İSTİKAMET ABİDELERİ  VE  DİRİLİŞ FIRSATI

 

EY İNSAN, KIYMETİNİ BİL!.. BAMTELİNDEN…

Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru ol!”

Dosdoğru olursanız, etrafınızda dosdoğru hâleler oluşur; dosdoğru olursanız, O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) etrafında oluştuğu gibi, dosdoğru hâleler oluşur. Kamerin etrafındaki aydınlık gibi… Cenâb-ı Hak, öyle olmaya muvaffak kılsın!..”

***

BAŞYAZI MÜZAKERESİ:

HAKKA ADANMIŞLAR YOLU

Bir iman ve ihsan kervanıdır bu yoldakiler..

yürümektedirler gölgelerine takılmadan güneşe bakarak..

akı ak, karayı kara görmektedirler o aydınlıkta..

düşmezler inhirafa, inkisara.. aşarlar zelle ihtimallerini ihsan projektörleriyle..

sapmazlar yolsuzların saptığı gibi.. ve yürürler dillerinde “İhdina’s-sırâta’l-müstakim!..” dileğiyle hep ötelere, ötelerin de ötesine..

yolların amansızlığına, yol kesenlerin insafsızlığına, her köşe başındaki farklı bir şeytan ağına rağmen..

dinlenmelerinde tefekkür ve tedebbür dantelaları,

hareketlerinde zaman ve konjonktür girdileriyle gaye-i hayallerine doğru.” [1]

GÜNLER BAHARA KAYARKEN

“Kim ne derse desin, kim nasıl düşünürse düşünsün, öyle inanıyoruz ki, çok yakın bir gelecekte din, basiret buudlu, düşünce derinlikli vefalı temsilcileri sayesinde,

mutlaka kendini bir kere daha temiz vicdanlara, salim akıllara ve müstakim ruhlara, küfrün, ilhadın hırçınlığına rağmen kabul ettirecek

ve bir kere daha ölümsüzlüğünü bütün cihana duyuracaktır.

Böyle bir kabul ve ilan aynı zamanda topyekün insanlığın, cihanşümul İslâmî değerlere yeniden uyanması

ve senelerden beri bir insafsız ayrılığın pençesinde kıvranan aklî ve kalbî hayatın yeniden “şeb-i arûs”u ve beşeriyetin de son diriliş fırsatı olacaktır.” [2]

FİKİR ÇİLESİ

“Bunlar makam ve mansıp, nam ve şeref sevdasına kapılmayacak;

hep doğruluğun, emanetin, vazife şuuru, akıllılık ve iffetin timsali olarak kalacaklardır.

Kusurlarını bilip nedametle kıvranacak;

başkalarına karşı da, Yaratıcı’nın tanıdığı müsamaha hakkını son sınırına kadar kullanacaklardır.

Servet yerine dava ve düşünce şerefinin,

menfaat yerine gerçeğin,

lüzumsuz gösteriş yerine alçak gönüllülüğünün

ve şiddet, hiddet, öfke yerine yumuşaklık ve anlayışın koruyucusu olacak;

istidat ve kabiliyetlerinin bütününü, evvelâ kendi dünyalarının,

sonra da umum insanlığın gerçek hayata ermesi ve yükselmesi uğrunda seferber edeceklerdir.

Yalan ve aldatmaya ruhlarında yer vermeyecek;

bencillik ve gururdan, yılandan çıyandan kaçar gibi kaçacaklardır.

Önceden belirlenmiş yüksek idealleri ve mâkul mefkûreleri istikametinde şerefle ilerlerken, karşılarına çıkan engelleri, çelikleşmelerine vesile sayacak;

darılmalara ve kırılmalara düşmeyeceklerdir.

Ve bir gün gelecek, onların, nefis ve bencillikleri adına yokluğa erdikleri aynı noktada, yarınki nesillerin baharı alkışlayan coşkun naraları duyulacaktır.” [3]

— 

GEÇİŞ DÖNEMİ VE KAOSLAR

Tabiî, bunların yanında, düşünce ve duygularıyla gerçeğe uyanıp cennetlerde yaşayanlar;

bütün benliğiyle Hakk’a teslim olup aklını, vahyin emrine vererek düşüncede istikamete ulaşanlar;

hizmet etme mevsiminde sürekli ön safları kollayanlar,

ücret alma zamanında gerilerin gerisinde kalıp rüyalarında dahi kelepir düşünmeyenler;

sineleri aşk ve şevkle dopdolu, gözlerinde Yakub’un hasret ve ızdırabı, gönüllerinde Leyla’nın dert ve hicranı, ocaklar gibi yanıp tutuştukları halde gam izhar etmeyenler;

Kafdağı’ndan ağır yüklerin altında inim inim inlerken dahi, mükellefiyetlerini yerine getirememiş olmanın ızdırabıyla iki büklüm olanlar;

makamlar, mansıplar koşup ayaklarına kapandıkları halde, kendilerini müflis birer nefer, sefil birer hizmetçiden daha ileri görmeyenler;

gayret ve çalışmalarına terettüp eden bütün iyilik ve güzellikler karşısında “Ben yaptım, ben ettim”i şirkin isi-pası sayıp bu sis ve duman içinde Allah’a varılamayacağına inananlar..

umman iken katre görünenler, güneş iken zerre urbasına bürünenler

ve bütün bir varlığın kalbi mesabesinde olmalarına rağmen, kendilerini hiç ender hiç bilenler...[4]

MÜCADELE RUHU

Aslında, özü koruma istikametinde gösterilen her gayret, hem yüksek bir zevk, hem de gelecek mutluluğun teminatı olması itibarıyla mukaddes bir hamledir.

Ancak, bu zevki idrak edebilmek için de yine, ruh köküne bağlılığa, mazi esintili ilhamlara, inanç ve fazilete ihtiyaç vardır.

Düşünce dünyasını bu esaslar üzerine oturtamamış kimselerin, bu yüksek zevki duymalarına imkân yoktur.

Bizce, günümüzde mühimlerden mühim bir mesele varsa o da; her düşünceye yahşi çeken idealsiz nesillere inanç, fazilet, sabır, çalışma aşkı, mazi hayranlığı ve geleceği hallaç etme iştiyakı aşılayarak onları yeniden inşa etmektir.

Bu düşünce platformunda gösterilen her gayret, hem bugünü hem de yarınları âbâd edecek ve gelecek nesiller arasında bir “yâd-ı cemîl” olarak kalıp gidecektir.[5]

İSLAM RUHU

“İslâm, adalet ve istikameti, en geniş çerçevesiyle ferdî, ailevî ve içtimaî bir yaşam biçimi olarak kabul eder.

Evet, hayatını İslâm’a bağlayan bir fert,

dosdoğru düşünür, dosdoğru yaşar, hep hakkaniyet çerçevesi içinde kalmaya çalışır;

kendinden başlayarak zulme ve haksızlığa karşı tavır belirler

ve kendi haklarını koruma, kollama mevzuunda gösterdiği hassasiyet ölçüsünde, hatta ondan da ileri, başkalarının hukukunu gözetmede titiz davranır

ve hayatını âdeta bir teraziye bağlı yaşıyor gibi hep tartılı ve ölçülü yaşar.[6]

GÜNÜMÜZÜN KARASEVDALILARI

“Onlar, hareketleri itibarıyla her zaman bir saat gibi ahenkli, beyanları itibarıyla da heyecan, tazelik ve istikamet örneğidirler.

Ne hareketlerinde bir aritmi ne de sözlerinde bir halâvetsizlik vardır.

Kalbleri bir melek kalbi gibi saf ve duru, dilleri de iç derinliklerinin sadık birer tercümanıdır.

Bu itibarla da, onlar hemen her zaman tavır ve davranışlarıyla imrendirici, söz ve beyanlarıyla da heyecan uyandırıcı olmuşlardır.

Onların gönül dünyalarında sürekli Hak mülâhazası köpürür durur;

beyanlarında ise, derin bir Allah aşkı, varlık sevgisi ve insanlara karşı da bir muhabbet, bir şefkat, bir müsamaha, bir af nümâyândır.

Hak rızası, onların kilitlendikleri biricik hedef; eşya ve hâdiseleri doğru okuyup, doğru yorumlamak, vazgeçemeyecekleri bir tutku;

insanları sevip herkese sine açmaları da tabiatlarının gerçek rengidir.” [7]

BELKİ BİR GÜN BİZ DE DİRİLECEĞİZ

Zaten, kendilerini insanlığın ihyasına adamış bu ba’sü ba’de’l-mevt kahramanları,

Allah’ın onlara ihsan ettiği kabiliyet ve kapasitelerini, mefkûrelerini ikame etme istikametinde son santimine kadar kullanmada kararlı,

hep en yüksek fedakârlık hisleriyle kanatlı,

üzerlerine aldıkları emaneti görüp gözetmede olabildiğine emin,

her zaman derin bir teslimiyet duygusuyla Hakk’ın takdir ve teveccühlerini aktif bir sabır içinde beklemektedirler ki,

gerçekten Hakk’a adanmış bir ruhun yapması gerekli olan da işte bunlardır.

Böyleleri derlenip toparlanmak, doğrulup ayakları üzerinde durmak adına ifa etmeleri gereken her şeyi yapsalar da,

sonucun bir “vakt-i merhûn”u olduğu realitesine binaen yıllar ve yıllar boyu beklemesini de bilir ve asla paniğe kapılmazlar.  [8]

[1] HAKKA ADANMIŞLAR YOLU_ ÇAĞLAYAN

[2] GÜNLER BAHARA KAYARKEN_ÇAĞ VE NESİL-5

[3] FİKİR ÇİLESİ_ ÇAĞ VE NESİL-1

[4] GEÇİŞ DÖNEMİ VE KAOSLAR_ ÇAĞ VE NESİL-4

[5] MÜCADELE RUHU_ ÇAĞ VE NESİL-3

[6] İSLAM RUHU_ RUHUMUZUN HEYKELİNİ DİKERKEN-2

[7] GÜNÜMÜZÜN KARASEVDALILARI_ ÇAĞ VE NESİL-8

[8] BELKİ BİR GÜN BİZ DE DİRİLECEĞİZ_ÇAĞ VE NESİL-9