TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (18.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 16 MART 2020 // 21 RECEB 1441 PAZARTESİ

 (TEVHİDNÂME-18):

Allah’ım!

İman ile dirilme ve İslam’ı hayatımıza hayat kılma adına sinelerimize açıklık bahşet, inşirah (24) ver; gönlümüzü imana ve İslam’a açıp genişlet; darlık ve sıkıntıdan genişlik, ferah ve huzura kavuştur; sükûnitminan ve inbisata  (25)   erdir. Öyle ki Sen’den gayrısına dilbeste olmayıp bütün vesilelere müstağnî kalalım!

***

18.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Basit..Ey istediğinin maddi ve manevi rızkını genişleten Bâsıt, (Cevşen-i K. 29/10)

Ey bütün kâinatta can alan, ruhları sıkan, erzâkı kısan ve genişletilecekleri genişleten, ruhlara inşirah veren, her şeyi bereketlendiren!

Ey genişletilecekleri genişleten, ruhlara inşirah veren ve her şeyi bereketlendiren Bâsıt

Allahım! Genişletilecekleri genişleten, ruhlara inşirah veren, her şeyi bereketlendiren Bâsıt u Mübsıt Sensin ve hamd yalnız Sana mahsustur.

Allahım! Sinelerimize inşirah bahşet. Kalblerimizi tertemiz hâle getir. İşlerimizi kolaylaştır. Ruhlarımızı ferahlandır.

Allahım! Sadr u sinelerimize inşirah bahşet. Ey gizli ve sürpriz lütufların sahibi Allahım! Bizi korktuklarımızdan emin eyle. Ey Yüce Allahım! İşlerimizi kolaylaştır.

Allahım, bizim günahlarımızı da bağışla. O’nun (sav) muhabbetinin halavetiyle sinemize inşirah sal. Marifetinin nuruyla kalbimizi ihya buyur. Kalb ve fuâdımızı himmetinin ziyasıyla tenvîr et.

Cennetinde, itminan ile sığınabileceğim, gözümün aydınlığı olacak bir menzil de bana lutfet. Ne olur, büyük büyük cürümlerimin kara listesine bakma Allahım; Gönül tokluğu, iffet, hilm ü rıfk, silm ü selâmet, sıhhat, genişlik, itminan ve afiyet gibi güzelliklerden beni cüdâ düşürme.

“Ey nihayetsiz rahmet ve şefkatiyle herkese teveccüh buyurup içlere inşirah salan Hannân u Mennân! Ben de Senin âciz ve düşe kalka bir kulunum; kabrin zulümât ve darlığından ve mukadder hesabın ağırlığından rahmetinin enginliğine sığınıyor ve ‘El-emân, el-emân!’ iniltileriyle Senden emn ü emân dileniyorum.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [24-25] İNŞİRAH-İTMİNAN-İNBİSAT:

Bir kere daha tekrar edecek olursak; azm ü irade şart-ı âdî, celâlî tecellinin hâsıl ettiği mutlak huzur mehâbetinin tahammülfersâ bir keyfiyet arz etmesine mukabil, cemalî cilvelerle müntehî âdeta “Her zor ve tahammülfersâ durumun yanında bir de kolaylık vardır.” (İnşirah Sûresi, 94/5-6) fehvasınca inşiraha(24) erer; bu tecellî, insanı kavuran bir sıcak atmosferde üfül üfül esen bir meltem ve âteş-i sûzân ile yanan ruha bir kevser hissi verir.

Bazıları heybete, ârif-i billâh olanların dem-be-dem tekerrür eden ruh hâlleri; ünse ise, hedefe müteveccih sona yaklaşmışların inşirah(24)  televvünlü zevkleri demişlerdir ki, aslında bu, “üns billâh” ve “heybet maallah”ın oldukça berisinde bir yaklaşımdır.

 [DAR BİR ÇERÇEVEDE HEYBET–  Çağlayan_K.Z.T Temmuz 2017]

 …

Zira o latîfe-i rabbâniye, Hakk’ın tecellisi adına bir meclâ-i hâss-ı ilâhî, bir beyt-i nazargâh-ı celâl ve vasıta-i inşirah-ı cemâldir.(24) İşte bu yüce maksatlar için fevkalâde donanımlarla insan irade ve düşüncesine emanet edilen bu latîfe, şayet şeytânî ve nefsânî kirlerle kirlenir ve hikmet-i vücudundan cüdâ düşerse, dünya ve ukbâ hızlânı kaçınılmaz olur. İradesinin hakkını verip bu meclâ ve beyti pâk ve teveccühlere açık tutanları ise, o beytin gerçek sahibi “mak’ad-ı sıdk” âlî makamı lütfuyla lütuflandırır ve bunlar ettikleriyle “Kudret Sahibi, mülk ü melekûtu yücelerden yüce Allah maiyyetine ermiş olurlar.” (Kamer, 54/55)

[KALB VEYA LATÎFE-İ RABBÂNİYE– Çağlayan_ K.Z.T Ekim 2017] 

… 

“Allah, dilediği zaman kalbleri öyle sıkar, öyle ihtiyaçlara boğar ki, artık O’ndan gayrı kimse o ihtiyacı gideremez.. ve istediğinde de onlara öyle genişlik ve inşirah(24) verir ki, gayrı hiçbir şeye ihtiyaç hissetmezler.

Ne var ki, herkes bu tecellî ve bu iltifatı aynı seviyede duyup hissedemez. Zira kabz ve bastın tecellîleri biraz da şahısların sinelerinin genişlik ve darlığıyla mebsûten mütenasip (doğru orantılı) tecellî eder.

Evet, bir avamın, iç sıkıntısı veya gönül inşirahı (24) şeklinde hissettiği şeylerle; gözleri verâlara aralanmış, kapı aralığından hep gözetlenip durduğu şuurunda olan, heyecan ve endişe dolu hüşyâr bir kalbin, yerinde inbisat (25) ve neşe, yerinde de endişe ve burukluğu elbette ki bir değildir.

[KABZ U BAST– Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri  _ 31 Ekim 1990] 

… 

“Fena tasavvurlar, sevimsiz tavırlar, olumsuz davranışlar, –tabiri caizse– ruhta bazı takallüsler meydana getirdiği gibi, nezih mülâhazalar, Hak hoşnutluğunu hedefleyen planlar, projeler, kalb ve lisanın “Allah Allah” diye gürlemesi de ruhta inşirah (25) ve inbisatlar (25) hâsıl eder/etmektedir.

Çok defa biz farkına varmasak da bu hâl nuraniyete inkılâp ederek “latîfe-i rabbâniye” yolu ile bütün ruh ufkunu sarar; sırrı tenbih edip harekete geçirir ve insanın metafizik derinliklerinde değişik şekilde yankılanmaya başlar.

[NEFİS (1) – Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri  _ 31 May 2003] 

… 

“Hak’la irtibâtımız içinde inbisât (25); hâller üstü bir hâlle, korku ve ümîdi birden ruhta yaşama ve “inbisât (25)” halîtasını soluklamadan ibarettir.

Havf ü recâ, nefsin hâllerinden olup, yolun başındakilerin Hak’la münasebetlerine bir unvan; tamamen âriflerin hâli olan “inbisât (25) ise, kalbî hayatın ayrı bir buudu ve gönül erlerine has bir hâlettir.

[İNBİSAT – Sızıntı -Kalbin Zümrüt Tepeleri  _ 30 Kasım 1990] 

***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [24-25] İNŞİRAH-İTMİNAN-İNBİSAT:

“Böyle bir azm u ikdâm, insanın maddî-manevî anatomisini riyazî analizlerle tahlile müeddî olup, kâinatın bir fihristi olan mahiyet-i insaniyenin bir projektör haline gelmesine ve bu projektörle kainat kitabının doğru okunmasına vesile olacaktır ki, bu da düşünen bir varlık olan insan için hayatî bir reçete mahiyetindedir. Bu reçete ile insan derlenip toparlanarak, elli türlü düşünce inhirafından korunmuş ve bu sayede kendini fethetmiş gibi olacak.. değişik çarpık düşüncelerden bir bir sıyrılacak.. ilim adına vehim ve kuruntulara sürüklenmekten kurtulacak ve O’na yönelmenin inşirahlarını yaşayacaktır. O’nu sevecek; aşk u iştiyak türküleriyle oturup kalkacak ve sürekli vuslat arzuları mırıldanmaya duracaktır.”

[İÇ ÇÜRÜME VE ONARIM YOLLARI _ Çağlayan Başyazı _ 31 Haziran 2019]

Gece-gündüz hep bir sır peşindedirler.. sırlarını paylaşma onların en büyük emelidir. Gönüllerinde duyduklarıyla gönüllerde heyecan uyarmaya çalışırlar.. âşina sinelere duygudan-düşünceden, sesten-sözden matbaa mürekkebi görmemiş güftesiz besteler sunarlar. Soluk soluğadırlar yaptıkları işin heyecanıyla; ne yeis ne de keder, ne tereddüt ne de inkisar; yudumlarlar amel ve aksiyonlarının zevkini ve lezzetini edip eyledikleri işin içinde ve aramazlar başka bir ücret aradıkları gibi ruh bilmez ve gönül bilmezlerin. Sunarlar gönüllerinde mayaladıkları ruhu, mânâyı ve o zevkine doyulmaz mârifet ve muhabbeti. Ön yargılı değilse kimse kurtulamaz bu büyülü seslerin birer inşirah çağlayanı gibi gönül yamaçlarında çağlamasının tesirinden; kimse kurtulamaz sinelere çarpıp insan benliğinde yankılanan bu ledünnîliğin cazibesinden…

[GÖNÜL DİLİ HAL ŞİVESİ-2 _ Çağlayan Başyazı _ 31 Kasım 2019]

***

Evet her mü’min, imanının derecesine göre her zaman benliğinin derinliklerinde köpürüp duran düşünceleri sayesinde, sınırlılığı içinde sınırsızlaşır, zaman ve mekânla mukayyetken, kayıtsızlığın üveyki hâline gelir, mekân üstü varlıkların safına ulaşır ve meleklerden nağmeler dinler. Başlangıçta bir damla sudan, karmakarışık gibi görünen bir bulamaçtan yaratılan bu küçük görünümlü büyük yaratık, ruhundaki ilâhî nefhanın inkişafına zemin hazırlanabildiği ölçüde, inbisat eder; yere-göğe sığmayan, önü-sonu olmayan ve iki kutup arasındaki kemmiyete denk keyfiyetlere ulaşan aşkın bir varlık hâline gelir. Bizim aramızda dolaşır, bizimle oturur kalkar; ayakları ayaklarımızı bastığımız yerde, başı da başımızı koyduğumuz secdegâhdadır ama o, başıyla ayaklarını aynı noktada bir araya getirdiği ve bir halka hâline geldiği secdeyi kurbet yolunda bir rampa gibi kullanır ve bir hamlede Allah’a en yakın olma ufkuna ulaşır.. ruhanîlerle aynı semalarda kanat çırpar ve dünyevîliği içinde uhrevîler gibi yaşar. Böyle bir gönül, insanî duygularının gelişmesi, genişlemesi nispetinde her zaman ferdiyetini aşar; âdeta küllîleşir ve bütün inananları kucaklar.. herkese el uzatır.. ve topyekün varlığı en içten duygularla selâmlar. Karşılaştığı her şeyde ve herkeste ilâhî tecellîlerden renkler görür, desenler temâşâ eder ve sesler dinler.. her zaman değişik bir frekansta göklerin “hayhuy”u ile murakabeye dalar; meleklerin kanat seslerini duyar gibi olur.. yıldırımların ürperten tarrakalarından kuşların inşirah veren nağmelerine, denizlerin mehabetli dalgalarından ırmakların sonsuzluk duyguları uyaran çağıltılarına, tenha ormanların büyülü iniltilerinden göklere başkaldırmış gibi duran şâhikaların heybetli edalarına, yemyeşil tepeleri her zaman okşayıp geçen sihirli meltemlerden, bağlardan, bahçelerden taşıp her tarafa yayılan baygın râyihalara kadar çok geniş bir güzellikler atlasını görür, duyar, dinler ve “meğer hayat buymuş” der bütün eşya ile, eşyanın ruha benzeyen mânâsıyla o da gürler; soluklarını, dualarla, tesbihlerle gerçek değerlerine ulaştırmaya çalışır.

Her zaman başı yerde, gözü bir nigâh-ı âşina beklentisiyle hep kendisine açılacağı ümidini taşıdığı kapının aralığında; ümitle gözlerini açar-kapar.. iştiyakla kapının arkasını kollar.. gaybetin ve gurbetin savulup gideceğini, huzurun ve kurbetin bir sekine gibi gelip ruhunu saracağı eşref saatleri bekler.. ruhundaki vuslat arzusuna cevaplar bulmaya çalışır.. bazen hep uçarak, bazen de yerlerde sekerek, herkesle ve her şeyle içli dışlı O’na doğru koşar durur.

[İNANMIŞ İNSANIN NİTELİKLERİ_ Sızıntı Başyazı _Mayıs 1999]

***