KARDEŞLİK RUHU VE TEMSİLCİLERİ

SERLEVHA;

Üstad Hazretleri “Bahusus, lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samimî tesânüdün çok kerâmetleri olabilir. Hattâ şöyle bir cemaatin şahs-ı mânevîsi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir, inâyâta mazhar olur.

*** En büyük kerâmet, arızasız ve aralıksız Kur’ân ahlâkıyla yaşamaktır ve Allah’a en yakın olanlar da zannediyorum işte bu ruhun temsilcisi olanlardır.

*** Kardeşlik ruhuyla birbirine perçinlenmiş şahıslardan oluşan bir cemaatin şahs-ı manevîsi, bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir ve pek çok inâyete mazhar olur.”

*** “Zaten zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı manevî zamanıdır. Cenâb-ı Hak, eğer toplumu içinden bulunduğu badirelerden halâs eyleyecekse, o şahs-ı manevî velayetiyle -inşaallah- halâs eyleyecektir.”

KARDEŞLİK VE  “LÜTFEDİLMİŞ KERAMET // İKRAM-I İLAHİ”

1.1 “niyet-i hâlisa” + samimiyet+ ciddi tesanüd+ şahs-ı mânevî

1.2. “kerâmet” yerine, “İKRÂM” ifadesini tercih etme

(“ikrâm” denince, iş Sahibine (C.C) verilmiş olur.)

1.3 İKRÂM= O’nun tarafından o kerâmet lütfedilmiş” = mazhar ettiği o şeyleri O’ndan bilme

(ikrâm” deme -başkalarının rahatsızlığının da ötesinde- daha ciddî bir espriye bağlı)

1.4. Fâil-i Hakiki’yi (celle celâluhu) hatırlatma adına,

“İkrâm-ı İlâhî;

“ihsân-ı İlahî”,

 “utûfet-i Rabbâniye”,

 “utûfet-i şâhâne” de diyebilirsiniz

ŞAHSİ MANEVİNİN KERAMETİ  BÜNYÂN-I MARSÛS” GİBİ 

2.1  “BÜNYÂN-I MARSÛS” GİBİ  Tamamen bütünleşmiş, âdetâ tek bir insan haline gelmiş, bir olmuş insanların birlikteliğinin kerâmeti…

2.2  Hadis-in ifadesiyle, “Şüphesiz mü’minler birbirlerine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibidirler.” (Âdetâ kurşun ile, demir ile birbirine perçinlenmiş bir kubbe gibidirler. )

2.3 .. “bir bütünü meydana getiren uzuvlar haline gelmiş; âdetâ tek bir fert.”

2.4. Hazret’in dediği gibi  

Vifâk ve ittifak  => tevfîk-i İlâhî’nin vesilesi

                              => öyle bir ikrâm-ı İlahîye,

                              => öyle bir kerâmete vesile

2.5  ihlas”a, “ihsan şuuru”na, “iştiyâk-ı likâullah”a bağlamış insanlar  => her meseleyi çok beride mütalaa etme

HANGİ ÖLÇÜ DE KARDEŞLİĞİ YAŞAMAYA ÇALIŞMALI ?

3.1.  kenetlenirse insanlar birbirine..

3.2. kardeşlerinin hissiyatı ile yaşarsa..

3.3. onların acılarını aynen vicdanında duyarsa..

3.4. bir kardeşinin sevineceği şeylere onun kadar sevinirse..

3.5. onun kendisine bağlı olduğu kadar, o da ona bağlı olursa,

3.6. onu her şeye tercih ederse…

3.7. “Seni, nefsimden de fazla seviyorum!” diyebilmeli!..

***

İSAR RUHU İLE KARDEŞLİKTE ZİRVE

4.1. Îsâr… Kardeşlik bu ölçüde olmalı…

Onlar, mü’minlere verilen şeylerden nefislerinde herhangi bir kıskançlık, bir ihtiyaç duymaz ve muhtaç olsalar bile onları kendilerine tercih ederler.” (Haşr, 59/9)

4.2. “Allah, sana bir musibet vereceğine bana versin!” diyecek kadar…

4.3. “Senin evladın öleceğine ve senin üzüleceğine, benim evladım ölsün, ben üzüleyim!” diyecek kadar…

4.4. Sadece yemede, içmede, hayatta nefsine tercih etme değil; bir yönüyle âlâmda ve lezâizde de kardeşini kendisine tercih edecek kadar

4.5. belli bir makam, mansıp ve paye elde etme söz konusu olduğunda kardeşini kendine tercih etme

Millet, beni intihap etti; beni milletvekili yaptılar. Keşke falanı yapsalardı; o, karakter bakımından daha yüksek, daha iffetliydi; milletin arpa kadar malına elini uzatmayacak kadar namuslu idi, iffetli idi.”

Veya “Beni bakan yaptılar; keşke falanı yapsalardı. Ben bakıyorum, esasen, karakter bakımından, insan olma bakımından, o, çok daha fâik bir insan; dün nasıldı, bugün de öyle, Ebû Bekir (radıyallâhu anh) gibi.”

4.6. Başkalarını her zaman kendinden daha fâik gören bir ruh!.. “Ben, ona layık değilim!” diyecek kadar;

4.7. şartların ve hadiselerin kendini bir yere getirmesi karşısında bile kendisini sorgulayacak, kendi ile yüzleşecek kadar acz u fakr duygusu içinde!..

4.8. Hacâlet ve mahcubiyet duygusu içinde kendisini yerden yere vuran, kendisi ile sürekli yüzleşen, nefsini sürekli sorgulayan, herkesi kendinden daha fâik gören ve “Keşke o olsaydı!” diyen insan…

4.9. zirvede bir îsâr ruhu yaşama… O ölçüde bir vifâk ve ittifak…

BU ZİRVE RUH KIVAMINA NASIL ULAŞILIR?

5.1. bu, rehabilitasyon ile gerçekleşebilecek bir husustur, birden bire olmaz.

5.2. Oturup kalktığımız her yerde, bu kardeşliği, bu ölçüde ele almak, hakikaten “bünyân-ı marsûs” haline getirme adına sohbetleri o istikamete kanalize etmek lazım; meseleyi hep o mecrâda götürmek lazım.

O mecrâda götürülürse, zannediyorum, öylece işte o deryaya ulaşılır ve derya haline gelince de insan bu defa damlaya dönüşür; sonra rahmet olur, sonra bulut haline gelir. Sonra rahmet halinde sizin başınızdan aşağıya yağar, yer tarafından emilir, kaynaklar tarafından fışkırır, bir devr-i dâim haline gelir, yeniden deryaya doğru çağlayanlar halinde akar. Derya-damla, damla-derya arasında bir “sâlih daire” oluşur. “Sâlih daire” diyoruz;

5.3 Evet, istikamet korunur ve o ölçüde îsâr ruhu ile bir kenetlenme olursa, Allah’ın izni ve inayeti ile, bu durum yakalanır.

5.4. bir cemaate terettüp eden ihsan-ı İlâhî olarak hakikaten

doğru bakılırsa,

doğru görülürse,

meseleye o mercek ile bakılırsa,

o irfan merceği ile bakılırsa, => insan enâniyete düşmemiş, aynı zamandan kibirden, gururdan, ucubdan, fahirden de kurtulmuş olur, âzâde olur.

5.5.  Şeytanın SAĞDAN gelebilecek dürtüleri ne dikkat etme

“Ben oturdum, konuştum da böyle, insanlar tesirde kaldılar, etrafımda kümelendiler, bir bünyân-ı marsûs haline geldiler!” Hafizanallah, bu düşünceler şeytanın dürtüleri, sağdan gelen dürtüleridir.

5.6. kendi ile yüzleşmeli, kendini yerden yere vurmalı!..

 İnsan, dinleyenlerin hepsini birden Kâbe’ye sevk etse ve hepsini bir yerde tavvâfînden eylese metâfta, bence yine kendine öyle bakmalı;

“Allah Allah! Bu insanlar, benim ahmaklığımda nasıl oldu da böyle sülûk ettiler o yola!” diyecek kadar

5.7. başkalarında kusur aramaya karşı  önlem alma

Sen, bir debbağın deriyi yerden yere vurduğu gibi, kendini yerden yere vurmazsan, hiç farkına varmadan başkalarında kusur aramaya başlarsın.

Başkalarında kusur arayan insan da hayat boyu hep kusur irtikâp eder durur.

5.8. Müddeî (savcı) gibi değil, âdil bir hâkim gibi davranmak lazım. Müddeî, kusur arar; “

Böyle davranırsak, o kardeşlik şuurunu tesis etmiş oluruz ve ona kim bilir ne kerâmetler, ne kerâmetler ihsan edilir.

—-

KIRIK TESTİ: KARDEŞLİK

 “Ve öyle inanıyorum ki, bu birlik ve beraberlik ruhu, Cenâb-ı Hakk’ın tevfîkini yâr etmesi adına “Mecmuatu’l-Ahzâb”ı günde bir-iki defa hatmetmekten daha çaplı bir dua ve bir münacâttır.”

“Vifak ve ittifak içinde birbiriyle bütünleşmiş ve tek vücut haline gelmiş insanların ruh ve gönlüne Cenâb-ı Hakk’ın nusret ve yardım eli uzanacak ve onları hep müspete, güzele ve doğru yöne çevirecektir.”

Uhuvvet ve ittifak mevzuu hissîlikten daha çok irâdîdir; gerçekleşmesi için de karar, azim ve gayret gerekir.”

“Unutulmamalıdır ki; biz başka vesilelerle olduğumuz gibi birbirimizle de imtihan oluyoruz. Yani, Cenâb-ı Allah bizi bir kısım hadiselerle ve şerirlerin şerleriyle imtihan ettiği gibi kendi kardeşlerimizle de imtihan ediyor.”

İnsan bir imtihanda olduğunu daha baştan kabul etmezse, en yakın daireden küfür dairesine kadar herkesin onunla uğraştığına, elini attığı her dalın kırılıp her yerin sarsıldığına, herkesin ona karşı düşman vaziyeti aldığına inanır.

“Bizler beşeriz”,…. “Onun için, biraz sadrı geniş, sinesi yumuşak bir insan olmaya çalışmalı.”

“Önüne çıkan dağları tepeleri aştığı gibi dost ve arkadaşlarının kusurlarını da kulluk yolundaki akabeler olarak görmeli ve onları da sabır, hoşgörü ve hilmin kanatlarını kullanarak aşmaya gayret göstermelidir.”

“Biz ucuz bir şeye değil, ebedî saadete talibiz.”

“İslamiyet, insanların kusurlarını araştırmamayı, gayr-i ihtiyari gördüğümüz zaman da göz yummayı ve onları affetmeyi sadaka saymıştır.”

“Senin hangi sözüne güvenelim ki?” Evet, insan bağlamalı kendini. O mevzuda aksine fikir beyan edemeyecek şekilde nefsini ipotek etmeli. Sözünün rehini olmalı.”

“BİRİNCİSİ; imtihanı başardığımız zaman Allah Teâlâ’nın kalblerimiz arasına sevgi köprüsü kuracağı bilinmeli. Bir imtihan geçiriyoruz..”

“İkincisi: Bu neticeye ulaşmak için her fert kendine düşeni yapmalı, başkalarını takdir ve kabul etmeli.”

“Üçüncüsü de, bu takdir ve kabulünü ister kendisine söylemeli, isterse de gıyabında ama kardeşinin kulağına gidecek şekilde dile getirmeli ve böylece fert kendisini bağlamalı, bu hususta nefsini ikna etmeli.”

“Müslümanlar fert fert ağızlarına, göz ve kulaklarına giren her şeye parola sorduğu zaman hiç bir içtimaî problem kalmayacaktır. Allah vifak ve ittifakı nasip edecektir; yeter ki her bir mümin “Cennete girmek istersen incitme cânı!” sözüne uygun yaşasın.”

http://www.herkul.org/kirik-testi/kardeslik/

***

BAMTELİ; BİRLİK, DİRLİK VE BERABERLİĞİN YOLU

“Ben kirli demiyorum, mâşerî vicdanın kirli diye kabul ettiği bazı durumlar olmuşsa, onlardan arınmanın yolu, kursaklardaki, kolonlardaki o şeyleri atmak suretiyle aklanmaktır.”

 “Aklanmak suretiyle itibarımızı bir kere daha yenilemektir.”

“Millet ruhunda vahdeti temin etmek, vifak ve ittifak yollarını araştırmaktır.”

” Vifak ve ittifak yollarına müteveccih her hamle, Allah’ın izni ve inayetiyle tevfik-i ilâhinin en önemli vesilesidir.”

….  gönüller bu ölçüde yıkılırsa, bunlar bir yönüyle mantık ve maslahatın gereği iltizamlarını devam ettirseler bile kalben sizi duadan dûr ederler. Ama biz etmeyeceğiz, duadan dûr etmeyeceğiz. Allah topyekun milletimizi payidar eylesin. Payesini ta arşa çıkarsın. Efradı beyninde adaletin teessüsüne onları muvaffak kılsın.

http://www.herkul.org/bamteli/birlik-dirlik-ve-beraberligin-yolu/

HACET DUASI GİBİ…

 “Çok sıkıldık, çok bunaldık; canlar gırtlakta, ruhumuz dilde-dudakta, çıkmak üzere… Çok bunaldık!”

“Allah’ım Sen’den diliyor ve dileniyorum, Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed’i vesile edinerek Sana teveccüh ediyorum. Ya Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) şu hâcetimin yerine getirilmesi için Seni vesile yaparak Rabbime yöneliyorum. Allah’ım peygamberimizi hakkımda şefaatçi eyle.”

Hâcet duasında böyle dendiği gibi deyin:

“Allah’ım, o Sultân-ı Zîşânı, hakkımızda şefaatçi kıl! Allah’ım, o Sultân-ı Zîşânı, hakkımızda şefaatçi kıl! Hazreti Muhammed Mustafa’ya bizleri bağışla!.. Zılliyet planında, izafiyet çerçevesinde, O’nun arkasında O’nun gölgesi gibi olan o zatlara, o Şâh-ı Geylânî’lere, o Ebu Hasan Şâzilî’lere, o Muhammed Bahâuddin Nakşibendî’lere, o İmam Rabbânî’lere, o Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’lere, o zamanın sözcüsü Pîr-i Mugân’lara, o Hazreti Üftâde’lere, O Hazreti Aziz Mahmud Hüdâî’lere, o Pîr-i Küfrevî’lere, o Alvar İmamı M. Lütfî’lere, o Hüseyin Kındığı hazretlerine kadar bu büyük insanlara bizi bağışla!..

 

 “Eğer yeryüzünde nizam ve âhenk devam ediyorsa, işte bu türlü mukarrabîn yüzünden o nizam, o âhenk devam ediyordur.” Cenâb-ı Hak, o nizamın devam etmesi için, o insanların şefaatiyle sizleri, bu mübarek cemaati şereflendirsin, taçlandırsın, daha büyük hizmetlere muvaffak kılsın!.. Değişik köşe başlarında yolunuzu kesen gulyabanîlerin şerrinden sizi muhafaza buyursun!..