“TAKATİN KALMADI DERMAN MI ARIYORSUN?…GEL!

BAŞYAZI MÜZAKERESİ:

“Yürüdüğümüz yollar yürünür gibi değil. Yol dediklerimiz patikadan farksız.”

“Önümüzde bir sürü kapı; kapılar kapalı ve arkalarında da sürgü var.”

“Varılacak nokta bilmem kaç konak ötede.”

“Dertlerimiz en güçlü bedenleri bile yere serecek kadar amansız ve müzmin;sıkıntılarımız en uzun solukları kesecek ölçüde ciddî ve kronik.”

“Öyle gurbetler yaşıyoruz ki emsali görülmemiş.”

“Öyle hasretlerle kıvrım kıvrımız ki, benzeri sebkat etmemiş.”

“ Bir sürü garipleriz, bakmıyor kimse yüzümüze; âcizleriz yok elden tutanımız.”

“ Canımız çıkacak şekilde dört bir yandan sıkıştırılmış gibi bir hâlimiz var.”

“ Yakın kabul ettiklerimiz katmerli bir vefasızlık içindeler ki düşmanların kinini, nefretini aşkın; düşmanın iftirası, isnadı, tazyiki lütfedilecek sabra kalmış.”

“Birbirimize karşı duyduğumuz kin, nefret, haset ve hazımsızlık vahşilerin vahşeti seviyesinde.”

“Her olumsuzluk bizi bulunduğumuz noktadan aşağıya doğru çekiyor; kendimize takılıyor ve sürekli irtifa kaybediyoruz.”

“Dertmend olanların his dünyaları perişan, sineleri çatlayacak gibi, duyguları feveranda, ama hepsi de çaresizlik içinde ve suskunluk murâkabesi yaşıyor.”

“Perişaniyetimizi görecek, dertlerimize derman olacak kimse çıkmadı.”

“Kaçkın olmanın hicabıyla beraber kimsesizliğin sefaletiyle de hep kıvranıp durduk; ama dahasına takatimiz kalmadı…”

“Çevreden yükselen husumet homurtularına içte ve vesâyetteki çatlak sesler de katılınca vatan evlâdına oturup ağlamak kalıyordu.”

Fuzûlî’nin ifadesiyle:

“Dost bîvefa, felek bîrahm, devran bîsükûn,
Dert çok, derman yok, düşman kavî, tâli’ (de) zebun(du).”

“Bugüne kadar aşındırmadık eşik ve çalmadık kapı bırakmadık;”

“Gönül bağlayıp arkalarından koştuklarımız her zaman bizi aldattı, sonra da yol ortasında bırakıp gittiler.”

“Ne yürümeye takatimiz kaldı ne bulunduğumuz yerde ikamete dermanımız.”

O (C.C)

Öyle bir kapı, öyle bir dergâh varken, başka kapıların ziline dokunmak, beyhude enerji harcamak demektir; karanlıkta türkü söylemek demektir.”

“Vakit henüz geç sayılmaz; önümüzde dünya kadar fırsatlar var..”

Geriye sadece aşk u şevkle dizginleri gerip Allah’a dayanmak, O’nun kapısının tokmağına dokunup içimizi dökerek gözyaşlarıyla “Biz geldik.” diyebilmek kalıyor.”

“ Şimdi gelin, bunca zamandır ağlanacak hâlimize gülmelerimize bedel biraz da gönül heyecanlarımız ve gözyaşlarımızla kendimizi ifade etmeye çalışalım.”

 “Öyle değil, sesimizi/sözümüzü O’na teveccüh, O’na münâcaat ile değerlendirmeliyiz. Kelimeler, O’nu ifade ettikleri zaman altına, gümüşe, zebercede, yakuta dönüşür”

 “Melekler, avuç açarlar onlara; “Benim avuçlarıma dökülsün!” diye. O’nu ifade eden kelimeler, O’nu ifade eden beyanlar, kıymet üstü kıymet kazanır.”

“Neye namzet olduğunu bilmeyen insan, kuyumcular caddesinde kendisine kıymet biçilemediği halde, bakırcılar çarşısında talep arar.”

“Âh bir bilsem, ne zaman Allah karşısında yeniden yerimizi, konumumuzu kavrayarak “Yâ Hay” deyip dirileceğiz! Aslında O’nun kapısına yönelmeden hakikî varlığa erilemeyeceği de açıktır.”

“Evet, Allah’a dayanmadan, sa’ye sarılmadan ve iradenin hakkı verilmeden dirilmek imkânsızdır. Sineler O’na yönelmeli, diller O’nu anmalı, gözyaşları ceyhun olup akmalı ki, hazan bahara dönüşsün ve beklenen umumî diriliş de gerçekleşsin……

“Eğer siz gözünüzü diker,O’nun kapısı eşiğinde hep vefalı bir tavır içinde bulunursanız, Cenab-ı Hak bu vefayı tek taraflı olarak sizin aleyhinize bozmaz.”

O’nun herkese açık kapısının önünde isteklerimizi seslendiriyor ve O’nun muradını esas kabul etme şartıyla taleplerimize mutlaka cevap verileceği mülâhazasıyla gözlerimizi açıp kapayıp hep O isimleri temâşâ ediyoruz. “

“İnanıyoruz değişik dert ve problemlerimizin, değişik sıkıntı ve gailelerimizin, her biri farklı bir iksir tesirindeki O‘nun esmâsını şefaatçi yaparak O’na yönelme sayesinde aşılacağına ve birkaç asırlık huzursuzluklardan sıyrılacağımıza.”

“Kalbinin bütün kapılarını Yaratıcı’sına açıp O’nunla münasebete geçecek, O’na dert yanıp O’nunla hasbıhâl edecek; en gizli arzularını, en derin acılarını, en içten dileklerini O’na açacak ve O’na sığınacak..”

“Dilini kullanmasa bile, duygu ve düşünceleriyle dertlerini O’na fısıldayacaktır.”

“İçinde O’nunla dertleştikçe, daha başka içlere, içler ötesi içlere kanat çırpıp yükselecek; nihayet, gözlerin görmediği ve göremeyeceği, kulakların işitmediği ve işitemeyeceği ve kalblerin kavrayamadığı ve kavrayamayacağı göz kamaştırıcı iklimlere ulaşacaktır.”

“Arayan bulur. Israrla kapı çalana, kapılar behemehâl açılır.”

“ARZ-I HÂL ETMEK ÜZERE ARTIK KAPININ ÖNÜNDEYİZ.”

“Talep ettiğimiz şeylerin biricik sahibi Sensin…”

“Her zaman acz u fakr ve ihtiyaçlarımızın ibresi de Seni gösteriyorsa başka hangi kapıya yönelebiliriz ki.!”

Ey Yüce Yaratıcı, bunca zaman yâd ellerde dolaşıp yabancılık yaşadıktan sonra sırtımızda yılların vebali, perişan bir dil, kırık bir kol ve kanatla nihayet kapına yöneldik.”

“Muhtaçlar ve muztarlar olarak şimdiye kadar bir hayli yol teptik, bir hayli kapı çaldık ve nihayet gelip Senin inayet arsana çadır kurduk.”

Senin kapının genişliği başımızı sokacak başka kapı aramaya ihtiyaç bırakmamıştır. Başımızı o kapıdan içeriye sokabildiğimiz kadar sokuyor, sesimizi edep ve temkinle kalibre ediyor.”

“Başımız kapının mübarek eşiğinde, nabızlarımızda Seni duymanın heyecanı…”

“Şimdiye kadar Sana misafir olmuş da ziyafet görmemiş, kapının tokmağına dokunmuş da cevap almamış kimse yoktur.”

“Bunca yıl sonra bizler de, durmuş kapında Senin kulların olduğumuzu mırıldanıyor, iltifatta bulunup kabul ettiklerine teveccüh buyurduğun gibi bize de bir kapı aralayıp “Geçin içeriye” diyeceğin anı intizar ediyoruz.”

Senin kapına yönelmek, gözden günahları, gönülden pasları silmenin biricik yoludur.”

“Kapına yönelen mücrimleri sevgi ve merhametine konuk etmek Senin usûlündür.”

Sana yönelirken yol zâd u zahiresini ve kapına dayanıp durma iradesini de yine Senden bekliyoruz. “

Meded ey ilk kapı ve ilk-son mercî; Senden ayrı düştüğümüz şu meş’um dönemde hiç kimse imdadımıza koşmadı; feryadımızı duyup şefkatle el uzatan da olmadı; hep hicranla inledik ve hasretle yutkunup durduk.”

“Kapından gayri kapı yok ki varıp ona dayanalım.”

Senden başka sığınak bilmiyor, Senden başka güç ve kuvvet de tanımıyoruz.”

“ Gören, bilen, duyan sadece Sensin; aç ufkumuzu ve bize kendimiz olma idrakini lütfeyle.”

“Kırık gönüllerin inkisarını bilen, onulmaz dertlere derman gönderen, ikliminden gelen esintilerle ruhlarımızdaki yalnızlık ve vahşetleri silen yalnız O’dur.

O’na yönelen, açılacak bir kapıya yönelmiş olur; O’na yalvaran matlubuna ermiş sayılır.”

Ey kapısının tozu-toprağı gözlerimize sürme Sultanımız.!”

“Bizler, Senin yolunda bulunmanın şuuruna erdiğimiz –öyle zannediyor da olabiliriz– günden beri hep yollardayız.. başımız kapının eşiğinde..”

“Ne kadar arzu ederdim, böyle bir inceliğe açık olarak Rabbimin karşısında hemen her zaman vücudumun, tıpkı salınan ağaçlar gibi tir tir titremesini ve iki elimin birden O’nun kapısının tokmağında bulunmasını!”

Ey yüceler yücesi Rabbimiz!

Kinlerin, nefretlerin gecenin koyu karanlıkları gibi dört bir yanı sardığı günümüzde, Sen’in sevgine sığınıyor; şu fevkalâde haşarı ve alabildiğine azgınlaşmış yaramaz kullarının gönüllerini, muhabbet ve insanî duygularla doldurman için son bir kere daha kapında inliyor ve iki büklüm oluyoruz.”

Ey talihsizlerin sığınağı, ey âcizlerin güç kaynağı, ey dertlilerin tabibi ve ey yolda kalmışların hâdîsi ve yol göstereni!

“Bir kere daha Sana dehalet ediyor ve içimizi son bir kez daha Sana döküyoruz.”

“Boş şeylerin arkasından koşup durduk; olmayacak hülyalara gönül bağladık.”

“ Ümit ettiklerimiz yüzümüze bakmadı ve bel bağladıklarımız asla bizi umursamadı.”

“ Bugüne kadar Senden başka sesimizi duyan, başımızı okşayan olmadı.”

“Duygularımızla alay edildi; düşüncelerimiz cürüm sayıldı.”

“ Her yanda kundaklamalar yaşandı.. her tarafta fitne ateşleri körüklendi.. yananlar ocaklar gibi yandı ve yapılanlar ismet-i dine dayandı.”

“Şu anda duygularımız derbeder, davranışlarımız ahenksiz, ruhlarımız kirli, ayaklarımız titrek, ellerimiz mefluç, çoğumuz itibarıyla ümitlerimiz sarsık, havalar boz-bulanık, mağripler hicranla tül tül, maşrıklar lütfuna kalmış…”

“İşte böyle bir dağınıklık içinde Sana geldik.”

“Böyle gelenlerin ilki değiliz, sonuncusu da olmayacağız.”

Rahmetin, bu garip pişmanların ümit kapısı, bizler de bu kapının önündeki liyakatsiz dilenciler.”

“ Şimdiye kadar gelip Senin kapında ihtiyaç izhar edenlerden boş dönen hiç olmamış; hiçbir kaçkın ve pişman da o kapıdan kovulmamıştır.”

O kapı Senin kapın, onun başkalarından farkı da her gelene affındır. Bizi hilm ü silminle güçlendir. Zalimlere de varlığını duyur.”

“Beklediğimiz asırlardan beri bizi kıvrım kıvrım kıvrandıran dertlerimize derman.. icabet buyur ey Rahîm ü Rahmân!”

Ey Rab! Elimizden tut, dostlarının yüzüne baktığın gibi bize de rahmetinle teveccühte bulun..”

“İç dünyamızı varlığının ziyasıyla nurlandır ve bizi Sensizliğin zulmetlerinden, zindanlarından halâs eyle; halâs eyle ve eşiğine baş koymuş kapının şu sadık kullarını yalnız bırakma.”

Seni hep rahmet-i Rahmân bildik, kendimizi de o kapıda birer dilenci.”

 “Kerem kıl kesme sultanım keremin bînevâlerden / Keremkâne yakışır mı kerem kesmek gedâlerden.”

O’nun kapısında eğilenlerin başları ayaklarına selâm durur ve onların ayakları hep başlarının ulaştığı noktalarda dolaşır; dolaşır da secdede bir araya gelen ayak-baş halkası, onları miraçla noktalanan arşiye ve ferşiyelerde gezdirir.”

… …

“Eğer şimdilerde, uzak ve yakın yarınlar adına sinelerimiz ümitle çarpıyorsa, bu, O’na olan itimadımızdandır.”

“Eğer bir kısım esbâb-ı âdiyenin çok büyük neticeler doğuracağını bekliyorsak bu da bizim acz ü fakrımız ve O’nun kudret ve gınâsındandır.”

“ O eski günlerde, camilerde bir araya gelen tertemiz gönüllere Cenâb-ı Hakk’ın hususî bir teveccühü olacağını hep bekledik, bekliyoruz ve bekleyeceğiz o zamanki hülyalarımızla ve şimdiki muhakemelerimizle.”

“ Zaten Hakk’ın kapıkullarına da o kapıda her zaman imanla, ümitle beklemek düşer.”

 “Sen de yapayalnız kaldığın zamanlarda gecenin yamaçlarını kolla!”

“Oraların Dost’a halvet yeri ve gurbet dakikalarının da halvet zamanı olduğunu bil; bütün hissiyatınla O’nun huzuruna gir ve kalbinin sırlarını bir bir O’na say, dök!”

“Dertlerini sadece O’na aç; O’nun huzurunda inle ve başını O’na giden yollarda ilk eşik sayılan secdegâha koy ve bekle..!”

“Bizler O’nun kapısında boynu tasmalı kapıkullarıyız –O bizleri bu duygudan ayırmasın;– gayemiz de kendisini bize tanıtmasının vefa borcunu eda etmektir.”

Sığındığımız kapı O’nun her zaman, herkese açık olan kapısıdır.”

“Kapının önündekilere el uzatıp onları içeri alacak ve gönülden-sırdan geçen bir uzun yolculuktan sonra her şeyi farklı görüp, farklı duyacağımız vuslat koyuna ulaştıracak da yine O’dur.”

“Bugüne kadar o kıbleye yönelenlerden kaybeden, başka kapılardan vefa arayanlardan da kazanan hiç olmamıştır.”

“ Aksine o kapıya yönelenler hep diri kalıp ebediyete mazhar olmuş ve O’nun eşiğine baş koyduklarından dolayı da başkalarına kul olma zilletinden kurtulmuşlardır.”