BAŞYAZI MÜZAKERESİ

İSTİFADE EDİLEN KAYNAK :

Kırık Testi: KUTLU ZAMAN DİLİMİ ÜÇ AYLAR….18/03/2018 (ESKİMEYEN BAŞYAZI…) BÖLÜM-1

 GİRİŞ;

            Ey kutlu yolcu, zorlukları ile akıp giden zaman diliminde, burada çekmenin neticesi “Kardeşlerime Selam!..” hitabına mazhariyet olacağın ümidiyle, bir daha azığını sırtlanıp yola koyuldun.  Adım adım çekilen imtihan günlerin de yola revan olmuş adanmışlar için, bir rahmet mevsimi daha başlıyor. Receb, Şaban ve Ramazan aylarını Kur’an, namaz, ve dualarla bereketlendirmek için işte bir fırsat daha…İlk rampadayız; Regâib

            Rehberimizle yürüdüğümüz bu yolda; adeta kutlu yolculukta her anı seyyale bu rahmet günlerine adım adım yaklaşırken; sinelerimize  güzergah gereklerinin uçlarını bıraktı…

Ben, sevdiklerimi böyle imtihan eder, onları böyle arındırır, öbür âleme hazırlarım. Sıratı rahatlıkla geçebilmek, mizanda terazinin sağ kefesinin ağır basmasını sağlamak, sonra Cennet’in kapılarını açık bulmak, Reyyân’dan içeriye yürümek ve Cemâlullah’ı müşahede şerefiyle şerefyâb olmak için o güzergâhın gerekleri bunlar. Allah dinine omuz verenler hakkında hep hüküm bu şekilde olmuştur veya onlar o dine mensubiyetlerinin karşısında hep bu türlü şeylere maruz kalmışlar ve hep çekmişlerdir.” diyerek ders vermişti.   (İBRET, GARİPLER VE KORKU”  05/11/2017 tarihli Bamteli)

 KUTLU ZAMAN DİLİMİ ÜÇ AYLAR

Üç ayların kendilerine mahsus bir tadı, bir şivesi vardır ki, onları yılın diğer aylarından ayırır.. her ayın güzellik ve nefasetinin zâhirî duygularımızla hissedilip yaşanmasına mukabil, bu müstesna zaman dilimi kalble ve batınî duygu [1]larla yaşanır.

 [1] ÇAĞLAYAN K.Z.T: “KALB VEYA LATÎFE-İ RABBÂNİYE” EKİM 2017

“Maddî yapısı yanında, cesedin ruha kılıf olması misillü, o da batınî yanı1 ve bir latîfe-i rabbâniye olma keyfiyetiyle, hayvaniyet ve cismaniyet hususiyetlerinin üstünde, ruh ve sır ufkuna yükselmede bedene nispeten ikinci, sonraki mertebeler itibarıyla da birinci basamak konumundadır; sofîlerce de hakikat-i insaniye olarak yâd edilmektedir. O, maddî yanı itibarıyla insan bedeni için ne ölçüde ehemmiyet arz ediyorsa, latîfe-i rabbâniye unvanıyla onun manevî hayatı, terakkî ve tedennîsi, milk üstü melekûtla münasebeti açısından da bunun kat kat üstünde ehemmiyeti hâiz, muazzez bir mekanizmadır.”

***

Bu aylarda gönül dünya[2]larına yönelen insanlar, iman[3] ve iz’anlarından fışkıran ışıklarla eşyanın perde arkasını süze süze, duygularıyla, içinde ebedî bir ömür sürecekleri firdevslere uyanmış ve ulaşmış gibi olurlar. Onlar için bu aylardaki günler, geceler, hatta saatler ve dakikalar âdeta bir başka büyüyle gelir-geçer; gelip geçerken de derecesine göre herkese mutlaka bir şeyler fısıldar[3].

***

Bu aylarda gönül dünya[2]larına yönelen insanlar, iman[3] ve iz’anlarından fışkıran ışıklarla eşyanın perde arkasını süze süze, duygularıyla, içinde ebedî bir ömür sürecekleri firdevslere uyanmış ve ulaşmış gibi olurlar. Onlar için bu aylardaki günler, geceler, hatta saatler ve dakikalar âdeta bir başka büyüyle gelir-geçer; gelip geçerken de derecesine göre herkese mutlaka bir şeyler fısıldar[3].

[2] Kırık Testi: “DUA VE YAKARIŞTAKİ GÜÇ”  26/02/2017

“Geceler bu vâridâta açık yamaçlar gibidir. Kalbini Hak tecellîleri karşısında pırıl pırıl bir ayna hâline getiren hakikate uyanmış ruhlar, gecenin gelişiyle seccadelerinde pusuya yatar ve tecellî avına çıkarlar. Sen de yapayalnız kaldığın zamanlarda gecenin yamaçlarını kolla! Oraların Dost’a halvet yeri ve gurbet dakikalarının da halvet zamanı olduğunu bil; bütün hissiyatınla O’nun huzuruna gir ve kalbinin sırlarını bir bir O’na say, dök! Dertlerini sadece O’na aç; O’nun huzurunda inle ve başını O’na giden yollarda ilk eşik sayılan secdegâha koy ve bekle..! Gönül dünyana2 doğru iç içe kapıların açıldığını duyacak, O’nun varlığının ışıkları altında eridiğini hissedecek; deryaya düşen bir damla gibi kendi hesabına kaybolup gidecek; sonra da hesaplar üstü bir kuşakta okyanusların dev dalgaları ile bütünleşeceksin…”

[3] Kırık Testi: “DUA VE YAKARIŞTAKİ GÜÇ”  26/02/2017

“Bu itibarla, zannediyorum, bizi susuyor görenler de bir şey yapıyor sananlar da yanılıyorlar: Biz hiçbir zaman tamamen susmayız, ruhumuzun derinliklerinde sürekli ızdırap ve ümit, her şeye katlanma ve var olma gayreti iç içedir. Bazen heyecanlarımızın dozu azalsa da, hiçbir zaman daimî inkıta söz konusu değildir; yarım ses, yarım soluk, çeyrek sancı, çeyrek hafakan sinelerimiz sürekli içinde kor bulunan bir mangal gibidir. İmanımız bize her zaman farklı şeyler fısıldar[3]., vicdanlarımız ayrı ayrı telden nağmeler dinletir. Ne var ki, bizimle aynı inanç ve aynı mefkûreyi paylaşmayanlar bütün bunlardan ne bir şey duyar ne de bir şey anlarlar.”

***

Bu aylarda zaman hep uhrevi renklerle tüllenir[4], insanlar tıpkı öbür alemin sakinleriymişçesine munisleşir ve sırlı bir derinliğe ulaşırlar.

Yer yer hüzünlü, zaman zaman da neşeli çağrışımlarıyla. Üç aylar bize hem yitirilmiş bir cennetin hasreti[5] ni hatırlatırlar hem de buğu buğu onu yeniden bulabileceğimiz ümidi[6] yle bütün benliğimizi sararlar.

***”

[4] Kırık Testi: “FÜSUNLU GECELER”  07/05/2017

“Hemen her akşam gecenin, varlığın üzerine çullanıp her şeye kendi rengini çalarak ufuklarımızı karartmasının hüznü yanında, o sımsıcak yuvalarımızın Cennetlere açık menfezlerinden öteleri tahayyül, hatta derecelerimize göre temâşâ edebilmemiz ölçüsünde içimize uhrevî lezzetlerin aktığını hisseder gibi olur ve âdeta öbür âlemin başımızın üstünde dönüp durduğunu sanırız.

***

“… gönlümüz, gözümüz Hak’ta, duygularımız O’na kilitli, huzurunda bir kere daha huzur arar; o günkü sergüzeştimizin muhasebesini gözden geçirir; istiğfar, tevbe ve inâbelerimizle, şer düşüncelerinin ayaklarına zincir vurur, önlerini keser; tazarru, niyaz ve dualarımızla da hayır temayüllerimizi güçlendirir; gönüllerimizi birer “Beyt-i Hudâ” gibi mâsivâ kirlerinden temizleyerek Sultan’ın teveccüh ve tecellîsine hazır hâle getirir; böylece uyku ve istirahatimizi dahi ibadet rengiyle bezemeye çalışırız. .

Derken, yatak odalarımıza kadar evimizin her yanı sımsıcak bir anne kucağına döner.. ve zaman, mekân birbiriyle öylesine kaynaşır ve bütünleşir [4] ki; bazen onları âdeta tek bir şeyin iki ayrı yüzü sanırız. Hatta çok defa kendimizi de o vahdet içinde, zaman-mekân vâhidinin en önemli buudu ve en temel unsuru gibi görür; “ibnüzzaman”, “ibnülvakt” olma ufkunu aşarak zamanı da, mekânı da kendi çocuklarımız ve emirber neferlerimiz gibi tahayyül ederiz. Böyle bir mülâhaza ile kalblerimiz, ruhlarımız değişik semâvî vâridâtla dolar-taşar ve zaman bize en mahrem sırlarını fâşetmeye başlar.

[5-6] Kırık Testi: “NAMAZ”  19/02/2017

Evet, namazın göklerdeki âhengiyle bütünleşmiş olanlar için imamın arkasındaki her hareket, her söz, insanoğlu için yitik Cennet adına bir hasret ve bir dâüssıla sesi[5]  verir, bir ümit[6]  ve bir vuslat[7]   duygusuyla tüllenir. Kendini, namazın miraç buudlu havasına salan hemen herkes için o, Cennet dönemlerimizin ve ötedeki Cennetlerin nazlı, hülyalı günlerinin fecir tepelerine benzer.

Bu sayede, dünyanın bin bir dağdağasıyla dağınıklığa uğramış zihinlerimiz toparlanır.. ruhlarımız cismaniyetin kasvetli atmosferinden sıyrılır ve gönül dünyamız2 bir kere daha vuslat mülâhaza7  sıyla köpürür. Her namaz vakti ve her farz edasında olmasa bile, ruh ve gönül erleri hiç olmazsa her gün birkaç kez, ezel ve ebed arası gelir gider.. sık sık geçmişi geleceği birden düşünce menşurundan geçirir.. ve geçmiş gibi görünen zamanın altın dilimlerini, geleceğin ümitle tüllenen yemyeşil zümrüt tepeleriyle bir arada temâşâ eder.. ve başkalarının yaşadıkları hayatla bizim ömürlerimizi aynı anda duyar ve yaşar, kevser yudumluyor gibi içinde bin bir lezzet ve mutluluğun hatıralarını bulur. Tıpkı rüyalarda olduğu gibi mesafeleri aşar.. zaman üstü âlemlerde dolaşır.. fevkalâdeliklerin bütün zevklerini duyar.. duygudan duyguya, fikirden fikire geçer.. her ânı, ayrı bir mârifet, ayrı bir muhabbet ve ayrı bir zevk tufanı içinde geçirir. (Bu mülâhazalar irfan ufku bu noktaya ulaşanlar içindir.)

***

Evet, hayatımızın her dakikasını ayrı bir saadet ve neşeye, ayrı bir gerilim[7]   ve hamle[8]  ye çeviren bu günlerdeki hatıra ve tedailer, duygularımızı sessiz bir şiire[9]  , hayatımızı da sihirli bir güzelliğe çevirirler. Öyle ki her yanda esen bu umumî hava gönüllerimizi bir mutluluk vaadiyle kaplar ve bize ne bilinmedik, ne sezilmedik şeyler fısıldar[3].. Hatta hayatları bedbinliğe, karamsarlığa kilitlenmiş insanlar bile bu semavî şehrâyinden nasiplerini alırlar.

 [7] Kırık Testi: “BENCE TAM AĞLAMA MEVSİMİ”  19/03/2017

Kendi uzaklığını aşmak için sürekli gerilim[7] içindedir.. her zaman O’nu söyleyen izlere, emarelere yüz sürer durur.. bazen kâinat kitabıyla hasbıhâl eder; bazen eşya ve hâdiseleri O’nun mesajları gibi okur, koklar, gözlerine sürer.. bazen O’nun beyanı karşısında rikkate gelir, gözyaşlarıyla soluklanır.. bazen de O’ndan söz eden dellâllara takılır kalır ve hep derin bir aşk u alâka ile nefes alır-verir. Bu, sanatta Sanatkâr’ı duyup sezme, karşılaştığı güzelliklerde Güzeller Güzeli’ne uyanma, O’nu çağrıştıran her şeye kulak verip saygıyla O’nu dinleme ve O’ndan ötürü her nesneye derin bir alâka ve sevgi duyarak hayatını bir aşk u muhabbet dantelâsı gibi örgülemeye çalışanların hâlidir.

***

[8-9] Kırık Testi: “SÜKÛTUN ÇIĞLIKLARI”  05/02/2017

Aslında, onun ruh dünyasında her zaman birbirinden daha ürpertici hüzün resimleriyle, milletini içinde bulunduğu gâilelerden kurtarma humması iç içedir; hafakan ve ızdırapları dâim, beyin fırtınaları ve diriliş hamleleri [8]  de mütemâdîdir. Onun gönlünün ezelî şiiri[9], daha doğrusu sessiz çığlıkları[9] hemen her zaman ışığa çağrı ve karanlığa karşı da aydınlatma ruhuna bağlı cereyan eder.

Heyecanlarını aksettiren bir mısra dudaklarından hüzünle damlarken, diğeri bir diriliş neşîdesi gibi gürler. Bu itibarla da onun infial ve helecanlarında her zaman, içindeki o müthiş çalkantıların âsârı müşâhede edilir.

***

Hele günler, o ibadetle derinleşen saat[10]lerini, hayatın gerçek mânâsını terennüm etmek için gönüller üstünde bir mızrap gibi hareket ettirdiğinde, kuş cıvıltıları safvetinde ve bir çocuk neşesi tadındaki ezan dakikalarının, Cennet güzellikleri kadar tesirli ve bu güzelliklere meftun bir kalb gibi olgun ve dolgun ibadet saatleri[10]nin, Hakk’ı muhatap alma ve Hakk’a muhatap olma[11] mânâsıyla tüten zeberced duyguların zikr u fikirle sinelerimizi coşturan şiiri[9] başlar.. başlar da, varlığın çehresindeki perdeler sıyrılır ve Hakk’a yakın olmanın o kendine mahsus huzur ve itminan dolu lezzetli, sımsıcak mavi dakikaları bizim olur. Günde beş, haftada lâakal otuz beş defa, âdeta bir nurdan helezon çevresinde dolaşır, gönüllerimizde miraç fırsatlarına erer[12]  ve hep insan-ı kâmil   olmanın rüyalarıyla yaşarız.

[10-11] Bamteli: “O’NUNLA DİRİLİŞ VE MEDRESE-İ YÛSUFİYE’DE YÜKSELİŞ”  07/01/2018

“Medrese-i Yûsufiye’nin her bir günü on günlük ibadet sevabı kazandırabilir; oranın fani saatleri baki meyveler dermeye ve birkaç senesi haps-i ebedîden kurtulmaya vesile olabilir.”

Üstadımızın “Nasıl, bazen ağır şerâit altında düşman karşısında bir saat[10] nöbet, bir sene ibâdet[10] hükmüne geçebilir; öyle de sizin, bu ağır şerâit altında, her bir saat ibâdet zahmeti, çok saatler olup, o zahmetleri rahmete çevirir. (…)

Hapiste geçen ömür günleri, her bir gün on gün kadar bir ibadet kazandırabilir. Ve fâni saatleri, meyveleri cihetiyle mânen bâki saatlere çevirebilir. Ve beş on sene ceza ile, milyonlar sene haps-i ebedîden kurtulmaya vesile olabilir.” derken aldığı o ifade, hadis-i şerif mealidir: “Cephede bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmüne geçer!” Bu, Allahu a’lem, asgari mükâfattır, inanarak yapıyorsa. Onu çok önemli bir nöbetçilik mülahazasıyla yapıyorsa -“ribât” da deniyor ona- o, bazen on senelik de olabilir, şahsın ihlasına, rıza talebine göre; Cenâb-ı Hakk’a karşı aşk u iştiyakına bağlı[11] o meseleyi götürüyorsa, yüz sene de olabilir. İnsanın ömrünü aşkın bir mükâfata vesile olabilir. Dolayısıyla da öyle birisi, Cennet’in göbeğine otağını kurabilir, Allah’ın izni ve inayetiyle.

Biraz evvelki mülahazaları mercek yaparak bakacak olursanız; küçük bir amelimiz, samimi olursa şayet, O’nun (celle celâluhu) öyle büyük teveccüh[11]lerine mazhar olur ki, insanın aklı almaz. Çünkü Kendisi (celle celâluhu) de öyle buyuruyor kudsî hadiste:

“Salih kullarıma gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin tasavvur edemeyeceği sürpriz nimetler hazırladım.”Sâlih kullarıma… Kulluklarını arızasız yapan; riyaya, süm’aya, ucba, alkışlamaya, takdire, dünyevî menfaat ve çıkarlara bağlamayan insanlara.. dünyevî menfaatlere, çıkarlara, saltanata, debdebeye bağlamadan, her şeyi hâlisâne götüren, iman3dan sonra sâlih amel yapanlara… Öyle şeyler hazırladım ki, ihata edemezsiniz! Onun için ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de en derin, mütehayyil insanlar (hayal sahibi insanlar) tahayyül edecek durumdadırlar onu; tahayyülleri aşan bir şeydir!.. “Onu hazırladım!” diyor. Bu açıdan, yapılan küçük şeyler karşılığında, Cenâb-ı Hakk’ın lütfedeceği şeyler[11], hep baş döndürücü olmuştur. Bir saat, dolayısıyla bir sene olabilir, on sene de olabilir, yüz sene de olabilir.

***

[11] Bamteli: “UHUD MU, TÂİF Mİ?”  08/10/2017

Fakat genel mazmuna bakınca, bu duanın o lâl ü güher-i Nebevî’den dökülmüş olduğu her kelimeden anlaşılıyor. Çok dikkatlice, çok temkin üsluplu ve Allah’a karşı çok saygı edalı olarak döküldüğü anlaşılıyor. Ve nitekim sonunda ….. diyor, hem de Rabbimizi muhatap alarak; çünkü o cümle, “Allah’ın havl ve kuvvetinden başka bir dayanak olmadığına inanıp bunu ikrar etmek Cennet hazinelerinden bir hazinedir.”

Fakat orada Cenâb-ı Hakk’ı muhatap alarak, “(Allahım!) Ancak Sana ibadet eder, ancak Sen’den yardım bekler ve dileniriz.” (Fatiha, 1/5) der gibi diyor. “Bir havl, bir kuvvet yok; ancak varsa, Seninle vardır, Senin havl, Senin kuvvetin!” demek suretiyle Cenâb-ı Hakk’ı muhatap alarak[11] doğrudan doğruya, ….. beyanındaki iç dökme gibi, içini döküyor O’na[11] (celle celâluhu).

***

[12] Kırık Testi: “NAMAZ”  19/02/2017

“ İnsanı, arşiyeler gibi döndüre döndüre sonsuzluğun semalarında dolaştıran ve götürüp ta melekler âlemine ulaştıran miraç enginlikli bu mübarek ibadet[12], günde beş defa kendimizi içine salıp yıkanacağımız bir çay gibidir ki, her dalışımızda bizi hatalarımızdan bir kere daha arındırır; alır ummana taşır ve sürekli başlangıçla son arasında dolaştırır ki, bu da buudlarımız dışında bir uhrevîleşme ve ebedîleşme temrinatı demektir.

***

[12] Kırık Testi: “BENCE TAM AĞLAMA MEVSİMİ”  19/03/2017

“O (sav), arkadaşlarına yer yer: “Müjdeler olsun nefsine hâkim olana! Müjdeler olsun (misafir kabul etme adına) evini geniş ve müsait tutana.! Müjdeler olsun hataları karşısında gözyaşı dökenlere!”[11] diyerek âdeta üç basamaklı bir miraç yolunu[12],  gösterir ve onları kendi ufkuna çağırırdı; çağırır ve “Eğer bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız.” gibi ifadeleriyle de arkadaşlarının nazarlarını fizik ötesi dünyalardaki ürpertici şeylere çevirirdi.

***

Üç ayların başlangıcı, kamer birkaç gün önce zuhur etse de, rağbetlere açık inayetle tüllenen bir perşembe akşamı “merhaba” der ve bir mızrap gibi gönüllerimize iner.

Ulu günlere ve daha bir ulu güne akort olmaya teşne duygularımızı ilk defa uyarıp coşturan “Regâib[13],” bir ses ve enstrüman denemesi gibidir.

[13] Kırık Testi: ZAMANI BİR BAŞKA DUYUŞ  02/04/2017

Hele, Regâib, Miraç, Beraat kandilleri gibi gece âleminin taçları ve zamanın Allah’a en yakın zirveleri ya da O’na açılmanın rıhtımları, limanları, rampaları sayılan o mübarek gün ve gecelerde, gönüller ayrı bir duyarlılıkla parıldar; ruh sonsuza doğru bir başka türlü kanat çırpar; her şey verâların ezelî şiirine9  dem tutar; her yanı tam bir uhrevîlik büyüsü kaplar; her sineyi, dillerin ifadeden âciz kaldığı bir naz ve niyaz zemzemesi12   sarar. Hususî bir kısım tecellilerle ötelerin kapısı, penceresi, menfezi hâline gelen mekân; ümit6 ve beklentilerin yakarışlara dönüşüyle billurlaşan zaman4 ve yeni nazil olmuş gibi, her sûresi, her maktaı, her âyeti ve her cümlesinde hemen herkese yepyeni bir hayat vaadiyle âvâz âvâz çağıldayan Kur’ân, bizlere, iman ve ümitle yemyeşil tepeler, Cennette cuma yamaçları gibi rü’yete açık zirveler ve susamış gönüllerimize hayat suyu gibi iksirler içirerek, ruhlarımıza mü’min olmanın tasavvurlar üstü avantajlarını sunarlar.. sunar ve Rabb’e yönelik sinelerde ne telâffuzları çatlatan mânâ ve muhtevalar, ne ifadelere sığmayan tecellilerle tüllenirler.11

***

Receb ayının girmesiyle Rahmeti Sonsuz’a karşı dua, niyaz, hamd u senâ ve tam bir teyakkuzla hazırlığa geçen ruhlar[14], ayın sonuna doğru ötelere uyanmış gibi tam bir temâşâ zevki[15]ne ererler.. ererler de hemen herkesin dili, edası, üslûbu değişir ve çehrelerini bir heybet[16], bir haşyet[17] ve bir ümit sevinci bürür.

Herkes daha ziyade kalb diliyle konuşmaya başlar.. beşerî sertlikler daha bir yumuşar.. ve bunlar arasında bir hayli insan, miraç yapacakmışçasına bütün dünyevî ağırlıklarını atar da âdeta ruh hiffeti[18] ne ulaşır.

Derken Hakk’a yönelmiş bu insanların gönüllerinden taşan nuraniyet ve simalarındaki rengârenk incelik en katı kalbleri dahi yumuşatacak ve rikkate getirecek ölçülere ulaşır. 

Herkes daha ziyade kalb diliyle konuşmaya başlar.. beşerî sertlikler daha bir yumuşar.. ve bunlar arasında bir hayli insan, miraç yapacakmışçasına bütün dünyevî ağırlıklarını atar da âdeta ruh hiffeti[18] ne ulaşır.

Derken Hakk’a yönelmiş bu insanların gönüllerinden taşan nuraniyet ve simalarındaki rengârenk incelik en katı kalbleri dahi yumuşatacak ve rikkate getirecek ölçülere ulaşır.

 

[14] Kırık Testi: “NAMAZ”  19/02/2017

Hemen her rükünde, Allah’a karşı saygılı olmayı en iyi şekilde dile getirmek üzere söylenilen tekbirlerle, tahmidlerle ve bu kelimelerin çağrıştırdığı mülâhazalarla yüce divanın kapı tokmaklarına dokunulur; sonra da, bir eşref saati en mükemmel şekilde değerlendirme dikkat, teyakkuz ve temkiniyle beklemeye geçilir14; geçilir ve avını bekleyen bir kedi hassasiyeti, bir örümcek sabrıyla ilâhî vâridât ve tecelliler avlanmaya çalışılır.

***

 [15] Kırık Testi: ZAMANI BİR BAŞKA DUYUŞ  02/04/2017

Evet, varlığı gönül kulağıyla dinleyebilenler için mübarek gün ve geceler, âdeta ötelerin diliyle bir şeyler mırıldanan birer şair, birer bestekâr hâline gelir ve bizlere ne harikulâde şeyler fısıldar. Duyup hissettiğimiz esintiler, cismaniyetimizi kuşatan başka görüntü ve başka gürültüleri bir tarafa iterek, gönlümüzün derinliklerinden, ukbaya açılan hususî menfez ve koridorlarla bizi, öbür tarafın meçhul ve büyülü yamaçlarına ulaştırır ve temâşâ zevkiyle15 âdeta mest eder. Böyle bir mülâhazalar dünyasında sabahlar, Cennete ilk adım atışın mest ü mahmurluğu içinde; öğlenler, Sevgiliyi temâşâ ile günün yorgunluğunu atma hazzıyla; akşamlar, bir alaca karanlık içinde vuslata yürüme neşvesiyle; geceler, halvetin idrakler üstü güzellikleriyle tüllenir ve her biri ayrı bir tat, ayrı bir neşe ile gelir geçer gönül ufkumuzdan.

***

[16] Kırık Testi: “NAMAZ”  19/02/2017

“… ve böylece ibadet, gönüllerde gizlenen, gizlenip kenzen bilinen o ezelî güzellik ve bütün vâridâtların kaynağını, buudlara sığmayan derinlikleriyle bir kere daha fâş eder. Bu itibarladır ki, namazın içinde açıktan açığa bilinen ve net olarak görünen hususlardan daha çok, azamet ve heybet buğulu16, kemmiyet ve keyfiyetleri aşan bir his tufanı ve bir duygu anaforu yaşanır. Namazda, hep söylenemez şeyler beyan ufkumuzu sarar.. ifadesi imkânsız hisler ruhumuza garip bir mûsıkî fısıldar.. gündelik lisana sığmayan engin duyuşlar, düşünüşler benliğimizi işgal eder.. ve maddî aklın, mücerret mantığın sınırlarını aşan gaybubet renkli bir fetanet, peygamber çizgisindeki meâdî bir düşüncenin kapılarını aralar. Bu açıdan da diyebiliriz ki, kulun namazdan daha büyük bir ibadeti ve namaz içinde köpüren tasavvur ve tahayyüllerden daha sıhhatli ve engin bir hali yoktur.

***

 [17] Bamteli: MEDET YA RABBENÂ!.. 31/12/2017

“Allah’ım, haşyet17 duymayan, huzurunda bulunuyor olma şuuru içinde saygıyla ürpermeyen bir kalbden Sana sığınırım!” İkinci olarak “Aynı zamanda huşûu olmayan kalbden Sana sığınırım!” “Mü’minler, muhakkak kurtuldu ve gerçek mazhariyete ulaştılar. Onlar, namazlarında (Allah’ın huzurunda bulunuyor olmanın şuuruyla) tam bir saygı, tevazu, içtenlik ve teslimiyet içindedirler.” (Mü’minûn, 23/1-2)

Bir iç saygı, Allah’a karşı; bir iç derinlikle O’na karşı edepli, saygılı olma; belki bir kalb titreyişi içinde bulunma.

Hadîs-i şerifin ifade buyurduğu gibi, “Kalbde haşyet olsa, o, tavır ve davranışlara da akseder!” Esasen, bunlardan birisi, dışa vurmuş bir şeydir “haşyet”; diğerine gelince, magmalar gibi kalbde fokurdayıp duran bir şeydir, “huşû”. İnsanı rükû şekliyle iki büklüm, asâ gibi iki büklüm hale getiren, “Yetmedi!” deyip başını yerden yere sürdürüp secde ile O’na en yakın ânı yakalamaya sevk eden duygu…

***

[18] Bamteli: MEDET YA RABBENÂ!.. 31/12/2017

Biz ne zaman yer yer cemaatin de ses kattığı bu nazlı nağmeleri dinlesek, göklerin ruh ve mânâsının tıpkı şelâleler gibi üzerimize döküldüğünü ve bu hamd ü senâ, tesbih u tekbir zemzemesiyle banyo yapmış gibi arınmış ve hiffet18 kazanmış olduğumuzu sanırız.

Ezanla, kametle Hakk’ı ilana doymamış gibi sürekli bir şeyler bulup söyleyen bu sesler, bazen okudukları evrâd u ezkâr, münâcât ü naatlar ve bunların her birine göre başvurdukları eski-yeni makam ve usullerle her ağızlarını açışlarında bize dünyalar dolusu altın mülâhazalar bahşetmiş gibi olurlar; bizi şanlı geçmişimizin yamaçlarında dolaştırır; kendi düşünce dünyamızın mefkûre atlasında konuk eder; bugünkü şîveyi dünkü üslûbuyla harman yaparak bize gönüllerimizi büyüleyen değişik ses ve söz demetlerinden ne buketler ne buketler sunarlar.

***

[19] Kırık Testi: “BENCE TAM AĞLAMA MEVSİMİ”  19/03/2017

O yaş döküyordu da, o seçkinlerden seçkin arkadaşları sessiz mi duruyordu; hayır! Onlar da ağlıyor ve bazen de ağlamaları âdeta bir âh u vâh korosuna dönüveriyordu. “Siz, bu sözü mü (Kur’ân) tuhaf buluyorsunuz; (bulup da ağlayacağınıza) gülüyorsunuz.”[18] mealindeki âyetleri onlara hatırlatınca, hepsi birden hıçkıra hıçkıra ağlamaya durdu. Bu manzara karşısında O da bu âh u efgâna iştirak edip gözyaşları dökmeye başladı. Bu defa da O’nun ağlamalarıyla rikkate19 gelen ashab bütünüyle kendilerini ağlamaya salıverdiler.

 Zaten onlar her zaman ağlayıp inlemişlerdi; evet bazen iman ve mârifet neşvesiyle, bazen aşk u iştiyak şivesiyle, bazen işlerine hata bulaşmış olabileceği endişesiyle, bazen öteler ve akıbet korkusuyla, bazen de ufuklarının kararmasıyla hep ağlar ve sürekli niyaz buğulu feryatlarla rahmet arşına yönelirlerdi.

MEFKÛRE YOLCULUĞU’DAN ( 20 MAY 2013)

Soru: Kutlu zaman dilimi üç ayların heyecanını içimizde duyabilme ve onların ruhanî ve mânevî atmosferlerinden âzamî derecede istifade edebilme adına neler tavsiye edersiniz?

1- Nefsin tezkiyesi, ruhun terbiyesi ve kalbin tasfiyesi açısından insanın her sene mutlaka böyle semavî bir rehabilite sürecine ihtiyacı vardır. Bu mübarek zaman dilimleri ise böyle bir rehabiliteyi gerçekleştirmeli

2- Şüphesiz insanın bu mübarek zaman dilimlerinde bedenî ve nefsanî ağırlıklardan sıyrılıp belli bir ufka yükselebilmesi, belli bir seviyeyi yakalayabilmesi en başta ciddî bir tefekkür ve tezekkür ameliyesini yapmalı

3-  Ancak bunu yaparken o, kalb ve ruhunu da sürekli mâneviyata açık tutma

4-  Yani o, bir taraftan, bu aylarda, iman ve Kur’ân’a dair meseleleri, akıl ve zihin melekeleriyle, müzakere yoluyla anlamaya çalışırken, diğer yandan da, üzerine sağanak sağanak yağan mâneviyat ve ışık yağmurunu yudum yudum içine çekmeye çalışmalı.

5- Bu ayların insana kazandıracağı varidât ve füyuzâtı anlama ve duyma adına “Hazine kıymetindeki bu eserlerin karşılıklı okuma yoluyla kelime kelime üzerinde durulup tahlil edilmesi”, müzakere metoduyla sindirilip içselleştirilmesi,

7-  Üç aylarla alâkalı yazılanlardan tam istifade edebilmek için sığ ve sathî bir okuyuş tarzından uzaklaşıp, meselenin derinliklerine açılmasını bilmeli

8- Ayrıca, bu kutlu zaman dilimlerinin kendine mahsus güzelliklerini ve insan gönlüne akseden zevk ve lezzetlerini kâmil mânâda duyup tadabilmek için daha baştan bu zaman dilimlerinin “ganimet ayları” olduğunun bilinip takdir edilmesi, arkasından da saniyesi zayi edilmeksizin gece ve gündüzüyle bu ayların ciddî şekilde değerlendirilmesi

9- Gece varidâtını yudumlamayan bir insanın bu aylarla ilgili dile getirilen güzellikleri derinliğiyle hissederek “Azim ve kararlılıkla geceleri kalkıp Cenâb-ı Hakk’a teveccüh etme”, tatma ve zevk etme

 10- Aman dikkat; Eğer insan ciddî bir metafizik gerilim içinde bu aylara girmez, ciddî bir kulluk şuuruyla kendisini ibadete vermez ve kendisini işin içine salmazsa, bu ayların ifade ettiği mânâlar bardaktan boşalırcasına yağıp dursa da o, bunları duyup hissedemez. Hatta o, başkalarının bu zaman dilimleriyle ilgili ifadelerini kendi idrak ve istidadının mihengine vurur ve onları bir lüks ve fantezi olarak değerlendirebilir.

11-  Bu mübarek günlerin tepemizden aşağıya sağanak sağanak boşalttığı varidâtı duyabilmek, öncelikle ona inanıp teveccüh etmeye bağlı (Zira teveccühe teveccühle mukabele edilir. Siz bu ayların ruh ve mânâsına teveccüh etmezseniz, onlar da size kapılarını açmaz. Hatta bu aylarla ilgili söylenen çok canlı ve parlak sözler bile sizin nazarınızda cansız bir ceset gibi sönük kalır)

12-  ADANMIŞ MESELEYİ ÖYLE SAHİPLENMELİ Kİ, ÂDETA RECEPLEŞMELİ, ŞABANLAŞMALI VE RAMAZANLAŞMALI…

13- Onlarla öyle bütünleşmeli ki, bu kutlu ayların insan ruhuna neler söylediğini duyup hissedebilmeli.

14- İşte bu durum önemli bir vesile olarak değerlendirilip bu kutlu zamanda farklı program ve aktivitelerle insanların ruhuna belli mesajlar duyurulabilmeli.

15- Aynı şekilde üç ayların içinde yer alan Regaib, Miraç, Beraat ve Kadir gecelerinde de dinin ruhuna sadık kalınarak çağımızın insanına hitap edecek daha hususî programlar tertip etmeli.( bu tür programlarla alakalı önemli gördüğüm bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Bizim, farklı vesileleri değerlendirerek yapacağımız bütün faaliyetlerdeki gayemiz, insanları düşünce ve his dünyaları itibarıyla bir adım daha Allah’a yaklaştırmak olmalı)

16-  Böylece bu kutlu geceleri, insanları Allah’a yaklaştırma ve dinin hakikatini gönüllere duyurma adına değerlendirmeli

17- İnsanların gönüllerine bu istikamette bazı hakikatler duyurulabileceği farklı meclislerde bir araya gelişler de müzakere ve sohbetlerle değerlendirilmeli

 18-  Göklerin nura gark olduğu, zeminin semavî sofralarla bezendiği böyle bereketli bir zaman diliminde, biz, insanları kalbî ve ruhî hayatları itibarıyla hep derinleşmeye yönlendirmeli

19- Yapacağımız her işi mutlaka yüksek hedeflere, engin mülâhazalara bağlamalı.

20-  Öyle ki muhatap olduğumuz insanların gönüllerine her seferinde yeni bir mânâ, yeni bir ruh aşılamalı ve onları, mâneviyat adına doymazlığa doğru yelken açtırmalıyız.

21- Netice itibarıyla muhatap olduğumuz insanları/adanmışları dinin ruhuna uyarmaya çalışmalıyız.

— 

 

Allahım..!

Şu sürecin ızdırabıyla kıvrananlardan, başta Büyüğümüz, hizmet duygu düşüncesiyle yaşayan dünyanın dört bir tarafındaki insanlardan bu gecenin hürmetine sana yönelecek eller ve tüm hissiyatlar hürmetine bizleri bağışla, 

Hizmetimize kendini ifade etme fırsatını bir kere daha lütfet, 

Canları dudağına gelmiş insanımıza baharı bir kere daha lütfet… 

Rabbim! dualarımızı makbul, gecemizi bereketli, yaşanan her günü bir önceki günümüzden aydın eylesin… 

Ey kendisine gönülden inanan kullarını her zaman koruyup gözeten Allah’ım!

Biz nâçar kullarını, kadın-erkek bütün kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı, dostlarımızı ve sevdiklerimizi, hassaten Medrese-i yusufiyedeki kardeşlerimizi onların arkada bıraktıkları ailelerini, cebri bir hicrete maruz kalan arkadaşlarımızı ve ailelerini önümüzden, arkamızdan, sağımızdan, solumuzdan (gelecek tehlike ve musibetlerden) muhafaza buyur.

Ey şefkati ve merhameti varlığı bütünüyle kucaklamış Rabb’imiz!

Biz çaresiz kullarını her türlü endişe, gam, üzüntü, keder ve sıkıntıdan halâs eyle.Amin