TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (5.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 04 MART 2020
(TEVHİDNÂME-5):
“Allah’ım! Bizlere öyle bir ihsan şuuru [5] nasip buyur ki, bütün mâlâyâniyat’tan (bizleri San’a yaklaştırmayan ve yaratılışımızın hikmetiyle doğrudan katkısı bulunmayan şeylerden) bizleri alıkoysun!”
…
5.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Yâ men atâuhû şerîf.. Ey bağış ve ihsanı şerefli olan (Cevşen-i K. 48/1)
Yâ men ihsâhühû kadîm.. Ey ihsanı kadim olan (Cevşen-i K. 48/4)
Yâ Vâsi’a’l-‘atâ.. Ey ihsanı bol olan, (Cevşen-i K. 63/ )
Yâ zel cûdi vel ihsân.. Ey cömertlik ve ihsan sahibi,
Ey hakiki iyilik ve ihsan sahibi Mennân
Ey ihsan edenlerin en hayırlısı
Ne olur, ey güzel ihsanlarıyla kullarını sevindirmek şanından olan Yüceler Yücesi!
Lütfen ve keremen, işlerimizi kolaylaştır ve sıkıntılarımızdan çıkış yolları göster.
Ya Rabbî ve ya İlahî! Ne olur, ihsanlarından mahrum bırakma, kapından uzaklaştırma.
Ya Rab! Hiç ayrılmadan Senin dergâhının önünde bekleyenler ve ısrarla el açıp yalvaranlar, Senden başka değil sadece lütuf ve ihsan görürler.
Ey mahzun kullarına fereç ve mahreçler ihsan ederek onların hüznünü gideren Allahım!
Allahım, bize içinde bulunduğumuz bütün gam ve tasalardan fereç ve mahreçler/çıkış yolları ihsan et. Bizim tasa ve hüzünlerimizi de gider.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[5] İHSAN ŞUURU
“Ünsiyet, alışkanlık, içten beraberlik demek olan “üns”; ehl-i hakikat arasında, kalb ve ruh zaviyesinden Hazreti Cemâl-i Zât-ı Bâri’i müşahedeye iştiyak arzu ve emeliyle, “Kenz-i Mahfî”nin, mücellâ aynası (beyt-i Hudâ) sayılan vicdanın rükünlerince bîkem u keyf duyulup hissedilmesi şeklinde yorumlanmıştı.
Onu, iki yanıyla ihsan şuurunun[5], vicdan mekanizmasında, vuzuh üstü vuzuh ve inkişafı şeklinde ifade etmek de mümkündür.”
[ÜNS MÜLAHAZASINA İCMÂLÎ BİR BAKIŞ– Çağlayan Kalbin Z. T. Ağustos 2017]
***
“İhsan; lügat itibarı ile iki şekilde kullanılır: Biri ” أَحْسَنَهُ ” dur ki; bir şeyi güzel ve mükemmel yaptı, ihsan şuuru[5] ile davrandı, hep mükemmeli takip etti; diğeri ise ” أَحْسَنَ اِلَيْهِ “dir ki; iyilik etti, ihsan ve cemilede bulundu mânâlarına gelir.
Her iki anlam da, Kur’ân’da ve Sünnet’te nazar-ı itibara alınmış, yer yer bunlardan birisine, zaman zaman da her ikisine birden tevcihte bulunularak telvine gidilmiştir ki, Hazret-i Yûsuf’un (alâ nebiyyinâ ve aleyhisselâm) ihsan şuuru[5] nu tescil bölümünde buna işaret edilmişti.
…
İhsan ulaşabilmek için, duygu, düşünce ve tasavvurların sağlam bir imana bina edilmesi, iman gerçeğinin İslâmî esaslarla derinleştirilmesi ve kalbin kadirşinas ölçüleri ile ilâhîleştirilmesi şarttır.
Başkalarına ve başka şeylere ihsan şuuru[5] ise Hak murakabesi ile bütünleşmiş böyle bir kalbin tabiî tavrıdır.
…
Evet, “ İhsan, görüyormuşçasına senin, Allah’a ibadet etmendir; sen O’nu görmesen de O seni görüyordur.” hakikatınca, yapılan her şeyi arızasız ve Cenâb-ı “Şâhid-i Ezelî”nin nazarına arz edilebilecek şekilde, inanarak, duyarak, irade, his, şuur ve lâtîfe-i rabbâniye buudları ile yerine getirmek bir esas, bir temel prensip ve Hakikat erlerince ulaşılması gerekli olan bir ufuk; başkalarına karşı iyilik duygusu, iyilik düşüncesi ve iyi davranmak ise, insan ruhu ile bütünleşmiş böyle bir ihsan şuurunun[5] zuhûru, taşması ve intişârıdır ki; birinci şıkkın tabiî neticesi ve İhsana programlanmış bir vicdanın programlandığı şeyi ifade etmesinden ibarettir.
[İHSAN – Kalbin Zümrüt Tepeleri 31 May 1992]
***
“Evet, mutlak var olan O’dur.. en doğru gerçek de O’nun varlığını itiraf ve birliğini ikrardır. O’nun mârifetinin “elif-be” şeklindeki mebâdîsi, iman, islâm hakikatine ve ihsan şuuru[5] na ulaşmak;
ulaşırken de, böyle mübarek bir hedefi gerçekleştirmede, bütün feyizlerin ve bereketlerin asıl kaynağı olan hedefin dışındaki tâli besleyicilere asla iltifat etmeden, hedef ve kaynak eksenli olan sülûkü devam ettirmek ve her gün yeni bir tulû ümit ve iştiyakıyla hep o’na yönelmek ve her tulûda yepyeni bir vuslat neşvesi duymak; bütün bunların netice ve müntehâsında da, O’nun esmâ, sıfât ve şayet, O’nun gücünün gölgesi olan iradelerimizin hakkını vererek güç yetirebiliyorsak, Zât’ının esrarına vâkıf olmaktır.
[FARKLI BİR AÇILIMIYLA MARİFET- Kalbin Zümrüt Tepeleri ]
…
“Bu itibarla, yaratılıştaki konumu ve misyonu bu olan kalb cevheri, asla fâniyât u zâilâtla kirletilmemeli; zikr u fikr ve ihsan şuuru[5]yla hep pırıl pırıl tutulmalıdır. Hazreti İsâ (alâ nebiyyinâ ve aleyhisselam)’a ait bir beyanda şu hususlar göze çarpmaktadır: “Mâsivâullahı birinci maksat yaparak ısrarla onun üzerinde durmak ve onu konu edinip sürekli dillendirmek kalbe kasvet verir; kasvetli kalb ise, insanı Allah’tan uzaklaştırır.”
[KALB VEYA LATÎFE-İ RABBÂNİYE _ Çağlayan Kalbin Z.T Ekim 2017]
***
TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
Bu itibarla biz, topyekün İslâm dünyasının, îman anlayışı, İslâm telakkîsi, ihsan şuuru[5], aşk u şevki, aklı, mantığı, düşünce tarzı, kendini anlatma üslûbu ve ona bu hususları kazandıracak müesseseleriyle ele alınmasının ve her kesimiyle yenilenmeye tevcih edilmesinin zarûretine inanıyoruz.
…
Bugün gerçekleştirilmesi düşünülen tecdit ve dirilişe gelince o, bütün bunların uzlaştırılması ve hepsinin bir tek platformda ele alınmasıyla mümkün olacaktır ki, bu da, hemen her meselede, kalıptan sıyrılarak öze, şekilciliği terkederek ruha yönelmekle tahakkuk edecektir. Yani inançta yakîne, amelde ihlâsa, duygu ve düşüncede ihsana[5] yönelmekle…
[YARINKİ DÜNYAYA DOĞRU_Sızıntı 30 Haziran 1993 Başyazısından]
…
Bu itibarla da o, bütün dünyayı ve bilhassa bizim insanımızı saran kötülüklerle yaka-paça olmada, onlar savmada ‘Bâtılı tasvir sâfi zihinleri idlâldir’ çıkmazına girme yerine, sancı sancı üstüne yapması gereken şeylerin projeleriyle oturup-kalkan, onlar çözme heyecanıyla yutkunup duran; ciddi bir vazife aşkı, sorumluluk hırsı ve ihsan şuuru[5] yla her zaman problemler üzerine yürüyen bir peygamberâne azim kahramanıdır. Acz ve fakrıyla kanatlanmış, şevk u şükürle gerilmiş, umumî âhenk ve hakikati ihya etme mesuliyetiyle inim inim bir azim kahramanı. Bu öyle bir mesuliyettir ki, ferdin idrak ve şuurlu iradesine giren hiçbir mesele onun dışında kalamaz. Varlık ve hâdiseler karşısında sorumluluk, tabiat ve toplum karşısında sorumluluk.. geçmiş-gelecek, diri-ölü, genç-ihtiyar, okumuş-cahil, idare ve emniyet.. herkesten ve her şeyden sorumluluk.. ve tabiî bütün bu sorumlulukların gönülde bir ızdırap halinde duyulması, ruhta çıldırtan hafakanlar halinde kendini hissettirmesi her zaman onun gündeminde birinci sıra yarışı içindedirler. Zannediyorum Allah katında, insanı değerler üstü değerlere ulaştıran ve Rabb’in yakınlığını kazandıran peygamberâne azim ve bu azimle ulaşılan ruhtaki miraç da işte budur!
[RUH MİMARLARI RABBANÎLER_Sızıntı 31 Mart 1995 Başyazısından]