TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (15.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 14 MART 2020 // 19 RECEB 1441 CUMARTESİ

 (TEVHİDNÂME-15):

Allah’ım!

Ulu Dergâhından bizlere öyle bir lütufta(21) bulun ki, Sen’den gayrı bütün mâsivadan gelebilecek iyilik ve lütuflardan bizleri müstağnî kılsın!

***

15.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Yâ eltafü min külli Lâtif.. Ey bütün lütuf sahiplerinden daha Latif  (Cevşen-i K.18/1)

Yâ Dâime’l-lütf..Ey lütfu daim olan (Cevşen-i K.31/6)

Yâ Men zahera fî külli şey’in lütfülı.. Ey her şeyde lütuf ve ihsanı görünen,(Cevşen-i K.57/9) 

Ey yarattıklarından istediğine, istediği kadar ekstra lütuflar ve özellikler bahşeden! (K.K)

Ey Dâvud Nebî’ye hikmet, nübüvvet, kararda isabet ve maksadını güzelce ifade gibi ekstra lütuflar bahşeden (K.K)

Ey günahları bağışlayan, tevbeleri kabul buyuran, suçluları cezalandırması pek çetin, lütuf ve ihsanları da çok geniş olan! (K.K)

Yâ men hüve fî hükmihî Lâtif.. Ey hükmünde lütuf sahibi olan

Latîf.. Ey lütuf u keremi bol olan Latif  

Yâ Vehhâb.. Ey kullarına hak sahibi olmaksızın çok çok ve tekrar sûretiyle lütuf ve ihsanda bulunan Vehhâb,

Allahım! Lütuflarını artır, eksiltme; bizi yücelt, hakir düşürme; bize ihsanlarda bulun, mahrum eyleme; bizi tercih et, başkalarını bize tercih etme; bizi Senden razı et ve Sen bizden razı ol.

Sen kullarına hep cömertçe muamele eder ve hep engin lütuflarda bulunursun. Onun için de Senin şanına başka değil sadece cömertlik yaraşır. Bahşettiğin nimetlere karşı yapılan şükür tembelliğinden, hamd ü sena eksikliğinden dolayı da ihsan musluklarını asla kısmazsın.

Zaten ne kadar çok lütufta bulunursan bulun, Senin hazinelerinden hiçbir şey eksilecek değildir. Sen Mâlikü’l-mülksün. Mülkün için hiçbir surette herhangi bir azalma ya da bitip tükenme söz konusu olmaz ki, Sen de kullarına verdiğin nimetleri azaltasın.

Allah’ım! Peşi peşine sağanak sağanak idrak ufkumun üzerine boşalan o engin eltâfına ne diyeceğimi bilemiyorum.. fazl u kerem kaynaklı Senin utûfe-i sübhâniyen karşısında dilim tutuluyor ve diyeceklerimi diyemez hâle geliyorum. Senin çağlayanlar gibi akıp gelen, liyâkatimi çok çok aşkın özel lütuflarını Saymaya kalksanız sayamazsınız ilahi nimetleri!” (İbrahim sûresi, 14/34; Nahl sûresi, 16/18) adesesiyle temaşaya aldığımda bir şey diyememe acziyle kırılıyor kolum-kanadım ve iki büklüm oluyorum

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [21] LÜTUF:

 “Zira o latîfe-i rabbâniye, Hakk’ın tecellisi adına bir meclâ-i hâss-ı ilâhî, bir beyt-i nazargâh-ı celâl ve vasıta-i inşirah-ı cemâldir.

İşte bu yüce maksatlar için fevkalâde donanımlarla insan irade ve düşüncesine emanet edilen bu latîfe, şayet şeytânî ve nefsânî kirlerle kirlenir ve hikmet-i vücudundan cüdâ düşerse, dünya ve ukbâ hızlânı kaçınılmaz olur.

İradesinin hakkını verip bu meclâ ve beyti pâk ve teveccühlere açık tutanları ise, o beytin gerçek sahibi “mak’ad-ı sıdk” âlî makamı lütfuyla(21) lütuflandırır ve bunlar ettikleriyle “Kudret Sahibi, mülk ü melekûtu yücelerden yüce Allah maiyyetine ermiş olurlar.” (Kamer, 54/55)

 [KALB VEYA LATÎFE-İ RABBÂNİYE – Çağlayan_K.Z.T Ekim 2017]

***  

Evet, Allah’ın üzerimizde olan lütufları(21) imanın ışığı altında ve İslâm‘ın emirlerini yaşarken daha bir belirginleşir, netleşir, duyulur-hissedilir hâle gelir ve Allah tarafından aczimize, fakrımıza merhameten ve ihtiyaçlarımıza binâen, hem de karşılıksız olarak verildiği görülür ki;

bu da, o ihsan ve lütufları(21) bahşeden Zât’a karşı bizde senâ hislerini coşturur; coşturur ve “Şimdi gel Rabbinin nimetini anlat da anlat!” gerçeğine uyanarak, emrolunduğumuz minnet ve şükran vazifesini rûhumuzun derinliklerinden fışkıran bir heyecanla yerine getiririz..”

[ŞÜKÜR  – Kalbin Zümrüt Tepeleri – 30 Nisan 1994]

***

İhsan şuuru, yağmur yüklü bulutlar gibi bir baştan bir başa bütün kalb tepelerini sarınca, ilâhi eltaf sağanak sağanak boşalmaya başlar.. ve insan kendini “İhsan ruhu ile yatıp-kalkanlara, ihsan üstü ihsan ve bir de ziyade vardır.” kuşağında bulur; bulur ve insan olma mazhariyetini en engin hazlarıyla duyar ve yaşar.

Bu mevzuda bir de, amel ve davranışların ötesinde, kalblerin kurup durduğu hâlis niyetlere terettüp eden, fazl ve lütuf (21) kaynaklı ilâhî vâridat vardır ki, onun tasavvuru bizi de bizim düşüncelerimizi de aşar..!

[İHSAN  – Kalbin Zümrüt Tepeleri – 31 May 1992]

***

Yani siz, Allah’ı zikr u fikr u ibadetle yâd edince, O da sizi teşrîf ve tekrîmle anacak.. siz dua ve münâcâtlarla hep O’nu mırıldanınca, O da icabetle size lütuflar (21) yağdıracak.. siz onca dünyevî işlerinize rağmen O’nunla münasebetlerinizi devam ettirince, O da dünya ve ukbâ gailelerini bertaraf ederek sizi ihsanla şereflendirecek.. siz yalnız anlarınızı O’nun huzuruyla şereflendirince, O da yalnızlıklara itildiğiniz yerlerde size “enîs ü celîs” olacak.. siz rahat zamanlarınızda O’nu dilden düşürmeyince, O da rahatınızı kaçıran hâdiseler karşısında size sürekli rahmet esintileri gönderecek.. siz O’nun uğrunda yollara dökülüp O’nu cihana duyurunca, O da sizi dünya ve ukbâ zilletlerinden kurtaracak.. siz bütün davranışlarınızda ihlâslı olunca, O da sizi gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insan tasavvurunu aşan hususî iltifat ve hususî pâyelerle şereflendirecek…

[ZİKİR  – Kalbin Zümrüt Tepeleri – 31 Ağustos 1992]

***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [21] LÜTUF:

Öyle zannediyorum ki, artık, asırlık hasretleriniz sona erdi. Ve şimdi, sizler, ruh âlemine açılan bir sırlı kapının önünde bulunuyorsunuz. Gayrı, âdeta çevkana dönmüş olan boynunuz mahviyet ve tevazu içinde bir halka gibi olmalı; olmalı ki, acz u fakr Hızır gibi imdadınıza koşsun.. aşk u şevk size kanat olsun.. sonsuza yelken açan gemiler gibi, bulunduğunuz sahilden ayrılırken her menzilde O’na enîs olup O’nun güzelliklerini seyredesiniz…

Bu ledünnîliğinizle, gelecek zamanın kapısında, sizi se­lâmlayan melekler, “Ebedî kalmak üzere esenlikle girin oraya.” diyecekler; vicdanlarınız da bu lütuf (21)  ve bu iltifata, “Hamd olsun o Allah’a ki, bizlere karşı vaadini yerine getirdi ve bizleri arza vâris kıldı.” sözleriyle mukabele edecek ve şükranla iki büklüm olacaklardır.

[BEKLENEN GENÇLİK _ Sızıntı Başyazı/Zamanın Altın Diliminden _ Nisan – Mayıs 1990]

***

İdeal insan veya eskilerin ifadesiyle, meleklere ait vasıflarla serfirâz “kâmil insan”, “And olsun Biz insanı en güzel biçim ve mahiyette yarattık.” mealindeki âyet veya âyetlerle, maddî-mânevî suret ve şekillerin en göz alıcısı, en mükemmeli ve tam “ahsen-i takvîm” sözüne uygun olarak yaratıldığının farkında; “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara arz ettik.. bunlar onu yüklenmekten kaçındı ve korktular da, onu insan yüklendi…” şeklindeki beyanlarla, görülüp bilinen varlıklar arasında sonsuza kadar yükselmenin tek namzedi ve her şey olmaya müsait istidat ve kabiliyetlerle donatılmış bulunduğunun şuurunda ve kendisine bahşedilen ilk mevhibeleri değerlendirmesini bilen basiret ve idrak insanıdır.

Evet o, ilâhî birer lütuf (21) olan ilk mazhariyetlerini değerlendirip, hayatını vahiy ve ilhamların altında sürdürmeye gayret ederek, iradesinin hakkını verip bu ilk ihsanları yediveren başaklar gibi geliştirip ölümsüzleştirebildiği ölçüde kâmil insan olma yoluna girmiş sayılır.

[İDEAL CEMİYET_ Sızıntı Başyazı/Zamanın Altın Diliminden _ Haziran 1990]

***

Böylesine içli, hülyalı ve şevkle tüten bir dünyayı, onun ruhundaki bir büyüyle, sanki içinde bulunduğumuz bu âlemde herhangi bir yere değil de, inançlarımızın enginliğinde duyduğumuz bir ülkeye, bir saadet ülkesine seyahat ediyor gibi yürürüz şevk u târâbla bütün bir yol boyu.. yürürüz gönül bağladığımıza O’nun gösterdiği çizgide ve O’na ulaşma gayreti içinde. Ümitlerimizle O’na dayanarak; beklentilerimizi O’nun lütuf bahçelerinden (21)  dererek. Her şeyi olduracak, her şeye erdirecek O ise ümitsizlik de ne demek? Gül bahçesinde dikenden bahsetmek ayıp olmaz mı? Tâvusun tüyleri arasına saksağan kuyruğu sokuşturmak da niye?.

Bizler O’nun kapısında boynu tasmalı kapıkullarıyız –O bizleri bu duygudan ayırmasın;– gayemiz de kendisini bize tanıtmasının vefa borcunu eda etmektir. Sığındığımız kapı O’nun her zaman, herkese açık olan kapısıdır. Kapının önündekilere el uzatıp onları içeri alacak ve gönülden-sırdan geçen bir uzun yolculuktan sonra her şeyi farklı görüp, farklı duyacağımız vuslat koyuna ulaştıracak da yine O’dur.

[ÜMİT UFKU_ Sızıntı Başyazı/Yeşeren Düşünceler _ Eylül 1995]