahımız var ki, musibetleri kendimizden bilelim?” şeklinde düşünebilirler. Aslında, “Ne günahım var ki?” mülahazasının kendisi çok büyük bir günahtır; böyle düşünen bir kimse en büyük haltı işlemiş demektir. Çok günahkâr bir insan, nedametle iki büklüm olup yarlığanma dilediği zaman bağışlanma yoluna girmiş olacağı3 gibi, “Ne günahım var ki?” diyen bir kimse de işte bu sözle felaket çukuruna yuvarlanmış sayılır. Zira, günahının farkında olanın tevbe ve istiğfar2la arınma ihtimali her zaman vardır;

***

[4] OCAK 2018 // BAŞYAZI: “İSTİKAMET ÂBİDELERİ”

“Bu engin mülahazayla, böyleleri hemen her zaman yaratılış gayesine uygun hareket etmek için çırpınır.. sık sık iç dünyalarını gözden geçirir.. kendileriyle yüzleşir 4.. mülâhaza kirlenmelerine karşı uyanık davranır.. kalb kararmalarına ve ruh paslanmalarına meydan vermeme hassasiyetiyle oturur-kalkar..

***

Dünden bugüne gölgesini arkasına alıp sürekli güneşe müteveccih yürüyenler  hemen her zaman çok farklı bir derinlikte kendileriyle mütemadiyen yüzleşmiş4; kalb ve ruhlarında, tasavvur ve tahayyüllerinde var gördükleri veya var farz ettikleri kayma endişeleriyle tir tir titremiş; his, heyecan ve endişeleri dillerine emanet sürekli inleyip durmuş ve en içten “Ya Rab!” deyip sızlanmışlardır.

~~~

  • EY ADANMIŞ! “başa gelen her şeyde, “Allah’ım! Bizi günahlarımızla azaba maruz bırakma! Yarlığa bizi yâ Gaffâr!.. Ört ayıplarımızı yâ Settâr!.. Affet bizi  [5]  yâ Afüvv (celle celâluhu)!..” demeli…
  • EY ADANMIŞ! Bu istiğfar [2]  beyanlarını ve mülahazalarını, onların tepesine balyoz gibi indirmeli”
  • EY ADANMIŞ! “ bir daha hortlamalarına meydan vermeme cehdi [6]  yle vurmalı”..
  • EY ADANMIŞ! öyle bir hortlama istidadı vardır ki onlarda” Onun için Hazreti Rûh u Seyyidi’l-Enâm, günde yetmiş -bazen yüz defa- “Estağfirullah[2]  !” diyordu;
  • EY ADANMIŞ! Hazreti Rûh u Seyyidi’l-Enâm  “hiç olmaz”lara seralar oluşturuyor, surlar [7] çekiyordu. Anlayanlara ders

 

[5]   ŞUBAT 2018 // BAŞYAZI: “KENDİYLE YÜZLEŞMEDE PEYGAMBER UFKU (1)”

Ya Rabbenâ! Eğer hata11 ettiysek -Neye hata11 diyorsa?!.- bundan ötürü bizi muaheze etme12. Yâ Rabbenâ! Bize o öncekilere yüklediğin ağır yükleri yükleme. Rabbimiz! Bizi güç yetiremeyeceğimiz şeylerle yükümlü tutma!.. Affet bizleri5, kusurlarımızı bağışla -Bilmem ki neye kusur diyor!- ve merhamet buyur bize!.. Sensin bizim mevlâmız ve yardımcımız, kâfirlere karşı yardım eyle bizlere.” (Bakara sûresi, 2/286)

***

[6]  ŞUBAT  2018 //  “KIRIK TESTİ “EN GÜZEL’E GİDEN YOL”

Öyleyse, her gün düşünce dünyanızı yeniden gözden geçirmeli, bir kere daha Allah yolunda infak duygusunun, takvâ şuurunun ve sadâkat19 ruhu nun tabiatınıza mal olup olmadığını kontrol etmeli ve bu konuda cehd ü gayret ortaya koyarak6 Cenâb-ı Hak tarafından işi kolaylaştırılan ve önündeki engeller kaldırılan bir insan olmaya namzed hale gelmelisiniz.

***

 [6]  OCAK 2018 // BAŞYAZI: “İSTİKAMET ÂBİDELERİ”

“Bu engin mülahazayla, böyleleri hemen her zaman yaratılış gayesine uygun hareket etmek için çırpınır.. sık sık iç dünyalarını gözden geçirir.. kendileriyle yüzleşir 4.. mülâhaza kirlenmelerine karşı uyanık davranır.. kalb kararmalarına ve ruh paslanmalarına meydan vermeme hassasiyeti6yle oturur-kalkar..

***

[7]: NİSAN 2015 // BAŞYAZI: “ İRŞAD MESLEĞİ VE İFFET SURLARI”

Emaneti Muhafaza

O hâlde gelin Allah aşkına, bütün bir heyeti mahcup edecek bu türlü densizliklere girmemek için sur üstüne surlar7, kale üstüne kaleler oluşturalım. Bununla yetinmeyip üst üste kapılar koyalım. Şeytanın aveneleri geldiği zaman da, “Beyhude yorulma, kapılar sürmelidir.” diyelim. Böylece bulunduğumuz konumda Allah’ın izniyle emn ü eman içinde irşad ve tebliğ vazifesini yerine getirelim.

~~~

  • EY ADANMIŞ! Allah Rasûlü bu hal ve beyanıyla âdeta şöyle buyuruyordu:

“Ben böyle yapınca, sizin nasıl yapmanız gerekli, onu oturup bir kere daha derin derin düşünün[8]  ve yapın  !”

  • EY ADANMIŞ! “O dersi almak9    ve olumsuzluklara karşı sürekli mesafeli durmak10    lazım.
  • EY ADANMIŞ! Buyurmuyor mu?

Allah’ım, mağrip ile maşrığı (batı ile doğuyu) birbirinden uzaklaştırdığın gibi beni de hata11  larımdan uzak tut

  • EY ADANMIŞ! Hata [11]; bir insanın, doğru yolda yürürken sürçmesi gibi, zellesi gibi şeyler. Fakat Kur’an-ı Kerim, Bakara Sûre-i celîlesinin son iki ayetinde,

“Unuttuk, bir halt karıştırdık, hata[11] ettik, bir halt karıştırdık ise, Sen, onlardan dolayı bizi muaheze etme12 !”duasıöğretiyor.

  • EY ADANMIŞ! Ve İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu iki ayeti okumadan da yatmıyordu. Biz de yatsı namazının sünnet tesbîhinden sonra mutlaka o iki ayeti okuyoruz. Farz değil fakat farz niyetiyle,
  • EY ADANMIŞ! “madem O (sallallâhu aleyhi ve sellem) okumadan yatağa girmemiş!.. bizim için çok lüzumlu mülahazasıyla okumak lazım,
  • EY ADANMIŞ! Evet, Hata [11] konusunda “Allah’ım, hatalarımızdan dolayı bizi muaheze etme12!” mülahazası…

“Ey Yüce Rabbimiz, biz yalnız Sana güvenip Sana dayandık; Sen ne güzel Rabb ve ne güzel Mevlâ’sın; bize sıdk otağına taht kurma mazhariyeti[13]  lütfet!..”

  • EY ADANMIŞ! “ İyiliği, Allah’tan; kötülüğü, kendimizden bilelim.”

 Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir.” (Nisâ, 4/79) 

 [8]: EYLÜL 2016 // NAĞME : “DÜŞÜNCENİN ÖNÜNDEKİ GULYABÂNÎLER”

Onun içindir ki, doğru düşünme8nin, o “tedebbür”ün, o “tezekkür”ün, o “tefekkür”ün önünü kesen “gulyabaniler” olarak öncelikle “önyargı”yı görmek lazım; “yanlış şartlanmışlık”ı görmek lazım; “egoizma”yı görmek lazım, -onu şişirerek daha ileri götürebilirsiniz- “egosantrizma”yı görebilirsiniz. Gulyabanidir bunlar; “doğru düşünme”nin önünü, “düşünmeden daha derin düşünmelere8 atlama”nın önünü kesecek;

***

[9]: OCAK 2018 // BAŞYAZI: “İSTİKAMET ÂBİDELERİ”

O, nefis ve hevaya karşı -O’ndan kilometrelerce uzak olsalar bile- o kadar duyarlı ve hassastı ki, milyonda bir ihtimalle dahi O’nun o nurefşan düşünce dünyası8na gölge edememişlerdi, edemezlerdi de!.. Biz yine, “derbeder bendelerine bir ders9 deyip bir adım geriye çekilerek, o Söz Sultanı’nın teveccüh 17 ve iniltilerine bir kez daha kulak kesilelim: “Allahım, nefsimin ve zimamları Senin elinde olan her varlığın şerrinden Sana sığınırım.” Bu ne duyarlılık ve engin bir temkin duygusudur!..

***

[10]: ŞUBAT 2018 // ORTA SAYFA: “ÂBİD, ZÂHİD, ÂŞIK (1)”

Diğer bir zaviyeden, mebde itibarıyla ibadet hilkatin neticesi, ahsen-i takvîme mazhariyetin şükranı, herkese farz bir mükellefiyet ve bunu böyle bilip kabul etmemek ise bir nankörlüktür. Âbid, işte bu mükellefiyetin şuurunda olan ve bu sorumluluğu ciddi bir mehâfet ve mehâbet hissiyle yerine getiren, idrak seviyesiyle doğru orantılı âbide insandır. İbadet kendi derinliğiyle eda edildiği takdirde âbid takva ufkuna yönelmiş sayılır. Kur’an-ı Kerim  “Ey insanlar, sizi ve sizden evvelkileri yaratmış olan Rabbinize ubudiyette bulunun ki O’nun himayesine sığınmış ve korunmaya alınmış muttakilerden olasınız!” (Bakara sûresi, 2/21) fermanıyla, insanlara memur oldukları şeyleri yerine getirmeyi ve memnû olan hususlara karşı da mesafeli durmayı10 emrederek bizi takva unvanıyla Allah’a sığınmaya yönlendirmektedir.

***

[11]: OCAK 2018 // BAŞYAZI: “İSTİKAMET ÂBİDELERİ”

“Günah!” deyip inlediği husustan mağrib-maşrık arasındaki mesafeden daha uzaktı11 ama O, kalem ve mürekkebin sükût murakabesine dalıp yazmaz oldukları hata addettiği şeylere karşı dahi –hata11lar O’nun rüyalarına bile misafir olmamıştır- olabildiğine bir temkin duygusu ve ihsan ahd ü peymanı ile içini dökmüş ve inlemişti : “Allahım, beni hata11 larımdan, iki kutup arasındaki mesafe uzaklığıyla uzaklaştır. Rabbim, beni hata11 larımdan, -kirleri en iyi temizleyenden kinâye- saf su, kar ve dolu (mâyi’iyle) arındırıyor gibi arındırıver.” Bu ne derinlik, can içre Canım!..

***

[12]: ŞUBAT 2018 // BAŞYAZI: “KENDİYLE YÜZLEŞMEDE PEYGAMBER UFKU (1)”

O, hayal ve rüyalarında dahi olsa hiçbir zaman hata11ya ve hata11lara mihmandarlık yapmamıştır.

Ama gel gör ki, bu Hakk’a aşina kutsal ruh, ölümün kardeşi sayılan uyuyup dinlenmeye yönelirken -Aslında O’nun uykusu da uyanık bir kalble, sırf bir göz yummaktan ibaretti.- şu meâldeki ayet/ayetler ve sureleri tekrar ederdi; onları okumadan katiyen o âleme yelken açmazdı: “Ya Rabbenâ! Eğer hata ettiysek -Neye hata diyorsa?!.- bundan ötürü bizi muaheze etme12. Yâ Rabbenâ! Bize o öncekilere yüklediğin ağır yükleri yükleme. Rabbimiz! Bizi güç yetiremeyeceğimiz şeylerle yükümlü tutma!.. Affet bizleri, kusurlarımızı bağışla -Bilmem ki neye kusur diyor!- ve merhamet buyur bize!.. Sensin bizim mevlâmız ve yardımcımız, kâfirlere karşı yardım eyle bizlere.” (Bakara sûresi, 2/286)

***

[13]: MART 2013 // BAMTELİ : “SIDK İKSİRİ VE DOĞRULUK GÜZERGÂHI”

Soru: 2) Kur’an-ı Kerim’in farklı ayetleriyle, dünyadan ta ukbâya uzanan bir çizgide, Müslümanın güzergâhı “müdhal-i sıdk18, muhrac-i sıdk18, lisân-ı sıdk18, kadem-i sıdk18, mak’ad-ı sıdk13 şeklinde hep sıdk18 vasfıyla anlatılıyor. Bu tabirler, yol, azık ve hedef açısından neler ifade etmektedir?

Farsça’dan dilimize girmiş olan “güzergâh” kelimesi, yol ve şehrah mânâlarına gelir. Fakat güzergâh, daha ziyade bir insanın gitmesi gerekli olan yere, varması icap eden hedefe onu ulaştıran yol demektir.

Güzergah emniyeti” tabirini ise, insanın, yürüdüğü yolda, herhangi bir arızaya sebebiyet vermemek için, önüne çıkması muhtemel bir kısım hâdiseleri doğru görüp doğru okuması; neyle yürüdüğüne ve nasıl yürüdüğüne dikkat ederek yaptığı/yapacağı güzel işleri teminat altına alması manasına kullanıyoruz.

Kur’an-ı Kerim, müdhal-i sıdk18, muhrac-i sıdk18, lisân-ı sıdk18, kadem-i sıdk18, mak’ad-ı sıdk13” unvanıyla dünyadan ta ukbâya uzanan bir çizgide, hem uzun bir yola, hem yol azığına hem de neticeye işaret buyurmuştur. Dünya, muhteşem bir sistem ve bir fabrika gibi bütünüyle ahiret hesabına işlediği için, müminlerin bir işe teşebbüs ederken, bir beldeye girerken, bir yere hicret ederken, bir yerde ikamete karar verirken; otururken, kalkarken hep sıdk18ı, sadâkat19i gözetmeleri ve öbür âlem hedefli yaşamaları gerektiğini işaretlemiştir. (16:45)

“Şüphesiz müttakîler, cennet bahçelerinde ve ırmaklar başında, O gücü her şeye yeten Sultanlar Sultanı’nın nezdinde sıdk oturağı13 (ve otağında)dırlar..” (Kamer Sûresi, 54/54-55)

Sıdkın tamamen bir vicdan mârifeti hâline getirilmesi ve insan tabiatının, her hâl ve her tavrında sadâkat19 e düğümlenmesi doğruluk güzergâhının zirvesidir. Bu zirve en büyük mertebe sayılan rızâ makamının remzi şu mübarek sözle ifade edilir:

Evet, en büyük sadâkat19, Rabbin rubûbiyetine rızâda, İslâm’ın ilâhî sistem olarak kabullenilmesinde ve Rûh-u Seyyidi’l-Enâm’ın rehberliğine teslimiyettedir. Gerçek insan olmanın yolu da bu çok ağır, çok zor sorumluluğu yüklenmekten geçer.

***

[13]: EKİM 2017 // ORTA SAYFA: “KALB VEYA LATÎFE-İ RABBÂNİYE”

Zira o latîfe-i rabbâniye, Hakk’ın tecellisi adına bir meclâ-i hâss-ı ilâhî, bir beyt-i nazargâh-ı celâl ve vasıta-i inşirah-ı cemâldir. İşte bu yüce maksatlar için fevkalâde donanımlarla insan irade ve düşüncesine emanet edilen bu latîfe, şayet şeytânî ve nefsânî kirlerle kirlenir ve hikmet-i vücudundan cüdâ düşerse, dünya ve ukbâ hızlânı kaçınılmaz olur. İradesinin hakkını verip bu meclâ ve beyti pâk ve teveccühlere açık tutanları ise, o beytin gerçek sahibi mak’ad-ı sıdk13 âlî makamı lütfuyla lütuflandırır ve bunlar ettikleriyle “Kudret Sahibi, mülk ü melekûtu yücelerden yüce Allah maiyyetine ermiş olurlar.” (Kamer, 54/55)

***

[13]: KASIM 2017 // BAMTELİ: “İBRET, GARİPLER VE KORKU”

O gafletten sıyrılmanın yolu, otağı “hak” üzerine kurmak, “adalet” üzerine13 kurmaktır. Birileri otağını hakka kurmuşlara karşı olabilir; onları yıkıcı tavır ve davranışlar içinde -muvakkaten- bulunabilirler. Fakat bir gün maşerî vicdanın onların karşısına çıkıp “Bu bir soykırım, bu bir insana karşı saygısızlık, bu Allah’ın affetmeyeceği, küfür ölçüsünde bir günah!” diyeceği muhakkaktır.

Duygular, tavırlara dönüşür; yüzler, ekşimeye başlar; şiraze tanımayan, hizadan çıkan insanlar, hizaya gelmek lüzumunu duyarlar; varsa vicdanları, hâlâ ölmemişse insanlıkları, hizaya gelme duyguları içlerinde belirir. O açıdan da muvakkaten, gelip-geçici olan şu andaki hâl-i pür-melâl ile paniğe kapılmamalı!..