TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (64.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 02 MAYIS 2020 // 09 RAMAZAN 1441 CUMA
(TEVHİDNÂME-64):
Allah’ım!
Sen’den, bizleri öyle bir bağış ve hibe (82)ile serfiraz kılmanı istiyoruz ki, Sen’den gayrısına el açmak ve beklentiye girmekten bizleri müstağnî kılacak keyfiyette olsun !
***
64.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey karşılıksız bol bol hibede bulunan Vehhâb!
“Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalblerimizi kaydırma Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz Sen çok bahşeden, hibede bulunmada eşi benzeri olmayansın.” (Âl-i İmran, 3/8)
“Ya Vehhâb! Sen, hibe edenlerin eşi-menendi olmayanısın. Nezd-i Ulûhiyetinden bize hibede bulun! Rahmetinin eseri olarak bizi hep hak yolda tut. Mevhibe ve ihsanlarından payımıza düşenleri bollaştırdıkça bollaştır.
Bizlere karşılıksız bol bol hibede bulunup sonra onları bizden pek büyük bir fiyat karşılığında geri isteyen de Sensin. İlahî! “Meccânen yarattın; meccânen rızıklandırdın, Müslüman ettin; meccânen bağışla!..”
“Allah’ım! Bize karşı adavetle oturup kalkanların aleyhimizde hazırladıkları tuzak ve planlara nezd-i Ulûhiyetine yakışır öyle bir karşılık ver ki, bizleri başkalarından gelebilecek karşılıktan müstağnî kılsın!..”
Şüphesiz ki Sen, keremiyle ma’ruf bir Vâhid ü Kerîm, biz ise her zaman Senin inayet ve sıyanetine muhtaç bir abd-i fakiriz.
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[82] BAĞIŞ VE HİBE İLE SERFİRAZ KIL :
Vehhâb: Bol bol hibede bulunan.
Bir mârifet mülâhazası, bir ibadet şuuru, bir acz ü fakr tavrı, bir şevk u şükür iştiyakıyla ifade ettirmesi büyük bir mazhariyettir. Ve onlardan olmayanın da bunu kavraması mümkün değildir. Nasıl mümkün olabilir ki bu, hususî bir mevhibedir ve hangi şart-ı âdiye bina edilirse edilsin, Hazreti Vehhâb’ın bir atıyyesidir (82); O’nun atıyyelerini de ancak matıyyeleri yüklenir ve temsil eder.
[TEVHİD _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Kasım, 2003 ]
…
Aslında tâlib, sâlik veya ârif, ne zaman bu noktaya ulaşma azm ü kararı içinde bulunmuşsa, Hazreti Vehhâb da onu, değişik sürprizlerle ödüllendirmiş(82), ödüllendirip tehzîbe muvaffak kılarak arındırmış; iç ve dışını hürmet ve huşûuyla süsleyerek haremgâh-ı sübhaniyesine kabule hazırlamış; hıllet sırlarını ruhuna duyurarak, yönelmesi gerekli olan mutlak mihrabı göstermiş; kalbî uzlet duygusuyla onun ruhunda tevhid-i kıble hissini bilemiş
[SÜBÜHÂT-I VECH _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Kasım, 2003 ]
…
Havâssın muhabbeti ki; onlar, muhabbet âleminin üveyikleri gibidirler. Hemen her zaman Kur’ân’ın aydınlık dünyasında ahlâk-ı Muhammedî’yi (sallallâhu aleyhi ve sellem) temsille ömürlerine derinlik kazandırır ve onu temsil ederken de, maddî-mânevî, bedenî-ruhî hiçbir beklentiye girmez (82) hiçbir zevke tâlip olmazlar.. vazifelerini en seviyeli şekilde yerine getirip başarılı bir temsil sergileyebilirlerse, tıpkı salkımları ağırlaşan meyve ağaçları gibi, tevazu kanatlarını yerlere kadar indirir ve “Sevgili!” der inlerler.. bir falso ve fiyaskoyla sarsıldıklarında da nefislerinin başına çullanır ve onunla yaka-paça olurlar.
[MUHABBET _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Temmuz, 1991 ]
…
Allah’la münasebetlerini ve O’nun nezdindeki durumlarını iradî olarak gizlemeye çalışan öyle vefalı gönüllerdir ki; ilâhî tecellî ve vâridleri tesettürü gerekli birer namus gibi korur.. gayri ihtiyarî ortaya çıkanlarını değişik tevriyelerle âdeta çarpıtır.. her biri sema-i vilâyetin birer yıldızı olduğu hâlde ateş böceği gibi görünmeye çalışır.. mücahede yolunun birer üveyki olmalarına rağmen saksağan görünümünü tercih eder.. arz u semada haslar hası pâyesiyle tebcil edilirken dahi ciddî bir melâmet ruhuyla kendilerini sıfırlamasını bilir.. hizmet ederken fevkalâde civanmertçe, bir nefer gibi mütevazi, ama en önde; maddî-mânevî ücret taksiminde ise kendini unutturacak kadar gerilerin gerisinde ve beklentisizdirler (82).
[SIR _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Haziran, 2011 ]
…
Ârifi başkalarından ayıran şu hususlar da fevkalâde calib-i dikkattir: Ârif, yaptığı işlerde kat’iyen beklentiye girmez.. maddî pâyeler bir yana, mânevî mansıplar uğrunda bile rekabet düşünmez (82), gıpta yaşamaz ve yaşatmaz.. o, elindekine göz dikenlerle cedelleşmez.. kendini en küçük kimselerden dahi üstün görmez.. kaçırdığı fırsatlardan ötürü “âh u vâh” edip şikâyette bulunmaz.. elde ettiği maddî muvaffakiyetlerden dolayı da gafilâne sevinç ve küstahlıklara girmez;
[FARKLI BİR AÇILIMIYLA MARİFET _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Ağustos, 1997 ]
…
Hak yolcusunun, “nefy-i vücud” esasına bağlılık çerçevesinde kendisini sıfırlaması, yürüdüğü yolda Allah’ın ilk mevhibelerini, santimini zayi etmeden veriliş gayeleri istikametinde kullanması, dünya adına hırslara girmeden mevcuda kanaat edip her zaman Allah’a güven içinde bulunması; hizmetlere mükâfat ve beklentilerin söz konusu olduğu yerlerde, nefsini bütün bütün unutup birileri tarafından görülür ve hatırlanırım endişesiyle bulunduğu yerden dahi birkaç adım geriye çekilmesi (82), çekilip gerilerin gerisinde durması; sa’yine terettüp eden iyiliklere kendi dışında bir kısım sebepler, saikler bulmaya çalışması; bazı olumsuz sonuç ve hezimetlerin ise, şöyle-böyle mutlaka altına girip “Bunlara ben sebebiyet vermiş olabilirim.” diyerek sorumluluğu üzerine alması ve kat’iyen atf-ı cürüm vartasına düşmemesi… evet bütün bunlar çok önemli esaslardır.
[TÂLİB, MÜRÎD, SÂLİK, VÂSIL _Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Şubat, 2004 ]
***
TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[82] BAĞIŞ VE HİBE İLE SERFİRAZ KIL :
Öyleyse gel ten kaygısından, cismaniyet derdinden sıyrıl; bütün benliğinle O’na yönel ve ilk mevhibelerinin değerler üstü değerlere ulaşması için gözünü O’ndan asla ayırma.! Bil ki, O’nun teveccühü ile damla derya, zerre güneş olur ve acz u fakr da müthiş birer kuvvet kaynağı hâline gelir. Aksine, sadece kendi güç ve kuvvetine dayanırsan dolu tankları tek kıvılcımla ısıtmaya kalkışmak gibi bir yola sapmış ve âlemi kendine güldürmüş olursun. Servet ve iktidarın sınırlarını bil; ona göre plânlar, projeler üret.! Bu önemli hususu görmezlikten gelerek hakikatleri hayaller üzerine bina etmeye kalkışırsan, sonunda yaptığın şeyler başına yıkılır da, altında kalıp ezilen de imanınla, ümidinle yine sen olursun. Sık sık iç murâkabe ve muhasebelerle kendini tartıp değerlendir, imkân ve istidatlarına göre duruşunu iyi belirle, özündeki mevhibelerle ortaya koyduğun/koyacağın sa’y ve gayret arasındaki münasebete dikkat et; dikkat et ki sana ne “vefasız bir nimet hamalı” desinler, ne de seni başkasının ihsanlarıyla küstahlaşmış bir şımarık saysınlar.
[BİR UZUN TEMENNİ-2_Çağlayan – Başyazı – Nian 2020]
…
Şimdi acaba, bunca mevhibe ve mazhariyetlerle şereflendirilen insandan beklenen nedir? Bence asıl önemli olan da işte budur. Böyle bir konu üzerinde durulur ya da durulmaz, o ayrı mevzu; ama keşke, insan olmaya terettüp eden böyle önemli bir sorumluluğun şuurunda olabilseydik..!
[KENDİ DEĞERLERİYLE İNSAN_Sızıntı – Başyazı – Mart 1999 ]