DUA TALEBİMİZİN BEYAZ SAYFASINI
NİÇİN HEP
“CUMA DEMEK… VEFA DEMEK..”
İLE AÇIYORUZ…
İSTİFADE EDİLEN KAYNAKLAR:
1)- DUA TALEBİ VE VEFAYLA AÇILAN ELLER_ 02 ARALIK 2009
2)- MÜ’MİNİN MÜ’MİNE KARŞI EN BÜYÜK YARDIMI: DUA_ 26 MART 2012.
3- VEFA _1982 EYLÜL SIZINTI BAŞYAZI
***
-Allah’a sunacağımız ibadetler arasında duadan daha güçlü ve daha hâlis bir ubudiyet yoktur.
Çünkü dua, Allah’ın varlığına, birliğine, hâzır ve nâzır olduğuna inanarak sebepler üstü bir taleple Cenâb-ı Hakk’a arz-ı halde bulunmaktır.
-Dua için ellerimizi açtığımızda, biliriz ki, bizim sesimizi işiten, kudret eli her şeye yetişen, bütün ihtiyaçlarımızı yerine getirmeye muktedir ve hadsiz düşmanlarımızı defetmeye Kâdir bir Rabbimiz var.
–Gâibin gâibe duası makbuldür.
-Başkasından dua isteyen insan çok samimi olmalı,
duaya muhtaç bulunduğunu yürekten ortaya koymalı
ve dua talebindeki ciddiyetini karşısındaki insana da hissettirmelidir.
–DUA LİSTELERİ VE VEFAYLA AÇILAN ELLER… (19.44)
http://www.herkul.org/bamteli/dua-talebi-ve-vefayla-acilan-eller/
—
“Dua talebi” mevzuu da bizim için çok önemlidir.
Bakın, İki Cihan Serveri’nin kendisi kim bilir kaç sahabîden dua talebinde bulunmuştur.
Meselâ rahatsızlandığı zaman Hazreti Âişe Validemiz’den dua talep etmiştir. Allah Resûlü (aleyhissalâtü vesselâm), ruhunun ufkuna yürümeden önce, derecesinin yükselmesi, Makam-ı Mahmud’un inkişafı, şefaat alanının genişlemesi, bütün ümmetini kucaklayabilecek imkân ve salahiyetin kendisine bahşedilmesi için ümmetine çektirilecek sıkıntılar, âdeta O’na da çektiriliyordu.
Başka bir zaman Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) umreye gitmek üzere Allah Resûlü’nden izin istediğinde ona izin verdikten sonra şöyle buyurmuştur:
“Ey kardeşçeğizim, duanda bizi de unutma.” (Ebû Dâvud, Vitr 23)
Allah’ın himayesinde istiğna-i mukayyet içinde bir hayat geçirmesine ve Cenâb-ı Hakk’ın, kendisinin bütün dualarına icabet buyurmasına rağmen Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselâm) Hazreti Ömer’den veya diğer sahabîlerden dua talep etmesi, bu meselenin hafife alınmayacak derecede önemli bir mesele olduğunu gösterir.
—
“En süratle kabule karin olan dua, gâibin gâibe duasıdır.” (Ebû Dâvud, Vitr 29)
Hazreti Pîr de 23. Mektup’ta duanın kabulünün hangi şartlara müstenit olduğunu anlatırken, diğer şartların yanında bu hususu da zikrederek bizahri’l-gayb (gıyaben) yapılan duanın kabule karin olacağının rahmet-i ilâhîyeden kaviyyen ümit edileceğine dikkat çeker.
Ayrıca Üstad hazretleri, eserlerinin birçok yerinde,
“Sabah ve akşam duamda dâhilsiniz. Siz dahi beni duanızda dâhil ediniz. Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir.”,
“Âhiret kardeşiniz olan Said ise, her sabah akşam dergâh-ı ilâhîde dua vasıtasıyla sizinle beraberdir.”
“…Senden ve âhiret hemşirem yani ikinci validem ve kardeşimin muhterem validesinden duanızı istiyorum. Madem duada sizi şerik ediyorum; siz de benim duama âmin hükmünde olarak dua ediniz.”,
“Ben onları duama dâhil ediyorum; onlar da bana dua etsinler.”
gibi ifadelerle bu meselenin hafife alınmaması gerektiğini göstermiştir.
—
Bu meselenin aramızda yaygınlaşması ölçüsünde işin ruhu ve mânâsı göz ardı edildiğinde, bazen dua talebi beylik bir söz hâlinde dile getirilebilir.
Dolayısıyla bu talep, ruhsuz, şuursuz, tabir caizse tadı tuzu kaçmış bir hâlde ifade edilebilir.
Meselâ “Kardeşim bize dua et.” ifadesi, ayağa düşürülen sözler kabilinden bir söz hâline gelebilir.
Bu açıdan evvela dua talep eden insan bu mevzuda çok samimi olmalı ve hakikaten yürekten dua talebinde bulunmalıdır.
Yani, şuurun taalluk etmediği, sırf ağızdan çıkan beylik bir laf hâlinde değil; hüsnüzannımızın bir neticesi olarak, ciddi bir arzu ve iştiyakla dua talep edilmelidir.
Dua isterken de, her zaman;
“İnşallah bana dua eder ve inşallah onun duası kabul buyrulur.”
diye düşünmeli ve halisane bizahri’l-gayb yapılan duayı Allah’ın kabul buyuracağına inanmalıyız.
—
Bu açıdan dua talebinde bulunurken iç dünyamıza hâkim olan mülâhazalar şöyle olmalıdır:
“Allah’ın inayeti ve bir yönüyle o inayetin tecellîsine vesile olacak salih mü’minlerin duası olmasa, kendimi hatar-ı azimle karşı karşıya görüyorum. Hafizanallah dalâlet içine devrilip gideceğimden çok korkuyorum.”
İşte bu duygu ve düşüncelerle
“Kardeşim, şayet size külfet olmayacaksa rica ediyorum, ne olur, Allah aşkına mü’min kardeşlerin hepsine dua ederken, hatırlayabilirseniz dualarınızda beni de anın.”
diyerek dua talebinde bulunmalıdır.
—
DUA VE VEFA
Dua isteyen bu düşüncelerle isterken, kendisine dua emanet edilen insan da, vefanın gereği olarak dua etmeyi ihmal etmemelidir.
O, böyle bir talep karşısında, gerektiğinde geceleyin kalkmalı, teheccüt mü, vitr-i vacip mi, yoksa hacet namazı mı, hangi namazı kılacaksa kılmalı sonra da ellerini açıp başka dua edilecek isimlere dua ettikten sonra hiç olmazsa birkaç dakikasını da dua isteyen arkadaşına ayırmalıdır.
Böylece kardeşine karşı vefa ve civanmertliğini ortaya koymuş olur.
—
Böylece kardeşlerine karşı vefa borcunu, onları duasında yâd etmek suretiyle yerine getirmiş oluyor. Aslında bunun mânâsı:
“Allah’ım ben, Sana inanan, benimle aynı safta duran bir mü’min kardeşim için içimi döküp Senin vefana sığınıyorum.”
demektir.
“ZİRA UNUTMAMAK LAZIM Kİ, HİÇ KİMSE ALLAH KADAR VEFALI OLAMAZ.”
Aynı şekilde diyelim ki size yüz kişilik bir liste getirip dediler ki:
“Bunlar, dünyanın dört bir yanına seyahat eden, gittikleri yerlerde bursla çalışan, örneği kendinden bir hareketin bizi utandırmayan temsilcilerinden. Bu arkadaşlarımızın, gittikleri yerde dimdik durabilmesi, hizmetlerinin müessir olması ve orada herhangi bir gaileyle karşı karşıya kalmamaları için dua talep ediyoruz.”
Hakkınızda bu kadar hüsnüzan eden insanlara karşı siz de vefanın gereği olarak, Cenâb-ı Hakk’ın, rahmet ve lütfuyla dünya semasına nüzûl buyurduğu, buyurup
“Dua eden yok mu, duasını kabul edeyim?” dediği
eşref saatlerini değerlendirerek ellerinizi açmalı ve
ister tanıyın ister tanımayın gelen listedeki isimleri okuyup onlara dua etmelisiniz.
—
Böyle bir vefa ve sadakati hafife alma, bir mânâda Allah’ın hoşnutluğunu hafife alma ve Allah’a karşı bir saygısızlık demektir.
Hatta ben, böyle bir zatın mefkûreyi ne denli derin bir düşünceyle ele aldığına, temel çerçevesiyle ne kadar onu kavrayıp ihata ettiğine ve yapması gerekli olan şeyleri ne ölçüde yapmış olduğuna bile bakmam.
Meseleyi bütün bunlardan tecrit ederek onun sadece durması gerekli olan bir kapının önünde durması ve o eşiğe bir ömür boyu başını koyması açısından bakar ve bunu çok önemli görürüm.
Meselâ Hazreti Pîr’in mebde-i hayatından, münteha-yı hayatına kadar geçen sürede hiç tavır değiştirmeksizin o sağlam ve dimdik duruşu, sizin kitaplar dolusu dua döktürmenizden çok daha önemli olabilir.
Bu açıdan bazıları gözüne kestirdiği böyle bir kimseye gelerek ondan dua talep edebilirler. Fakat böyle bir durumda o şahsın da kulluk konumunun farkında bulunması ve haddini bilmesi gerekir.
Evet, diğer insanlar kendilerine düşeni yaparak böyle bir zata gelip ondan dua talebinde bulunabilirler. Bu durum karşısında ise o insanın, fevkalade mahviyet ve tevazu içinde, haddini bilerek;
“Allah’ım bunlar hüsnüzan edip benden dua talebinde bulunuyorlar. Onları bu zanlarında yalancı çıkarma. Bu insanlara karşı alâkasız kalmaktan utanıyor ve onları geri çevirmekten hicap duyuyorum.”
deyip isteyeceğini Cenâb-ı Hak’tan istemesi gerekir.
Duasına icabet buyrulduğu takdirde de böyle bir neticenin Allah’tan olduğunu hiçbir zaman unutmamalı;
bunu, bir ölçüde dua isteyenlerin hüsnüzannına ve onların Cenâb-ı Hakk’a samimi teveccühlerine bağlamalıdır.
Bu mülâhazalarla meseleye yaklaşılırsa, hem şirke girilmemiş hem de dua istenilen insanın enaniyeti beslenmemiş olur.Bu mevzuda herkesin temkinli hareket etmesi gerekir.
—
İnanan mü’minler olarak biz, her zaman temkinli olmalı, kendimizi düz insan olarak görmeli, düz insan nazarıyla dua etmeli ve bütün hayatımızı böyle bir şuur ve hassasiyet içinde geçirmeliyiz.
***
“VEFA” BAŞYAZISINDAN
Vefa, dost ikliminde yetişen güllerdendir.
…
Vefa, duyguda, düşüncede, tasavvurda aynı şeyleri paylaşanların etrafında üfül üfül eser durur. Kinler, nefretler, kıskançlıklar ise, onu bir lâhza iflah etmez öldürür. Evet o, sevginin, mürüvvetin bağrında boy atar, gelişir; düşmanlık ikliminde ise bir anda söner gider.
…
Fert, vefa duygusuyla itimada şayan olur, yükselir.
Yuva, vefa duygusu üzerine kurulmuş ise devam eder ve canlı kalır. Millet bu yüce duygu ile faziletlere erer. Devlet, kendi teb’asına karşı ancak bu duygu ile itibarını korur.
…
Vefa, fertlerin birbiriyle kaynaşıp bütünleşmesini temin eder. Vefa sayesinde cüzler küll olur; ayrı ayrı parçalar bir araya gelerek vahdete ulaşır.
Vefa duygusu varıp sonsuzluğa erince, ötelerden gelen tayflar, kitlelerin yolunu aydınlatır ve toplumun önünü kesen bütün tıkanıklıkları açar.
…
BİR DÜŞÜNCEYE GÖNÜL MÜ VERDİN; BİR İDEALE Mİ BAĞLANDIN; VARIP BİRİYLE DOSTLUK MU KURDUN, GEL?!.
ÖYLEYSE GEL; DİRİĞ ETMEDEN VER CANINI O UĞURDA; SERVETİN YAĞMA OLUP GİTSİN, FAKAT SEN VEFALI OL!
ZİRA HAK KATINDA DA, HALK KATINDA DA EN ÇOK İTİBAR GÖREN “VEFA” VE VEFALILARDIR.
…
Hâdiselerle pençeleşecek, karşısına çıkan badireleri göğüsleyecek, onları da o yüce iklimlere yükseltecekti…
Dost ve arkadaşlarına karşı vefa duygusuydu O’na Cennet’leri ve hurileri unutturan.
Onlara karşı bir vefa sözüydü O’nu, başı semavî ihtişamlara ulaştığı bir zamanda, bütün mânevî pâyeleri bir tarafa bırakarak, bu ızdıraplı ve elemli dünyaya yeniden onların yanına döndüren!..
Bütün yükselenlerin hasenat defterleri, vefa ile kapanıp vefa ile mühürlendi.
…
Nihayet dönüp dolaşıp mukaddes çile nöbeti bize gelince, en sağlam vefa yeminleriyle yürüyüp bu koca mesuliyetin altına girdik. Coşkun ve heyecanlı, azimli ve kararlı idik. Heyhât…
…
Ah vefa, nerede kaldın!
Bıktık şu her gün birkaç defa yeminini bozup ahdinden dönenlerden;
her sözü mübalâğa, her davranışı sun’î nâmertlerden ve vefa duygusundan mahrum uğursuz gönüllerden!..
Ve neredesiniz, ey bir vefa düşüncesiyle sözleştiği yerde günlerce kıpırdamadan bekleyen vefalı dostlar!..
Neredesiniz, ruhuyla bütünleşmiş vefa timsali er oğlu erler!..
Neredesiniz, bir vefa uğruna harâb olup türâb olup gidenler ve çok bereketli bir devrin ak alınlı insanları!..
Kalkın, girin ruhlarımıza..
kamçılayın hayallerimizi
ve boşaltın vefa adına ne taşıyorsanız hepsini sinelerimize;
mertliği, yiğitliği, vefayı bütün bütün unutmuş sinelerimize!..
Bizleri bu yeniden diriliş yolunda Hızır çeşmesine ulaştırın!
Gelin, gelin de şurada burada dolaşıp duran şu üç-beş vefalı insanı, ümitsizlik ve inkisardan kurtarın!..
VEFAYA SUSAMIŞ NESLİMİZİN
VEFA DÜŞÜNCESİNİN KORUNMASI DİLEĞİYLE…