İLK HALE/ BAHTİYARLARDAN GÜNÜMÜZE KURTULUŞ REÇETESİ
İSTİFADE EDİLEN KAYNAKLAR:
- BAMTELİ: HÂLE_ (21 EKİM_ 2018)
- BAŞYAZI: NEFİSLE YÜZLEŞMEDE HÂLEDE İLK HALKA (1) (ÇAĞLAYAN TEMMUZ 2018)
MÜZAKERE ÇALIŞMASI
HÂLE:
O (sallallâhu aleyhi ve sellem) tıpkı bir güneşti; tulûuyla, çağlar aydınlanmış ve bütün yıldızlar görünmez olmuştu.
İnsanlığın İftihar Tablosu, “Güneşler Güneşi”yle ziyadar olan pırıl pırıl bir “Kamer-i Münîr” (her yanı nurlandıran ay)
“Hâle”; O’nunla aydınlanıp çevreye nur saçan etrafındaki sahabe-i kirâm
Etrafındaki (“Kamer-i Münîr”) ışık hâlesi: Hazreti Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve derecesine göre diğer sahabe-i kirâm.
***
(“Kurtuluş umuyorsun ama yolunda yürümüyorsun; oysaki gemiler karada akıp gidemezler.”)
(“Gemiler, kuru zeminde yüzmezler. Mutlaka onların içinde bulundukları şeyin, derya olması lazım!” diyor.)
(“Nefislerin arzu, iştiyak ve isteğine göre gemiler yüzmezler.”)
***
YOLUMUZUN NURU, İLK BAHTİYARLARIN KURTULUŞ REÇETESİ
- Yol ve yöntem-1: Yol, O’nun (sav) yolu; yöntem, O’nun yöntemi; sistem, O’nun sistemi…
(Bu hâleyi teşkil edenler, nübüvvet minberinden O’nun dirilten soluklarına “Evet” diyen ilk bahtiyarlardı.)
(“Siz, Benim sünnetime sarılın ve Benden sonra doğru yolda olan Râşid Halifeler’in yolunu yol edinin. Bu yolu, azı dişlerinizle tutar gibi sımsıkı tutun.” )
(“Benim yolum, yöntemim…”)
- Yol ve yöntem-2: Kamer-i münîri bütün derinlikleriyle içtenleştirip mücellâ birer ayna… Hazreti Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve ashabın yolu, yöntemi olmalı. Arkalarından gelenlerin Onlara uymalarının kurtuluş vesilesi olacağı
(“Onların yolunda yürümeden zulmetlerden kurtulmak mümkün değildir.”)
(Râşid Halifeler’in yolunda yürümeyince hiçbir eğriyi düzeltmek mümkün değildir.)
(onlar gibi olmayınca, hiçbir kırık tamir edilemez, hiçbir yara tedavi edilemez.)
(o aydınlık ruhlar da çevresinde hâlelendikleri kamer-i münîri bütün derinlikleriyle içtenleştirip mücellâ birer ayna halini alıyorlardı)
(O’nun enfes rengine boyanan bu bir numaralı kutlulara “Yıldızlarım” diyor ve arkalarından gelenlerin onlara uymalarının kurtuluş vesilesi olduğunu/olacağını)
(“Azı dişlerinizle, onlara sımsıkı tutunuz!”)
(“Allah’a ve Rasûlüne itaat eden kimseler, işte onlar, Allah’ın nimetlerine mazhar kıldığı nebîler, sıddîklar, şehitler, sâlih kişilerle beraber olacaklardır. Ne güzel arkadaşlardır bunlar!..”(Nisâ, 4/69))
- Onulmaz Dertlerin Reçetesi: Râşid Halifeler seviyesinde, o yüce hayat felsefesini, o yüce hayat düşüncesini ihraz etmek
(İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu bir şey varsa, o da Râşid Halifeler seviyesinde, o yüce hayat felsefesini, o yüce hayat düşüncesini ihraz etmektir. Derdin dermanı, odur; onulmaz derdin reçetesi, odur.
- O müstaid fıtratlar müstesna keyfiyetleriyle idi ki, onlar bütün cihanlara söz dinletecek kıvam ve derinliklerinin yanında, tevazu, mahviyet, sıradanlık görüntüleri ve sürekli kendileriyle yüzleşme hususiyetleriyle de dudak uçuklatacak bir derinlik sergiliyorlardı.
- Hidayete otağlarını kurmuş insanlar
(“Hidayet” konusunda üç tane tevcih: Birincisi, esasen başta hidayete erme. İkincisi, o hidayeti tabiatına mal etme, tabiatının bir derinliği haline getirme; ondan kopmayı ölüm görme, hafizanallah. Bir diğeri de, bir rasathane haline getirerek, esasen onun vadettiği şeyleri temâşâ zevkine kendini salma. Derece, derece…)
- Hep doğruluk istikametinde hareket eden.. sırat-ı müstakîmde yürüyen bahtiyarlar.
(Nedir o Sırât-ı Müstakîm? Senin nimet ile perverde eylediğin, inayetin ile serfirâz kıldığın, Sana gelen yolları kendilerine açtığın, yollarına ışıklar saçtığın o insanların yolları)
(Zalimlerin, hainlerin, hâsidlerin, cebbârların, gaddârların, hattârların -bir de Müslümanlık hesabına yapıyorlar ise- balyozları başımızdan aşağıya inip-kalkmasına rağmen, istikameti korumamız lazım.)
- Rüşd içinde olanlar; ne yaptığını, ne ettiğini, nereye gittiğini, varlığa nasıl baktığını bilen insanlar
- Peygamberi nasıl tanıdığını, Allah hakkındaki mülahazası itibarıyla nasıl isabet ettiğini bilen insanlar
- Râşid Halifeler’in hayat tarzına dönmeyince, kendi içinizde birbirinizle bir kardeşlik tesis edemezsiniz
(Birbirinizle kucaklaşamazsınız ve dünya ile de diyaloga geçemezsiniz. Sürekli herkese karşı bir kavga tavrı içinde bulunursunuz…)
- Sâlihlerin, iman ettikten sonra imanlarını sâlih amelle sürekli teminat altına alan bahtiyarların yolu
(Şayet iman, amel-i sâlih ile beslenmez ise, o iman, kurumaya mahkûmdur.)
- O (sav) ve İlk Haledekilerin Ahlakı: İlahî ahlak, hulukullah; Ahlâk-ı âliye-i İslâmiye, huluk-i hasen
(Şüphesiz Sen, yüksek bir ahlak üzerinesin!” (Kalem, 68/4) )
(“Sen, çok yüksek, yüce, büyük bir ahlak üzerinesin!”)
(“O’nun ahlakı, Kur’an idi.” )
(re’fet, şefkat, mülayemet.. kusurları görmeme, devâsâ kusurları affetmesini bilme.. içinde kin ve nefret taşımama.. “mehâsin-i ahlak” diyebileceğimiz güzel ahlak ile tahalluk etme..)
- Göz, hep onlarda olursa, tavır ve davranışlar da kendilerini ona göre ayarlarlar.
(Ayarlanmamış tavır ve davranış ile başkalarını ayarlamak mümkün değildir.)
- “Mesâvi-i ahlak”tan uzak durmaya çalışma,
(Allah’ın sevmediği, Kitap ve Sünnet’te “Kötü!” diye vasfedilen mesâvi-i ahlak’tan…)
- Kur’an anlayışı ve Sürekli, oturup-kalkıp onunla meşgul olma
(Kur’an’ın elmas düsturları ve şefkatin gönülleri fetheden diliyle insanları ışığa çağırmalıdırlar.)
(Değişik ruh hâletlerim itibarıyla; taakkullerim, tasavvurlarım, tahayyüllerim itibarıyla; bazen içine girdiğim düşünceler ve bazen başkalarının mülahazaları zaviyesinden o koridorlarda dolaşıp, hep benden/bizden bahsediyor demek )
- Sana gelince, Sen, madem hakiki mü’minsin, karakterinin gereğini sergileyeceksin…
(Bilâl-i Habeşî gibi, Ammâr gibi, Sümeyye gibi, Yâsir gibi… Ölümüne o mevzuda sâbit-kadem olma, sâbit-kadem.)
(Hatta bir an evvel öbür tarafa kanatlanıp uçma adına hazır bulunma… Abdullah İbn Cahş gibi… )
- Hakiki mü’minler böyle idi. Sizler, bu yolun yolcularısınız. Kullanacağınız malzemeler, “Kalkın kavga edin!” değil. “Maddî kılıç, kınına girmiştir.” Kur’an’ın elmas düsturları.. şefkatin gönülleri fetheden dili.. esasen, kalblerin gül gibi olması.. dilden-dudaktan dökülen kelimelerin ıtır olması…
(Dünyanın dört bir yanına bu malzemeler ile açılarak karanlıkta yaşayan insanları ışığa çağıracaksınız. Gölgesine takılmış insanları, Güneş’e yönlendireceksiniz, “Şemsü’s-Şümûs’a doğru yönlendireceksiniz.)
- Değer, peylediğiniz şey itibarıyla değer!.. Neye talipsiniz?
(Dünyanın binlerce sene mesûdâne hayatı, bir dakikalık hayatına mukabil gelmeyen Cennet’i peyliyorsunuz.)
(Cennet’in binlerce sene hayatı da bir dakika rü’yet-i Cemâline mukabil gelmeyen Cenâb-ı Hakk’ın Cemâl-i bâ-kemâlini talep ediyorsunuz.)
(Ve Rıdvan’ını talep ediyorsunuz. Buna talipsiniz!..)
(Allah’ın izni ve inayetiyle.bu uğurda ne verirseniz, değer. Vereceğiniz şeyler, bu uğurdadır…)
- Hidayet duasında samimi olmamızın ifadesi, Allah’tan talep ettiğimiz şeyleri hakikaten yapabilme adına da elimizden gelen gayreti sonuna kadar kullanmamızdır.
(“göbek çatlayasıya” onu yapmaya çalışmak lazım)
(“öz beynimizi burnumuzdan kusarcasına” onu yaşamaya çalışmak lazım)
OKUNMASI GEREKEN YAYINLANAN SON DÖRT ÇAĞLAYAN BAŞYAZI
1- NEFİSLE YÜZLEŞMEDE HÂLEDE İLK HALKA (1) (TEMMUZ 2018)
2- NEFİSLE YÜZLEŞMEDE HÂLEDE İLK HALKA (2) (AĞUSTOS 2018)
3- NEFİSLE YÜZLEŞMEDE HÂLEDE İLK HALKA (3) (EYLÜL 2018)
4- NEFİSLE YÜZLEŞMEDE HÂLEDE İLK HALKA (4) (EKİM 2018)