TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (83.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 22 MAYIS 2020 // 29 RAMAZAN 1441 CUMA

 (TEVHİDNÂME-83):

Allah’ım!

 Zulüm yoluyla ve haksızca elimizden alınan, gasp edilen mal ve mülklerimizin bizlere iadesi noktasında bizlere öyle bir lütufta bulun (101)  ki, başkalarının iade etmelerinden bizleri müstağnî kılsın!

***

83.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey hükümlerinde lütuf ve keremini izhar eden, en ince noktalara kadar ihtiyaçları gören, gözeten Latîf!

Ey her şeye gücü yettiği gibi dilediği lütfunu dilediğine ulaştırmaya da gücü yeten Kadîr!

Ey her şeyde lütfunun eserleri açıkça görünen!

“Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun ki böylece, zulmedip duran o gürûhun arkası kesildi.”

Ey korku içinde yaşayan kulların sığınağı, zalimlerin tasallutundan beni koru. Arşı ayakta tutan, darbesi müthiş olan, vahşileri hapseden Allahım! Bu kuluna zulmetmek isteyenleri hapset. Ey her zaman gâlip olan Rabbim! Galebe etmek isteyenlere karşı beni de gâlip eyle.

“Allah’ım! Sen’den, adalet duygusu, istikâmet duygusu istiyoruz; öyle ki, bununla bizi her türlü cevir ve zulümden sıyânet ve himâye etmiş olasın.”

Allahım! Bizim velimiz, yardımcımız, kefilimiz, vekilimiz ve her türlü ihtiyacımıza yetenimiz Sen ol. Rahmet, fazl, ihsan ve lütfunla bizi koru. Bütün mahlûkatını bize, bizim din ü davamıza musahhar kıl; kalblerini o istikamete çevir. Bize rahmet yüklü yağmurlarını bolca lutfet ve feth-i mübîn nuru ile kalblerimizin paslı kilitlerini çözüver.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

[101] ZÜLM YOLUYLA GASPEDİLENLERİN İADESİ NOKTASINDA LÜTUF TALEBİ

İnsanın fakr ve ihtiyacı O’nun zilletine sebep değildir. Aksine, fakrının şuurunda olduğu ölçüde izzetine vesiledir. Zira “Ganî-yi Mutlak” olan Allah’a karşı fakr u ihtiyaç şuuru, gınânın ta kendisidir.(101) Evet insan, vicdanındaki nokta-i istinad ve nokta-i istimdadı duyup, hissedip O’na yöneldiği nisbette “başka şeylere muhtaç olmadığı” şuur ve idrakine ulaşır ki, böyle birisi tam bir fakir olduğu hâlde, hiç kimseye ve hiçbir şeye karşı ihtiyaç hissetmez. Ve yine böyle bir fakir, kendi varlığı dahil her şeyi Cenâb-ı Hak’tan bilir ve sahip olduğu şeyleri O’nun vücudunun ziyasının bir gölgesi sayar ki, tevhid şuurunun bu seviyeye ulaşmasına “fenâ fillâh” denir..

Fakr; insanın kalb gözünü, Hakk’ın tükenmez hazinelerine açan nurdan bir anahtardır; bu anahtara sahip olan, dünyanın en zengini sayılır.

[ FAKR U GINÂSızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Kasım 1992]

Aslında, hakikî tebettül erleri her zaman, sadece dünyevî mal-menâl değil , uhrevî arzu ve isteklerinde de disiplinli yaşamış ve rıza hedefli bir yörünge takip etmişlerdir. Öyle ki onlar, öteler ve öteler ötesi engin mülâhazalara daldıklarında ne Cennet ve hûri gılmanı düşünmüş, ne evvelen ve bizzat Cehennem endişesine kapılmış ne de ibadet ü taatle dünya ve ukbâya ait bazı şeyleri pazarlamaya kalkışmışlardır ki (101), sofîlere göre bunlardan birinciler “tâcirân”, ikinciler “bendegân”, üçüncüler “sâdıkân”, Hakk’a hasr-ı nazar edip onun berisinde her şeye kapanan dördüncüler de “âşıkân”dır ve gerçek tebettül kahramanları da işte bunlardır.

[TEBETTÜL– Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Ekim  2010]

***

TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

[101] ZÜLM YOLUYLA GASPEDİLENLERİN İADESİ NOKTASINDA LÜTUF TALEBİ

Bir kısım yobazca düşünceler, yürüdüğümüz yolları yürünmez birer patika hâline getirse de, hâlâ her tarafta salınıp duran yeşillikler, gönüllerimizde yol yürüme heyecanı uyaran yol arkadaşları, insanî duygularıyla diyaloğa açık sineler; el sıkışmasını, kucaklaşmasını ve etrafına tebessümler yağdırmasını devam ettiren gönül insanları; günahını bilen vicdanlar, hatalarına pişmanlık duyan ruhlar, geleceği mantık ve muhâkeme üzerine bina etmek isteyen dimağlar mevcudiyetlerini devam ettirdikleri sürece, ruhumuzun sarsılan sistemlerini yeniden derleyip toparlayacak ve “yeni baştan” deyip herkesi sevmeye devam edeceğiz.Küçük bir çıkar karşılığı rüşvete, gaspa “hediye”diyen kapkara ruhlara acıyorum.. “Varsın çalsınlar!”türünden zift beyanlarla çizgi kayması yaşayanlara acıyorum.. bir zamanlar takdirle göklere çıkardıklarını, üç-beş günlük bir dünyevî pâye elde etmek için yerin dibine batıran bukalemunlara acıyorum.. meşru, gayr-ı meşru elde ettiği imkân ve pâyeleri kaçıracağı endişesiyle yalana “doğru”, doğruya da “yalan”diyen hak-hakikat bilmez bednamlara acıyorum.. Haçlıların yapmadığı mezâlimi görmezlikten gelerek dünyaya tapan dünyaperestlere acıyorum.. kalemlerini başkalarını karalama istikametinde kullanan ve bu mesâvîye“harp stratejisi”diyen münafıklara acıyorum

Keşke birilerinin “Hak, adalet!..”dedikleri eyyamda ve mü’mine saygı türküleriyle dört bir yanı velveleye verdiklerinde olanlar ve olacaklarla hâdiselerin Kerbelâ’ya doğru kaydığı vaktinde sezilebilseydi; masumlar şehit olmayacaktı, “Âb-ı Revân”da kan çağlayanına dönmeyecekti!.. Ama olan oldu; mezâlim ve mesâvî gidip “gayretullah”ufkuna ulaştı. Gayrı bundan sonra bize, sekine-temkin, tevekkül-teslim, tefviz ve sika serasına sığınarakاَلْخَيْرُ فِيمَا قَدَّرَهُ اللهُ “Hayır Allah’ın takdir buyurduğundadır.”deyip, şirazeden çıkmışlar hakkında Cenâb-ı Hak’tan ekstra lütuflar bekleme kalıyor ki, bu da gerçek bir mü’min tavrının lazım-ı gayr-ı müfârıkı olsa gerek…

[ACIYORUM_Çağlayan – Başyazı – Nisan 2019 ]

Vâkıa, Hakk’ın bu engin inâyet ve riâyeti yanında, nur çağının dünyaperest mürde gönülleri gibi, günümüzün ekâbiri de vardır. Bunlar da dünya ve mâfîhâ nedir bilmeyen Hak âşina ruhlara karşı yer yer çekememezliğe girecek, hazımsızlık gösterecek, onlara karşı akla-hayale gelmedik şenaatler irtikâp edecek; sürekli bir kısım şeytânî projelerle oturup kalkacak ve onların hemen her şeylerini gasp etme yolunda hukuk ve adaleti ayaklarının altına alarak en şeni’ zulümleri işleyeceklerdir. Hizmet erleri ise, bunlara karşı, Hazreti Eyyûb sekine ve temkiniyle, “Allah verdi, Allah aldı!”deyip farklı güzergahlarda yollarına devam edeceklerdir ve ediyorlar da!.. Zira onlar, bu türden şeylerle karşılaşacaklarını bilerek bu yolu seçmişlerdi.

… 

O aydınlık günlerin mustatil şafakları çoktan görülmeye başladı bile. Sıra onun dünya kamu vicdanında duyulup doğru okunmasına kalmıştır. Dünya çağında bir umumî kabul ve iz’anın görülmeye başladığı şu günlerde olup bitenler önyargısız sinelere pırıl pırıl ışık tayfları şeklinde akmakta ve yarınları olan kimselere rahat bir nefes aldırmaktadır. Bundan sonrası Hakk’a tam yönelme gayretine, yürünen yolda duraklamaya girmemeye ve hadiseleri arka planlarıyla okumaya kalıyor ki, bu da, ışığın bir kez daha zulmetlerin hakkından gelmesiyle noktalanması demektir. İsterseniz bu konuyu da merhum Âkif’in soluklarıyla noktalayalım:

“Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,

Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın!..”

[HAKKA ADANMIŞ RUHLAR _Çağlayan – Başyazı – Ağustos 2017 ]