YENİ İNSAN MODELİ (BÖLÜM-3)
YENİ/YENİLENEN İNSAN KİMDİR?
BAŞYAZI MÜZAKERESİ
KAYNAK
1)- YENİ İNSAN (SIZINTI 28 Şubat 1991)
2)- YENİ TEKEVVÜN VE YENİ İNSAN MODELİ (ENGİNLİĞİYLE BİZİM DÜNYAMIZ)
3)- GÖNÜL SULTANLIĞINA DOĞRU / KENDİ MEDENİYETİMİZE DOĞRU (KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU _Ruhumuzun Heykelini Dikerken – 2)
***
Evet, Allah öteden beri peygamberlerle temsil edilen bu davayı ve bu kudsîler hizmetini, terütaze ve yeni insanlara temsil ettirmiştir; ölü ya da pörsümüş ruhlara değil.
Yani hep işin önünde göründüğü hâlde bir türlü önde olamayan –olma ile görünme arasında serâ-Süreyyâ ya da yer-gök farkı var– insanlara değil.
Keza bazı şeylere karşı tepki gösterse de aksiyon ve hamle insanı olamamış kimselerle de değil; kalb ve ruh kahramanlarıyla temsil ettirmiştir.
…
Evet bugün bizim için, iki alternatiften biri söz konusudur;
ya ölesiye gayret ve dirilme
ya da kendimizi rahata, rehavete salarak bir ebedî ölüme teslim olma!..
Kur’ân-ı Kerim, böyle bir olma veya ölmeyi sık sık nazara vererek
bize hep kendimizi yenilemeyi ve taze kalmayı salıklar:
“… O dilerse sizi alır götürür ve yerinize yepyeni bir halk getirir.”1,
“… O dilerse sizi yok eder ve yerinize ter ü taze başka bir halk getirir.”2,
“… Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, sizi, sizin gibi olmayacak bir toplumla değiştirir.”3
Bu âyetlerde, “alınıp götürülecek” diye anlatılan kimselerin, kendini yenileyememiş, taze kalmayı başaramamış, mü’min olmanın hakkını eda edememiş ve iç dünyasında karbonlaşmış ölü ruhlar ve üçüncü dünya insanları –Allah’a imanlarının ifade ettiği mânâ mahfuz– olma ihtimali kavîdir.
Getirilecek kimselere gelince, onlar da birkaç asırdan beri bu mahzunlar ve mağmumlar dünyasında bilene bilene metafizik gerilimini tamamlamış; bugüne kadar küçümsenen ve hor görülen bizim insanımızı değerler üstü değerlere yükseltmeye namzet olan “nesl-i cedit” ve bütün bir kudsîler kadrosudur.
—
YENİ/YENİLENEN İNSAN VE BU AYYÜZLÜ NESİL NE ZAMAN GELECEK?
Târihî devr-i dâimlerle Hakk inâyetinin tecellîlerine açık yeni bir Çağın sath-ı mâiline girmiş bulunuyoruz.
Dörtbir yanda tüllenen emârelerin de teyidiyle,
- asır ise bir inanç ve inanmışlar asrı ve bizim için bir rönesans çağı olacaktır.
Elbetteki bu yeni insanın doğumu çok kolay ve rahat olmayacaktır.
Her doğum gibi onun da sancısı, sarsıntısı, sıkıntısı olacaktır.
“AMA MEVSİMİ GELİNCE, BU MÜBÂREK VELÂDET MUTLAKA GERÇEKLEŞECEK VE BU AYYÜZLÜ NESİL HIZIR GİBİ BİRDENBİRE ARAMIZDA BELİRECEKTİR.”
Sıkışmış ve üstüste binmiş bulutlar arasından rahmetin süzülüp geldiği,
arzın derinliklerinden suların fışkırıp yeryüzüne çıktığı,
karın-buzun çözüldüğü yerlerde kar çiçeklerinin her yanı sardığı
ve şebnemlerin sıçrayıp yapraklara taht kurduğu gibi,
bu yeni insan da belki bugün -belki de yarın, ama mutlaka gelecek…
muhâkemesizlerin, akılsızların ve fanteziler arkasında yüzer-gezer yığınların içinden…
…
Yenilenme ve Rönesans bir türlü kendi dinamikleriyle ele alınmamış veya alınamamıştır.
Bu açıdan da denebilir ki, bizim dünyamızın muasır ülkeler seviyesine ulaşamaması ve bir türlü beklenen rönesansı gerçekleştirememesi, ülkenin coğrafî konumundan, imkânların eksikliğinden, insanımızın kabiliyetsizliğinden değil;
yenilenme esprisinin kavranamayışından, düşünce eksikliğinden, ilim aşkının, hakikat aşkının yerini, şablonculuğun almasından kaynaklanmaktadır.
—
YENİ İNSAN KİMDİR?
Yeni insan,
- O, düşünen,
- O, araştıran,
- O, inanan,
- O, muhakeme eden,
- O, akıl kadar tecrübeye, tecrübe kadar akla inanan,
- O, ve ikisi kadar da ilhâma inanan,
- O, vicdana inanan ve güvenen yepyeni bir insan
- O, her şeyiyle mükemmelin peşinde,
- O, heptenci,
- O, dünyâ ve ukbâ muvâzenesiyle kanatlı,
- O, kalb ve kafa izdivacına muvaffak olmuş yepyeni bir insan.
- O, rûhâniyata açık ve rûhânî zevklerle dopdolu bir insan
- O, kendi dünyâsını kurma yolunda, azamî derecede çağının imkânlarından yararlanan
- O,kendi millî ve mânevî değerlerine de sahip çıkarak çok farklı bir performans ortaya koyan
- O, her türlü hâricî tesirlerden sıyrılabilmiş
- O, kendi kendine ayakta durmaya kararlı bir şahsiyet insanı
- O, Doğu-batı, ayağına pranga vurup onu esir edemeyeceği insan
- O, manâ köküne ters ‘izm’ler de, ona yol-yön değiştirtemeyecek ve hatta yerinden kıpırdatamayacağı insan
- O, düşüncesi hür, irâdesi hür, tasavvurları hür ve hürriyeti de Allah’a kulluğu ölçüsünde olan
- O, Başkalarına benzemeye, başkalarına özenmeye değil, kendi kendine benzemeye ve târihî dinamiklerle bezenmeye çalışan
- O, Şanlı geçmişindeki inananlar gibi inanan
- O, Şanlı geçmişindeki düşünenler gibi düşünen;
- O, onlar gibi soluklarını duyurma arzusuyla şahlanan
- O, onlar gibi karanlıkların bağrına nurlar saçan..
- O, bunları yaparken de, derin bir vefâ hissiyle bir lâhza bile Hakk düşüncesinden ayrılmayacak olan yepyeni bir insan..
- O,Hakk’ı tutup kaldırmak için her gün birkaç defa ölüp ölüp dirilen..
- O, icâbında yurt-yuva, evlâd u iyâl her şeyi terketmeye hazır olan..
- O, mal-can kaygısına, refâh-saadet arzusuna kapılmadan bugün mazhar olduğu her şeyi, yakın-uzak milletinin istikbali yolunda tek zerresini dahi zâyi’ etmeden tohumları toprağın bağrına saçan
- O, tohumları Hakk’ın inâyet yamaçlarına saçan,
- O, tohumları saçtıktan sonra kuluçkanın yumurta ve civcivler üzerine abandığı gibi bir ızdırâp ve bekleyiş faslına girerek inleyip kıvranan,
- O,ürperip yakarışa geçen
- O, her gün ölüp-ölüp dirilen
- O, Hakk yolunda olmayı, Hakk yolunda ölmeyi hayatının gâyesi bilen
- O,ve böyle bir gâyeyi fevtetmiş olmayı da şahsı adına telâfisi imkânsız en büyük bir kayıp sayan…
- O, insanların akıl, kalb, ruh ve duygularına ulaşma yolunda, kitaptan gazeteye, gazeteden mecmua ve bültene, onlardan da radyo ve televizyona kadar bütün modern imkânlardan-kitle iletişim vasıtalarından yararlanacak ve kendini bir kere daha ispatlamaya çalışan..
- O, sadece kendini ispatlamak değil, aynı zamanda gasba uğrayan devletlerarası muvâzenedeki yerini ve itibârını istirdat eden…
- O, rûhunun kökleri itibâriyle çok derin, içinde yaşadığı dünyâ itibâriyle de çok yönlü
- O, ilimden sanata, teknolojiden metafiziğe, her sahada söz sahibi
- O, kendini alâkadar eden her mes’ele ile içli-dışlı
- O, doyma bilmeyen ilim aşkı dopdolu
- O,her gün daha bir başkalaşan ma’rifet tutkusuna sahip
- O, idrâk üstü ledünnî derinlikleriyle, ak devrin aydınlık insanlarıyla omuz omuza
- O, her gün yeni bir mirâcın süvarîsi olarak da rûhânîlerle atbaş
- O, bütün varlığa karşı sevgiyle dopdolu
- O, insânî değerlerin koruyucusu ve kollayıcısı
- O, bir taraftan insanı insan yapan ahlâk ve fazilet gibi esaslarla kendi yerini belirleyip kendini bulan
- O, bütün varlığı şefkatle kucaklayacak kadar âlemşümûl ‘evrensel’
- O, diğergâmdır.
- O, Kendisinin nasıl olmasını seçtiği aynı anda, beraber bulunma mecburiyetinde olduğu insan vesâir eşyânın da nasıl olması gerektiğini tasarlayan
- O, fırsat doğunca da bütün tasarılarını gerçekleştirmeye çalışan
- O, çevresinde iyi olan her şeyi korur-kollar ve onu başkalarına da salıklar..
- O, bütün fenalıklara karşı savaş ilân eden
- O, bütün fenalıkları, içinde yaşadığı toplumun bünyesinden söküp atacağı âna kadar bir yay gibi hep gerili kalan.
- O,İnanır, inanmayı herkese tavsiye eden
- O, ibâdete ‘güzel’ der ve onun gürül gürül dili olur.
- O, Okunması gerekli olan kitapları okur ve okutur.
- O, Ruh ve manâ köküne saygılı gazete ve mecmualara omuz verir.. sokak sokak dolaşır, kendi insanının ihtiyâcı olan her şeyin işportacılığını yapar.. ve bu hâliyle de o, bir sorumluluk ve mükellefiyet remzi olur.
- O, inşâ rûhuna sahip her türlü şablonculuğun karşısında.
- O, Öze saygısı içinde kendini yenilemesini, hâdiselere söz dinletmesini bilen
- O, hep yaşadığı devrin önünde yürüyen..
- O, hem de irâdesinin sınırları ötesinde bir gayretle, şevkli, çalımlı
- O, Allah’a itimat içinde.
- O, hayatında sebeplere riâyetle teslimiyet o kadar içiçedir ki, işin iç yüzünü bilmeyenler onu, ya esbâbperest -sebeplere tapan, sebepleri her şey sayan- veya tam cebrî -kaderci- sanırlar..
- O, yeni insan tam bir denge insanıdır..
- O, sebeplere riâyeti bir vazife bilen
- O,Hakk’a teslimiyeti de îmânın gereği sayan
- Yeni insan bir fâtih ve kâşiftir.
- O, her gün benliğinin derinliklerinde ve fezânın enginliklerinde yeni yeni burçlara bayrağını diken
- O, âfâk ve enfüsün sırlı kapılarını zorlayan
- O, Îmânı ve irfânı sayesinde eşyânın perde arkasına ulaştıkça daha da şahlanan
- O, ötelerde ve daha ötelerde otağ değiştirir duran
- O,derken gün gelir, toprak sînesinde sakladığı şeylerle ona ses verir..
- O, denizlerin derinliklerinde yatan cevherler onun büyülü asâsıyla ortaya çıkan
- O, semâlar kapılarını ardına kadar açar ve ona ‘buyur!’ der.